GİRİŞ
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nda savaş dışı kalarak, sıcak savaşın etkile-rinden kaçınmış olmasına rağmen, sosyal ve ekonomik ilişkiler içinde olduğu devletlerin savaşa dâhil olması nedeniyle azalan dış ticaret hacmiyle, savaşın et-kilerini dolaylı olarak yaşamıştır. Özellikle gıda ihtiyacının sağlanması konusu, savaş yıllarında hem şehirlerde yaşayan halkın hem de orduda sayısı hızla artan askerin beslenmesi açısından önemle üzerinde durulan konuların ilk sırasında yer almıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin silahlı bir tarafsızlık politikası izlemesi bir yandan silahlı tarafsızlık politikasının gerektirdiği büyük bir ordunun gıda ihtiyacının sağlanması öte yandan üretimi yeterli olmayan bir ülkenin ithalatının birden büyük ölçüde kısıtlanmasına neden olmuştur[1].
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Birinci Dünya Savaşı’na katılan ve Kurtuluş Savaşı veren Türkiye, savaş zamanında ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan nelerin yaşanabileceğini tahmin edebiliyordu. Bu nedenle, henüz savaşın Avrupa topraklarında başlamasının dördüncü ayında, Türkiye’de yaşanması muhtemel bir gıda sıkıntısı tehlikesine karşı ürünlerin birçoğu piyasadan çekilmiş, satışa sunulan ürünler de yüksek fiyatlarla piyasaya sürülerek, piyasada karaborsaya sebep olunmuştur[2]. Karaborsacılığın önlenmesi için tek şart, piyasada ihtiyaç duyulan ürünleri bol miktarda stoklarda tutmaktı. Bu durumda da köylüye önemli görevler düşmüştür. Köylünün kendi kendine kalkınması, salma adıyla toplanılan vergilerle neredeyse imkânsız olduğu için, başta Dâhiliye Vekâleti olmak üzere diğer vekâletlerin de köylüyü daha fazla tarımsal ürün yetiştirmesi için teşvik etmesi gerekiyordu[3].
Refik Saydam Hükümeti, savaş başlamadan önce Şevket Süreyya Aydemir’in de içinde bulunduğu uzmanlar grubuna “Müdafaa Ekonomisi” ile ilgili bir rapor hazırlama görevi vermiştir. Rapor 1939 yılının son aylarında tamamlanarak Başbakanlığa sunulmuş, bunun üzerine hükümet, bu rapora dayanarak bir yasa tasarısı hazırlamasını Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubundan istemiştir. Bu arada “Millî İktisat Kanunu” tasarısı hükümet tarafından hazırlanarak gruba gönderilmiştir. Tasarı hükümete emek, tasarruf, şirket kurma hürriyetini kısıtlayıcı ve alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası ile ilgili yetki vermiştir. Hükümete sunulan tasarıda verilen bu yetkilerin anayasaya uygun olup olmadığı konusu tartışmaya yol açmış, yasaya karşı CHP grubunda ciddi bir direniş ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Recep Peker başkanlığında bir komisyon kurularak, uzlaşmanın sağlanması gündeme gelmiştir. Komisyonun hazırladığı uzlaşma metni “Millî Korunma Kanunu” adıyla meclise sunulmuş, yasa ile ilgili yapılan uzun tartışmalar sonunda, barış zamanındaki kanunlarla savaş koşullarının üstesinden gelinemediği anlaşılınca 18 Ocak 1940 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir[4]. MKK’da, üretim ve ürünlerin dağıtımı ile ilgili alınan kararlar, köylüyü yakından ilgilendirmiştir. Bu konuyla ilgili özellikle 14, 20, 21, 25, 40 ve 41. maddelerinin köylüye ve tarımsal üretime etkisi bu çalışmada detaylı olarak incelenmiştir. Çalışmada örnek olarak İzmir vilayetinin ele alınması, vilayetin çok önemli ihracat kanalı olan İzmir-Alsancak Limanına sahip olması ve savaş yıllarında bu limandan yapılan ithalat ve ihracatın, Almanya’nın İtalya’yı ve Balkanlar’da Yunanistan da dâhil işgal etmesi ile Ege Denizi’nin güvenliğinin etkilenmesinden kaynaklanmıştır[5].
MİLLÎ KORUNMA KANUNU’NUN DOĞRUDAN KÖYLÜYE ET-KİSİ
MKK’da, tarımsal ürünler ve maden yatakları ile ilgili alınan kararlar, ülkenin millî gelirini ve savaş yıllarındaki ticaret antlaşmalarını oluşturmasından dolayı, dönemin hükümeti tarafından madenlerde çalışan işçiler ve ekim işleriyle uğraşan köylüler için ağırlıklı olarak uygulanmıştır. Sadece MKK uygulamaları köylünün ve ülkenin kalkınmasında yeterli bir unsur olmamış[6], çiftçiler, savaş boyunca daha fazla ekime teşvik edilmiş ve üretimde verimliliği arttırma adına birçok karar alınmıştır[7].
