ISSN: 1011-727X
e-ISSN: 2667-5420

Nuri Köstüklü

Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Savaş Esirleri, Osmanlı Devleti, Polonya

GİRİŞ

Birinci Dünya Savaşı’nın, üzerinde yeterince durulmayan dramatik gerçeklerinden birisi de şüphesiz “esirler” konusudur. Osmanlı askerlerinin esaret hayatlarıyla ilgili olarak, tuttukları günlük ve ilgili devletler ve kurumlar arasındaki yazışmalara istinaden -yeterli olmasa da- yapılan bazı araştırmalar ve yayınlar olmakla birlikte, Türkiye’deki İtilaf Devletleri esirleri hakkında çalışmalar yok denecek kadar azdır. Var olan sınırlı yayınlar arasında, İngiliz, Fransız, Rus, Hintli, Romen esirler hakkında bazı bilgilere ulaşmak mümkün ise de Türkiye’deki Polonyalı esir askerler konusu henüz literatüre yansımış değildir. Bu durum ilk bakışta, söz konusu yıllarda Polonyalıların önemli bir bölümünün farklı bir devlet yani Rusya uyruğunda bulunmuş olmalarıyla izah edilebilir ise de, aslında esirlerle ilgili kayıt ve yazışmalarda Leh asıllı yani Polonyalılar hakkında ayrı tasnif ve bilgilere ulaşmak mümkün olabilmiştir.

Şimdi ömürlerinin son günlerini Türkiye’de geçiren Polonyalı esir askerlerin tespitine geçmeden önce, Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletlerine ait esirlere karşı politikası ve özellikle Leh asıllı sivil ve asker esirlere yönelik tutumlarına kısaca bakmak istiyoruz;

1- Türkiye’de İtilaf Devletleri Esirleri ve Polonya Asıllı Savaş Esirlerinin Durumuna Genel Bir Bakış

Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye’de İtilaf Devletlerine mensup çok sayıda esir bulunmakta idi. 1916 yılı itibarıyla İngiliz, Fransız, Hintli, Romen ve Rus tebaasından olmak üzere esir sayısının 26.000’den fazla olduğu bilinmektedir. Esirlere yönelik uygulamalar, Harbiye Nezareti’nce hazırlanan talimatname çerçevesinde yürütülüyordu. Esir subaylara her ayın sonunda Osmanlı ordusunun eşit rütbedeki subayına verilen miktarda maaş ödeniyor, küçük rütbeli subay ve erlere ise Osmanlı ordusunda olduğu gibi sadece yiyecek ve erzak veriliyordu. Esir subaylar mümkün mertebe itibarları korunacak şartlarda tutulmaya çalışılıyordu. Amele ve işçi olarak istihdam edilen esir askerler olursa, bunlara devletçe takdir edilen miktarda yevmiye ödeniyordu[1]. Anadolu’nun pek çok yerinde, kamp, askerî garnizon, otel hatta sivil bazı evlerde iskâna tâbi tutulan esirlerin hayat şartlarını yerinde görmek amacıyla Türk Kızılay’ından ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nden heyetler zaman zaman esirleri ziyarete gitmişler ve raporlar hazırlamışlardır. Söz konusu raporlardan ve esirlerin yazdığı mektuplardan; Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında savaş esirlerine oldukça iyi imkânlar sağlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir ayırım yapılmadan Türk askerlerle aynı yemeği yiyorlar, belirli günlerde çarşı iznine çıkıyorlar, giyim, temizlik ve dinî ihtiyaçları mümkün mertebe karşılanıyor, hasta olanların tedavisine çalışılıyor idi[2]. Raporlarda gözlenen bazı eksiklikler veya problemler ise, Türk askerlerinin de karşılaştığı ve o dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu şart ve imkânlarla alakalı hususlar idi.

İşte bu şartlar içerisinde Türkiye’deki İtilaf Devletleri savaş esirleri arasında farklı kökenlere mensup ama Rus tebası içinde yer alan pek çok esir asker bulunuyordu. Hükümran olduğu coğrafyanın sonucu olarak Rus ordusunda Türk-Müslüman, Ukraynalı, Romen, Leh asıllı askerler de vardı. Leh asıllı esirlerle ilgili olarak Osmanlı devlet kurumları arasındaki yazışmalardan bazı gelişmeleri takip etmek mümkün olmaktadır.

