GİRİŞ
Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinden itibaren başlayan Mütareke devri yakın tarihimizde, azınlıkların türlü, türlü ihanetler sergilediği, fırsat düşkünü mütegallibelerin hüküm sürdüğü, iç ayaklanmaların baş gösterdiği ve ülke geneline kargaşanın hâkim olduğu bir dönemdir. İşgalcilerin yol açtığı baskı ve zulümlere ülke içindeki yerli ve yabancı unsurların ihanetleri de eklenince “hiçbir yerde nizam, intizam kalmamıştı. Asayiş iyiden iyiye bozulmuştu. Harp içinde türeyen eşkıya her tarafta çoğalmaya başlamış, soygunlar, baskınlar, adam öldürmeler alıp yürümüştü. Bütün Karadeniz kıyısı ve Trakya, Rum Çetelerinin yuvası olmuştu”[1]. Memleketin her tarafı asker firarileri, hapishane kaçkınları ile dolmuş, Anadolu adeta eşkıya yatağı olmuştu. Gayrimüslim azınlıklar ve eşkıya hapishaneleri basıp mahkûmları serbest bırakıyorlardı”[2]. Jandarma kuvvetlerinin istisnasız cepheye gönderilmesinden dolayı cephe gerisinde özellikle kırsal kesimde büyük bir asayişsizlik ve başıboşluk baş göstermişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Nutuk'ta tasvir ettiği gibi “Ordu, ismi var cismi yok bir durumda... Komutan ve subaylar... karanlık felaket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...”[3] du.
Böyle bir ortamda Mustafa Kemal, Millî Mücadele'yi millete mal edebilmek için öncelikle milletin can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması gerektiğinin farkındaydı. Çünkü bu tedbirler alındıktan sonra milleti cephelerde uzun süre tutabilmek ve bağımsızlık savaşını kazanmak mümkün olabilirdi. Jandarmanın kadro, donanım ve saygınlık açısından zayıf durumda bulunması ve Kuva-yı Millîye'nin iç güvenliği sağlama konusunda yeterli olmadığının anlaşılması ile ülkenin asayiş ve güvenliğinden birinci elden sorumlu olan Türk polisine büyük görevler düşmüş ve polis de işgalin getirdiği olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çetin bir mücadele vermiştir.
Millî Mücadele döneminde polisin, hem asli görevlerini yerine getirmek hem de işgal altındaki bölgelerde kurtuluş mücadelesine destek vermek gibi iki önemli görevi bir arada yürütmeye çalıştığı görülmektedir. Ancak Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanan olumsuz süreç, polisi de etkilemiş ve Türk Polis Teşkilatı, insan gücü ve teçhizat olarak zayıf bir durumda kendini Millî Mücadele’nin içinde bulmuştur. Bütün bu olumsuzluğa rağmen Türk polisi Millî Mücadele’ye elinden gelen desteği vermiş ve savaşın kazanılması için özverili çalışmalarda bulunmuştur.
Özellikle Millî Polis Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte polis daha özverili, çetin ve yoğun bir mücadeleye girişmiş ve tüm Misak-ı Millî sınırları içerisinde emniyetin temini, asayişin korunması ve suç faillerinin meydana çıkartılması konularında büyük çaba göstermiş, kıt imkânları ve sınırlı personel sayısına rağmen Millî Mücadele’ye büyük katkıda bulunmuştur[4]. Nitekim katkılarından dolayı TBMM kararı ile 66 polis İstiklâl Madalyası ile taltif edilmiştir[5].
Ancak Türk polisinin bu özverili ve vatansever çabalarına karşın işgal güçleriyle işbirliği yapan, makam ve menfaat peşinde koşan, Millî Mücadele’yi baltalamak için çaba gösteren, İstanbul Hükümeti’nden aldıkları talimat doğrultusunda hareket eden ve Millî Mücadele’nin başarılacağına inanmayan insanların arasında polisler de vardı. Göreceli olarak bu gruba giren polislerin, ülkenin kurtuluşu için cansiperane çalışan polislere oranla azınlıkla olduğu görülmektedir. Ancak “Yüzellilikler” listesine dâhil edilip yurtdışına sürgüne gönderilenler arasında 13 tane polisin bulunması bu noktayı göz ardı edilemez kılmaktadır[6]. Bu nedenle bu makalede Millî Mücadele’de gösterdikleri olağanüstü çaba ve fedakârlıklara karşılık İstiklâl Madalyası ile onurlandırılan polislerin yanı sıra, yaptıkları ihanetlerle yurtdışına sürgün edilen polislerin yaşam Öyküleri, bireysel ve örgütsel faaliyetleri Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinden elde edilen bilgiler ışığında incelenmeye çalışılmıştır. Ancak İstiklâl madalyalı polislerin hepsinin değil, tespit edebildiklerimizin yaşam öykülerine yer verilmiştir. Bu çerçevede Millî Mücadele’nin kazanılmasında büyük yararlılıklar gösteren ancak İstiklâl Madalyası alan polislerin içerisinde ismi bulunmayan bazı polislerin fedakârane çabalarına da kısaca yer verilmiştir[7].
Bu makalenin yazılmasında iki arşiv çalışması en Önemli başvuru kaynağı olmuştur: Birincisi Şaduman Halıcı’nm Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi istihbarat kayıtlarından yararlanarak hazırlamış olduğu “Yüzellilikler” başlıklı yüksek lisans tezi,[8] diğeri de Emniyet Müdürü Eyüp Şahin’in yine Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivimden yararlanarak hazırladığı “Türk Polis Teşkilatı’nın Şanlı Geçmişinde ve Cumhuriyete Giden Yolda İz Bırakan Polisler”[9] başlıklı kitap. “Yüzellilikler” konusunda sınırlı sayıdaki çalışmada polislerin dışındaki insanların hayat hikâyelerine rastlamak mümkündür. Ancak bu kaynaklarda “Yüzellilik” polisler sadece ismen bahsedilmekte, sürgündeki hayatlar: konusunda bilgi verilmemektedir. Bu konuda arşivlerden yapılarak ortaya konmuş en detaylı çalışmanın -hatta tek çalışmanın- Şaduman Halıcı’nın tezi olduğu tespit edilmiştir. Ancak bu iki kaynağın yanı sıra diğer kaynaklardan da zaman zaman alıntı yapılmıştır. Bu makalenin ileride yapılacak böyle bir çalışmaya başlangıç teşkil edeceği düşünülmektedir.
İSTİKLÂL MADALYALI POLİSLER
Bazı polis tarihi araştırmacıları TBMM kararıyla İstiklâl Madalyası almaya hak kazanan ve ekteki tabloda yer alan 66 polisin ismini vermektedir[10]. Ancak Millî Mücadele esnasında fiili olarak polislik yapanların yanı sıra, savaştan önce polislikten ayrılıp Milli Mücadele’nin ardından tekrar polisliğe girenler olduğu gibi daha önce başka mesleklerde görevli iken Millî Mücadele’nin ardından polislik mesleğine intisap eden İstiklâl Madalyası sahibi birçok polis de mevcuttur[11]. Bu nedenle bu sayıyı 66 olarak sabitlemek çok tutarlı gözükmemektedir. Nitekim bu listede adı olmayan ancak İstiklâl Madalyası verilen bazı polislerin de hayat hikâyelerine bu makalede yer verilmiştir.
Mehmet Salih Bey
Müslim oğlu Mehmet Salih Bey, 1877 yılında Yenişehir Sancağının Turhal Kasabası’nda doğdu, İstanbul Polis Mektebinin altıncı eğitim-öğretim devresinden mezun olduktan sonra 7 Ocak 1898 tarihinde Aydın Vilâyeti Söke kazasında polis memuru olarak görev başladı. Daha sonra sırasıyla Bursa, Afyonkarahisar, Bursa, İstanbul, Saruhan (Manisa) ve İstanbul’da görev yaptı. İstanbul’da merkez memuru[12] olarak görev yapmakta iken Emniyet Müdürlüğü rütbesine terfi etti ve Urfa’ya emniyet müdürü olarak atanarak 24 Nisan 1929 tarihinde göreve başladı. Buradan sonra 1 Eylül 1932 tarihinde Siirt il emniyet müdürlüğüne atandı. Bu görevi sürdürmekte iken 30 Nisan 1934 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrıldı.