Stokların bolluğu fiyatlarda düşüşlere neden olmuş, bu da 1939-1940 yıl-larında hububat çeşitlerindeki üretimin düşmesine sebep olmuştur. Bu nedenle fiyatların da düşmesiyle 1939 ve 1940 yıllarında birçok hububat çeşidinde üretim düşüşleri gözlenmiştir. Ancak savaşın başlaması ile ithal edilen ürünlerin fiyatlarının, geldiği ülkelerde yükselmesi Türkiye’de de yerli ürün fiyatlarının yükselmesine sebep olmuştur[8]. Artan fiyatların, işçi ücretlerine yansıması, yol masraflarının artmasına ve ürün fiyatlarının şehirlerde kısa zamanda yükselmesine yol açmıştır. Bu durum ürünlerin pazardan çekilmesine ve tüccarların depolarında bekletmesiyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, ticaretle uğraşmayanlar da ellerindeki malları stok yapmaya başlamıştır. MKK’nın 25. maddesi tüccar olmayanların ellerindeki malları stok yapmasını yasaklaması açısından önemli olmuştur. Bu şekilde karaborsacılığın da önüne geçilmek istenmiştir. Aynı zamanda Başbakan Refik Saydam, savaşın etkisinin Türkiye’ye yansımasını hafifletmek adına, köylüye üretimi arttırması çağrısında bulunmuştur[9].
Savaş nedeniyle sınırları güçlendirmek isteyen Türk ordusu, sınır bölgelerine asker sevkiyatına başlamış ve yeni asker alımları ile bu açık kapatılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda ordudaki hareketlilik, ordu araç ve gereçlerinin sevk edilmesine sebep olmuştur. MKK’nın 41. maddesiyle ordunun at ve sığır gibi taşıma işlerinde kullanılacak hayvan ihtiyacının sağlanması amacıyla her dört hektar arazi için, çiftçinin bir çift hayvanına geri verilmek üzere el konulması, vergilendirilen hayvan sayısında azalmaya neden olmuştur. Bu nedenle toplanan hayvan vergilerindeki düşüşün engellemesi için hayvan vergilerinde artış yaşanmıştır. Savaş döneminden önce vergiye dâhil olmayan at, eşek ve katır gibi binek hayvanlarından da vergi alınmaya başlanmıştır. Üç yaş altı at, iki yaş altı sığır ve orduya ait hayvanlar vergiye tabi değildi. Savaş döneminde bu hayvanlardan alınan vergi Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1’e bakıldığında attaki vergi artışı oranı savaş zamanı ciddi değişimler göstermiştir. Kanunun bu maddelerinin İzmir vilayetine doğrudan etkilerini görebilmek için İzmir vilayetinde vergiye tabi at ve sığır sayıları incelenmiştir. İzmir vilayetindeki vergiye tabi at ve sığır sayılarındaki değişimler Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tablo 2’ye bakıldığı zaman, hayvan sayılarında 1943 yılına kadar ciddi dü-şüşler görülmektedir. En fazla düşüş, 1941-1942 dönemi arasında gerçekleşmiştir. 1941 yılı kış aylarında İzmir’de ölen at sayısı 642, ölen sığır sayısı da 3.448 adettir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda ve üç yaşına giren at ve iki yaşına giren sığır sayılarının da artmasıyla, vergiye tabi hayvan sayılarındaki düşüşün, 1942 yılında bu kadar etkili olmaması gerekiyordu. Bu düşüşün sebebi ilgili hayvanlara ordu tarafından el konulmasından kaynaklanmıştır.
Ordunun hem sayısı hızla artan askerin gıda ihtiyacı sağlanması hem de sahip olduğu hayvanların beslenmesinin sağlanması amacıyla hububat çeşidi ekiminin arttırılması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmiştir.
İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye’de tarımsal faaliyetlerin en önemli bölümü hububat üzerine yoğunlaşmış, Türkiye’nin tarım konusunda aldığı her önlem, büyük ölçüde hububat üretimini arttırmak adına olmuştur. Hububat grubu içinde yer alan buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, pirinç, kaplıca, kuşyemi, darı ve mahlut arasında üretimin çok büyük bir bölümünü hem ekili alan hem de miktar olarak buğday ve arpa oluşturmuştur. Hububat hem insan hem de hayvan gıdasının temelini oluşturduğu için üretiminin ve dağıtımının düzenlenmesi, savaş döneminde yönetimin başarısı açısından kritik bir öneme sahip olmuştur[13].
Hububat ekiminin arttırılması amacıyla MKK’nın 40. maddesi ile 8 hektar ve daha fazla arazisi olanların, arazilerinin yarısına hububat ektirmeye zorlanması, hem hububat fiyatlarındaki artışı önleyecek hem de ordunun, aldığı asker ve çift hayvanlarının doyurulmasını sağlayacak bir önlem olarak uygulamaya konulmuştur.
Tablo 3’e bakıldığında 1941 yılındaki, mısır ürünü hariç diğer hububat ürünlerinin ekim oranlarının düşmesi, doğal afetlerden etkilenen birçok köylünün, Kasım ve Aralık ayında ektiği ürünleri söküp, onların yerlerine Şubat ayında mısırı ekmesinden kaynaklanmıştır. 1941 yılındaki hububat ekimindeki azalma, fiyatların önemli oranlarda artmaması ve eldeki ürün bolluğundan kaynaklanmıştır. 1942 yılında ürünlerin fiyatlarındaki etkili artış, ekim oranlarının 1940 yılına göre daha fazla olmasını sağlamıştır. Çift hayvanlarının orduya teslim edilmesi gerektiğini belirten 41. madde, 1942’deki ekim oranındaki artıştan dolayı köylüyü etkilememiştir. Ayrıca, 8 hektar ve üstü arazilerin yarısına hububat ekimini zorunlu tutan 40. madde ise, 8 hektar ve üstü arazi sahiplerinin az olması ya da arazi sahiplerinin daha önceden de hububat ekmelerinden dolayı uygulamada hububat üretiminin arttırılmasında etkili olmamıştır. Bu nedenle kanundaki 40. madde, 1941 yılındaki hububat ekim oranının düşmesinden dolayı, İzmir vilayetini etkilememiştir.