Hariciye Nezareti’nin ilgili birimlerince hazırlanan raporlardan anladığımıza göre; Almanya ve Avusturya-Macaristan hükümetleri, savaş sırasında Lehistan Krallığı’nı yeniden ihya etmeye teşebbüs etmişler ve sözkonusu Krallık, Osmanlı ülkesindeki Leh asıllı savaş esirlerinin ve sivil esirlerin, hukukî statüsü ve durumuyla ilgilenmeye başlamıştır. Hatta, bu amaçla Mösyö İzcislav[3] Maciejewski adında bir özel memuru Osmanlı Devleti yetkilileri ile görüşmek üzere muhtemelen 1917 yılı sonlarında İstanbul’a göndermiş bulunuyordu. Bu kişi, Dahiliye, Harbiye ve Hariciye Nezaretleri katında bazı teşebbüslerde bulunarak; “Almanya ve Avusturya hükümetleri tarafından kabul edilen esasâta göre istiklali iade olunan Lehistan’ın sınırları içinde doğmuş olan Lehlilerin yeni milliyetlerinin kabulünü, daha önce Rusya tebası olmalarından dolayı vesikalarındaki ‘devlet-i muhâsama’ ibaresinin kaldırılmasını ve bu şekilde Osmanlı ülkesindeki Lehlilerin yaşama şartlarının iyileştirilmesini” talep etmiştir. Ayrıca, Lehistan’ın Czestochowa kasabası doğumlu ve halen Beyşehir’de sürgünde bulunan Simon Adelman adlı bir Lehlinin İstanbul’daki ailesi ve 4 çocuğunun çok zor şartlarda olduğundan bahisle özel bir mânisi yok ise adı geçen Lehlinin İstanbul’a ailesinin yanına dönmesi hususunda ricada bulunmuştur[4].

Bu teşebbüsler, diğer İtilaf Devletleri esirleri kadar olmasa da Türkiye’deki Leh asıllı esirlerin küçümsenmeyecek sayıda olduğu anlamı taşımaktadır. Aslında, Osmanlı Devlet politikasının da Leh asıllı olan esirlere daha ılımlı ve olumlu yaklaşma çizgisinde olduğunu görüyoruz. Hatta Hariciye Nezareti bile bazı mütalaalarında “Polonyalı harp esirlerinin dahi tahliyeleri Polonyalılar nezdinde hüsn-i tesir hâsıl edeceğine nazaran muvafık”[5] görüşler beyan ediyordu. Ancak, dönemin devletler hukuku çerçevesinde müttefiklerle ortak hareket etme zarureti de vardı.

Mösyö İzcislav Maciejewski’nin Lehli esirler hakkındaki talepleri ve özellikle Rus ordusu içindeki Leh asıllı Rusya tebasından sayılanların müstakil bir devlet (Lehistan) tebası olarak kabul edilmelerine dair istekleri, hukukî açıdan Hariciye Nezareti İstişare Odası tarafından değerlendirilmiştir. Sadaret makamına arz edilen 30 Ocak 1918 tarihli mütalaada özetle şöyle denilmiştir;

“Almanya ve Avusturya Macaristan hükümetleri harp sırasında Lehistan Krallığı’nın yeniden teşkiline teşebbüs etmişler ise de Lehistan halen bir ‘devlet’ için devletler hukukunun gerektirdiği şartları taşımamaktadır. Zira, söz konusu şartların başında muayyen bir miktar arazi, bir hükümet heyeti ve nüfus gelmektedir ki Lehistan hal-i hazırda ne sınırları belli bir araziye ne de siyasi teşkilâta sahiptir. Dolayısıyla, aslen Lehistan ahalisinden olup Osmanlı ülkesinde bulunan Rusya tebasını müstakil bir devlet tebaası sıfatıyla tanımak mümkün değildir, bunları Rusya tebası addetmek zarureti vardır”[6].