Meslek yaşamı boyunca gösterdiği yararlılıklar dolayısı ile birçok takdirname, tahsinname[13] ve madalya ile ödüllendirildi. Millî Mücadele esnasında ortaya koyduğu olağanüstü fedakârlık ve kahramanlıktan dolayı TBMM’nin kararıyla 27 Mayıs 1926 tarihinde “Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası”[14] ile ödüllendirildi. Ayrıca 31 Mart 1920 tarihinde yayınlanan Memurin Kanunu’nun 92’inci maddesine eklenen hüküm uyarınca, 23 Nisan 1920 tarihinden 23 Ağustos 1923 tarihine kadar “Milli Hükümet” emrinde bilfiil görev yapanların hizmet müddetlerinin emeklilik ve malullükleri halinde iki misli olarak hesaplanacağı hükmünden dolayı, bahse konu zaman dilimi içinde Burva Vilâyeti polis kadrosu taharri başmemurluğu ile Afyonkarahisar ve Bursa serkomiserliği ve İstanbul Vilayeti polis kadrosu merkez memurluğunda geçen üç sene iki aylık müddet kayıtlara iki misli olarak geçirildi.[15]
Mahmut Celal Sez
Fatma ve Nazif oğlu Mahmut Celalettin Sez, 1889 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine gönüllü olarak orduya katıldı ve 1918 yılında İhtiyat Mülazını-ı Sâni (Teğmen) rütbesiyle terhis edildi. Nisan 1919 talihinde İzmit Livası’nda polis olarak göreve başladı. Daha sonra Eskişehir Sancağı ve Canik (Samsun) Livası’nda görev yaptı. Millî Mücadele başlayınca yeniden askere alınarak işgale karşı verilen mücadeleye katıldı. Millî Mücadele’nin ardından 15 Mayıs 1925 tarihinde tekrar Emniyet-i Umumiye bünyesinde üçüncü şube mümeyyizi (ayırtman) olarak görev aldı ve İstanbul’a atandı. Daha sonra Trabzon Polis Mektebi Müdürlüğü’nün ardından Mersin, Denizli, Tekirdağ, Yozgat ve Samsun illerinde görev yaptı. Millî Mücadele’de bilfiil cephede ateş altında ortaya koyduğu olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı, Genel Kurmay Başkanlığı’nın teklifi doğrultusunda TBMM tarafından 23 Şubat 1927 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası’’ile ödüllendirildi[16].
Mehmet Fevzi Akkor
Ahmet oğlu Mehmet Fevzi Akkor, 1888 yılında Mamuretülaziz Vilâyeti’nde dünyaya geldi. 12 Ekim 1909 tarihinde Çanakkale Sancağında polis memuru olarak göreve başladı. 1 Temmuz 1915 tarihinde serkomiser oldu. Daha sonra sırasıyla İstanbul, Kütahya, Eskişehir, Çanakkale, Mersin, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti ve İzmir kadrolarında görev yaptı. Millî Mücadelede bilfiil cephede ateş altında ortaya koyduğu olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı. 17 Mayıs 1927 tarihinde ‘“Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası”’ ile ödüllendirildi. Daha sonra bu “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile değiştirildi[17].
Mehmet Ali Konyar
Bayram oğlu Mehmet Ali Konyar, 1888 yılında Manastır Vilâyeti’ne bağlı Kayalar Nahiyesinde doğdu. 1907 yılında Jandarma Teşkilatı’nda göreve başladı ve 1919 yılında terhis edildi. Bir süre Balıkesir Sancağı’nda öğretmenlik yaptıktan sonra 1920 yılında Biga Sancağı’nda üçüncü komiser olarak göreve başladı.
Balıkesir’in işgal edilmesi. İngilizlerin Lapseki istikametinden içerilere doğru ilerlemesi ve Biga’nın işgal edilme ihtimali üzerine hükümet yetkilileri ile birlikte Biga’dan ayrıldı. Sırasıyla Konya, Antalya, Adana, İzmir ve Ankara kadrolarında görev yaptı. Emekli olduktan soma 1930 yılında Müskirat İnkisarı (İçki Tekeli) Aydın Başmüdüriyeti Muhafaza Müdürlüğü görevine atandı. Buradan kendi isteği ile Ankara polis kadrosuna serkomiser olarak atandı. Daha sonra sırasıyla Emniyet Umum Müdürlüğü (müracaat memurluğu), İzmir, Manisa. Edirne, İstanbul, Beyazıt (Ağrı), Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, Kırklareli, Kütahya ve İstanbul kadrolarında görev yaptı. Daha sonra Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü’nde müfettişlik, Trakya. Umum Müfettişliği Emniyet Müşavir Muavinliği, Polis Enstitüsü ‘’Mesleki Bilgiler” Öğretmenliği ve Emniyet Müşavir Muavinliği görevlerinde bulundu. Polis memuru olarak başladığı mesleğinde emniyet müdürlüğü rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele’ye katılarak bilfiil cephede ve ateş altında gösterdiği şecaat ve kahramanlıktan dolayı TBMM tarafından 13 Mayıs 1926 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi. Atatürk’e karşı girişilen suikastın aydınlatılması ve sanıkların silahlarla birlikte yakalanmasındaki üstün gayretlerinden dolayı takdirname ve “Nakdî Mükâfat” (para ödülü) ile ödüllendirildi[18].
İbrahim Ünalp
Nesibe ve Mehmet oğlu İbrahim Ünalp, 1886 yılında Adapazarı Sancağı Sapanca Kazası’nda dünyaya geldi. 10 Mayıs 1909 tarihinde İstanbul’da polis neferi[19] olarak göreve başladı. 1911 yılında komiser muavinliğine, 1918 yılında da serkomiserliğe terfi etti. 1927’de merkez memurluğuna terfi etti. Haydarpaşa Garı’nda Müslüman bir kadınla birlikte olduğundan dolayı 1920 yılında görevden azledildi. Ancak yapılan tahkikat neticesinde tekrar görevine iade edildi. 1928 yılında Konya emniyet müdürü olarak atandı. Daha sonra Adana, Samsun, Çanakkale, Diyarbakır ve Antalya’da görev yaptı. Antalya kadrosunda üçüncü sınıf emniyet müdürü rütbesiyle polis müdürü olarak görev yapmakta iken, 25 Temmuz 1940 tarihinde vefat ettiğinden dolayı polis mesleğinden kaydı silindi.
Meslek yaşamı boyunca özellikle de Millî Mücadele yıllarında görev yaptığı İstanbul’da asayiş ve güvenliğin sağlanması hususunda gösterdi yararlılıklar dolayısı ile birçok takdirname, tahsinname ve madalya ile ödüllendirildi. Millî Mücadele’de bilfiil cephede ateş altında ortaya koyduğu olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı, “Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[20].
Hasan Fehmi Vural
Musa Kazım oğlu Hasan Fehmi Vural, 1887 yılında Ankara Vilâyeti Ayaş Kazası’nda dünyaya geldi. 05 Ağustos 1909 tarihinde İstanbul Beyoğlu Polis Müdürlüğü kadrosunda birinci komiser olarak göreve başladı. Değişik rütbelerde Eskişehir, Trabzon ve Konya’da görev yaptı. Daha sonra atandığı Konya Vilâyeti. Ereğli Kazası kaymakamlığı görevinden 1921 yılında ayrıldı. Türk ordusuna katılarak Millî Mücadele’ye destek verdi. Millî Mücadele’nin ardından çeşitli yerlerde kaymakamlık, valilik. Ankara ve İstanbul ili emniyet müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Millî Mücadele’de bilfiil cephede ateş altında ortaya koyduğu olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı, “‘Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi”[21].
Ahmet Şükrü Yumak
Ömer Lütfü oğlu Ahmet Şükrü Yumak, 1882 yılında İstanbul Vilâyetinde dünyaya geldi. 14 Nisan 1907 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde polis neferi olarak göreve başladı. İstanbul’da değişik birimlerde görev yaptıktan sonra 1930 yılında Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü kadrosunda çeşitli rütbelerde hizmet vermeye başladı. Serkomiserlik rütbesine kadar terfi etti. 1938 yılında emekli oldu. Millî Mücadele’ye katılarak bilfiil kıta başında ve ateş altında büyük bir kahramanlık ve hamaset örneği gösterdiğinden dolayı, TBMM tarafından 13 Nisan 1925 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi. Farklı başarılarından dolayı aldığı birçok takdirname, tahsinnamenin yanı sıra Özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü 4’üncü Şube Müdür Muavinliği sırasında Mili Mücadele uğrunda verdiği takdire değer hizmet ve kahramanlıklarından, millî gayeye muhalefet eden şahısları tespit ederek, zararlı faaliyetlerini ortadan kaldırdığından dolayı takdir ve teşekkür ile ödüllendirildi[22].