MİLLÎ KORUNMA KANUNU’NUN TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ ARACILIĞIYLA KÖYLÜYE ETKİSİ
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ilk olarak eldeki hububat ürünlerinin ülke genelinde ihtiyaç doğrultusunda dağıtımı, üretimi ve bu ürünlerin ithal ve ihraç hallerinin belirlenmesi amacıyla kurulmuştur. Ayrıca piyasadaki hububat fiyatlarını belirleyerek, çiftçinin mağdur olmasını önleme sorumluluğunu da üstlenmiştir. Ancak ofis, savaş koşullarında MKK’nın etkisiyle kuruluş amacı dışında hareket etmek zorunda kalmıştır. TMO’nun bu konudaki müdahalesi 1940 yılının son dönemlerinde stoklardaki ürün bolluğunun da tükenmesi ve vilayetlerde ürünlerin piyasadan çekilmesi sonucunda gerçekleşmiştir[14]. Ürünlerin piyasada erimesi ile savaşın ilk aylarında yapılan değişiklikle, arpa ve yulafın TMO aracılığı ile stok yapılması kararı alınmıştı[15]. Ayrıca, hükümet tarafından MKK’nın 14. maddesi gereğince, halkın ve ordunun ihtiyacı olan her türlü maddenin tespit edilen fiyattan alınmasına karar verilmişti. Bu karar doğrultusunda arpa ve yulaftan sonra ordu için buğday ve çavdarın da TMO tarafından peşin olarak satın alınmasına karar verilmiştir[16]. Daha sonra 25 Nisan 1941 tarihinde mısır ürünü de TMO tarafından satın alınacak ürünlerin listesine dâhil edilmiştir[17]. Ordunun temel ihtiyacı için gerekli olan ürünlerin saklanması veya ordunun alması için fiyatların serbestçe yükseltilmesi, ordunun bu durum karşısında zor durumda kalmasına sebep olmuştur. Bu nedenle Ocak 1942 tarihinde, TMO veya Ticaret Ofisleri aracılığı ile vilayetlerin gezilerek, ordunun ihtiyaç duyduğu tüm tarım ürünlerinin belirlenmesi ve belirlenen ürünlerin tespit edilen fiyattan alınarak, ordu birliklerine verilmesine karar verilmiştir[18].
Savaş koşullarına göre sürekli değişen MKK, 15 Temmuz 1942 tarihinde alınan 366 sayılı karar ile 14. maddede hububat ürünlerinin toplanması ile ilgili düzenlemede değişikliğe gidilmiştir. Bu kapsamda, 1942 yılında istihsal edilen buğday, çavdar, mısır, yulaf ve arpa mahsulünün 50 tona kadarının %25’ine; 50 tondan sonraki 100 tona kadarının %35’ine, 100 ton ve daha fazla olan kısmının ise %50’sine el konularak satın alınması kararı alınmıştır[19]. TMO ise satın alacağı belirtilen ürünleri, üreticinin kendisine zamanında satması için piyasada ürünlerin fiyatları düştüğü dönemlerde, ürün fiyatlarını arttırmış ve bu fiyat zammını sadece birkaç ay ile sınırlı tutmuştur[20]. Örneğin; 17 Temmuz 1942’de buğdayın TMO’da alım fiyatı 20 kuruş iken, 25 Temmuz 1942’de 26 kuruş, 1 Ağustos 1942’de 10 kuruştu. Diğer hububat çeşidi fiyatları da bu doğrultuda değişiklik göstermiştir[21].
Hububat fiyatlarındaki sürekli artış daha sonra, hükümet tarafından el koyma kararı dışında tutulan temel tüketim maddelerinin ordu tarafından karşılanmasında güçlükler yaşanmasına neden olmuştur. Alımların azaldığı ve depolardaki gıda maddelerinin tükendiği 1943 yılı içinde istihsal edilen hububat ürünlerinin 6 tona kadar olan kısmının %20’sine, 6 tondan 15 tona kadar olan kısmının %30’una, 15 tondan fazla olan kısmının da %50’sine el konulmasına karar verilmiştir. Ayrıca fasulye, börülce, nohut, mercimek ve bakla mahsullerinin %25’ine, İcra Vekilleri Heyetinin 13 Mayıs 1943 tarihli toplantısında, hükümet tarafından el konulmasına karar verilmiştir[22].
4 Haziran 1943 tarihinde TMV Kanunu ile çiftçiler için yeni bir vergi uy-gulamaya konulmuştur[24]. Bu vergi ile köylünün daha fazla üretime geçeceği dü-şünülmüş, ancak vergi borcunu ödeyemeyen köylü, tarlasını, bağını, öküzünü satarak vergi borcunu ödemek zorunda kalmıştır[25]. Bu şekilde köylünün üretim araçlarını tehdit eden bir durumun oluşması, temelinde yatan fazla üretim fikrini sarsmıştır[26]. Bu vergi tarıma yönelik geniş çapta ilk dolaysız vergi olduğu için aşara benzetilmiştir[27]. Kanun ile hububat, bakliyat, fındık, fıstık, incir, üzüm, zeytin ve pamuk gibi ürünler ayni; afyon, kendir, keten, pancar, narenciye, patates ve tütün gibi ürünler de nakdi olarak vergilendirilmiştir. Vergi oranı, belli fiyattan alınan ürünlerde %8, diğerlerinde ise %12 olarak kabul edilmiştir[28]. Afyon, pancar ve tütün mahsullerinin vergisi bunların dışında tutulmuştur. Çünkü Türkiye Şeker Fabrikaları Türk Anonim Şirketi satın aldığı afyon ve pancar mahsulüne ait vergileri müstahsile yapacağı ödeme sırasında, müstahsilin alacağını kesmek suretiyle tahsil etmiştir. Tütün Vergisi de İnhisarlar İdaresi tarafından tahsil olunmuştur[29] ve savaşın sonunda kaldırılmıştır[30].