Aynı mütalaa, esirler konusunda önemli muhatap olan Harbiye Nezareti’ne de gönderilmiş[7], Harbiye Nezareti de konu üzerinde Sadaret Makamı’na arz ettiği 9 Şubat 1918 tarihli yazısında yukarıdaki ifadelere katıldıktan sonra özetle şu değerlendirmede bulunmuştur:

“Osmanlı ülkesinde bulunan Polonyalı sivil esirlerin tahliye edilmelerine mebni savaş esirlerinin de tahliye edilmeleri talebinin Polonyalılarca hüsn-i tesir edeceği düşünülmektedir. Ancak, gönderilen yazılarda bunun hukuken mümkün olmadığı ifade edilmiş olmakla Almanya’dan dahi hiçbir Polonyalı’nın terhis edilmemiş olduğu ve yalnız Varşova askeri hükümetinin muvafakatı ile Polonyalı esirlerden birkaçının esbab-ı mühimme tahtında memleketlerine dönmelerine müsaade edilebileceği Dersaadet Alman Askerî Temsilciliğinden bildirilmiştir. Polonyalı esirlere yardım için gönderilen Mösyö İzcislav Maciejewski’nin hüviyetinin tam bilinmediğinden dolayı müracaatının dikkate alınamayacağı ama Lehistan’ın mevcut durumu ve gelecekte alacağı şekle göre şimdiden devletçe bir karara varılarak keyfiyetin bildirilmesi”[8].

Takip eden günlerde Polonyalı savaş esirlerinin durumu hakkında Hariciye Vekâleti’nin hazırladığı 16 Şubat 334 (1918) tarih ve 54 numaralı tezkere Başvekâlete gönderilmiş ve konu Meclis-i Vükela’da mütalaa edilerek “üserâ-yı merkume”nin memleketlerine dönmelerine müsaade hususu uygun görülmüştür. Bu konuda alınan karar 28 Şubat’ta Sadrazam imzası ile Harbiye Nezareti’ne ve Hariciye Nezareti’ne bildirilmiştir[9]. Burada “üserâ-yı merkume”den, yalnızca “Varşova Askerî Hükümetince mühim sebepler çerçevesinde muvafık görülen bazı esirler” anlaşılması gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü, Aralık 1920 ve Ocak 1921 tarihli yazışmalarda özetle; “Türkiye’de Rus ordusuna mensup Leh asıllı esirlerden ve vefat listelerinden ve bunların Lehli olup olmadığının tespiti için Lehistan mümessilliği tarafından kısmen Türkçe veya Fransızcaya vâkıf bir memurun gönderilmesinden”[10] bahsedilmesi, bütün Leh asıllı esirlerin serbest bırakılmış olabileceği ihtimalini çürütmektedir[11]. Öyle anlaşılıyor ki, Mondros Mütarekesi’nin 4.maddesi gereğince “İtilaf Devletlerine ait savaş esirleri ve tutukluların serbest bırakılmaları” hükmü, bu günlerde Rusya’da oluşan rejim değişikliği ve Sovyet Rusya’nın İtilaf Devletleri karşıtı pozisyonu sebebiyle Rus tebaalı esirler için uygulanamamış olmalıdır. Dolayısıyla, esirlerle ilgili politika ve uygulamaların, yeni kurulan Ankara Hükümeti’nin dış politikası ve mevcut konjonktür çerçevesinde seyretmiş olması tabiidir.

Netice itibarıyla kısaca ifade etmek gerekirse; Osmanlı yönetimi, Türk savaş esirlerinin durumuyla mukayese edilemeyecek derecede Türkiye’de bulunan Leh asıllılar da dahil bütün İtilaf Devletleri esirlerine, -yukarıda da kısmen temas edildiği gibi- mevcut şartlar çerçevesinde iyi imkânlar hazırlamaya çalışmıştır. Hatta, İtilaf Devletleri esirleri için “Anadolu’da zorunlu misafir olarak kaldılar” ifadesini kullanmak belki daha doğru olur. Tabii ki savaşın getirdiği imkânsızlıklar, hastalıklar vb. sebeplerden dolayı hayatını kaybeden esirlerin varlığı da savaş şartlarının acı gerçeklerinden biridir. Araştırmalarımızda, yukarıdaki yazışmalara konu olan Leh yani Polonya asıllı esir askerlerden hayatını kaybedenlerle ilgili önemli bilgilere ulaşılmıştır.

Şimdi bu konuyu mercek altına almak istiyoruz.