Ali Yaşar Albaraz
Arnavutoğulları’ndan Rukiye ve Hüseyin oğlu Ali Yaşar Albaraz 1890 yılında Konya Vilâyeti Isparta Kazası Çelebiler mahallesinde dünyaya geldi. Polislik mesleğine alınması için yaptığı başvurusu değerlendirildi ve Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olduğu için 11 Mayıs 1919 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü kadrosunda komiser muavini olarak göreve başladı. Daha sonra Eskişehir, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İzmir, Çankırı, Ankara Polis Enstitüsü, Yozgat, Kars ve Manisa kadrolarında görev yaptı. Birinci sınıf emniyet amirliğine kadar yükseldi. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü kadrosunda ikinci komiser olarak görev yapmakta iken, Millî Mücadele’nin başlangıcından bitimine kadar Ankara “Müdafa-i Hukuk Cemiyeti” emrinde hüsnü suretle hizmet etmesinden öteye, 1920 yılında başlayan ve Beypazarı ve Yabanabad kazalarına kadar yayılan Bolu isyanını bastırmak için Beypazarı’nda görevlendirildiğinden, bahse konu mahalde isyanı başlatan ve bu isyana katılanların yakalanmalarını temin eylediği gibi gönüllü teşkilat hususunda fevkalade hizmeti ortaya çıktığından “İstiklâl Madalyası’” ile ödüllendirildi[23].
Hasan Fehmi Karabekir
Zehra ve Hilmi oğlu Hasan Fehmi Karabekir, 1899 yılında İzmit Livası’nda dünyaya geldi. Değirmendere aşar memurluğu ve İzmit Vilayeti tahsilat müfredat katipliği görevlerinden sonra 1920 yılında Garp Cephesi A.P. Teşkilatına[24] 4 lira maaşlı taharri memuru olarak görevlendirildi. 17 Şubat 1921 tarihinde Eskişehir kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra sırasıyla Zonguldak, Kocaeli, Antalya, Çorum, Konya, Bursa. Kayseri, Kastamonu, Bolu, Ankara, Balıkesir, Kocaeli, Aydın ve İstanbul illerinde görev yaptı. İkinci sınıf emniyet amirliği rütbesine kadar yükseldi. Farklı başarılarından dolayı birçok takdirname ve tahsinname ile ödüllendirildi. Evli olan Karabekir üç çocuk babası idi.
Birinci komiser rütbesi ile katıldığı Millî Mücadele’de Millî Ordu saflarında ve bilfiil cephede ateş altında gördüğü takdire değer nitelikteki ve hizmetlerinden dolayı. Genel Kurmay Başkanlığının teklifi üzerine, TBMM’nin 27 Ocak 1932 tarihli kararı doğrultusunda “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi. Ayrıca Cumhuriyetin 10’ncu yıldönümü kutlamalarını izlemek üzere köylerden gelen köylülerin yeme-içme ve yatmaları hususunda gösterdiği olağanüstü gayretten dolayı, 13 Aralık 1933 tarihinde takdirname ile ödüllendirildi.[25]
Ali Arslan Tuğgözata (Toğuz)
Mirzazade Abdullah Hasan oğlu Ali Arslan Toğuz, 1886 yılında Maraş Sancağı Göksün Kazası’nın Kırk Köyü’nde dünyaya geldi. 01 Mart 1910 tarihinde Halep’te polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra Beyrut, ve Trablusşam’da görev yaptı. Trablusşam Sancağı’nda serkomiser olarak görev yapmakta iken Birinci Dünya Savaşı’nda bölgenin işgale uğraması ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanması üzerine Maraş’a döndü. Arslan Bey, Fransız işgaline karşı Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’nı kurarak Millî Kuvvetlerdin komutanlığını üstlendi. Maraş Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı Kayabaşı ve Şekerli heyetlerini birleştirerek merkez heyetini oluşturdu. Arslan Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’tan Maraş’a gönderdiği Yüzbaşı Kılıç Ali (önce Pazarcık’ta), Yüzbaşı Yörük Selim (önce Göksun’da). Doktor Mustafa’nın (şehit) da yardımlarıyla şehri 10 bölgeye ayırdı ve her bölgenin başına askerliğini yedek subay olarak yapmış tahsilli ve sevilen kişileri getirdi. Ayrıca Jandarma deposundaki tüfekler ile Elbistan’da emekli Hâkim Ali Rıza Bey tarafından gönderilen 2500 kadar tüfek ve 3 makineli tüfekle halkı silahlandırarak 4000 kişilik modern silahlara sahip Fransız birliklerine ve 2000 silahlı Ermeni’ye karşı Maraş’ı topyekûn ve inançlı olarak savaşa hazırladı[26].
General Keret’in 21 Ocak 1920 günü Maraş’a taarruz edeceğini bir saat önce haber alan Arslan Bey, Fransız ve Ermeni’lere karşı 22 gün 22 gece devam edecek savaşı başlattı. Arslan Bey, tüm olumsuz şartlara ve yaşanan büyük zorluklara rağmen Maraş’ta Türk halkına önderlik yaparak, moral ve mücadele gücü aşıladı ve düşmanın ağır bir yenilgiye uğramasını sağladı[27]. Bunun yanı sıra emrindeki millî kuvvetlerle Antep savunmasına da yardımcı oldu. Maraş’ın kurtuluşundan sonra milletvekili seçilmesine rağmen TBMM’nce izinli sayılan Arslan Bey. Adana Cephesi’nde de görev yaptı. Antep ve İslâhiye cephelerinde teftişlerde bulundu. Arslan Bey, Millî Mücadele’de bilfiil ateş altında fedakârlık ve hizmeti sebebiyle “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi. 7 Haziran 1963’te vefat etti[28].
Arslan Bey, Milli Mücadele’de bilfiil ateş altında fedakarlık ve hizmet sebebiyle “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile ödüllendirildi[29].
Yakup Remzi Üzer
Ayşe ve Süleyman oğlu Yakup Remzi Üzer, 1894 yılında Karesi Vilâyeti Balıkesir Kazası Kepsut Nahiyesi’nde dünyaya geldi. I. Dünya Savaşı’nda ordu saflarında çeşitli cephelerde savaştı. Mondros Mütarekesi’nden sonra terhis edildi. 5 Haziran 1919 tarihinde Kastamonu Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Millî Mücadele’nin başlaması üzerine 31 Ağustos 1921 tarihinde İhtiyat Subayı olarak ordu saflarına katıldı. Millî Mücadele’nin ardından 5 Eylül 1923 tarihinde Kastamonu Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra sırasıyla Ankara, Kocaeli ve Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarında görev yaptı. Başkomiser rütbesine kadar yükseldi.
Sakarya Meydan Muharebesi esnasında gösterdiği olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı, 7 Kasım 1921 tarihinde daha önceden kazandığı “Harp Madalyalarının Bir Üst Derece Üstündeki Bir Madalya” ile ödüllendirildi. Millî Mücadele’nin ardından TBMM tarafından, Millî Ordu bünyesindeki yararlı hizmetlerinden dolayı 28 Nisan 1928 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[30].
Ahmet Niyazi Çankaya
Yemişçi oğullarından Ayşe ve Ali oğlu Ahmet Niyazi Çankaya, 1886 yılında Selanik Vilâyeti Çulha Mahallesi’nde dünyaya geldi. 1912 yılında Selanik Polis Mektebi’ni bitirdikten sonra Balkan Harbi sebebiyle İstanbul’a geldi ve 14 Nisan 1913 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra sırasıyla Rize, Çoruh (Artvin) ve Yozgat illerinde görev yaptı. Başkomiser rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele’ye katılarak bilfiil cephede ateş altında kahramanlık ve fedakârlık gösterdiğinden dolayı, TBMM tarafından 10 Ağustos 1927 tarihinde “Bir Kıta Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası”’ ile ödüllendirildi[31].
Mehmet Şakir Bey (Yazgan)
Mehmet Salih oğlu Mehmet Şakir Bey, 1876 yılında Urfa’da dünyaya geldi. 12 Nisan 1895 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda 3 polis neferi olarak göreve başladı. Bundan sonra birkaç defa polislikten ayrılıp tekrar başlamak suretiyle görevine devam etti. Hüdavendigar (Bursa), Beyrut, Sivas, Adana. Ankara, Sakız Adası ve Çeşme kadrolarında görev yaptı. En son görevli olduğu memleketi Urfa’da ikinci komiser olarak görev yapmakta iken, görevini suiistimal ettiği iddiasıyla 17 Ağustos 1915 tarihi itibariyle polis mesleğinden ilişiği kesildi.
Şakir Bey, İngiliz işgaline karşı Urfa’da büyük bir gizlilik içinde yürütülen Millî direniş hareketi içerisinde aktif rol aldı. Urfa’nın ileri gelenlerinin işgale karşı oluşturduğu on iki kişilik gizli direniş örgütünün içerisinde yer aklı. Belediye Reisi Hacıkamilzade Hacı Mustafa Efendi başkanlığında Jandarma Kumandanı Binbaşı Ali Rıza Bey ile eşraf ve aydınlardan oluşan bu gizli komite ilk toplantısını 4/5 Eylül gecesi Güllüzâde Hacı Osman Efendi’nin evinde yaptı. Böylece, Urfa’nın kurtuluşu için mücadele verecek olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temelleri atılmış oldu ve bu toplantıda bulunanlar halk arasında “Onikiler” olarak adlandırıldılar. Bu kişiler kurtuluşa kadar mücadele edeceklerine ve millî gayenin gerçekleştirilmesi için şimdilik gizlice Jandarma Tabın-Kumandanı Ali Rıza Bey’in idaresinde çalışacaklarına dair Kur’ân-ı Kerim’e el basarak, yemin ettiler[32].