HUBUBAT ÜRÜNLERİNDEKİ DURUM
Buğday
Türkiye’nin neredeyse tüm bölgelerinde yetiştirilen, ithalata ihtiyaç duymayan bir hububat çeşididir. Hububat çeşitleri arasında üretimi en fazla yapılan üründü.
Savaş başlamadan önce Ağustos 1939 tarihinde piyasadaki kilo fiyatı 6,5 kuruş idi[31]. Bu fiyat birkaç ay önceki fiyatına göre düşüktü. Piyasada buğday ihtiyacın çok üzerinde olması nedeniyle fiyatlardaki düşüşü önlemek için, TMO çalışmalar başlatmış ve köylünün elinde kalan buğdayları yaklaşık 5 kuruşa almak istemiştir[32]. Fiyatların bu seviyede seyretmesinin sağlanması için, tüccarlar tarafından kurulan birliklerin aldığı ortak bir karar ile[33] hükûmet tarafından ih-racat birliklerine üye olmayanların MKK gereğince satış izinleri kaldırılmıştır[34]. Böylelikle Mayıs 1940 tarihinde buğdayın bir önceki yıl ile aynı değerde olması sağlanmıştı[35]. 1940 yılının başlarında bazı milletvekillerinin buğday ihracatının azaltılması yönündeki uyarıları dönemin Ticaret Vekili B. Nazmi Topçuoğlu ta-rafından dikkate alınmamış[36] ve buğday 1940 yılında fazla miktarda ihraç edilmiştir[37]. Ancak, 1940 yılının son aylarında, TMO tarafından uygun fiyatlarla ordu ve kurumların ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için buğdayın stok yapılması gerektiği belirtilmiştir[38]. Bu nedenle köylü tarafından ofise satılması için, buğdayın kilosu Kasım 1940 tarihinde 8 kuruşa yükseltilmiştir[39]. Buğday mahsulünün 1941 yılı itibari ile ihracatına son verilmiş, ihtiyaçların artması, yaşanan kuraklık ve sellerin de etkisiyle ithalat yapılmaya başlanmıştır[40]. Buğdayın kilosu tüm bu olumsuzluklardan sonra Mayıs 1941’de 9 kuruşa yükselmiştir[41]. Savaşın, toprak mahsullerinin yetiştirilmesinde kullanılan yardımcı maddelerin fiyatları üzerinde devamlı artışa neden olmasını göz önünde bulunduran hükûmet, 1942 istihsal yılında ekimin arttırılması ve çiftçilerin bu alandaki çalışmalarının hızlandırılması amacıyla 10.12.1941’den itibaren tüm ülke genelinde buğdayın fiyatını 13.50 kuruş olarak belirlemiştir[42]. Buğday fiyatına yapılan bu zammın tüketiciye ve ekmek fiyatlarına etkisinin azaltılması için hükümetin gerekli önlemleri alması istenmiş[43] ve 1942 yılında İngiltere’den fazla miktarda buğday ithalatı gerçekleştirilmiştir[44]. Ürünün ekimi için İzmir Ticaret Odası, buğday fiyatlarını önemli oranda arttırmıştır.
Un sıkıntısı nedeniyle börekçi, pastacı ve simitçi esnafının işlerini bırakma noktasına gelmesiyle[45], MKK’nın 21. maddesine göre[46] buğday unundan ekmek, francala, makarna, şehriye, peksimet, bisküvi ve simitten başka yiyeceklerin yapılması yasaklanmıştı[47]. 1941 yılı buğday yetiştiren diğer ülkelerde de kıtlıkların yaşandığı bir yıl olduğu için, ithalat da istenilen düzeyde yapılamamıştır[48]. Köylü ürünlerini saklamaya başlamış ve ambarlara buğday mahsulü teslim edilmemiştir. Bu sebeple, Buğday Koruma Vergisi kaldırılarak bu durumun üstesinden gelinebileceği düşünülmüştür[49]. Böylece, Buğday Koruma Kanunu 2 Ocak 1942 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır[50]. Ayrıca ekmek tüketimi, yedi yaşına kadar olan çocuklar için günlük 187,5 gram, yedi yaşından büyük olanlar için 375 gram ve ağır işte çalışan işçiler için ise ihtiyaçlarını karşılayamamasına rağmen 750 gram olarak sınırlandırılmıştır[51]. Şubat 1942 tarihinde buğdayın kilo fiyatı 2 kuruş daha yükselmiş ve TMO’daki kilosu yaklaşık 16 kuruşa çıkmıştır[52]. Buğday fiyatlarının oldukça arttığı dönemlerde, kişi başına tüketilecek ekmek miktarı 3 Haziran 1942 tarihinde ağır işçiye 600 gram (tam ekmek), büyüklere 300 gram (yarım ekmek) ve küçüklere 150 gram (çeyrek ekmek) olarak değiştirilmiştir[53]. Buğdayın TMO kilo fiyatı da 20 kuruşa yükselmiştir[54]. Hükümet tarafından Ocak 1943 tarihinden itibaren hububat ve un satışlarının ve makarna imalatının serbest bırakılması ile piyasanın rahatlamasının sağlanması, fiyatların daha da artması ile sonuçlanmıştır[55]. Yasaklanan ihracatlar ve yapılan ithalatlardan dolayı piyasanın nefes alması ile Ocak 1944 tarihinden sonra buğday 27 kuruşa düşmüştür[56]. Böylece verilen ekmek gramajlarında artışlar görülmüş ve 1 Ekim 1944’ten itibaren çocuklara 375 gram, ağır işlerde çalışanlara 750 gram ekmek verilmesi kararlaştırılmıştır[57]. 1945’te fiyatların çok fazla artmasıyla daha az ihracat ile daha fazla gelir elde edilmiştir. Savaş sonrasında, savaşa katılan devletlerin özellikle ihtiyaçlarının artması ve ihracat yollarının açılması ile ekonomi yeniden canlanmaya başlamıştır. Bu durum Tablo 5’te görülmektedir.