2- Türkiye’de Hayatını Kaybeden Polonyalı Esir Askerler

Türkiye’de esir olan Leh asıllı askerler için yukarıda ele aldığımız gelişmeler yaşanırken savaş şartlarının gereği olarak her tarafta olduğu gibi, esirler arasında hayatını kaybedenler de küçümsenmeyecek oranda idi. Bu durumlarla daha ziyade kurum olarak Kızılay ve Kızılhaç ilgilendiği için söz konusu kurum yazışmalarında ve kayıtlarında esir iken hayatını kaybeden Leh asıllılar hakkında önemli bazı bilgilere ulaştık. Nisan 1918 veya müteakip bir tarihte oluşturulduğunu anladığımız[12] Fransızca ve Rusça olarak hazırlanan listelerden Türkiye’de ölen Leh asıllı savaş esiri ile ilgili ayrıntılı veri tespit etmek mümkün olmuştur. Söz konusu listeler, iki dilde hazırlanmış olmakla birlikte tamamen birbirinin aynısı olmayıp bazı farklı kayıtlar gözlenmiştir. Dolayısıyla iki liste birlikte değerlendirilerek tarafımızdan tek bir liste oluşturulmuştur. Oluşturulan bu listede 213 Polonyalının bilgileri bulunmaktadır. Listelerin Fransızca’nın yanında Rusça olarak da tutulmuş olması bizim daha önce yukarıda ifade ettiğimiz “Türkiye’de ölen Polonya asıllı askerlerin Rus ordusu içinde bulunanlar olduğu” tespitini teyit etmektedir. Burada, ölen kişiler isimlerine göre alfabetik olarak sıralanmıştır. Ayrıca; ilgili sütunlarda memleketi, ölüm yer ve tarihi, ölüm sebebi bilgileri de verilmiştir.

Şimdi, Türkiye’de hayatlarını kaybeden Polonya asıllı savaş esirlerini bir liste halinde sunuyoruz[13];












Şimdi, Türkiye’de hayatını kaybeden Polonya asıllı bu esirlerle ilgili olarak bazı değerlendirmelere girmek istiyoruz;

Künye bilgilerinden, anladığımıza göre, ölenler içinde, 1 astsubay, 1 çavuş, 8 onbaşı, 2 denizci bulunmakta olup geri kalanı erdir. Yani, Rus ordusu içinde bulunan Polonya kökenli askerlerin hemen tamamına yakını rütbesiz askerdir. Dikkat edilirse, 213 kişi arasında bir astsubayın dışında subay bulunmamaktadır. Bu durum herhalde, Rus ordusunun, kadrosunda bulunan Rus kökenli olmayanlara karşı bakış açısıyla da alakalıdır.

Ölen askerlerin memleketleri açısından bir analiz yaptığımızda çokluk sırasına göre şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır; Wolyn (38)[14], Piotrkow (32), Grodno (20), Kalisz (23),Podolia (21), Varşova (20), Lublin (14), Lomza (12), Minsk (7), Radom (4), Wilno (5). Bu şehirlerin dışında memleketi; Siedlce, Chelm, Kielce, Galice, Korno, Lodzk, Plock, Khola olan Polonyalılara rastlanmıştır. Bu durum bize, bugün Polonya sınırları dışında bulunan yukarıdaki bazı şehir veya kasabaların o dönemlerde Lehli ağırlığının veya nüfusunun bulunduğu yerler olarak bir fikir vermektedir.

Listede yer alan “ölüm yerleri”, bize Leh asıllıların veya daha geniş anlamda Rus tebaası savaş esirlerinin Türkiye’de nerelerde bulunduklarını gösteriyor. Buna göre esarette iken hayatını kaybeden en fazla Lehli 87 kişi ile Sivas’ta gözlenmiştir. Demek ki Sivas, özellikle Rus tebaası savaş esirlerinin tutulduğu önemli kamplardan biri idi. Bunu şu yerler takip etmektedir; Kırşehir (28), Ankara (21), Bahçe (19), Belemedik (11)[15], Mardin (8), Maltepe (7), Mamüretü’l- aziz (Elazığ) (5), Afyonkarahisar (3). Bunların dışında; Amanos, Bağdat, Bursa, Saimbeyli, Toros ve İstanbul’un değişik ilçe ve buradaki hastanelerde hayatını kaybeden Polonyalılar gözlenmiştir. Özellikle, İstanbul Davutpaşa, Maltepe, Taksim Hastaneleri ile Mamuretü’l-aziz ve bazı bölük hastanelerinde tedavi görürken hayatını kaybeden Polonyalıların sayısı az değildir. Bu tablo, hasta esirlerin mümkün olduğunca tedavi imkânlarının arandığı anlamını taşımaktadır.