Bu toplantı sonrasında cemiyetin kuruluşunun, Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya da bildirilmesine karar verildi ve Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza imzası ile 3 Ekim 1919 tarihinde bir telgraf gönderildi. Mustafa Kemal Paşa, cevap olarak, Urfa Mutasarrıflığı’na gönderdiği 8 Ekim 1919 tarihli telgrafta, vatanperverce çalışmalara teşekkür ettikten sonra, teşkilâtın genişletilmesi için gerekli çabanın gösterilmesini istemiştir. Ayrıca haberleşmenin sürdürülerek. Diyarbakır’da 13. Kolordu Kurmay Başkanlığı ve Mardin’deki 5. Tümen Komutanlığı ile ilişki kurulması söylendi. Bu emir üzerine 13. Kolordu Kumandanlığı Kurmay Başkanı Halit Bey ile temasa geçildi ve durumu serbestçe anlamak için eşraftan Mollazade Mahmut Bey ve Arabikâtibizâde Şakir Efendi Siverek’e gönderildi[33]. Bundan sonra cemiyet, faaliyetlerini yoğunlaştırarak, çeşitli makamlara protesto telgrafları göndermeye ve hazırlıklarını gizlice sürdürmeye başladı.
Bütün bu mücadele ve tartışmalar yaşanırken Ekim ayı sonunda İngilizler Urfa’yı boşaltarak Fransızlara teslim ettiler ve 31 Ekim 1919 tarihinden itibaren Urfa’da Fransız işgali başladı. Urfa Sancağı askeri kumandanı Yarbay Capitrel imzası ile Urfa Mutasarrıflığına gönderilen 25 Kasım 1919 tarihli bir emir ile jandarma Kumandanı Ali Rıza Bey’in görevden alındığı bildirildi[34]. Ali Rıza Bey de gizlice Urfa’dan ayrılarak 28 Kasım 1919 tarihinde Viranşehir’e gitti[35]. Diyarbakır Polis Müdüriyeti’nin 7 Aralık 1919 tarihli tahriratında ise, Urfa’yı işgal eden Fransızların, Jandarma Kumandanı Binbaşı Ali Rıza Bey’le birlikte Komiser Şakir Efendi’nin artık Urfa’da işlerinin kalmadığını ve vazifelerinin son bulduğunu bildirerek uzaklaştırdıkları ve söz konusu kişilerin Viranşehir’e gittikleri belirtilmektedir[36]. Ancak dönemin Urfa müftüsü Hasan Açanal hatıratında Binbaşı Ali Rıza Bey’in Viranşehir’e gidişini anlatırken Şakir Bey’den bahsetmemektedir[37].
Komiser Şakir Bey’in Millî Mücadele’ye sadece Urfa’da değil İstanbul’da da destek verdiği görülmektedir. Şakir Bey’in görev aldığı faaliyetlerden bir tanesi ise işgal güçleriyle işbirliği yapan Sait Molla’nın susturulmasına yönelik gerçekleştirilen eylemdir. İşgal kuvvetleri, ülke içindeki yerli azınlıklar vasıtasıyla Anadolu’nun işgaline karşı başlatılan Millî Mücadele’yi kırmak için her yol ve yöntemi kullanıyordu. Bu konuda işgal güçlerine her türlü desteği verenlerden birisi de Sait Molla idi. Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden olan Sait Molla, İstanbul’daki İngiliz gizli örgütlenmesinin başında bulunan Protestan misyoneri rahip Frew ile sık sık mektuplaşmaktadır[38]. Sait Molla 20 Mayıs 1919 günü “Türkiye’de İngiliz Muhibleri Cemiyeti’nin kuruluş beyannamesini Dâhiliye Nezareti’ne vererek Cerniyet’in kurulmasına öncülük etti ve daha sonra başkanlığına seçildi. Sait Molla bu cemiyet vasıtasıyla Türk halkının istiklâl mücadelesine katılma isteğini engellemek için durmaksızın çalışıyor ve propaganda yapıyordu. Karakol Cemiyeti ile Millî Müdafaa Gurubu’ndaki vatanperver polisler ile Cemiyet’in diğer unsurları bir araya gelerek Sait Molla’ya gözdağı verilmesini kararlaştırdı. Cemiyet üyesi Erzincanlı Komiser Salih Bey ile Sadık Baba namındaki polis memuru ile Sirkeci’deki bir kahvehaneyi merkez olarak kullanmak üzere işleten Urfalı Komiser Şakir Bey de bu işin gerçekleştirilmesi için görevlendirildi[39]. Ekip bir gece Sait Molla’nın konağına dinamit atmak suretiyle yangın çıkardı. Büyük korku ve panik içinde sokağa fırlayan Sait Molla, üzüntü içinde yanan konağını seyretti. İtfaiyenin müdahalesine rağmen konak tamamen yandı. Gerekli mesajı alan Sait Molla böylece etkisiz hale getirildi[40].
Şakir Bey Millî Mücadele’nin ardından tekrar polis olarak görev yapmaya devam etti ve serkomiserlik rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele esnasında bilfiil cephede kahramanlık ve hamaset gösterdiğinden dolayı. TBMM’nin 17 Mart 1926 tarihli kararıyla “Bir Kıta Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[41]. Ayrıca onun ismini yaşatmak isteyen Şanlıurfa Belediyesi, Şanlıurfa’da bir caddeye Şakir Bey’in ismini verdi.
Halil İbrahim Bey
Mısırlı Hacı Şerifzade İbrahim oğlu İbrahim Halil Bey 29 Ocak 1883 tarihinde Halep Vilâyeti Kilis Kazası Tekiye Mahallesi’nde dünyaya geldi. 8 Nisan 1909 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde polis neferi olarak göreve başladı. Daha sonra sırasıyla Halep. Ayintap (Antep) ve Diyarbakır kadrolarında görev yaptı. 1920 yılında ikinci komiser, 1926 yılında Serkomiser rütbesine terfi etti. Diyarbakır kadrosunda Serkomiser olarak görev yaparken 2 Ocak 1927 - 1 Ocak 1930 tarihleri arasında Diyarbakır Polis Müdür Vekili olarak görev yaptı.
Fransızlar tarafından 12 Ekim 1920 tarihinde Ayintap’a vuku bulan saldırı sırasında Türk’e yakışır bir kahramanlık örneği gösterdiğinden dolayı Millî Ordu Adana Cephe Komutanlığı’nın 14 Ekim 1920 tarih ve 879 numaralı teklifi doğrultusunda “Kırmızı Şeritli istiklâl Madalyası”’ ile ödüllendirildi. Ayrıca, Ayintap’ın İngiliz ve daha sonra Fransız işgali sırasında devam eden 12 aylık muhabere ve muhasarası sırasında asayiş ve güvenliği sağlama, askerlerle halkın iaşesini temin etme hususlarında ortaya koyduğu hüsnü hizmetinin yanında, bütün saldırı ve müdafaalara katılmak suretiyle gösterdiği cesaret ve kahramanlığından dolayı 10 Ekim 1920 tarihinde “Tahsinname” ile ödüllendirildi[42].
Hacı Mehmet Münir Aykıl
Raife ve Emir Osman oğlu Alemdarzade Hacı Mehmet Aykıl, 1878 yılında Sivas Vilâyeti Sarı Şeyh Mahallesi’nde dünyaya geldi. 12 Kasım 1909 tarihinde Sivas Vilâyeti’nde polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra sırasıyla Amasya, Merzifon, Canik (Samsun), Trabzon ve Erzurum kadrolarında görev yaptı.
1909’da komiser muavini, 1932’de üniformalı üçüncü komiser rütbesine terfi etti. 17 Mart 1934 tarihinde yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı.
Millî Mücadele’de bilfiil cephede ve ateş altında hüsnü hizmet ve takdire değer nitelikte fedakârlık gösterdiğinden dolayı, 1 Kasım 1927 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi. Ayrıca Cumhuriyet’in 10’ncu yıl kutlamalarından dolayı Bakanlar Kurulu’nun 12 Kasım 1933 tarihli kararıyla takdirname ile ödüllendirildi[43].
Harun Zeki Aydemir
Fatma ve Zekeriya oğlu Harun Zeki Aydemir, 1893 yılında Vardar Vilâyeti’nde (Makedonya) dünyaya geldi. Vardar İptidaiye ve Rüştiye mekteplerini bitirdi. Daha sonra girdiği Üsküp Mülkî İdadî Mektebi’nin dördüncü sınıfında eğitim görürken başlayan Balkan Savaşı nedeniyle okulu yarım bıraktı. 1919 yılında Ayintap Sancağı Kilis Kazası’nda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra Diyarbakır, Cebelibereket (Osmaniye), Seyhan (Adana), İçel ve Afyon kadrolarında görev yaptı. 1937 yılında İstanbul Polis Mektebi’ni bitirdikten sonra Kocaeli, Burdur ve İstanbul kadrolarında görev yaptı. 1946 yılında emekliye ayrıldı.