Savaş döneminden önce, buğdayın stoktaki bolluğu 1940 üretimine de yansımıştır. Ancak 1941 ve 1942 yıllarında ihracatın yasaklanması ile birlikte 1942 ve 1943 yıllarında yapılan ciddi fiyat artışı buğday üretimini etkilemiştir. Stoklardaki iyileşme ile birlikte fiyatların düşmesi, 1944 yılı ile birlikte üretimin düşmesine neden olmuştur. Buğday üretimi de 1941 ve 1945 yıllarındaki doğal afetlerden etkilenmiştir.
Arpa
Arpa, buğdaydan sonra en fazla üretimi yapılan hububat çeşidiydi. 1939 yılında savaş başlamadan önce arpanın kilosu ortalama 5,5 kuruştu[62]. Savaştan önce ihracatın üretime göre oldukça az olması, stoklarda yeterli arpa mahsulünün depolanmasını sağlamıştır[63]. Savaşın başlaması ile birlikte birkaç aylık zaman diliminde ihracat fiyatı da ortalama olarak aynı (5,5 kuruş) fiyattan seyretmiştir[64]. TMO’nun savaşın ilk aylarında ordudaki hayvanların beslenme ihtiyaçları için arpa stoku yapma çabası nedeniyle, diğer ürünlerin ihracatında olduğu gibi arpa mahsulünün de ihracat yetkisi ihracat birliklerine devredilmiştir[65]. Arpa sıkıntısı, bira fabrikalarını da zor durumda bırakmış, gazino ve içkili lokantalar bu nedenle İnhisarlar Vekâletine şikâyette bulunarak, tedbir alınmasını istemişlerdir[66]. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda hükûmetin, arpa stokunu arttırma çabası arpanın kilosunun 7 kuruşa çıkmasına neden olmuştur[67]. 1940 yılının son aylarında TMO tarafından köylüden arpa mahsulünün belirlenen fiyattan alınacağı, arpa ihtiyacının olduğu tekrar vurgulanmıştır[68]. Ofisin hububat ürünlerini piyasa değerinin çok altında bir fiyatla satın almak istemesi, çiftçileri kızdırmış ve ürünlerin saklanmasına sebep olmuştur. 1941 yılında meydana gelen don ve sel olaylarından dolayı ürünler zarar görmüş ve hububat ürünlerinde yaşanan düşüşten arpa da etkilenmiştir[69]. Bu nedenle arpa fiyatı da Mayıs 1941 tarihinde 8 kuruşa yükselmiştir[70].
Savaşın etkilerinin Türkiye’ye daha fazla yansımaya başladığı günlerde, it-halatın azalması ve dış ticaret hacminin daralması, tüm hazır eşya ve gıda mad-delerine bir kez daha zam yapılmasına neden olmuştur[71]. Arpa mahsulü de bu zamdan etkilenmiş ve kilo fiyatı için TMO’nun verdiği fiyat, Aralık 1941’de 11 kuruş olmuştur[72]. Ordu ihtiyaç duyduğu arpa ürününe alternatif olarak, vitamin açısından daha yararlı olduğu anlaşılan pancar ve pamuk çekirdeği küspeleriyle bu açığı gidermeye çalışmıştır[73]. 1941’de ciddi oranda düşen ihracat, 1942 yılında tamamıyla durmuştur. Şubat 1942’de hububat çeşitlerine yapılan 2 kuruş zam ile arpa 13 kuruş olmuştur[74]. Arpa gibi diğer hububat ürünlerini de kapsayan 15 Temmuz 1942 tarihindeki düzenleme ile hububat ürünleri belli oranlarda devlet tarafından toplanmıştır[75]. Bu durum ürünlerin saklanmasına neden olacağı için kilo fiyatı arttırılmış ve TMO arpanın kilosunu 15 kuruşa çıkarmıştır[76]. Arpa, 1943 ve 1944 yıllarında az da olsa ihracata açılmıştır[77]. Almanya’nın tüm gücüyle Rusya’ya yöneldiği dönemde kilo fiyatı Ocak 1944 tarihinde 20 kuruş olan arpa, Mayıs 1944 tarihinde 14 kuruşa kadar düşmüştür[78]. Bu durum İzmir vilayeti için Tablo 6’da gösterilmiştir.
Şekil 2’de bakıldığında diğer hububat ürünlerinde olduğu gibi, arpa mahsulünün de ihracatının yasaklanması ve birim fiyatlarındaki ciddi artışlar, köylüyü savaş yıllarında arpa üretimine yönlendirmiştir. Diğer ürünlerde olduğu gibi aşırı fiyat artışları, ihtiyaç fazlası üretimle sonuçlanmış ve sonraki yıllarda üretimde ve birim kilo fiyatında düşüş yaşanmasına sebep olmuştur.
Mısır
İzmir vilayetinde mısır, tahıllar içinde üretim açısından buğday ve arpadan sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Mısır, insanların gıda maddesi ve hayvan yemi olarak farklı alanlarda kullanılmıştır.
