ISSN: 1011-727X
e-ISSN: 2667-5420

Tuncay Öğün

Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Cihad-ı Ekber, Rusya Müslümanları, Osmanlı Basını, Türkçülük-Turancılık

GİRİŞ

29 Ekim 1914 gecesi Karadeniz’deki Rus limanlarına saldırarak Rusya'ya karşı fiilen savaşa giren Osmanlı Devleti, bu saldırıyı Osmanlı karargâhındaki Alman subaylarıyla hazırlanan savaş planları çerçevesinde gerçekleştirmişti. Plan gereğince; yeryüzündeki Müslümanların Halifesi sıfatını taşıyan Padişah hazretleri, savaş başladıktan sonra ilk adım olarak Cihad-ı Ekber ilan edecek, İslâm dünyasını Rusya ve müttefiklerine karşı savaşa davet edecekti[1]. Kayzer II. Wilhelm’in savaştan çok önce hayalini kurduğu bu proje[2], Osmanlılar tarafından Âlem-i İslâm’ı özgürlüğüne kavuşturacak[3], Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının siyasî haritasını yeniden çizecek[4] bir hamle olarak görülüyordu. Bu yüzden, Sultan V. Mehmet Reşat’ın, 11 Kasım 1914 tarihli iradesiyle İngiltere, Fransa ve Rusya’ya resmen savaş ilan etmesinin[5] ardından Şeyhülislâm Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin 14 Kasım’da Fatih Camii’nde okunan cihat fetvasıyla yalnız Osmanlılar değil, yeryüzündeki bütün Müslümanlar (300 milyon) kutsal savaşa katılmaya davet edildi[6].

Savaş başladığında Çarlık Rusya’sının yaklaşık 20 milyon Müslüman nüfusu vardı. Bunların 16 milyonu Asya’da; Kafkasya, Türkistan ve Sibirya’da, diğerleri ise Kuzey Rusya’da, yani Kırım ve İdil-Ural bölgesinde bulunuyordu.[7] Rusya Müslümanlarına cihat politikalarında büyük önem veriliyordu. Özellikle Osmanlı Devleti’yle sınırdaş olan Kafkasya Müslümanlarının cihat politikalarına destek vereceğine, Ruslara karşı Osmanlıların yanında yer alacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu sayede Rusya’nın içeriden parçalanacağına, Müslümanların Çar rejiminin baskı ve zulmünden kurtarılacağına inanılıyordu. Kafkasya üzerinden Türkistan, İran[8], Afganistan ve Hindistan Müslümanlarının da İngiltere’ye ve Rusya'ya karşı harekete geçirilmesi plan-lanıyordu[9]. Bu baş döndürücü büyük planın propagandasını yapma görevi ise dönemin başlıca kitle iletişim aracı durumunda olan gazetelere bırakılmıştı. Basın hayatı, seferberliğin ilanından hemen sonra bir dizi sansür emirleriyle sıkı denetim altına alınmış, gazeteler hükümetin propaganda araçları hâline gelmişti[10]. Almanya ile imzalanan 1 Ağustos 1914 tarihli gizli ittifak anlaş-masından sonra Rusya ile savaşa girme ihtimali iyice kuvvetlendiğinden Osmanlı basınında Kafkasya ve Türkistan Müslümanlarına yönelik yayınlara ağırlık verilmeye başlanmıştı.

1. Çar Yönetiminin Rusya Müslümanlarında Yarattığı Hoşnutsuzluk

1914 Eylül ayı ortalarından itibaren Osmanlı basınında çıkan haberlere göre, Kafkasya’da Rus yönetimine karşı duyulan kin ve nefret had safhaya ulaşmış bulunuyordu[11]. Bakü, Tiflis, Acara, Çürüksu ve Batum gibi yerlerde mektepleri, medreseleri, camileri, kulüpleri, cemiyetleri kapatılan, vakıflarına, verimli topraklarına el konulan Müslümanlar, Rus yönetiminden hoşnut değildi. Bu yüzden kendilerini zorla Rus ordusuna almak isteyen memurlara karşı ayaklanarak onları öldürmeye başlamışlardı. Bakü muhafızı da öldürülenler arasındaydı. İsyan eden birkaç kasaba bombalandığı halde hadiselerin önüne bir türlü geçilemiyordu. İsyanın Türkistan’a yayılmasından korkan Ruslar, Aşkabat taraflarına kuvvet göndermiş, Türkmen kabileleriyle İranlı mücahitlerin Kafkasya’ya sızmasını önlemek için bölgedeki bir köprüyü havaya uçurmak zorunda kalmışlardı[12]. Müslüman tebaanın silahları ellerinden alınmış, seyahat etmeleri yasaklanmış, mektupları açılıp kontrol edilerek haberleşme özgürlükleri kısıtlanmış, paralarına, yiyeceklerine el konmuş, evlerine zorla yaralı Rus askerleri yerleştirilmişti. Bu yüzden imkânı olanlar evlerini terk ederek İran'a veya diğer komşu ülkelere kaçmak zorunda kalmıştı. Büyük sıkıntı içerisinde bulunan Rusya Müslümanları, Lehistan cephesinde Alman ve Avusturya kuvvetleri karşısında zaten sıkışık durumda bulunan Rusya'dan yüz çevirerek Almanya'nın yanında yer almaya başlamışlardı[13].

Osmanlı gazeteleri, bu tarz yayınlarıyla Rus hükümetini ağır ifadelerle eleştirip Müslümanların maruz kaldığı baskıları zulüm olarak nitelendirseler de savaşa henüz girmemiş tarafsız bir devletin basın organları olarak yine de fazla ileri gitmemeye, mümkün mertebe itidalli olmaya özen gösteriyordu. Almanya yanlısı bir tutum sergilemekle birlikte ne Rusya'nın ne Rus hükümetinin varlığı doğrudan hedef alınıyordu. Lakin 11 Kasım'da Rusya ile mütte-fiklerine karşı resmen savaş girildikten sonra durum değişti. O zamana kadar gösterilen zoraki itidal bir kenara bırakılarak Rusya'nın varlığı doğrudan hedef alındı, ülkesinin parçalanacağı, esaret altındaki İslâmların özgürlüklerine kavuşacağı açıkça yazılmaya başlandı[14].

Cihat-ı Ekber'i İslâm dünyasına anlatmayı kendisi için kutsal görev sayan[15] Osmanlı basınının öncelikli hedefi Kafkasya'ydı. Çar I. Petro (16821725) döneminden beri Kafkasya'yı ele geçirmeye çalışan Ruslar, 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde, önce İran'ı, sonra Osmanlı Devleti'ni mağlup ederek amaçlarına büyük ölçüde ulaşmış, Kuzey Kafkasya'daki direnişin büyük önderi Şeyh Şamil'i 1859 yılında teslim aldıktan sonra bölge üzerindeki hâkimiyetlerini iyice pekiştirmişlerdi. 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 savaşında Osmanlıları bir kez daha yenilgiye uğratarak Kars, Ardahan ve Batum sancaklarını da ele geçirip Kafkasya'daki hâkimiyet alanlarını iyice genişletmişlerdi[16]. Bu yüzden Rusya'nın diğer yerlerindekilere oranla Kafkasya Müslümanlarıyla Osmanlılar arasındaki ilişkiler nispeten sıcak ve tazeydi.

Kafkasya'dan sonra sırada Orta Asya yani Türkistan vardı. Kafkasya'nın ele geçirilmesinden sonra o bölgenin de nüfuz altına alınacağı hesap ediliyordu. Hatırı sayılır bir Müslüman nüfus barındıran Kırım, İdil-Ural bölgesi ve Sibirya ise Kafkasya ve Türkistan’a oranla daha uzak bir hedef olarak görülüyordu. Zira Osmanlı basınının, genellikle Kuzey Rusya olarak adlandırdığı bu bölgelerde Rus hâkimiyeti hem daha eski hem daha güçlüydü[17]. Adı geçen bölgenin Osmanlı coğrafyasından hayli uzak olması da ayrı bir dezavantajdı. Üstelik öncelikli amaç Kafkasya, Türkistan ve Afganistan üzerinden İngilizlerin elindeki Hindistan’ın ele geçirilmesi olduğundan[18], bu istikamet üzerinde bulunmayan Kuzey Rusya stratejik açıdan daha az önem arz ediyordu. Bu yüzden Osmanlı basını da daha çok Kafkasya üzerinde duruyor, Türkistan’ı ve Kuzey Rusya’yı biraz daha geri planda tutuyordu.