Görevi sırasında gösterdiği üstün başarılardan dolayı aldığı birçok takdirname ve nakdi mükâfatın yanı sıra, Millî Mücadele’de bilfiil cephede ve ateş altında fedakârane ve kahramanca hizmetlerinden dolayı TBMM tarafından 13 Aralık 1927 tarihinde “Bir Kıta Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[44].
Ömer Rüştü Özdemir
Resul oğullarından Mümtaze ve Mustafa Fahri oğlu Ömer Rüştü Özdemir, 1896 yılında Kastamonu Vilâyeti Araç Kazası Boyalı Nahiyesi Dirvana Köyü’nde dünyaya geldi. 7 Temmuz 1919 tarihinde Kastamonu kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Millî Mücadele’de 23 Ağustos 1921 tarihli atama kararıyla “İhtiyat Mülazım-ı Saııi” olarak Millî Ordu’ya katıldı. 19 Eylül 1923 tarihinde ordudaki görevinden terhis oldu ve tekrar Kastamonu kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra Çorum ve Ankara kadrolarında görev yaptı. Komiser rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele’de gösterdiği olağanüstü gayret ve kahramanlığından dolayı TBMM tarafından 28 Mart 1928 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[45].
Abdülkadir Bey
Ali oğlu Abdülkadir Bey, 1883 yılında Urfa Sancağı Dabakane Mahallesi’nde dünyaya geldi. Beyrut Polis Mektebi’ni bitirdikten sonra 25 Ocak 1911 tarihinde Urfa Sancağı’nda polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra tayin edildiği Bolu kadrosunda komiser muavini olarak görev yapmakta iken, sağlığının bozulması, anne ve kız kardeşinin rahatsızlıkları sebebiyle 1928 yılında istifa ederek meslekten ayrıldı.
Meslek yaşamı boyunca gösterdiği yararlılıklar dolayısı ile çok sayıda takdirname ile ödüllendirildi. Millî Mücadele’de gösterdiği kahramanlık ve fedakârlıktan dolayı TBMM tarafından 17 Mart 1926 tarihinde “Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[46].
Zübeyir Bayramoğlu
Van ili Edremit Karyesi’nde dünyaya geldi. Van Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru iken yapılan sınavlarda başarılı olarak serkomiserliğe kadar yükseldi. Van’ın Ruslar tarafından işgalinden sonra bir kısım asker ve sivil memur ailesini Önce Bitlis’e, oranın ela işgal edilmesinden sonra Diyarbakır’a nakletti. Aynı şekilde işgal edilen Filistin ve Suriye’de bulunan askerî ve sivil memurların ailelerinin Konya’ya nakledilmesinde de büyük çabalar sarfetti. Millî Mücadele’de gösterdiği büyük başarıdan dolayı önce “Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası” ile daha sonra da “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[47].
Ahmet Kemal Efendi (Alkut)
Ahmet Kemal Efendi 1310 (1894) yılında Preveze’de dünyaya geldi. Preveze’nin işgal edilmesi üzerine ailesiyle birlikte İzmir’e yerleşti. İzmir ilinde üniformalı polis memuru olarak görev yapmakta iken, Yunanlıların Önce İzmir’i daha sonra da, aralarında Aydın’ın bulunduğu bölgeyi işgal etmesi üzerine Aydın ve Köşk cephelerinde bizzat çarpışmalara katıldı. Yörük Ali Müfrezesiyle birlikte çarpıştığı cephede yaralanarak Hilal-i Ahmer (Kızılay) hastanesinde tedavi gördü. İyileştikten sonrada Millî Mücadele saflarında fiili olarak görevine devam etti. Bu kahramanca çabalarından dolayı ilk olarak Kuva-yi Millîye Çine Fırka Heyeti’nce “Bir Kıt’a Hizmet-i Millîye Mazbatası” ile taltif edildi[48]. Daha sonra TBMM tarafından İstiklâl Mücadelesi’ndeki üstün başarılarından dolayı “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile ödüllendirildi[49].
Musa Kazım Baykal
Fatma Saadet ve Mehmet Necati oğlu Musa Kazım Baykal, 1889 yılında İstanbul Vilâyeti’nde dünyaya geldi. 16 Ağustos 1909 tarihinde İstanbul’da polis memuru olarak göreve başladı. 1913 yılında komiser muavini rütbesinde iken polislikten istifa etti ve 1914 yılında ordu saflarında göreve başladı. Ancak 1916-1922 tarihleri arasında esaret altında kaldı. Esaret dönüşü terhis edilmeden İstiklâl Harbi’ne katılmak üzere cepheye gönderildi. 3 Aralık 1923 tarihinde komiser muavini olarak tekrar polislik mesleğine başladı. Çeşitli illerde görev yaptı ve Emniyet Polis Müfettişliğine kadar yükseldi. Meslek yaşamı boyunca gösterdiği yararlılıklar dolayısı ile birçok takdirname ile ödüllendirildi. Millî Mücadele’de bilfiil cephede ateş altında ortaya koyduğu olağanüstü gayret ve takdire değer kahramanlığından dolayı, TBMM tarafından 5 Şubat 1928 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[50].
Mehmet Şakir Bey
Ahmet oğlu Mehmet Şakır Bey, 1887 yılında Dağıstan’da dünyaya geldi. 17 Kasım 1911 tarihinde Bursa’da polis memuru olarak görev başladı. Daha sonra Balıkesir ve Bursa kadrolarında görev yaptı. Bursa’da görevli iken 12 Mart 1921 tarihinde “Kuvve-i Bagiye’ye[51] firar ettiğinden polislik mesleğinden ilişiği kesildi. 21 Mayıs 1922 tarihine Gümrükler Umum Müdürlüğü’nde dosya memuru olarak göreve başladı. 12 Mart 1924 tarihinde tekrar Bursa, kadrosunda polis memurluğuna geçiş yaptı. Daha sonra İstanbul, Bursa ve Elazığ kadrolarında görev yaptı. Üçüncü Komiser rütbesine kadar yükseldi.
1919 yılı Mayıs ayında “Mahremhane”de oluşturulan Müdafaayı Hukuk Heyeti’ne dâhil olarak beyanname, silah ve cephane dağıtımında fevkalade yararlılık gösterdi. Bilahare Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin alenen oluşmasında görülen lüzum ve ehemmiyeti maslahata binaen tefrik edilen altı polis ve kırk çete efradı ile gerek İstanbul’dan çıkanların hüviyetlerinin tetkikine ve gerekse düşman tarafından yapılacak asker gönderme hareketine karşı fiilen ve silahlı olarak müdafaada bulunmaya yükümlü Müdafaa-ı Hukuk Heyeti Komutanlığı tarafından Küçük Armutlu Nahiyesi’ne tayin edildi. Bu görevin yerine getirilmesi sırasında kahramanca hizmet etmeye muvaffak oldu. Müteakiben aynı suretle memleketin en buhranlı zamanlarında her veçhile “‘istiskali hayat” edercesine (hayatını hiçe savarcasına) şayanı takdir fedakârlıkları görüldü. Vatanın sadık ve faal bir mücahidi olduğunu ispatladı. Millî Mücadele’de asarı hamaset ve fedakârlıktan dolayı TBMM tarafından 28 Mart 1927 tarihinde “Bir Kıta Beyaz Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[52].
Mehmet Fehmi Dinçer
Cemile ve Hüseyin oğlu Mehmet Fehmi Dinçer, 1887 yılında Antakya’da dünyaya geldi. 26 Kasım 1914 tarihinde Suriye Vilâyeti polis kadrosunda polis memuru olarak göreve başladı. Şam’ın istila edilmesi üzerine Aymtap’a geldi ve burada Aralık 1919 tarihinde polis memuru olarak göreve haşladı. Daha sonra sırasıyla Çoruh (Artvin), Mardin, Çoruh ve Hatay’da görev yaptı. Meslek yaşamı boyunca gösterdiği yararlılıklar dolayısı ile çok sayıda takdirname ile ödüllendirildi. Komiser muavini rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele’de cephede ve bilfiil ateş altında takdire değer nitelikte ve kahramanca hizmetinden dolayı, TBMM tarafından 10 Ağustos 1927 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[53].
Zekeriya Sırrı Bayer
Ayşe ve Mehmet Hilmi oğlu Zekeriya Sırrı Bayer, 1886 yılında Selanik Vilâyeti Memlik Kazası’nda dünyaya geldi. 1 Nisan 1922 tarihinde Ankara’da polis memuru olarak göreve başladı. Daha sonra uzun süre Bursa’da görev yaptı. Meslek yaşamı boyunca gösterdiği yararlılıklar dolayısı ile çok sayıda takdirname ile ödüllendirildi. Komiser muavini rütbesine kadar yükseldi.