Alman ordusunun ülkeye yaklaştığı dönemde, Nisan 1941 tarihinde mısır TMO alım listesine girmiş ve ihracatı 1944 yılına kadar durdurulmuştur[83]. 1941 yılında bu ürüne iç piyasada daha fazla ihtiyaç duyulması, karaborsa fiyatlarında ciddi artışlara sebep olmuş ve piyasada ürünün 37 kuruştan satışı gerçekleştirilmiştir[84]. Karaborsa fiyatlarının ciddi oranda yükselmesi ile ürünler TMO’ya teslim edilmemiş ve bu nedenle 1942 yılı için ofis, fiyatlarda önemli oranda artışa gitmek zorunda kalmıştır[85]. Bu artışlar özellikle kıyı Ege köylüsünü bu ürüne yönlendirmiş ve İzmir köylüsü de 1942 yılında en iyi üretimini gerçekleştirmiştir[86]. Fiyatlarda yüksek oranlarda yaşanan artışları önlemek için 1942 yılı ile birlikte Türkiye, İngilter e ve Filistin’den önemli oranda mısır ithalatı gerçekleştirmiştir.[87] Mısırın MKK’nın 20. maddesi gereği, üç yıl ihracata kapalı olması, eldeki mısır stoklarını arttırmıştır. Bu durum 1943 yılı ile birlikte fiyatların düşmesine ve mısır üretiminin savaşın sonuna kadar azalmasına sebep olmuştur. 1944 yılında ise kilo fiyatı belli dönemlerde 13 kuruşa kadar düşmüştür[88]. Bu nedenle köylü, diğer hububat çeşitlerine geri dönüş yapmıştır. 1944 yılında mısırın ihracata açılması[89], İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük vilayetlere bu ürünün serbestçe satılabilmesi ve Yunan adalarına ürün ihracatının yapılabilmesi, 1945 yılında fiyatları tekrar yükselmesiyle sonuçlanmıştır[90]. Böylece 1946 yılında mısır üretimi yeniden artmıştır. Ülke genelindeki tüm bu durumların İzmir vilayetine yansıması Tablo 5’te gösterilmiştir. Tablodaki fiyat listesi, İzmir ve Manisa Ticaret borsalarının ortalama fiyatlarıdır.
Şekil 3’te Tablo 7’ye ait veriler değerlendirilmiştir. İzmir köylüsünün 1942 yılında mısır üretimine ilgi göstermesinde ürün fiyatlarındaki %591 oranında artışın önemli etkisi olmuştur. Ayrıca aynı yıl üretimle birlikte, grafikte gri alan ile gösterilen 1941, 1942 ve 1943 yıllarında ihracatın olmaması, mısır ürününün stoklarda yeterli miktarda olmasını sağlamıştır. Böylece, 1943 ve 1944 yıllarında kademeli olarak mısır fiyatlarında ve buna paralel olarak üretiminde düşüş gözlenmiştir. Grafikte İzmir vilayetinin 1941 ve 1945 yıllarında doğal afetlerden etkilendiği de belirgin bir şekilde görülmektedir.
Çavdar
Çavdar üretimi de, diğer hububat ürünleri gibi, 1941 yılında fiyatında yeterli artış olmadığı için ve doğal afetlerin de etkisiyle üretimi azalmış bir üründür. Ancak 1941 yılında ihracatının yasaklanması ve fiyatındaki ciddi artış nedeniyle stoklarda önemli miktarda biriken bir ürün olmuştur. Çavdarın fiyatı, diğer hububat ürünleri gibi 1941 ve 1945 yıllarında bahar ve kış dönemlerinde yaşanan kuraklıktan etkilenmiştir[95].
Şekil 4’te çavdar üretiminin, diğer hububat ürünleri gibi 1942 ve 1943 yıllarında önemli oranda arttığı görülmektedir. Ancak diğer ürünlerden farklı olarak kilo fiyatında ciddi düşüşler olmamasına rağmen, çavdar mahsulü köylünün önem verdiği bir hububat çeşidi olmamıştır.
Yulaf
Yulaf ürününün, savaşın başlarında kilo fiyatı 7 kuruştu, daha sonra hü-kümetin tohum alanındaki destekleme politikası ile yulaf ucuzlamış ve kilosu 6,5 kuruşa düşmüştür[100]. Avrupa’da savaşın neden olduğu bunalımın Türkiye’yi etkilemesi ile yapılan zamlar yulaf mahsulünü de etkilemiş ve kilo fiyatı 1940 yılında 7,5 kuruş olmuştur[101]. Yaşanan doğal afetler bu ürünü de etkilemiş ve ürün açısından kıtlık yılı olan Mayıs 1941 tarihinde yulaf 8 kuruşu görmüş ve aynı yılın sonlarına doğru Aralık 1941’de kilo fiyatı 11,5 kuruşa ulaşmıştır[102]. Diğer hububat çeşitlerinde olduğu gibi Ocak 1942’deki 2 kuruş zam yulafa da yapılmıştır[103]. Savaşın etkisinin en fazla hissedildiği dönemde köylünün ürünlerini devlete satması için, 1942 yılı hasat zamanı yulafın kilosu 16 kuruşa çıkarılmıştır[104]. Yulaf, ihracatı erken yasaklanan hububat çeşidi olmuş ve 1940, 1941 ve 1942 yıllarında ihracatı yasaklanmıştır[105]. İzmir vilayeti için yulaf ürünü üretim ve satış fiyatı Tablo 9’da gösterilmiştir.