Kafkasya’nın kadim bir Türk yurdu olduğu, hiçbir zaman Türksüz kalmadığı, 11 milyon nüfusunun 7 milyonunun İslâm ve bunların da 5 milyonunun Türk olduğu ifade ediliyordu. Mezhep ayrılıklarını körükleyen, sosyal tabakalar arasındaki ilişkileri bozmaya çalışan Rus yönetiminin sinsi planlarına rağmen Kafkasya’daki millî uyanışın önüne geçilemediği, açılan okullar ve gazeteler sayesinde başlayan bu uyanışın Kafkasya’dan Taşkent’e, Semerkant’a ve Rusya’nın diğer yerlerindeki bütün Türk bölgelerine yayıldığı yazılıyordu.[19] Türkistan, Kırım ve Kuzey Rusya’nın da Osmanlıların din ve kan kardeşleriyle dolu olduğuna dikkat çekiliyordu. Kafkasya’da olduğu gibi, oralarda da halkın Rus zulmünden ve tahakkümünden kurtulmak için Osmanlıları beklemekte olduğu, bu yüzden, Türk ordusunun bu geniş coğrafyada kendisini kesinlikle yabancı bir ülkede hissetmeyeceği ifade ediliyordu[20].

Kırgız, Türkmen, Başkırt, Çerkez vs. gibi Müslüman halkların Rus ordusuna kesinlikle asker vermek istemediği, ancak Rus hükümetinin yaklaşık 500 bin kişiyi zorla silahaltına alıp Almanlara karşı Lehistan cephesine götürdüğü yazılıyordu[21]. Cepheye istemeyerek gitmek zorunda kalan bu askerlerin “Biz cebren ölüme götürülüyoruz. Fakat Rusya emin olsun ki bizden bir fayda görmeyecektir. Çünkü biz silah atmayacağız ve ilk fırsatta düşman tarafına geçeceğiz.” diyerek bu duruma tepki gösterdiği haber veriliyordu. Durumun farkında olan Rusların cepheye zorla götürülen bu askerlere kesinlikle güvenmediği, bu yüzden her türlü haklarını ellerinden alıp ibadet etmelerini yasakladığı, ateş hattında kasten Alman toplarının önüne sürerek kendilerinden kurtulmaya çalıştığı öne sürülüyordu[22]. Özellikle, cihat ilanından sonra Rus ordusundaki iç huzursuzluğun iyice tırmandığı, Müslüman askerlerle Rus askerleri arasında savaşı andıran büyük çatışmalar çıktığı bildiriliyordu[23].

Rus ordusunun ihtiyaçlarına karşılık erzaklarına ve çeşitli eşyalarına el konulmasına da şiddetle karşı çıktıkları ifade ediliyordu. Kafkasya Genel Valisi'nin Müslüman evlerine baskınlar yaptırıp halkın mallarına el koydurması, erzakını vermek istemeyenleri sürgüne göndermesi, mallarını Ruslara vermek yerine kendi eliyle imha etmeye kalkışan otuz kişiyi idam ettirmesi de bu direnişi kırmaya yetmemişti. Aksine, Kafkasya Müslümanlarının Ruslara karşı duyduğu kin ve nefreti iyice körüklemiş, Moskof zulmünden kurtulmak için Osmanlılarla birlik olup ilk fırsatta Ruslara karşı savaşmanın yollarını aramaya başlamışlardı[24].

2. Çar Hükümetinin Rusya Müslümanlarını Osmanlı Devleti’nden Uzaklaştırma Çabaları

Osmanlı Devleti'nin Rusya Müslümanlarını Çar yönetimine karşı kışkırtmayı amaçlayan girişimlerine karşılık Rus basını, Osmanlı Devleti'ni ve Osmanlı Sultanı'nı Almanya'nın kuklası olmakla suçluyordu. Hilâfet diyarı olan Osmanlı Devleti'nin kâfir Almanlarla aynı safta yer alarak, Almanların menfaatleri uğruna kendi varlığını tehlikeye attığını öne sürüyordu. Özellikle mizah ve karikatürü Halife Sultan'ın cihat ilanına karşı adeta bir silah gibi kullanılıyordu. Müslümanların hilafet makamına duyduğu güveni sarsmak için Halife-Sultan Mehmet Reşat Almanlarla işbirliği yapan Enver Paşa'nın oyuncağı hâline gelmiş, düşmanlık hissinden çok acıma duygusu uyandıran iradesiz, zavallı bir korkak olarak tasvir ediliyordu[25]. Böylece bir yandan aciz ve zayıf Osmanlıların yenilmeye mahkûm olduğu vurgulanırken, diğer yandan Almanlara hizmet eden Halife’nin ilan ettiği Cihad-ı Ekber'in aslında bir İslam davası olmadığı izlenimi yaratılarak, Rusya Müslümanlarının Osmanlılarla işbirliğine yönelmesinin önüne geçilmek isteniyordu.

Müslüman tebaanın yalnız güvenlik önlemleriyle kontrol altına alınamayacağını anlayan Rusların, Küçük Baba dedikleri Çar II. Nikola da 10 Aralık 1914'te Kafkasya'nın idarî merkezi olan Tiflis'e giderek Ömer ve Ali camilerini ziyaret etti. Her iki camiye 2 biner ruble ihsanda bulunarak Kaf-kasya Müslümanlarının gönlünü kazanmaya çalıştı. Çar'ın bu girişimlerini boşa çıkarmak isteyen Osmanlı basını ise cami ziyaretlerini Müslümanları aldatmaya yönelik bir hile olarak nitelendirdi. Müslümanların sempatisini kazanmak adına Çar Nikola'nın güya gizlice Müslüman olduğuna dair söylentiler bile çıkardığını yazdı. Ancak amacına yine de ulaşamadığını öne sürerek camii ziyaretleri sırasında din görevlilerinin kısa dualar okuyarak durumdan hoşnut olmadıklarını belli ettiklerini öne sürdü.

Bu vesile ile Rus hükümetinin İslâm cemaatinin dinî hayatını düzenlemeye yönelik uygulamaları da şiddetle eleştirildi. Rusların sırf mezhep ayrılıklarını körüklemek, Şiîlerle Sünnîleri ayrıştırmak için Tiflis'te karşı karşıya iki binada, iki ayrı ruhanî idare kurdurduğu, birinin kapısına “Ali tarikine mensup Müslümanların idare-i ruhaniyesi” diğerinin kapısına “Ömer tarikine mensup Müslümanların idare-i ruhaniyesi” yazdırdığı ve birincisinin reisine Şeyhülislâm, İkincisinin reisine Müftü unvanı verdiği ifade edildi[26].

Tiflis'teki cami ziyaretlerini tamamlayarak halkın gönlünü kazanmaya çalışan Çar Nikola, Türklere karşı savaşan askerlerine moral vermek için 13 Aralık'ta trenle Kars'a hareket etti. Ertesi gün Sarıkamış üzerinden Micingirt'teki Rus karargâhına giderek cephe hattındaki mevzileri ziyaret etti[27]. Petersburg'daki sarayına dönmek üzere Kafkasya'dan ayrılırken Kafkasya halkına hitaben bir bildiri yayınlayıp, gördüğü samimi kabulden dolayı kendilerine teşekkür ederek, Rusya'ya olan bağlılıklarından dolayı kendilerini selamladı. Osmanlı basınına göre Çar'ın Kafkasya'da sözde samimi kabul gördüğünü ilan eden bu bildiri de ayrı bir kandırmacaydı. Zira Çar Nikola, Kafkasya’da bulunduğu sürece kendini güvende hissetmemiş, seyahat güzergâhı üzerinde bulunan Novorosisk, Petrofsk, Derbent, Bakü, Tiflis hattını askerlerle doldurtmuştu. Tiflis, Bakü ve Derbent’de Müslümanların ileri gelenlerinden 8 bin kişiyi tutuklatmış, Müslümanlara ait bütün gazeteleri kapattırmış; Kazan, Orenburg, Bakü ve Gence’de aydın sayılabilecek herkesi hapse attırmıştı. Bu olağanüstü önlemler sayesinde belki bir suikasta uğramaktan kurtulmuş, patlamak üzere olan isyanı belki bir süreliğine önleyebilmiş fakat halkın kin ve nefretini söndürmeyi başaramamıştı[28].