Millî Mücadele “de cephede ve bilfiil ateş altında takdire değer nitelikte ve kahramanca hizmetinden dolayı, TBMM tarafından 26 Mart 1926 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[54].
Torunizade Süleyman Sırrı Efendi (Torunoğlu)
Acara Süfla Kedadan Şakır Ağazade Süleyman Sırrı Efendi 1307 (1891) yılında Batum’da dünyaya geldi. 29 Nisan 1918 tarihinde Batum’da polis memuru olarak çalışmaya başladı, Mondros Mütarekesi’nden sonra Batum’un işgal edilmesine rağmen buradaki görevini bırakmadı. Batum ve çevresinin kurtuluşu için mücadele eden Cemiyet-i İslamiye’ye üye oldu ve diğer polislerle birlikte kahramanca mücadele etti. Cemiyet üyeleri ile Cemiyetin kuruluşunu sağlayan sivil ve askerî erkân arasındaki irtibatı sağladı. Ermeni ve Gürcü birliklerinin harekatları hakkında ilgililere bilgi aktardı. Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’in, 9. Fırka Komutam Halit Paşa ve Hopa Hudut Tabur Komutanı Binbaşı Kazım Bey ile irtibatını temin etmekle görevlendirildi. Kars Antlaşması gereği Batum’un Ruslara bırakılması üzerine 1337 (1921) yılında kaçarak Artvin’e geldi. Burada da görevine devam etti ve özellikle Macahel, Borçka, Maradit ve Şavşat hudut mıntıkalarında istihbarat faaliyetlerinde bulundu. Millî Mücadele’den sonra Artvin, Bursa, Mudanya illerinde polis memuru olarak görevine devam etti. Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklardan dolayı TBMM’nin 5 Nisan 1925 tarihli oturumunda “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile taltif edildi[55]. Mudanya ilçesinde görevli iken 1941 yılında Bakanlar Kurulu karan ile yaş haddinden muaf tutularak görev süresi bir yıl daha uzatıldı. Yine Bakanlar Kurulu”nun 01.08.1942 tarih ve 18448 sayılı karan ile görev süresi bir yıl daha uzatıldı. 17 Temmuz 1943 tarihinde emekliye ayrıldı. Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlılıktan dolayı TBMM’nin 5 Nisan 1925 tarihli oturumunda “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile taltif edildi[56].
Abdullah Efendi
Abdullah Efendi 1295 (1879) yılında Halep Vilâyeti Kilis Kazası Deveciler Mahallesi’nde dünyaya geldi. 8 Şubat 1914 tarihinde Halep’te polis memuru olarak göreve başladı. Halep’in işgal edilmesi üzerine 1918 yılında Kilis’e geldi ve ertesi yıl burada polis olarak görev yapmaya başladı. Daha sonra Antep’e tayin edildi. Antep’in Fransızlar tarafından işgali üzerine 7 Aralık 1920 tarihinde diğer hükümet ileri gelenleriyle Antep’ten ayrılarak Halfeti ilçesine gitti. Burada merkezi hükümet ileri gelenlerince hükümet merkezi olarak kabul edilen Kara Yusuflu Köyü’ne geçti. Burada yürütülen Millî Mücadele çalışmaları içerisinde aktif olarak görev aldı. Millî Mücadele’de bizzat ateş hattında kalarak gösterdiği kahramanlıktan dolayı TBMM tarafından 10 Ağustos 1927 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[57].
Yahyazade Cafer Tayyar Efendi
Cafer Tayyar Efendi 1302 (1886) yılında Halep ili Ayintap Kazası Kanalıcı Mahallesi’nde dünyaya geldi. 11 Ocak 1912 tarihinde Halep’te polis memuru olarak göreve başladı. 1914 yılında polislikten ayrıldı. 1918 yılında yapılan çağrı üzerine tekrar polisliğe başladı. Ancak Halep Vilâyeti’nin 26 Ekim 1918 tarihinde işgal edilmesi üzerine, aynı kadroda görevli komiser yardımcısı Halil, polis memurları Şakir ve Ahmet Tevfik ile birlikte Antep’e gelerek görevini burada sürdürmeye başladı. Antep’in Fransızlar tarafından işgali üzerine 8 Şubat 1921 tarihinde diğer hükümet ileri gelenleriyle Antep’ten ayrılarak Halfeti ilçesine oradan da hükümet merkezi olarak kabul edilen Kara Yusuflu Köyü’ne geçti. Burada yürütülen Antep direniş çalışmalarında aktif olarak görev aldı. Antep’in Fransız işgalinden kurtarılmasından sonra 4 Aralık 1921 tarihinde merkezi hükümet ileri gelenleriyle birlikte Antep’e gelerek görevine devam etti. Millî Mücadele’de bizzat ateş hattında kalarak gösterdiği kahramanlıktan dolayı TBMM tarafından 28 Mart 1927 tarihinde “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[58].
Hasan Tahsin Efendi
Hasan Tahsin Efendi 1315 (1899) yılında Adana’da dünyaya geldi. 18 Ocak 1919 tarihinde Adana’da polis memuru olarak göreve başladı. 8 Ağustos 1920 tarihinde Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine diğer devlet memurlarıyla birlikte hükümet merkezi olarak kabul edilen Pozantı’ya geldiler. Bir müddet burada kaldıktan sonra 27 Şubat 1921 tarihinde Aksaray Livası’nda polis olarak göreve başladı. Adana’nın düşman işgalinden kurtulması üzerine 23 Mayıs 1921 tarihinde tekrar Adana’ya gelerek göreve başladı. TBMM tarafından “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi[59].
Millî Mücadele’nin kazanılmasında fedakârca çaba gösteren diğer birçok polisin ismini de burada zikretmek gerekir. Örneğin Adana’nın 19 Aralık 1918 tarihinde Fransızlar tarafından İşgal edilmesi üzerine görevi başındaki Türk polisleri harekete geçerek üzerlerine düşeni yapmışlardır. Bunlardan polis memuru Mahmut Muhittin Efendi (Özsoy) Arap lisanına vakıf olmasından dolayı Tarsus kazasına doğru ilerlemekte olan işgal birliklerinin durdurulması için bu bölgedeki halkı örgütlemek üzere görevlendirildi. Bölge halkını Örgütlediği gibi aynı zamanda Fransız kuvvetleri arasında bulunan Cezayir ve Faslı Müslüman askerleri ikna ederek, kendi tarafına çekmeyi başardı. Onların da içinde bulunduğu bir direnişçi gurubu meydana getirdi. İşgalcilere karşı harekete geçerek çeşitli taktiklerle onlara büyük zararlar vermeye başladı. Ancak, emrinde çalışan ve bölgede bulunan bir Ermeni kadınla ilişkisi olduğu daha sonraları anlaşılan bir polis memurunun ağzından kaçırması üzerine deşifre oldu ve yakalandı[60].
İngilizler Antep’i işgal ettikten sonra Ermenilerin tahrik ve teşvikleri ile halka zulüm etmeye başladı. Akyol Polis Karakolu’nda görevli bir polis memuru olan Mehmet Hamdi Bey, Fransız güçlerinin Polis Karakolu’nda göndere çekili olan bayrağın indirilmesi isteklerine meslektaşlarıyla birlikte karşı çıktı. Ancak Mutasarrıfın emri üzerine bayrağı gönderden indirdiler. Mehmet Hamdi Bey, ertesi gün Türk bayrağını tekrar göndere çekti. Olayı haber alan işgal güçleri bir manga askerle karakolu bastı. Çıkan çatışmada mermisi tükenen Mehmet Hamdi Bey teslim olmamak için karakolun en üst katından kendini yere bıraktı ve şehit oldu[61]. Benzer şekilde Serkomiser Körükçü Fevzi Bey “Kıvılcım” adlı direniş örgütünü kurdu ve Antep direnişine katıldı[62].
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali Türk milletini en derinden yaralayan bir gelişme oldu. İşgalcilerden güç alan Rumlar tarafından o gün yakalanan polis ve jandarmalar da öldürüldü. Yunan Efzun müfrezesi askerleri hükümet binası yakınlarında üzerine ateş ettikleri Komiser Şükrü Efendi “yi şehit ettiler ve polis memuru Ziya Efendi’yi de yaraladılar[63]. Urla Polis komiseri (Giritli) Hüseyin Efendi Ziraat Bankası önünde katledildi. Polis memurlarından Refik Efendi, Halil Efendi ve emekli polis memuru Ahmet Efendi de bıçaklanarak öldürüldü[64]. Ayrıca, Giritli İhsan, Limnili M. Fahri, İzmirli H. Avni, Nazmı Kemal, Yahya Şerif işgal sırasında görevleri başında şehit edilen diğer polislerdir[65]. Bu olaylardan 15 gün sonraya kadar denizden birçok ceset çıkarılmıştır. Bu cesetler arasında, boğazlarından zincirle birbirine bağlanarak denize atılıp, boğulmuş üç polisin cesedinin de sahile vurması dikkati çekmiştir[66].