Şekil 5’te savaşın ilk yıllarında, 1940 yılında, ihracatı yasaklanan yulaf mahsulünde, ciddi oranlarda fiyat artışları ile birlikte fazla miktarda üretim gerçekleşmiştir. Diğer hububat ürünlerindeki üretim ve fiyat değişimleri aynı şekilde yulaf ürününde de görülmüştür. 1941 ve 1945 yıllarında yaşanan doğal afetler aynı şekilde bu ürünü de etkilemiştir. Yulaf ihracatı 1940 yılında yasaklanmasına rağmen, kilo fiyatındaki etkili artışın 1942 yılında görülmesi, köylüyü yulaf ekimine ciddi anlamda çekmiştir. 1942 yılında üretimin ihtiyaç fazlası gerçekleşmesi sonucunda, 1943 yılında yulafın kilo fiyatı da düşmüştür. Ancak yulaf üreticileri diğer hububat üreticileri gibi bu fiyat düşüşünden etkilenmemiş ve üretimlerini arttırmıştır.
SONUÇ
İkinci Dünya Savaşı yıllarında hububat ürünlerinde meydana gelen ciddi fiyat artışları ve stoklardaki azalma, bu ürünlerin savaş yıllarında önemli bir yer işgal etmesine sebep olmuştur. Bu nedenle savaşın başlaması ile hububat ürünleri ile ilgili alınan kararlar, MKK’da önemli bir yer teşkil etmiştir. Ancak MKK, hububat üreticileri üzerinde önemli bir etkiye neden olmamıştır. Bu çalışmada savaşın Avrupa topraklarında başladığı 1939 yılı, savaşın sona erdiği 1945 yılı ve savaş buhranının en etkili yılları olan 1942-1943 döneminin hububat üretimlerine bakıldığında, orduya asker alımlarının ordunun gıda ihtiyacını arttırmasına rağmen, bu durumun İzmir vilayetindeki hububat üretimini etkilemediği görülmüştür. Hatta 1942 hasat zamanı belli oranlarda hububat ürünlerine, istenilen fiyatlardan el koyma kararları da köylüyü olumsuz etkilememiş, aksine yükselen fiyatlar köylünün bu ürünlere yönelimini arttırmıştır. Böylelikle söz konusu olan hububat ürünlerinde en iyi üretimler, savaşın etkisinin önemli derecede hissedildiği 1942-1943 yıllarında gerçekleşmiştir. 1944 yılındaki genel üretim düşüşü de TMV’den değil, arz-talep dengesi neticesinde gerçekleşen fiyatların düşüşünden kaynaklanmıştır. Hükûmetin, hububat çeşitlerinin ihracatını yasaklaması, savaşın olumsuz etkilerinin çok kısa zamanda atlatılmasını sağlamıştır.
Bu çalışmayla farklı disiplinlerdeki ve farklı bakış açılarındaki araştırmacılara yeni çalışmalar için temel de sağlanmış olunmaktadır. Çalışmanın iktisadi boyutu, Örümcek Ağı (Cobweb) Teorisi ile savaş zamanı, savaştan önce ve savaştan sonraki zaman dilimleri göz önünde bulundurularak farklı bir çalışma yapılabilir. Böylelikle savaşın etkileri, arz-talep dengeleri ve zaman serisi analizleri ile yeniden değerlendirilebilir. Ayrıca, savaş döneminde İzmir limanlarındaki hububat ürünlerinin ihracat ve ithalat durumları, hangi ülkelerle ve ne zaman gerçekleştirildiği detaylı bir şekilde incelenirse, savaşın, siyasi oluşumları nasıl etkilediği farklı bir çalışma kapsamında ele alınabilir. Bu açıdan ele alındığında çalışmanın, nice çalışmalara kaynak teşkil edecek olması muhtemeldir.
KAYNAKÇA
1. ARŞİV BELGELERİ
A. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Bakanlar Kurulu Kararları Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü Muamelat
Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Halk Partisi Fonu
B. Türkiye Büyük Millet Meclisi Belgeleri
TBMM, Zabıt Ceridesi, 6. Dönem
TBMM, Zabıt Ceridesi, 7. Dönem
C. Türkiye İstatistik Kurumu Arşiv Belgeleri
T.C. B. İ. G. M., Tarla Mahsulleri İstatistiği (1940-1942), Ankara.
T.C. B.İ.G.M., Dış Ticaret Yıllık İstatistik (1942-1945), C 4, Ankara 1946.
T.C. B.İ.G.M., Fiyat İstatistiği (1944-1948), Akın Matbaası, Ankara 1947.
T.C. B.İ.G.M., Fiyat İstatistikleri (1934-1948), Akın Matbaası, Ankara 1950.
T.C. B.İ.G.M., Fiyat İstatistikleri (1935-1943), Biricik Matbaa, Ankara 1947.
T.C. B.İ.G.M., Hayvanlar İstatistiği 1944, Hüsnütabiat Basımevi, İstanbul 1946.
T.C. B.İ.G.M., İstatistik Yıllığı (1942-1945), C 15, Ankara 1955.
T.C. B.İ.G.M., İstatistik Yıllığı 1948, C 16.
T.C. B.İ.G.M., Maliye İstatistikleri (1936-1947), Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul 1949.
T.C. B.İ.G.M., Selim Sabit Aykut, Rakamlarla İktisadi ve İçtimai Türkiye, Recep Ulusoğlu Basımevi, C 2, Ankara 1943.
T.C. B.İ.G.M., Selim Sabit Aykut, Rakamlarla Türkiye, C 1, Ankara 1947.
T.C. B.İ.G.M., Tarım İstatistikleri Özeti (1942-1963), Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara 1964.