Daha önce bahsettiğimiz Kızılhaç heyetinin 28-29 Kasım 1916 tarihlerinde Afyonkarahisar’daki esirleri ziyaret sırasında tuttukları raporlarda; savaşın getirdiği zorluklardan olarak zaman zaman dinî hizmetlerde bazı sıkıntılar yaşandığı belirtilmekle birlikte, ölen esirlerin cenazelerinin Hristiyan mezarlığına defnedildiğini ve bizzat bu mezarları yerinde gördüklerini ifade etmişlerdir. Yine değişik kamplardaki gözlemlerinde ölenlerin rahip nezaretinde Hristiyan mezarlığına gömüldüğünden bahsetmektedirler[16]. Benzer tespitler Kızılay heyetinin raporlarında da yer almaktadır[17]. Bu gözlemlerden hareketle, hayatını kaybeden Polonyalı esirlerin de imkânlar ölçüsünde, dinî vecibeleri karşılanarak defnedildiklerini düşünüyoruz. Öyle zannediyoruz ki, yukarıda adı geçen şehirlerde bulunan gayr-i müslim mezarlıklarında Polonyalılara ait mezarlara rastlamak mümkün olabilir.

Ölüm sebeplerine gelince; ölen Polonyalıların çok büyük bir bölümünün dönemin yaygın hastalıklarından hayatını kaybettikleri görülüyor. Listede yer alan ölüm sebeplerini analiz ettiğimizde gözlenme sıklığına göre en fazla şu hastalıklarla karşılaşılmıştır; Enterit (61), Tifüs (43), Kaşeksi (27), Dizanteri (21), İshal (6), Zatürre (5), Sıtma (4), Tifo (4). Bunların dışında, Nefrit, kolera, skorbüt, plörezi, anemi, sarılık gibi hastalıklar seyrek de olsa gözlenmiştir. Burada adı geçen hastalıklar, aslında sadece esirler arasında değil o yıllarda hemen hemen bütün Anadolu’da görülüyordu[18].

SONUÇ

Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’nın esir aldığı Rus ordusu mensupları içerisinde Leh asıllılar da bulunuyordu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, diğer İtilaf Devletleri esirleriyle birlikte, Leh asıllı askerlerin de, dönemin imkânları çerçevesinde, -dışarıdaki Türk esirlerinin şartlarıyla mukayese edilemeyecek düzeyde- iyi şartlarda tutulmaya çalışıldığı görülmüştür. Özellikle, tarihî Türk- Leh dostluğu çerçevesinde Polonya kökenli esirlere -mevcut hukuk ve müttefik politikaları da dikkate alınarak- toleranslı davranma yolları aranmıştır. Tabii ki, savaş şartlarının acı gerçeklerinden olarak, esirler arasında hayatını kaybedenler de bulunuyordu. Nisan 1918 itibarıyla, hayatını kaybeden 213 Polonyalının künyesi tespit edilmiştir. Tabii ki, mevcut belgeler ışığında bizim ulaşabildiğimiz bu sayının ileride ortaya çıkacak yeni bazı bilgi ve belgelerle artması muhtemeldir. Künyeleri tespit edilebilen söz konusu Polonyalı askerlerin, daha ziyade o dönemin yaygın hastalıklarından dolayı vefat ettikleri görülmüştür. Öldükleri yerlerde bugün bile bunların mezarlarına rastlanabileceği kanaatindeyiz.






KAYNAKÇA

A-ARŞİVLER

1- Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

HR.SYS.Dosya:2228, Gömlek:39 (Rebiü’l-ahir 336 tarihli belge)

HR.SYS.Dosya:2227, Gömlek:61 (22 Teşrin-i sani 333 tarihli yazı)

HR.SYS.Dosya:2228, Gömlek:39 (30 Kanun-i sani 334 tarih ve 38334 sayılı yazı).

HR.SYS. Dosya:2227, Gömlek:61

HR.SYS. Dosya:2228, Gömlek: 39 (9 Şubat 334 tarihli belge);

HR.SYS. Dosya: 2228, Gömlek:39 (29/01/ 334 tarih ve 18893 sayılı yazı)

HR.SYS. Dosya:2228, Gömlek:39 (28 Şubat 334 tarihli belge)

HR.SYS. Dosya:2212, Gömlek:7 (27 Rebiü’l-evvel 339/ 2 Kanun-i sani 337 tarihli belge)

2- Kızılay Arşivi

Kutu no: 560, Belge no: 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 118;

Kutu no:560, Belge no:73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84.