İstanbul’da da Türk polisi yabancı güvenlik güçlerinin küstah tavırları ve her işlerine karışmaları karşısında gerektiğinde tepkisini ağır bir şekilde ortaya koyuyordu. 31 Ağustos 1919 günü Gülhane Parkı’nın önünde bir Türk kadınına sarkıntılık yapan üç sarhoş işgal askerine müdahale eden Polis Cemil Bey, bir askeri öldürüp, ikisini de ağır yaraladı. Ömür boyu kürek mahkûmiyetine çarptırılan Cemil Bey, Güney Amerika’nın ünlü Şeytan Adalarında bulunan Guyana hapishanesine gönderildi. Buradaki insanlık dışı muameleye dayanamayan Cemil Bey hapisten kaçtı. Ancak yakalanarak tekrar hapse kondu. Atatürk’ün girişimiyle Cemil Bey, 1 Nisan 1929 talihinde serbest kalarak, yurda döndü[67]. İstanbul’daki işgalciler yalnızca vatandaşları değil Türk polisini bile taciz etmekten çekinmiyordu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde taharri memuru olarak görev yapan ve Karakol Cemiyeti üyesi olan Mazhar Bey, bir gece geç vakitte evine giderken iki sarhoş işgal askeri tarafından durduruldu.
Silahının alınmak istenmesi üzerine, Mazhar Bey bir askeri öldürüp diğerini ağır yaraladı. İşin ilginç yanı daha sonra bu olayın soruşturma görevi kendisine verildi[68].
Yunan işgali altındaki Gebze’de görev yapan Komiser muavini Abdulgani Bey (Bolbol), amirliğini yaptığı karakoldaki bir polis memurunun otuz kadar süngülü Yunan askeri tarafından öldürülmek kastıyla götürüldüğünü gördü. Bunun üzerine silahla müdahale ederek askerleri saf dışı etti ve polis memuru Remzi Efendi’yi kurtarmaya muvaffak oldu[69].
2 Ekim 1920 günü önce Çumra’yı yağmaladıktan sonra Konya’ya yönelen Delibaş Mehmet adlı bir eşkıyanın 700 kişilik çetesine karşı Emniyet Müdürü Necip Bey emrindeki altı kişilik polis kuvvetiyle “Şakalak Köprüsü’’ denilen mevkide canla başla savunma yaptı. Ancak Delibaş Mehmet başka yollardan şehre girdi ve burayı savaş alanına çevirdi[70].
Kurduğu çeteyle Adapazarı ve civarında eşkıyalık yapan Borbos adındaki Ermeni eşkıya, Jandarmanın yokluğundan da cesaret alarak yaşlı, kadın, erkek ve çocuk demeden herkese zulmediyordu. Bunun üzerine Adapazarı polis kadrosunda görevli üçüncü komiser İbrahim Ethem Bey, kıdemli komiser muavini Raşit Bey ile polis memurları Hulusi, Reşit, Rüştü, Fuat, Osman Nuri ve İbrahim Beyler uzun ve meşakkatli çalışma sonucu Şerir’i saklandığı delikte adamlarıyla birlikte yakalamaya muvaffak oldular[71].
Görevlerine devam eden polisler Anadolu’da sürdürülen mücadeleye bütün güç ve kuvvetleriyle destek oldular ve savaşın kazanılması için, her türlü bilgi ve yardımları Ankara’ya ulaştırma yolunda fedakarca çalıştılar. Özellikle İstanbul Polisi Umumisi’nin siyasi şubesindeki görevliler işgalcilerin her türlü baskısına rağmen gerekli bilgi ve yardımları Ankara’ya ulaştırmak için çalıştılar, savaşın kazanılması için büyük gayretler sarf ettiler. Polisler Anadolu’ya adam kaçırma görevinin yanı sıra, Karakol Cemiyeti, Teşkilat-ı Mahsusa, Mim Mim (MM) Grubu ve Müsellâh Müdafaa-i Milliye Teşkilatı içerisinde görev alarak yapılan propaganda, istihbarat, silah ve cephane sevkıyatı çalışmalarında önemli roller üstlendiler. Örneğin Karakol Cemiyeti’nin kuruluşunda ve çalışmalarında önemli görevler üstlenen polisler, Cemiyetin önemli bir bölümünü de oluşturuyordu[72]. İlk görev alanlar arasında Topkapı Polis Merkezi çalışanları göze çarpmaktadır.
İstanbul Polisinin hemen bütünü Milli Müdafaa Gurubu’nda görev almasına karşın özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Müdürü Mazhar Bey, aynı şubenin Müdür Muavini Edip Bey, Siyasi Kısım Reisi Türkçü Ziya Bey, 4. Şube Müdürü Üsküdarlı Sadi Bey, Komiser Cemil Bey, Serkomiser Yanyalı Mazlum Bey, Komiser Erzincanlı Salih Bey, Arap Sait Bey, Tevfık Bey, Kâtip Lütfı Bey. Serezli Galip Bey (Vardar)[73], Polis Müfettişi Serezli Muhip Bey, Polis Müdürü Mehmet Ali Bey (Hidayet Demircan), İkinci Şube Şefi Edip Bey, Hüseyin Rıza Bey, Komiser Arnavut Tayyip Bey, Polis Müdüriyeti Umumisi sivil memullarından Saip Bey, Halit Bey, Sarı Kazım Bey, Serkomiser Arnavut Cafer Bey, Komiser Besim Bey, Polis Memuru Boşnak Haşim Bey, Merkez Memurları Cem’i ve Şevket Şakır Beyler, Urfalı Komiser Şakir Bey, Erzincanlı Komiser Şakir Bey, Polis Memuru Sadık Baba, Kel Nasip Bey ile Şileli Ali Beyler, Serkomiser Necati Bey, Komiser Kahraman Bey, Salih Bey, Kemal Bey, Zühtü ve İhsan Ethem Beyler, Polis Müdürlüğü Siyasi Kısmından Serezli Ahmet Niyazi Bey, Polis Müdürlüğü sivil memurlarından Gözlüklü Cemal Bey teşkilatın faal unsurlarından idiler[74]. Bunların yanı sıra Teşkilât-ı Mahsusa’dan itibaren önemli hizmetlerde bulunan gizli polis şeflerinden emniyet görevlisi Mustafa Razi Yalkın[75], büyük fedakârlıklarla önemli görevler yapan polislerden bir diğeridir.
Türk polisi insanların Anadolu’ya kaçmasını sağlamakla yetinmemiş birçok polisin kendisi de Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele’ye fiilen iştirak etmişlerdir. 19 Mart 1920 tarihinde İsmet İnönü ile birlikte Millî Mücadele’ye katılmak üzere gizlice İstanbul’dan Ankara’ya kaçan grubun içerisinde eski Bingazi Polis Müdürü Manastırlı Nuri[76] ve 6 Nisan 1920’de, Bekir Sami Bey ve Hamdullah Suphi ile yola çıkan grupta yer alan eski Polis Müdürü Halil Bey[77] bu polislerden bazılarıdır.
YÜZELLİLİKLER LİSTESİNDE YER ALAN POLİSLERİN SÜRGÜNDEKİ YAŞAMLARI VE FAALİYETLERİ
On değişik başlık altında sınıflandırılan “Yüzellilikler” listesinde “Polisler” başlığı altında 13 polisin yer almaktadır.[78]
Esbak İstanbul Polis Müdürü Hasan Tahsin (İşkora)
Hasan Tahsin 84 numara ile listeye girmiştir. 1884 yılında Kalkandelen’de[79] doğmuştur. Bu nedenle bazı kaynaklarda ismi Arnavut Tahsin (Gavur Tahsin) olarak geçmektedir. Dördüncü Damat Ferit Hükümeti tarafından İstanbul Emniyet Müdürü olarak atanmıştır. İstanbul’un işgali esnasında İngilizlerle işbirliğine giderek, Millî Mücadele’ye büyük zararları olmuştur. 21 Ekim 1920 tarihinde kurulan Tevfİk Paşa Hükümeti Tahsin’i görevden almak istediyse de İngilizler buna engel oldu. İstanbul Valiliği’nin 18.2.1340 (1924) tarihli yazışma göre, Millî Mücadele’nin ardından Yunanistan’a kaçan Hasan Tahsin, vatana ihanet suçu işlediği gerekçesiyle gıyaben idam cezasına mahkum edilmiş ve daha sonra da “Yüzellilikler” listesine dâhil edilerek yurt dışına sürülmüştür. 1926 yılında Hollanda’ya yerleşen Tahsin, burada Hollandalı bir kadınla evlenerek eşi ile birlikte Utrecht Vilâyeti’nde yaşamaya başlamıştır. Yaz aylarını Roma’da geçiren Tahsin’in eşi dolayısıyla rahat bir yaşam sürdüğü ve Arnavut hizmetçileri olduğu bilinmektedir.