Rusya’nın diğer yerlerinde, özellikle kuzey Rusya Türkleri arasında da benzer hareketlenmeler olduğu yazılıyor, savaşın başından beri bu geniş coğrafyada da gelişmelerin büyük bir dikkatle izlendiği haber veriliyordu. Kafkasya’da Ruslarla savaşmak için Kuzey Rusya’dan İstanbul’a gelen gönüllülerden söz ediliyor, gazete sayfalarında onların açıklamalarına geniş yer veriliyordu[29]. Bu açıklamalara göre Kuzey Rusya Türkleri, Osmanlıların şimdilik oralara kadar gidip kendilerini kurtaramayacağının farkındaydılar. Bununla birlikte, Kafkasya’nın kurtuluşunu kendi kurtuluş ve özgürlükleri için de atılmış bir adım olarak görüyorlardı. Hiç olmazsa ırkdaşlarından bir kısmının bağımsızlığa kavuştuğunu görerek teselli olmak istiyorlardı. Türki-ye’deki kardeşlerine yardımcı olamadıkları, Balkan Savaşı’nda olduğu gibi[30] birkaç heyet olsun gönderemedikleri için de büyük üzüntü duyuyorlardı. 200 bin evladını Rus ordusuna vererek Rusya’nın çıkarları uğruna kurban etmek zorunda kalmaları ise bu üzüntülerini daha da artırıyordu[31]. Bu durumdan rahatsızlık duyan Rus hükümeti ise 93 Harbi'nde Rusya'ya karşı isyan eden Tatarlara kuşkuyla bakıyor, bir şekilde Türkiye'ye gidip gelen ya da orayla herhangi bir ilişkisi bulunan 17-50 yaş arasındaki herkesi Osmanlı tebaasından olan Müslümanlarla birlikte hapishanelere dolduruyordu[32].

Rus yönetiminin bu baskılarına ve her alandaki sıkı denetimine rağmen Cihad-Ekber çağrısının İdil-Ural bölgesinin her tarafına yayılması için büyük çaba gösteriliyordu. Bu çalışmalar kapsamında Kazan'da Makam-ı Hilâfetin Cihad-ı Mukaddesi ve Türkiye Uyanıyor adlı iki risale basılıp Kazan, Orenburg ve sair yerlere gizlice dağıtılmıştı[33]. Fakat henüz kırsal kesime, köylere ulaşılamamıştı. Buna rağmen onlar bile Rusya'nın sonunun geldiğini anlamaya başlamışlardı. Rusların Varşova'da Almanlar karşısında uğradığı ağır yenilgileri görerek “Almanların hem Türk hem Müslüman olduğuna ve Yusuf adındaki Alman Padişahının kendilerini Ruslardan kurtaracağına” inan-mışlardı[34]. Aslında bu tuhaf inanç, onların Osmanlılardan ve dünyadaki gelişmelerden ne kadar uzak ve habersiz olduğunu gösteriyordu. Ancak Turan hülyalarına fena halde kapılmış olan gazeteler işin bu yönü üzerinde durmaya gerek bile görmüyor, bu önemli eksikliği de Osmanlı Devleti'nin çıkarına ola-cak şekilde yorumlamaya çalışıyorlardı.

Halkı daha fazla gücendirip ihtilali körüklemek istemeyen Rusların Kafkasya'da olduğu gibi Kuzey Rusya'da da bazı hilelere başvurduğu bildiriliyordu. Orada tercih ettikleri yöntem önemli makamlarda bulunan kimseleri kendi yanlarına çekerek halkın desteğini kazanmaya çalışmaktı. Bu konuda fazla başarılı olamasalar da birkaç hainin kendileriyle işbirliği yapmasını sağlamışlardı. Özellikle Ruslarla işbirliği yapmakla suçlanan Petersburg imamı Sefa Bayezidof'dan nefretle söz ediliyordu. Kendini Müslümanların temsilcisi olarak gösteren bu kişinin, Rusya Türklerinin Çar hükümetine sadık olduklarına dair asılsız bildiriler yayınlayıp telgraflar çekerek, kalpleri yaralamakta, millî namusu lekelemekte olduğundan yakınılıyordu[35]. Bozgunculuk yaratmayı amaçlayan bu tür girişimlere rağmen Kırım ve İdil-Ural bölgesinde Osmanlılarla işbirliği yapmaya hazır ciddi bir potansiyelin varlığına işaret edilerek, Kafkasya’da elde edilecek ilk galibiyetin bütün Rusya'yı ciddi anlamda sarsacak büyük sonuçlar doğuracağı ifade ediliyordu[36].

3. Ruslara Karşı Alınan İlk Galibiyetlerin Yarattığı Büyük Heyecan

Domino etkisi yaratarak bütün Rusya’yı baştanbaşa isyan ve ihtilallerle sarsacak olan ilk zaferin elde edileceği gün sabırsızlıkla bekleniyordu. Bu yüzden, Kafkas cephesindeki askerî harekât büyük bir dikkatle takip ediliyordu. Küçük sınır birlikleriyle bazı Teşkilât-ı Mahsusa çetelerinin Rus sınır karakollarına yaptığı gece baskınları bile büyük heyecan yaratarak Turan Yolunda[37] türünden manşetler atılmasına yetiyordu. Beklentinin bu denli yüksek olduğu günlerde, cephenin merkezindeki aslî kuvvetlerin Köprüköy’e kadar ilerlemiş olan işgalci Rus kolordusunu 7 Kasım 1914’te başlayan ve beş gün süren büyük bir taarruzla geri püskürtmesi daha büyük bir heyecan yarattı. Köprüköy zaferinin yalnız Turanlıların (Türklerin) değil, Arapların, Hintlilerin ve bütün İslam âleminin ayaklanması için bir başlangıç olacağı öne sürüldü[38]. 3-4 milyonluk bir İslâm ordusunun Moskof’un ta kalbine kadar dalarak İslâm kitlelerini birer birer esaretten kurtaracağı yazıldı[39].

O sırada Osmanlı Devleti, Teşkilat-ı Mahsusa elemanları vasıtasıyla Kafkasya’nın Hristiyan Gürcüleriyle de gizlice temas halinde bulunuyordu[40]. Savaşın yaklaştığı günlerde Almanların da onayıyla İstanbul’a sığınmış bulunan bazı Gürcü aydınlarıyla Osmanlı kuvvetlerine verecekleri destek karşılığında Gürcistan’ın bağımsızlığı için bir anlaşma yapılmıştı[41]. Bu yüzden gazeteler, Hıristiyan Gürcülerin de Osmanlı saflarına katılacağını, böylece savaşçı sayısının 5-6 milyonu bulacağı gibi akıl almaz şeyler yazıyorlardı[42]. Yalnız Müslümanların değil, bütün Rusya halkının Çar hükümetine karşı olduğu algısını yaratmak için savaşın ilk günlerinden itibaren Ruslarla anlaşarak Osmanlılara karşı düşmanca faaliyetler içerisine giren Ermeni komitelerinin[43] bile silahlarıyla, bombaları ve dinamitleriyle ayaklanarak Türklerin Kafkasya’ya gelişini dört gözle bekledikleri gibi gerçek dışı haberlere yer verilebiliyordu[44].

Rusya’daki ihtilal ateşinin fitilini ateşleyeceği sanılan Köprüköy zaferi beklenen neticeyi vermedi. Köprüköy’den püskürtülen Rus kuvvetleri 20-25 km kadar geride, Azap-Zazak-Hoşab hattında yeniden direnişe geçerek Türk taarruzunu durdurmayı başardılar[45]. Bu sırada kış mevsiminin de iyiden iyiye bastırması askeri harekâtı büyük ölçüde zorlaştırdığından kasım ayı sonlarına doğru taraflar arasındaki sıcak temas kesildi[46]. Türk birlikleri, 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın almış olduğu ani bir kararla, baharda yeniden harekâta geçmek üzere 21/22 Kasım 1914 gecesi 8-10 km kadar geri çekilerek yeni mevzilerine yerleşti[47]. Osmanlı basını da cephedeki bu duruma ayak uydurarak Kafkasya’daki ihtilal beklentilerine dair haber ve yazıların heyecan dozunu düşürerek baharla birlikte gelecek yeni galibiyet haberlerini beklemeye koyuldu.