B- KİTAP VE MAKALELER

ÇAPA, Mesut, “Birinci Dünya Savaşında Türkiye’de İtilaf Devletleri Askerleri”, Toplumsal Tarih, Haziran 1999.

KÖSTÜKLÜ, Nuri, “I.Dünya Savaşı Sırasında Rusya’nın Ukrayna ve Diğer Bölgelerindeki Türk Savaş Esirlerine Dair Bazı Tespitler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:83, Temmuz 2012, s.1-16.

KÖSTÜKLÜ, Nuri, “Balkan Savaşlarından Millî Mücadeleye Şehitler Üzerine Yapılacak Bilimsel Araştırmalarda Metod ve Kaynak Meselesine Dair Bazı Düşünceler”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri II (22-24 Ekim 2003- İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara 2006, s.205-219.

KÖSTÜKLÜ, Nuri, “Bodrum Vefayata Mahsus Vukuat Defterleri”, 3. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu, 30 Ekim- 1 Kasım 2013, Bodrum, Bildiriler, C 2, İzmir 2014, s.643-647.

NYKİEL, Beata, NYKİEL, Piotr, (çeviren: O.Fırat Baş) “Türkler Galiçya’da”, Polonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği resmi web sitesi http:// ankara.msz.gov.pl/tr/ikili isbirligi/polonya kulturu vebilimi/polonyaturkiye/ turkler galicyada/ (erişim tarihi: 06.11.2013).

ÖZÇELİK, Mücahit, Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Esirler, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2013.

ŞAHİN, Doğan, “I. Dünya Savaşında Osmanlının Elindeki Esirler ve Üsera Garnizonları”, (http://dstercume.blogspot.com.tr/2011/02/1-dunya-savasinda -osmanlinin-elindeki.html;erişim tarihi:06.01.2014).

TETİK, Ahmet, “Osmanlıya Esir Düşenler”, Atlas Tarih Dergisi, Nisan- Mayıs 2013, s.83-91.