T.C. B.İ.G.M., Tarla Mahsulleri İstatistiği (1937-1946), Ankara 1947.
T.C. B.İ.G.M., Tarla Mahsulleri İstatistiği (1940-1942), Ankara.
T.C. B.İ.G.M., Tarla Mahsulleri İstatistiği (1940-1945), Ankara 1947.
T.C. B.İ.G.M., Tarla Ürünleri İstatistiği (1937-1939), Recep Ulusoğlu Matbaası, Ankara 1940.
T.C. B.İ.G.M., Zirai İstatistik (1936-1956), Ankara 1957.
2. GAZETELER
Afyon Haber Gazetesi
Akdeniz Gazetesi
Anadolu Gazetesi
Aydın Gazetesi
Aydın Halkın Dili Gazetesi
Balıkesir Gazetesi
Resmî Gazete
3. DERGİLER
İzmir’de Köycülük Emirler ve Öğütler Dergisi, S 9, Şubat 1945.
4. KİTAPLAR
Akşin, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2011.
Boratav, Korkut, Türkiye İktisat Tarihi (1908-2002), İmge Kitabevi, İstanbul 2005.
Bulmuş, İsmail, Tarımsal Fiyat Oluşumunda Devlet Müdahalesi, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, Ankara 1978.
Çavdar, Tevfik, Türkiye Ekonomisinin Tarihi (1900-1960), İmge Kitabevi, Ankara 2003.
Dokuyan, Sabri, 1945-1950 Yılları Arasında Türkiye (Dış Politika-İç Politika), IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2013.
Feyizoğlu, Turhan, Bir Paylaşma Planının Perde Arkası Türkiye 1945, Bizim Kitaplar, İstanbul 2007.
Gezgin, İsmail, Tarih Boyunca Çeşme, Şenocak Yayınları, İzmir 2009.
Güneş, Gönül, İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Ankara’da Günlük Yaşam, Alter Yayınları, Ankara 2013.
İhsan Bayram, Değirmendağı, Heyamola Yayınları, İstanbul 2011.
İzmirli, Zuhal - İzmirli, Yücel, Makedonya’dan Esen İmbat, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul 2010.
Karabekir, Kazım, Günlükler (1906-1948), çev. Budak Kayabek, C 2, İstanbul 2009.
Kemal H. Karpat, Kısa Türkiye Tarihi (1800-2012), Timaş Yayınları, İs-tanbul 2012.
Keser, Ulvi, Yunanistan’ın Büyük Açlık Dönemi ve Türkiye, IQ Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2008.
Metinsoy, Murat, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye Savaş ve Gündelik Yaşam, Homer Kitabevi, İstanbul 2007.
Önder, Zehra, II. Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası, çev. Leyla Uslu, Bilgi Yayınları, Ankara 2010.
Özata, Murat, Türkiye-ABD İlişkileri (1943-1945), Akademi Titiz Yayınları, İstanbul 2014.
Seydi, Süleyman, 1939-1945 Zor Yıllar! 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’de İngiliz-Alman Propaganda ve İstihbarat Savaşı, Asil Yayınları, Ankara 2006.
Pektaş, Şerafettin, Millî Şef Döneminde Cumhuriyet Gazetesi, Fırat Yayınları, İstanbul 2010.
Tekeli, İlhan — İlkin, Selim, Cumhuriyetin Harcı- Köktenci Modernite- nin Ekonomik Politikasının Gelişimi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004.
Tekeli, İlhan- İlkin, Selim, İktisadi Politikaları ve Uygulamalarıyla İkinci Dünya Savaşı Türkiyesi, İletişim Yayınları, C 2, İstanbul 2014.
Timur, Taner, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Kitabevi, İstanbul 2001.
Yetkin, Sabri- Erkan Serçe, Kuruluştan Günümüze İzmir Ticaret Borsası Tarihi, İzmir Ticaret Borsası, İzmir 1998.
Yıldız, Aytaç, Üç Dönem Bir Aydın: Burhan Asaf Belge (1899-1967), İletişim Yayınları, İstanbul 2011.
5. MAKALELER
Akman, Şefik Taylan-İnci Solak Akman, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Hububat Üretiminin Vergilendirilmesi”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, S 1/2, 2011, ss.73-91.
Özer, Sevilay, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Uygulamaya Konulan Toprak Mahsulleri Vergisi ve Köylü Üzerindeki Etkisi”, Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, S 5, 2011, ss.215-234.
Özlü, Hüsnü, “Arşiv Belgelerine Göre, İkinci Dünya Savaşı’nda İzmir ve Trakya’nın Savunmasına Yönelik Türk İngiliz Heyetinin Görüşmeleri ve Alınan Önlemler”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XII/24, İzmir 2012, ss.73-91.
Sarısır, Serdar, “II. Dünya Savaşı Yıllarında Anadolu Sahillerine Sığınan Yunanlı Sivil Mülteciler”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S 7, Bahar/2010, ss.508-509.
Topuz, Hüseyin, “Cumhuriyet Dönemi Ekonomisinde Tarımsal Yapının İncelenmesi (1923-1950)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C 12, S 3, 2007, ss.367-380.
Yüce, Mehmet, “Avarız Vergisinin Muhteşem Dönüşü: Olağanüstü Vergiler”, Akademik Bakış, S 3, Temmuz/2004, ss.1-19.
6. TEZLER
Çetin, Hasan, İkinci Dünya Savaşı Süresinde Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik Durumu (1939-1945), Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlan-mamış Yüksek Lisans Tezi), Uludağ 2007.
7. ANSİKLOPEDİLER
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, C 4.