Ordunun Rus topraklarına giremeden taarruzdan vazgeçerek savunmaya geçmesi hayal kırıklıklarına neden olduğundan pek hoş karşılanmadı. Rusya Türkleri üzerinde iyi tesir bırakmayacağı gerekçesiyle, savaşın hiç olmazsa sınırda yapılması gerektiği ileri sürüldü. Bu görüşte olan bazı subaylar durumdan hoşnut olmadıklarını Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya da bildirdiler[48]. Durumu incelemek üzere cepheye gönderilen Genelkurmay İkinci Başkanı Hafız Hakkı Bey’in de bir kış taarruzunun yapılabileceğini bildirmesi[49] üzerine, cepheye gitmeye karar veren Enver Paşa, 6 Aralık’ta Yavuz kruvazörüyle İstanbul'dan Trabzon'a hareket etti ve oradan Erzurum yoluyla 13 Aralık'ta Köprüköy'deki ordu karargâhına geçti[50]. Kışlık donanımın yetersiz olduğunu öne süren Hasan İzzet Paşa'nın karşı çıkmasına rağmen ordu komutanlığını bizzat uhdesine alarak 19 Aralık akşamı taarruz emrini imzaladı. Emir gereği harekât 22 Aralık sabahı başlayacaktı[51].

Son Osmanlı sadrazamlarından Ahmed İzzet Paşa'nın 1924 yılında tamamladığı hatıratına göre “Enver Paşa, İran’ı Turanı birleştirerek Timur ve Cengiz saltanatını diriltme hülyasına düşmüştü.”[52] Enver Paşa, harekâtın başlamasından bir gün önce (20-21 Aralık gecesi) askere moral vermek amacıyla yayınladığı bir emirle, amacının Rus ordusunu yok ederek, Türkleri beklemekte olan Kafkasya'yı Moskof zulmünden kurtarmak olduğunu açıklamıştı[53]. Harekâta 10. Kolordu Komutanı olarak katılan Hafız Hakkı Bey de aynı günlerde günlüğüne “Biz kazanırsak başımız dik olarak 30-40 sene sulh içinde göstereceğimiz faaliyet ile bütün şarkı sefaletten kurtaracağız (18 Aralık 1914).”[54] diye yazarak harekâtın yalnız Kafkasya ile sınırlı olmadığından, ileriye dönük daha büyük hedefleri bulunduğundan söz etmişti.

22 Aralık 1914 sabahı, başlayan büyük kış taarruzu asker arasında âdete İsrafil'in düdüğü etkisini yaratmış, herkes sanki yepyeni bir hayata uyanmıştı[55]. Sınırı geçerek Rus topraklarına giren bir onbaşı üstlendiği kurtarıcı rolünün kendisini nasıl heyecanlandırdığını günlüğüne şöyle not etmişti: “19 Kânunuevvel 1330 (1 Ocak 1915) Cuma. Erkenden, ortalık ışımadan hareket edildi, yarım saat sonra Rus sınırına gelindi. İşte Rus toprağında bulunuyorum. Artık bahtiyarız değil mi? Bu topraklara basmak, esir kardeşlere kavuşmak için iki aydır ne kadar kanlar ziyan oldu. Çok şükür ya Rabbi geldik. Hudut ihramlarından birini öptüm. İlerliyoruz.”[56]

Halk da askerin bu heyecanına ortak olmuştu. Özellikle kadınlar ve genç kızların sevinci görülmeye değerdi. Yolların iki tarafına dizilerek Türk askerlerini karşılamakta, alay sancaklarını gözlerinden yaşlar dökerek öpüp koklamaktaydılar. Bu manzara karşısında duygulanan askerler de gözyaşlarına boğuluyorlardı. Kendilerini kurtarmaya gelen askerleri evlerinde yatırıyor onlara çay ve yemek ikram ediyorlardı. Bazı yerlerde ise İslamsor (Taşlıgüney) köyü Çerkezlerinin yaptığı gibi başlarına kefenlerini sarıp atlarına binerek İslâm askerlerinin imdadına koşuyorlardı[57].

Osmanlı basını da bu gelişmeler karşısında girdiği kış uykusundan çabucak uyandı. Tarihe Sarıkamış Harekâtı olarak geçecek olan bu taarruzun ilk günlerinde sınırı aşan Türk birliklerinin Rus kuvvetlerine ağır kayıplar verdirerek ilerlemeye devam etmesi Kafkasya’yı ve Rusya Müslümanlarını yeniden basının ilgi odağı hâline getirdi. Osmanlı karargâhının 24 Aralık 1914 tarihli bildirisiyle[58] İd (Narman)-Oltu arasındaki Rus kuvvetlerinin kesin olarak yenilgiye uğratıldığı açıklandığında heyecan tarif edilemez noktalara vardı. Gazete sayfaları zafer haberleriyle dolmaya başladı. Dönemin ünlü gazetecilerinden Yunus Nadi'nin kaleminden çıkan şu cümleler bir sevinç ve heyecan seli oluşturan bu yazıların sadece küçük bir örneğiydi: “Hududun öbür tarafı... Düşman ülkesi demeğe insanın dili varmıyor. Daha dün denilecek kadar yakın bir zamanda bizim olan, bugüne kadar elim bir hüsran ve hicran hayatı geçirmiş bulunan, şimdi de kollarını açarak Osmanlı ordusunu bekleyen bir Müslüman ve Osmanlı kıtasına düşman arazisi demek nasıl mümkün ve caiz olsun?”[59]

Aynı harekât kapsamında Çoruh vadisinden ilerleyen ikinci bir taarruz kolunun (Stange Bey Müfrezesi), 29 Aralık akşamı, sınırın 80 km ilerisinde, askerî açıdan son derece önemli bir nokta olan Ardahan’ı ele geçirmesi de beklenen günün geldiğine, Kafkasya kapılarının Türklere açıldığına dair inancı iyice pekiştirdi[60]. Bu inancın beslediği heyecan “Kurtuluş var, ağlayan insanlara/Varmak üzere ordu Dağıstanlara/Bekle ey ehl-i İslâm, az zaman!” gibi şiirsel ifadelerle dile getirildi[61]. Ardahan'a giren kahramanların senelerden beri Moskof zulmü altında inlemekte olan kan ve din kardeşlerine kurtuluş, özgürlük; tek kelimeyle hayat götürdüğü yazıldı[62]. Ardahan harekâtına kendi çetesiyle katılan Erzurum Mebusu Seyfullah Bey[63] ile Lazistan mebusu Sudi Bey'in esaretten kurtarılan bölge halkının selamlarını ve teşekkürlerini bildirmek üzere Meclis-i Mebusan'a çektiği telgraflar gazete sayfalarını süslemeye başladı[64]. Kendisi de aslen Kafkasyalı bir Türk olan Ağaoğlu Ahmet Bey ise “Sarıl Türk'ün getirdiği parlak hilâle!/Seni onun hicranı mı koydu bu hale?” dizeleriyle Kafkasya halkını Osmanlı bayrağı altında toplanmaya çağırarak bu heyecana ortak oldu[65].

4. Kafkasya Müslümanlarının Osmanlı Kuvvetlerine Verdiği Destek

Gazete sayfalarını dolduran ve Rus topraklarına giren Türk askerinin, Kafkasya'nın Müslüman ahalisi tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandığını bildiren haberler önemli bir yekûn teşkil ediyordu. Çoruh vadisinden ilerleyerek Ardahan'ı ele geçiren birliklerin Artvin'e girişi sırasında, kasaba halkı tarafından 93 Harbi'nden beri düşman eline geçmesin diye saklanmakta olan bir Osmanlı alay sancağının törenle çıkarılıp sevinç gösterileri yapıldığı bildiriliyordu. Türk kuvvetlerinin Artvin'e girdiğini haber alan Şavşat ahalisi ise kendi imkânlarıyla silahlanarak, kasabadaki Rus askerlerini kovmuş, üç gün sonra ufukta görünen öncü Türk kollarını kurbanlar keserek karşılamıştı. Kasabanın önde gelen din adamlarından Şemsettin Efendi bir konuşma yaparak, Türklerin gelişinden duydukları memnuniyeti kasaba halkı adına büyük bir heyecanla dile getirmişti. Tavuskerd, Tiskird ve Zegüle köylerinde de gözleri yaşartacak benzer karşılamalar yapılmıştı. Batum yakınlarındaki Geda kasabası da ahalinin Türk askerlerine verdiği yardım ve destek sayesinde ele geçirilmişti[66].