Kaynaklar

  1. Mesut Çapa, “Birinci Dünya Savaşında Türkiye’de İtilaf Devletleri Askerleri”, Toplumsal Tarih, Haziran 1999, s.49
  2. Aralık 1914’te başlayan ve değişik zamanlarda devam eden Kızılay heyetlerinin ziyaretleri ve raporları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Çapa, a.g.m.,; Uluslararası Kızılhaç komitesinden M.M. Alfred Boissier ve Dr. Adolphe Vicher’in Ekim 1916- Ocak 1917 arasındaki esir kamplarını ziyaretleri ve raporları hakkında bkz., Ahmet Tetik, “Osmanlı’ya Esir Düşenler”, Atlas Tarih Dergisi, Nisan-Mayıs 2013, s.83-91
  3. “Zygmunt” olabilir. Ancak gösterilen belgelerde “İzcislav” olarak geçmektedir.
  4. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), HR.SYS.Dosya:2228, Gömlek:39 (Rebiü’l-ahir 336 tarihli belge)
  5. BOA, HR.SYS.Dosya:2227, Gömlek:61 (22 Teşrin-i sani 333 tarihli yazı)
  6. BOA, HR.SYS.Dosya:2228, Gömlek:39 (30 Kanun-i sani 334 tarih ve 38334 sayılı yazı). Bk., EK:1, 1a.
  7. BOA, HR.SYS. Dosya:2227, Gömlek:61
  8. BOA, HR.SYS. Dosya:2228, Gömlek: 39 (9 Şubat 334 tarihli belge); Harbiye Nazırı tarafından bu konuda ayrıca Hariciye Nezareti’ne de yazı gönderilmiştir. Bkz., BOA, HR.SYS. Dosya: 2228, Gömlek:39 (29/01/ 334 tarih ve 18893 sayılı yazı)
  9. BOA, HR.SYS. Dosya:2228, Gömlek:39 (28 Şubat 334 tarihli belge)
  10. BOA, HR.SYS. Dosya:2212, Gömlek:7 (27 Rebiü’l-evvel 339/ 2 Kanun-i sani 337 tarihli belge)
  11. Konu ile ilgili bir yayında (Mücahit Özçelik, Birinci Dünya Savaşında Türkiye’deki Esirler, TTK yay., Ankara 2013, s.169); bizim de metin içinde analiz ettiğimiz belgeye atfen “28 Şubat 1918 tarihinde Polonyalı sivil esirlerin tahliye edilmelerine, az sayıda savaş esirlerinin de memleketlerine dönmelerine izin verilmiştir” denilmektedir. Sonraki gelişmeleri de dikkate aldığımızda söz konusu belgeden “Türkiye’deki bütün sivil ve savaş esiri Polonyalıların memleketlerine gönderilmeye başlandığı” anlamının çıkmaması gerektiği kanaatindeyiz.
  12. Listelerdeki ölüm tarihlerinin en geç olanı, 4 Nisan 1918 tarihini taşımaktadır.
  13. Bu liste Kızılay Arşivi, Kutu no: 560, Belge no:95-118; Kutu no:560, Belge no:73-84 kayıtlarında yer alan 36 varak belgenin ortak değerlendirilmesiyle tarafımızdan oluşturulmuştur. Liste üzerinde ikinci sütunda, her şahıs kaydının bulunduğu belge numarası ayrıca gösterilmiştir. Her ne kadar, belgelerde listede yer alan isimlerin Leh asıllı yani Polonyalı olduğu ifade edilmişse de isimlerinden dolayı bazılarının Rus asıllı olabileceği akla gelmektedir. Yer ve şahıs isimlerinin okunuş ve yazımında bize yardımcı olan Krakow Jagiellonian Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü Türkoloji Bölümü öğretim üyelerinden sayın Yrd. Doç. Dr. Piotr Nykiel’e teşekkür ediyorum. Rusça ve Fransızca olarak tutulan listelerden bazı örnekler için bkz., EK:2, 2a, 2b, 2c.
  14. Parantez içindeki rakamlar, ölen asker sayısını ifade etmektedir.
  15. Belemedik, Pozantı’ya bağlı bir köydür. Almanlar demiryolu inşaatı sırasında, çalışanların her türlü ihtiyacını karşılamak üzere bu köyü önemli bir merkez haline getirdiler. Öyle ki, tam teşekküllü bir hastane, bir kilise, bir cami, bir sinema ve yeni evler inşa etmişlerdi. 1917 yılı başında köyün nüfusu; işçiler, hizmet veren köylüler ve Alman yetkililer, askerler de dahil olmak üzere 35.000’e ulaşmış idi. 1915 ortalarından itibaren İtilaf Devletleri savaş esirlerinin de bulunduğu önemli kamplardan biriydi. Burada tutulan esirler de yerli işçilerle birlikte, tünel kazılarında çalışmışlardır. (Doğan Şahin, “I. Dünya Savaşında Osmanlının Elindeki Esirler ve Üsera Garnizonları”, http://dstercume.blogspot.com.tr/2011/02/1-dunya-savasinda- osmanlinin-elindeki.html; erişim tarihi: 06.01.2014)
  16. Comite International De La Croıx-Rouge, “Documents Guerre Europenne 1914-1917”, den nakleden; Ahmet Tetik, a.g.m.,
  17. Mesut Çapa, a.g.m. s.52.
  18. Önceleri ilgili yer Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü Arşivlerinde bulunan ve daha sonra Ankara’da toplatılan “Vefayâta Mahsus Vukûat Defterleri”nden ölüm sebeplerine baktığımızda Birinci Dünya Savaşı yıllarında Anadolu’da yaygın olan hastalıklar hakkında sağlıklı verilere ulaşabiliyoruz. Bir fikir vermesi açısından mesela bkz; Nuri Köstüklü, “Balkan Savaşlarından Milli Mücadeleye Şehitler Üzerine Yapılacak Bilimsel Araştırmalarda Metod ve Kaynak Meselesine Dair Bazı Düşünceler”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri II (22-24 Ekim 2003- İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara 2006, s.215; Bodrum ve çevresinden örnekler için, Nuri Köstüklü “Bodrum Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterleri”, 3. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu, 30 Ekim- 1 Kasım 2013, Bodrum, Bildiriler, C.2, İzmir 2014, s.643-647; Nuri Köstüklü, “Birinci Dünya Savaşı Sosyal Tarihinin Yeterince Bilinmeyen Bir Kaynağı: Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterleri”, Türk Tarih Kurumu, Uluslararası Birinci Dünya Savaşı Sempozyumu, 12-15 Kasım 2015 İzmir.

Şekil ve Tablolar