Eli silah tutan gençler Ruslarla savaşmak üzere Osmanlı birliklerine katılırken, ihtiyarlar ve kadınlar askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak için birbirleriyle yarışıyor, onların yardımları sayesinde harekât güven içinde ilerliyordu. Osmanlı basınına göre Türk ordusunun karşılaştığı bu sevgi seli Kafkasya halkının Çar yönetimine değil, 93 Harbi’ne kadar idaresi altında yaşadığı İslam Halifesine bağlı olduğunu gösteriyordu[67]. Yine de soğukkanlı olmaya çalışılıyor, ordunun bakışlarını Türkistan ve Buhara’ya çevirmeden önce Kafkasya’yı tümüyle ele geçirmesi gerektiği hatırlatılıyordu[68].

Sınırı aşan kuvvetlerin Kafkasya halkından bu denli yardım ve destek görmesinde savaşın başlamasından önce bölgede gizlice faaliyet göstermeye başlayan Kafkas İhtilâl Cemiyeti'nin yaptığı hazırlıkların da etkili olduğu anlaşılıyordu[69]. Teşkilat-ı Mahsusa önderleri tarafından 12 Ekim 1914’te kurulan cemiyetin amacı, kuruluş nizamnamesinin 1. maddesinde belirtildiği üzere, Kafkasya halkını silahlandırıp Ruslara karşı ayaklandırarak, Osmanlı ordusunun Kafkasya’yı işgal etmesine yardımcı olmaktı[70]. Rusya’nın diğer yerlerindeki, özellikle Kuzey Rusya’daki Kırım ve İdil-Ural gibi uzak bölgelerdeki Türk toplulukları arasına doğrudan sızmak mümkün olamadığından, oralardaki bu tür faaliyetler ise yine Teşkilât-ı Mahsusa elemanları tarafından desteklenen Rusya'da Sakin Müslüman Türk-Tatarlarının Haklarını Müdafaa Cemiyeti üzerinden yürütülüyordu. Kamuoyunda Türk-Tatar Heyeti olarak bilinen bu cemiyet Kazan, Kırım ve Türkistan'ın ileri gelen aydınları tarafından kurulmuştu[71].

Anlaşıldığı kadarıyla Osmanlı basını, örgüt elemanlarının gizli çalışmalarını deşifre etmemek ve Kafkasya halkının herhangi bir tahrik ya da teşvike gerek duymadan kendi isteğiyle Osmanlıların yanında yer aldığına dair güçlü bir mesaj verebilmek için Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin varlığından ve faali-yetlerinden hiç söz etmiyordu. Bu yüzden 1914 Aralık ayı başlarında, bazı gazetelerde Kafkasya'da silah dağıtıp halkı Ruslara karşı isyana teşvik eden gizli bir örgütün Ruslar tarafından açığa çıkarıldığına dair bir takım haberler yer almış ise de büyük ihtimalle Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin bir uzvu olan bu yapının iç yüzü hakkında herhangi bir bilgi verilmemişti[72].

Rusya'da Müslümanların isyan hâlinde olduklarına dair bu tür haberlerin önemli bir bölümü de muhtemelen bu örgüt üyeleri tarafından basına sızdırılıyordu. 1915 yılı Ocak ayı başlarında Acara bölgesindeki Rusya karşıtı faaliyetler hakkında İstanbul gazetelerine oldukça geniş bir demeç veren Acaralı Mercan Çavuş, büyük ihtimalle Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin üyelerinden biriydi. İfade edildiğine göre Kafkasya'da yaralandıktan sonra tedavi için İstanbul'a gelmişti. Onun anlattıklarına bakılacak olursa Kafkasya halkı Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden bir hafta önce silahlanıp örgütlenmeye başlamıştı. Rus hükümetinin Müslümanların 80 ruble maaşla Çar'ın hassa alayına alınacaklarına dair sahte vaatleri de bu faaliyetleri engellemeye yetmemiş, Osmanlı Sultanı'nın Ruslara savaş açıp cihat ilânından sonra gönüllü sayısı hızla artmaya başlamıştı. Yalnız Acara bölgesinde 40 bin kişilik bir ordu kurulması kararlaştırılmış, Türk askerini görmek ve “Padişahım çok yaşa!” nidasını işitmek arzusuyla Rusların silâh depolarına ve karakollarına hücum edilmişti[73].

Aynı günlerde, yine Kafkasya'dan geldiği ifade edilen ve Acaralı Mercan Çavuş gibi muhtemelen bir Teşkilat-ı Mahsusa elemanı olan Emekli Polis Müfettişi İskender Bey de Rus hükümetinin uyguladığı katı sansüre rağmen cihat ilanının bütün Kafkasya'ya şimşek hızıyla yayıldığını, Kafkasya Müslümanları arasında Ruslara yakınlık duyan tek kişi bile kalmadığını bildiriyordu[74].

Kafkasya Müslümanlarının Osmanlı kuvvetlerine verdiği destek büyük bir memnuniyetle dile getirilirken, diğer yandan Osmanlılara verdikleri destek yüzünden halkın baskı ve zulüm gördüğünden şikâyet ediliyordu. Korkuya kapılan Rus hükümetinin hukuk kurallarını hiçe sayarak, isyan edeceğinden kuşku duyduğu herkesi acımasızca cezalandırdığı iddia ediliyordu[75]. Sırf bu yüzden 18 bin kişinin yol yapımında çalıştırılmak üzere Kafkasya’dan Novorosisk’e ve oradan da Kerç’e sürgün edildiği, eşraftan 70 kişinin ihtilâl hazırlığında olmak suçlamasıyla kurşuna dizildiği haber veriliyordu. Baskının ve zulmün Kafkasya’yla sınırlı kalmadığı, Kuzey Rusya’da da seyahat özgürlüğünün kısıtlandığı, Kazanlı Müslüman tüccarların şehirden ayrılmalarına izin verilmediği yazılıyordu. Şehrin varlıklı iş adamlarından Maksudof’un iplik fabrikasına el konduğu, kardeşleri ve yörenin ileri gelenlerinden Hüseyin Kerimof ile birlikte tutuklanarak hapse atıldığı haber veriliyor, yalnız Kazan’da 300 kişinin bu şekilde tutuklandığı bildiriliyordu.

Müslümanlara reva görülen zulüm bundan ibaret değildi. İnsanları aç bırakma pahasına, ailelerin kendi ihtiyaçları için sakladığı unlara Lehistan cephesindeki Rus birliklerine verilmek üzere el konmuştu. Kırım’da altı Müslüman fırıncı hamura zehir kattıkları iddiasıyla Prekop’a sürgün edilmiş, bazı kimseler ise Sivastopol-Prekop demir yoluna saldırı hazırlığında oldukları id-diasıyla tutuklanmıştı. Rustof’da yörenin ileri gelenlerinden 30 kişi, Osmanlı şehbenderiyle birlikte Kuban taraflarına sürgün edilmişti. Rus kıtalarındaki Müslüman askerlerin mektupları sıkı denetim altına alınmış, ailelerin cephelerdeki evlâtlarına koli göndermesi bile yasaklanmıştı. Kafkasya’da, Kırım’da ve Kazan’da Müslümanlara ait ne kadar dernek varsa kapatılmış, Türklüğe ait eserler toplanmış, Gaspıralı İsmail merhumun Tercüman’ı kapatılmış, eserlerini üzerinde bulunduranlara 500 ruble ceza kesilmeye başlanmıştı. Orenburg’da çıkan Vakit gazetesi, İstanbul’dan gelen ve Osmanlı Devleti’nin askerî başarılarından söz eden bir mektup yayınladığı için kapatılmış, mü-dürü 3 bin ruble para cezasına çarptırılmıştı. Savaşa dair destan yazanların Sibirya’ya sürgün edileceği tehdit makamında ilân edilmişti[76].

5. Büyük Bozgun ve Turan Hülyalarının Hazin Sonu

Osmanlı basınının, Rusya'nın yenileceğine, Turan'a giden yolun açılacağına, Rusya Müslümanlarının esaretten kurtarılacağına dair kamuoyunda büyük ümitler doğuran yayınları, 1915 yılı Ocak ayının ilk günlerinde ger-çekleşen Sarıkamış yenilgisine kadar hız kesmeden devam etti. Kafkasya'yı Türkistan'ı ve daha ötelerini ele geçirmeyi planlayan ordu Allahuekber Dağları'nın ötesine geçemeyerek telâfisi mümkün olmayan ağır kayıplara uğradı. Savaşçılarının ve ağır silahlarının önemli bir bölümünü kaybeden Osmanlı ordusunun elinde de değil Kafkasya'yı kurtaracak, kendi sınırlarını koruyacak kuvvet bile kalmadı[77].

Kafkasya'yı Moskof zulmünden kurtarmayı amaçlayan büyük kış taarruzunun arzu edilenin aksine ağır bir yenilgiyle sonuçlanması, Kafkasya Müslümanlarının daha büyük sıkıntılarla karşılaşmasına yol açtı. Özellikle sınır bölgesinde yaşayan İslâm ahalinin büyük bir kısmı Rus hükümetinin zulmüne uğrayacağından korkarak bozgun hâlinde geri çekilen Osmanlı kuvvetlerinin ardından iç bölgelere doğru kaçmak zorunda kaldı. Kış ortasında memleketlerini terk etmek zorunda kalan zavallı insanların sefaleti yürek sızlatan boyutlara ulaştı. Onların bu durumuna yüreği kanayarak tanık olan Hafız Hakkı Paşa, harekâtın kendi teklifi üzerine yapıldığı gerçeğini unutmuş görünerek de olsa bir kış taarruzu yapmanın pişmanlığını günlüğüne şu acı sözlerle not etti: “Muhacirler meselesi bir felaket. Topların nakli için zavallıların öküzlerini de almışlar. “Keşke Rus elinde olup şehit olsa idik” diye bağıranlardan gece gündüz kadın, çocuk vaveylası! Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta'cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu'yu dörtnala kaldırarak yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin (16 Ocak 1915).”[78]

Kaçmaya fırsat bulamayanlar ise Rusların elinde kalıp türlü eziyetler çekmeye mahkûm oldular. Ele geçirdikleri Osmanlı topraklarındaki Müslümanları potansiyel tehdit unsuru olarak gören Ruslar genç, ihtiyar, çocuk demeden bütün erkeklerini toplayıp Rusya içlerindeki esir kamplarına gönderdiler, aileleri parçalayıp sahipsiz bıraktılar[79].

Basına sansür uygulayan Osmanlı hükümeti, bu mağlubiyeti ve neden olduğu hayal kırıklıklarını kamuoyundan gizlemek mecburiyetinde kaldı. Hükümetin bu tavrı karşısında gazeteler, savaşın başından beri sürdürdükleri yayın politikalarından keskin dönüşler yapmanın kamuoyunda kuşku yaratacağını hesap ederek, konuyu aşamalı olarak gündemlerinden çıkarma yoluna gittiler. Kafkas harekâtından, Rusya Müslümanlarının bağımsızlık davasın-dan, isyan ve ihtilâl beklentilerinden gittikçe daha az söz ederek, yenilginin üstünü örtmeye çalıştılar. Önce konuyu, Kafkasya'nın Ruslara karşı galeyan hâlinde olduğuna dair birkaç satırlık küçük haberler yayınlayarak geçiştirdiler[80]. Daha sonra bu tür haberleri sayfalarından tümüyle kaldırarak isyan ve ihtilâl haberleri yerine Kafkasya'yı tarihî, coğrafî, iktisadî, demografik ve benzeri yönleriyle tanıtan yazılara yer vermeye başladılar. Böylece büyük yenilgiden ve Rusya'ya dair planların başarısızlığa uğradığından söz etmeden Turan hülyalarını unutulmaya terk ettiler.

SONUÇ

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse 1. Dünya Savaşı'nı İslam âleminin esaretten kurtuluşu için fırsat olarak gören Osmanlı Devleti, işe Kafkas cephesinden başlamak istemiş ise de Sarıkamış'tan öteye gidemeyerek büyük bir hezimete uğramıştır. Böylece arkasında güçlü bir askerî ve siyasî destek olmadıkça yalnız cihat fetvalarıyla İslam âlemini ayaklandırmanın mümkün olamayacağı anlaşılmıştır. Ancak bunun bedeli çok ağır olmuştur. Vatandaşlık bağlarıyla Rusya'ya, gönül bağlarıyla Osmanlıya tabi olan Rusya Müslümanları, özellikle de Kafkasya halkları, Osmanlı basınının da destek verdiği arkası boş cihat ve isyan çağrıları karşısında korkuya kapılan Rus hükümetinin gittikçe artan baskılarına maruz kalmış, sürgün, ölüm, esaret ve sefalet gibi savaşın her türlü musibetiyle yüz yüze gelmiştir.


KAYNAKÇA

1. Süreli Yayınlar*

Ahenk

Karagöz

Sabah

Sebilürreşad

Tanin

Tasvir-i Efkâr

Turan

2. Yayınlanmış Belgeler

“30'uncu Tümen Sarıkamış Harekâtı Ceridesi-2”, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl: 58, S 123 (Haziran 2009).

Enver Paşa’nın Özel Mektupları, yay. haz. Arı İnan, İmge Kitabevi, Ankara 1997

Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre: 3, İçtima Senesi: 1, C 1, TBMM Basımevi, Ankara 1991.

Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, I, yay. haz. Kemal Gurulkan vd., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 2013.

3. Hatırat ve Günlükler

Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, I, Nehir Yayınları, İstanbul 1992

Arif Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa, Arba Yayınları, İstanbul 1997.

Eti, Ali Rıza, Bir Onbaşının Doğu Cephesi Günlüğü 1914-1915, yay. haz. Gönül Eti, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s.121.

Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü, yay. haz. Murat Bardakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.

Köprülü Şerif, Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muharebesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1338.

Mülhman, Carl, İmparatorluğun Sonu 1914:Osmanlı Savaşa Neden ve Nasıl Girdi?, çev. Kadir Kon, Timaş Yayınları, İstanbul 2009.

Sabis, Ali İhsan, Harp Hatıralarım, II, Nehir Yayınları, İstanbul 1990.

Tuğaç, Hüsamettin, Bir Neslin Dramı, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1975.

Tuğgeneral Ziya Yergök’ün Anıları/Sarıkamış’tan Esarete (19151920), yay. haz. Sami Önal, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005.

4. Kitap, Tez ve Makaleler

Akbay, Cemal, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Cilt I, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Harp Tarihi Yayınları, Ankara 1970.

Altınanıt, Hasan İzzet, Ülkem Ateş Çemberiyle Kuşatılmışken: Sarıkamış, yay. haz. Bingür Sönmez, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2013.

Balcı, Ramazan, Tarihin Sarıkamış Duruşması, Tarih Düşünce Kitapları, İstanbul 2007.

Bardakçı, Murat, Enver, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015.

Bilgin, Mehmet, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017.

Budak, Mustafa, “Rusya'nın Kafkasya'da Yayılma Siyaseti”, Türkler, XVIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.488-515.

Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi: İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra, Matbaa-i Amire, İstanbul 1332.

Hülagu, Metin, “Pan-İslamist Faaliyetler (1914-1918)”, Osmanlı, II, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.555-566.

Keleşyılmaz, Vahdet, “Kafkas Harekâtının Perde Arkası”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVI/47 (Temmuz 2000), s.277-304.

Kılıç, Selami, “1. Dünya Savaşı'nda Türk-Alman Cihat Politikasına Bir Bakış”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu(25-27 Eylül 2014), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s.139-187

Kurtcephe, İsrafil -Mustafa Balcıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Başlarında Romantik Bir Türk Alman Projesi-Rauf Bey Müfrezesi-”, Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi (OTAM), S 3, 1992, s.249-256.

Larcher, Maurice, Büyük Dünya Savaşı’nda Türk Cepheleri-1/Kafkas Harekâtı, çev. Can Kapyalı, Omnia Yayınları, İstanbul 2010.

Öğün, Tuncay, “Kafkas Cephesinde Rus Ruleti: Sarıkamış Harekâtı”, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl: 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.765-794.

-------“Turan Yolunda Bir Serap: Çoruh Vadisi Harekâtının ve Ardahan Baskınının Osmanlı Basınındaki Yansımaları”, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl: 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.806-820.

Özdemir, Yavuz, Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü Sarıkamış Harekâtı, Erzurum Kalkınma Vakfı Yayınları, Erzurum 2003.

Saray, Mehmet, “Rusya'nın Türkistan'da Yayılması”, Türkler, XVIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.561-576.

Sarısaman, Sadık, “Cihad-ı Ekber İlânının Kafkaslardaki Yankıları”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s. 707-724.

Sibgatullina, Alfina, “1. Dünya Savaşı Dönemi Rus Mizahı ve Karikatüründe Osmanlı İmajı”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s.533-559.

-------, İki İmparatorluk Arasında Rusyalı Müslüman Türkler, Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2014.

Sönmez, Bingür -Reyhan Yıldız, Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış, İkarus Yayınları, İstanbul 2010.

Tekir, Süleyman, Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesi’nde Türk-Rus Mücadelesi (1914-1917), Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), Kars 2015.

Temizkan, Abdullah, “Rusya ve Osmanlı Devleti'nin Kafkas-Ötesinde Nüfuz Mücadelesi” Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, VI/ 2 2006, s.447462.

Tetik, Ahmet, Teşkilat-ı Mahsusa (Umûr-ı Şarkıyye Dairesi) Tarihi (1914-1916), I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.

Topsakal, İlyas, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İran’da Cihad-ı Ekber Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2016.

Yiğit, Yücel, “I. Dünya Savaşı’nda Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl: 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.269-282.

* Gazete ve mecmuaların tarih ve sayıları, haber ve yazı başlıkları ilgili dipnotlarda gösterilmiştir.

Kaynaklar

  1. Carl Mülhman, İmparatorluğun Sonu 1914:Osmanlı Savaşa Neden ve Nasıl Girdi?, çev. Kadir Kon, Timaş Yayınları, İstanbul 2009, 181-183. Cihad-ı Ekber projesi için ayrıca bkz. Selami Kılıç, “1. Dünya Savaşı’nda Türk-Alman Cihat Politikasına Bir Bakış”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu(25-27 Eylül 2014), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s. 139-187.
  2. Murat Bardakçı, Enver, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015, s.154.
  3. “Kafkasya-Türkistan”, Sebilürreşad, XII/312, 16 Teşrinisani 1330 (29 Ekim 1914), s.449.
  4. D(al). K(af), “Mücahedemiz”, Sabah, 21 Teşrinievvel 330 (4 Kasım 1914).
  5. “Resmen Hal-i Harp İlânı”, Turan, 30 Teşrinievvel 1330 (12 Kasım 1914).
  6. Bk.: Tanin, 2 Teşrinisani 1330 (15 Kasım 1914); Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrinisani 1330 (15 Kasım 1914).
  7. Maurice Larcher, Büyük Dünya Savaşı’nda Türk Cepheleri-1/Kafkas Harekâtı, çev. Can Kapyalı, Omnia Yayınları, İstanbul 2010, s.19.
  8. Osmanlı Devleti’nin İran’ı işgalci Rus kuvvetlerine ve İngilizlere karşı ayaklandırma çabaları hakkında bkz. İlyas Topsakal, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İran’da Cihad-ı Ekber Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2016.
  9. İsrafil Kurtcephe-Mustafa Balcıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Başlarında Romantik Bir Türk Alman Projesi-Rauf Bey Müfrezesi-”, Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi (OTAM), S 3, (1992), s.249-253.
  10. Sansür emirleri için bkz. Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, I, yay. haz. Kemal Gurulkan vd., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 2013, s.26, 31-32.
  11. “Kafkasya”, Sebilürreşad, XII/310, 4 Eylül 1330 (17 Eylül 1914), s.419-420.
  12. “Kafkasya”, Sebilürreşad, XII/311, 4 Eylül 1330 (17 Eylül 1914), s.435.
  13. “Kafkasya-Türkistan”, Sebilürreşad, XII/312, 16 Teşrinisani 1330 (29 Ekim 1914), s. 447.
  14. Halide Edib, “Harb-i Hazırda Türklük Cereyanı”, Tanin, 15 Teşrinisani 1330 (28 Kasım 1914).
  15. “Cihad-ı Ekber'in Ehemmiyet ve Azametini Anlatmak Matbuat İçin Bir Vecibedir”, Sebilürreşad, XIII/314, 6 Teşrinisani 1330 (19 Kasım 1914), s.15.
  16. Rusların Kafkasya'yı işgali hakkında bkz. Mustafa Budak, “Rusya'nın Kafkasya'da Yayılma Siyaseti”, Türkler, XVIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.488-515; Abdullah Temizkan, “Rusya ve Osmanlı Devleti'nin Kafkas-Ötesinde Nüfuz Mücadelesi” Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, VI/ 2 (2006), s.447-462.
  17. Bkz. Mehmet Saray, “Rusya’nın Türkistan’da Yayılması”, Türkler, XVIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.561-576.
  18. Metin Hülagu, “Pan-İslamist Faaliyetler (1914-1918)”, Osmanlı, II, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.556.
  19. “Kafkas Türkleri”, Turan, 31 Teşrinievvel 1330 (13 Kasım 1914).
  20. “Âlem-i İslâm”, Turan, 2 Teşrinisani 1330 (13 Kasım 1914).
  21. “Rusya’daki Türk Kardeşlerimiz”, Turan, 17 Kânunuevvel 330 (30 Aralık 1914); “Kafkas Ahvali”, Ahenk, 23 Teşrinisani 1330 (6 Aralık 1914).
  22. “Kırgızlar ve Şimal Türkleri”, Turan, 29 Kânunuevvel 330 (11 Ocak 1915).
  23. “Cihat ve Rus Ordusu”, Tanin, 11 Kânunuevvel 1330 (24 Aralık 1914); “Rus Ordusundaki Çerkeslerin İsyanı”, Tanin, 6 Kânunuevvel 1330 (19 Aralık 1914).
  24. “Kafkasya'da Mezalim”, Sabah, 19 Teşrinisani 1330 (2 Aralık 1914).
  25. Alfina Sibgatullina, “1. Dünya Savaşı Dönemi Rus Mizahı ve Karikatüründe Osmanlı İmajı”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s.534-535.
  26. “Kafkas Türkleri-Türklerin Mukadderatı-Dünkü Hayatları-Bugünkü Hayatları-Her Şey Hazır-Bizi Bekliyorlar”, Turan, 31 Teşrinievvel 1330 (13 Kasım 1914).
  27. Süleyman Tekir, Birinci Dünya Savaşı Kafkas cephesi’nde Türk-Rus Mücadelesi (1914-1917), Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), Kars 2015, s.200.
  28. Osmanlı basınının Çar’ın Tiflis ziyareti hakkındaki yazıları için bkz. R(e). S(sat)., “Rusya’nın İntizamsızlıkları ve Sıkıntıları”, Turan, 6 Kânunuevvel 330 (19 Aralık 1914); aynı yazar: “Oltu Muvaffakiyeti”, Turan, 12 Kânunuevvel 330 (25 Aralık 1914); “Kafkasya’daki Kardeşlerimiz”, Turan, 9 Kânunuevvel 330 (22 Aralık 1914); “Çar’ın Tiflis Seyahati-Mecburi Nümayişler”, Tanin, 5 Kânunuevvel 1330 (18 Aralık 1914); “Çar’ın Tiflis’i Ziyareti”, Tasvir-i Efkâr, 21 Kânunuevvel 1330 (3 Ocak 1915).
  29. “Rusya Ahvali ve Türkler”, Turan, 10 Kânunuevvel 330 (23 Aralık 1914); Hamdullah Suphi, “Cihat-ı Ekber Önünde Büyük Vatan”, Turan, 4 Teşrinisani 1330 (17 Kasım 1914).
  30. Balkan Savaşları başladığında Şeyhülislam’ın fetvasıyla cihat ilan edilmesi üzerine Rusya Müslümanları, Osmanlı Devletine yardım etmeye çalışmış, Rus hükümetinin baskılarına rağmen yaralı Türk askerleri için gizlice para toplamış, Osmanlı Sefareti aracılığıyla ya da gizlice İstanbul’a gönderdikleri heyetlerle yardımlarını Türkiye’ye ulaştırmışlardı. Bazı Müslüman kızları ise yaralı askerlere hemşirelik yapmak üzere İstanbul’a gitmişlerdi. Bkz. Alfina Sibgatullina, İki İmparatorluk Arasında Rusyalı Müslüman Türkler, Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2014, s.142-161.
  31. “Rusya Ahvali ve Türkler”, Turan, 10 Kânunuevvel 330 (23 Aralık 1914).
  32. “Rusya'daki Kardeşlerimiz”, Tanin, 16 Teşrinisani 1330 (29 Kasım 1914).
  33. “Rusya'daki Müslümanların Ahvali”, Tanin, 1 Kânunuevvel 1330 (14 Aralık 1914).
  34. “Rusya Ahvali ve Türkler”, Turan, 10 Kânunuevvel 330 (23 Aralık 1914).
  35. “Rusya Ahvali ve Türkler”, Turan, 10 Kânunuevvel 330 (23 Aralık 1914).
  36. R(e). S(sat)., “Rusya’nın İntizamsızlıkları ve Sıkıntıları”, Turan, 6 Kânunuevvel 330 (19 Aralık 1914); aynı yazar: “Oltu Muvaffakiyeti”, Turan, 12 Kânunuevvel 330 (25 Aralık 1914).
  37. Turan, 30 Teşrinievvel 1330 (12 Kasım 1914).
  38. “Rusya’daki Müslümanların Ahvali”, “Nihayet, Muzaffer Olduk!”, Tanin, 1 Teşrinisani 1330 (14 Kasım 1914).
  39. Halide Edib, “Halas Muharebesi”, Tanin, 28 Teşrinisani 1330 (11 Aralık 1914).
  40. Vahdet Keleşyılmaz, “Kafkas Harekâtının Perde Arkası”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVI/47 (Temmuz 2000), s.286-287.
  41. Mehmet Bilgin, Teşkilât-ı Mahsusa'nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017, s.166.
  42. Tanin, 1 Kânunuevvel 1330 (14 Aralık 1914).
  43. Sınırın her iki tarafındaki silahlı Ermeni komitelerinin Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlılara karşı giriştikleri düşmanca faaliyetler için bk.: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi: İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra, Matbaa-i Amire, İstanbul 1332.
  44. S(in). M(im). Tevfik, “Âlem-i İslam-Bütün Müslümanlar İtilâf-ı Müselles Aleyhinde Ayaklandılar”, Sebilürreşad, XII/316, 20 Teşrinisani 1330 (3 Aralık 1914), s.29.
  45. “Harekât-ı Harbiye”, Tanin, 31 Teşrinievvel 1330 (13 Kasım 1914).
  46. “Türkiye-İtilâf-ı Müselles Muharebesi/Vaziyet-i Umumiye”, Turan, 16 Teşrinisani 1330 (29 Kasım 1914).
  47. Cemal Akbay, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Cilt I Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Harp Tarihi Yayınları, Ankara 1970, s.322.
  48. Ramazan Balcı, Tarihin Sarıkamış Duruşması, Tarih Düşünce Kitapları, İstanbul 2007, s. 140.
  49. Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım, II, Nehir Yayınları, İstanbul 1990, s.238.
  50. Enver Paşa'nın cepheye intikali sırasındaki sözlemlerini içeren mektupları için bkz. Enver Paşa'nın Özel Mektupları, yay. haz. Arı İnan, İmge Kitabevi, Ankara 1997, s.176-185.
  51. Köprülü Şerif, Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muharebesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1338, s. 126-128. Sarıkmış Harekâtı hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz. Yavuz Özdemir, Bir Savaşın Bilinmeyen Öyküsü Sarıkamış Harekâtı, Erzurum Kalkınma Vakfı Yayınları, Erzurum 2003; Bingür Sönmez-Reyhan Yıldız, Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış, İkarus Yayınları, İstanbul 2010; Hasan İzzet Altınanıt, Ülkem Ateş Çemberiyle Kuşatılmışken: Sarıkamış, yay. haz. Bingür Sönmez, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2013.
  52. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, I, Nehir Yayınları, İstanbul 1992, s.194.
  53. Emrin tam metni için bk.: “30'uncu Tümen Sarıkamış Harekâtı Ceridesi-2”, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl 58, S 123 (Haziran 2009), s.150-151.
  54. Hafız Hakkı Paşa'nın Sarıkamış Günlüğü, yay. haz. Murat Bardakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s.91.
  55. Tuğgeneral Ziya Yergök'ün Anıları/Sarıkamış'tan Esarete (1915-1920), yay. haz. Sami Önal, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005, s.86.
  56. Ali Rıza Eti, Bir Onbaşının Doğu Cephesi Günlüğü 1914-1915, yay. haz. Gönül Eti, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s.121.
  57. Eti, a.g.e., s.121.
  58. “Tebliğ-i Resmî”, Turan, 11 Kânunuevvel 330 (24 Aralık 1914).
  59. Yunus Nadi, “İleri Daima İleri”, Tasvir-i Efkâr, 21 Kânunuevvel 1330 (3 Ocak 1915).
  60. Tuncay Öğün, “Turan Yolunda Bir Serap: Çoruh Vadisi Harekâtının ve Ardahan Baskınının Osmanlı Basınındaki Yansımaları”, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.806-820.
  61. “Muhavere”, Karagöz, 22 Kânunuevvel 1330 (4 Ocak 1915).
  62. “Ardahan Alındı”, Turan, 21 Kânunuevvel 330 (3 Ocak 1915).
  63. “Rusların Hezimeti”, Sabah, 25 Kânunusani 330 (7 Şubat 1915).
  64. Telgrafların tam metini için bkz. Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre: 3, İçtima Senesi: 1, C 1, TBMM Basımevi, Ankara 1991, s.90, “Ardahan'dan Selâm”, Tanin, 21 Kânunuevvel 1330 (3 Ocak 1915).
  65. “Kafkas Türküsü”, Turan, 22 Kânunuevvel 330 (4 Ocak 1915).
  66. Bkz. “Kahraman Kafkasya Müslümanları”, Sabah, 9 Kânunuevvel 1330 (22 Aralık 1914); “Ordumuz Nasıl İstikbal Olunuyor?”, Turan, 12 Kânunuevvel 330 (25 Aralık 1914); “Rehâkâr Ordumuz”, Sabah, 21 Kânunuevvel 1330 (3 Ocak 1915); “Kafkasya’da Ahval-Sahne-i Harpten Gelen Bir Mücahitle Mülakat”, Tanin, 29 Kânunuevvel 1330 (11 Ocak 1915); “Kafkasya Haberleri”, Tasvir-i Efkâr, 15 Kânunusani 1330 (28 Ocak 1915).
  67. “Kafkasya Ahalisinin Kahramanlığı”, Tanin, 13 Kânunuevvel 1330 (26 Aralık 1914).
  68. “Batum’dan Bakü’ye”, Tanin, 14 Kânunuevvel 1330 (27 Aralık 1914).
  69. Teşkilat-ı Mahsusa adına Kafkasya’da Ruslara karşı istihbarat ve çete faaliyet yürüten Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin çalışmaları hakkında geniş bilgi için bkz. Yücel Yiğit, “I. Dünya Savaşı’nda Kafkas İhtilâl Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.269-282; Sadık Sarısaman, “Cihad-ı Ekber İlânının Kafkaslardaki Yankıları”, 100. Yılı Münasebetiyle 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2015, s.720-721; Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa (Umûr-ı Şarkıyye Dairesi) Tarihi (1914-1916), I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 269-381; Mehmet Bilgin, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017.
  70. Cemiyetin nizamnamesi için bkz. Arif Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa, Arba Yayınları, İstanbul 1997, s.28-31.
  71. Tetik, a.g.e., s.168-175.
  72. “Kafkasya Kaynaşıyor”, Ahenk, 21 Teşrinisani 1330 (4 Aralık 1914).
  73. “Bir Kafkas Gönüllüsünün Beyanatı”, Turan, 23 Kânunuevvel 330 (5 Ocak 1915); “Bir Kahramanın Menakıbı”, Sabah, 24 Kânunuevvel 1330 (6 Ocak 1915).
  74. “Kafkasya'da Ahval-Sahne-i Harpten Gelen Bir Mücahitle Mülakat”, Tanin, 29 Kânunuevvel 1330 (11 Ocak 1915).
  75. “Rusların Vahşiyane Tedâbiri”, Tanin, 10 Kânunuevvel 1330 (23 Aralık 1914).
  76. “Kafkasya’da Rus Mezalimi”, Sabah, 18 Kânunuevvel 1330 (31 Aralık 1914); “Rusya’daki Müslümanların Ahvali”, Tanin, 1 Kânunuevvel 1330 (14 Aralık 1914).
  77. Osmanlı ordusunun uğradığı kayıpları için bkz. Tuncay Öğün, “Kafkas Cephesinde Rus Ruleti: Sarıkamış Harekâtı”, Yeni Türkiye (Kafkaslar Özel Sayısı, III), Yıl 21, S 73 (Temmuz-Aralık 2015), s.783-786.
  78. Hafız Hakkı Paşa'nın Sarıkamış Günlüğü, s.95.
  79. Hüsamettin Tuğaç, Bir Neslin Dramı, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1975, s.21-22.
  80. Örneğin bk.: “Kafkasya Ahvali”, Turan, 8 Kânunusani 330 (21 Ocak 1915); “Kafkasya Ahvali”, Sabah, 4 Kânunusani 1330(17 Ocak 1915); “Kafkasya Ahvali”, Tanin, 24 Kânunusani 1330 (6 Şubat 1915).

Şekil ve Tablolar