Yurt dışında olduğu süre içinde Türkiye’deki rejime karşı çalışmalar yaptığı ilişkin herhangi bir bilgi alınamayan Hasan Tahsin. “Yüzelliliklerin affını sağlayan 3527 kanunun kabulü üzerine 31 Temmuz 1938 tarihinde Türkiye’ye dönmüş[80] ancak 13 Ağustos’ta vize alarak Hollanda’ya geri dönmüştür. “Hollandalı bir kadınla evlenen ve orada yerleşmiş bulunduğu anlaşılan eski İstanbul Polis Müdürü Arnavut ırkından Hasan Tahsin’in vatandaşlıktan ıskatı: Dâhiliye Vekilliğinin 7.8.1939 tarih ve 42086 sayılı teklifi üzerine bahsi geçen 3527 sayılı kanununun 5 inci maddesine tevfikan İcra Vekilleri Heyetince 25 Ağustos 1939 talihinde kabul olunmuştur[81]. Hasan Tahsin (İşkora)”in kendi arzusu ile Hollanda vatandaşlığına geçtiği ve keyfiyetin 25 Temmuz 1965 tarihli ve 303 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandığı bilgisi Hollanda Dışişleri Bakanlığı’ndan alınmıştır[82].
Esbak İstanbul Polis Müdür Muavini Kemal
Listede 85. sırada yer almıştır. Arnavut kökenli olan Kemal, Türkiye’den ayrıldıktan sonra Priştine’ye yerleşmiş, zengin bir kadınla evlenerek, karısının emlakini işletmeye başlamıştır. Burada Türkiye aleyhinde çeşitli söylemlerde bulunduğu anlaşılan Kemal, 1934”de Mitroviçe’ye geçerek Fransız Batignolle inşaat firmasında ambar memurluğu yapmıştır.
Yugoslavlar zamanında ise Priştine-İpek Şimendifer inşaatında çalışmış olan Kemal, işgali takip eden günlerde İştip Polis Müdürlüğü’ne atanmış, bir süre sonra bu işe Tiran’dan başkası tayin edilince de açıkta kalmıştır, 1943 yılında Polis müdürlüğü görevini yeniden alan Kemal, Arnavut vatandaşlığına geçmiş, 1946 yılında Bakanlar Kurulu”nun 4916 sayılı kararı ile vatandaşlıktan çıkarılmıştır[83].
Emniyet-i Umumiye Müdür Muavini Ispartalı Kemal
Listenin 86. sırasında yer alan Kemal, Hollanda sömürgesi olan Cava’ya yerleşmiştir. Satıcılık yaparak geçimini sağlayan Kemal, babası İngiliz, annesi Sudanlı olan Eva Palmer isminde bir kadınla evlenmiştir. Türkiye’de hilafetin yeniden kurulması için Cava Müslümanlarının desteğini kazanmak amacı ile çeşitli çalışmalar yaptığı belgelenen Kemal, aftan sonra ülkeye dönmüştür[84].
Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Şube Müdürü Şeref
Listede 87. sırada yer alan Şeref Harbiye’yi bitirmiş, 1908’de yüzbaşı olmuş ve Bakaya Komisyonu’nda görevlendirilmiştir. 1912’de İzmir’e gönderilen Mürettep Süvari Bölüğü komutanlığına atanmış, ancak siyasetle uğraştığı anlaşılınca 1913’te emekliye ayrılmıştır. Genel savaşta çeşitli görevlerde bulunan Şeref, 1919’da Malta’ya sürülmüş, ancak aynı yıl tahliye edilerek, rütbesi iade edilmiştir. 1920 yılı Nisan ayında İstanbul Polis Genel Müdürlüğü Birinci Şube Müdüriyeti’ne atanan Şeref, aynı yılın Ekim ayında istifa etmiştir.
Hürriyet ve İhtilaf Fırkası’nın ileri gelenlerinden olup, Millî Mücadele sırasında İngilizler hesabına çalışan Şeref, zaferden sonra ülkeden kaçarak, Kahire’ye yerleşmiş, Mısır Hükümetinde bulunan bazı İngiliz memurların yardımları ile Kahire Belediyesine bağlı Özbekiye Parkı’nda müdürlük yaparak geçimini sağlamıştır. Kahire’de bulunduğu sırada hareketleri ve faaliyetleri Türk Büyükelçilik görevlileri tarafından yakından takip edilen Şeref, Elçiliğin raporlarında “şarlatan, üç beş kuruş karşılığında her şeyi yapabilecek bir adam olarak.” tanımlanmaktadır. Şerefin ölüm tarihi ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır[85].
Esbak İstanbul Polis Müdüriyeti Birinci Kısım Başmemuru Hafız Sait
Listenin 88. sırasında yer alan Hafız Sait, Türkiye’den ayrıldıktan sonra Yunanistan’a geçerek Kavala’ya yerleşmiş ve 5 Ağustos 1930 tarihinde burada ölmüştür[86].
Sabık Arnavutköy Merkez Memuru Hacı Kemal
Listenin 89. sırasında yer alan Hacı Kemal, milli zaferin ardından İngilizlerin koruması altında Mısır’a kaçmış ve İskenderiye’de ölmüştür[87].
Sabık Polis Başmemurlarından Namık
Listenin 90. sırasındadır. Millî Mücadele esnasında Üsküdar Merkez Memurluğu yapan Namık, daha sonra Polis Müdürlüğü Siyasi Kısım başkanlığına getirilmiş, bu görevleri süresince Anadolu’daki Millî Hükümet aleyhinde propaganda ve teşviklerde bulunduğu için. “Yüzellilikler” listesine alınmıştır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra Atina’ya yerleşen Namık Hilmi, daha soma İskeçe’de ve Evros’a bağlı Orestiada’da (Kumçiftlik) azınlık ilkokullarında öğretmenlik yapmıştır[88]. Mehmet Ali grubunun üyelerindendir ve onun çıkardığı gazeteyi Yunanistan’da dağıtmıştır. Aynı zamanda Mehmet Ali’nin hafiyesi, temsilcisi ve propagandacısıdır.
Yurtdışına çıktıktan sonra da aleyhte çalışmalarına devam eden Namık Hilmi, çocuklarına gönderdiği mektuplarda yokluk içinde yaşadığından bahsederek, bu hale gelişinin nedeninin din uğrunda savaşmak olduğunu söylemiş ve “Kur’an’ı ayaklar altına alan alçak melunlardan intikam alacağım” diyerek, onlardan sabretmelerini istemiştir.
Atina’da “Yüzellilikler”den Köylü Refet Davut, Sefer Hoca; firarilerden Gümülcineli Hamit İhsan ve Eskişehirli Adem ile sık sık ilişkiye geçen Namık, bu arkadaşları ile birlikte, sürgünde yaşayan tüm Türklerin hukuklarının korunması konusunda Mehmet Ali’ye yetki verenler arasındadır.
Ankara Hükümeti’nin bittiğini düşünen Mehmet Ali’nin de Namık’a sonsuz güveni vardır. Ona gönderdiği mektuplardan birisinde Milli Hükümetin yıkılmasının an meselesi olduğunu iddia etmiş, on sene dayandıklarını, on. ay daha dayanmanın ise kutsal savaşlarının gereği olduğunu söyleyerek, Namık’tan sabırlı olmasını, aksi takdirde, metanetlerini kaybedecekleri gün mahvolacaklarını dile getirmiştir.
Atina’daki geçimini gündüz sigara satarak, geceleri ise bekçilik yaparak sağlayan, Namık’ın Köylü Refet ile olan ilişkisi oldukça ilginçtir. Atina Elçiliği’nde görevli istihbarat memurunun verdiği bilgiye göre, Namık kendisine Türkiye dışındaki diğer muhaliflerden gelen mektupların zarflarını Refet’e, Refet de sahte mektup ve beyannameler düzenleyip bu zarflara koyarak Türk Sefareti’ne vermiştir.
Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü kutlamaları sırasındaki af söylentileri ile birlikte Namık’ın affedilme arzusu belirmiş ve bu arzusunu İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda dile getirdi. 1933’deki af isteği kabul edilmeyen Namık Hilmi, 1938 affını da göremeyerek 20 Ocak 1937’de Atina Muhacirin hastanesinde hayatını kaybetmiştir, üzerinde bulunan eşyalar ise Çerkez Davut tarafından alınmıştır.[89]
Şişli Komiseri Nedim
Listenin 91. sırasındadır. Rüşdiye mezunudur. Askerliğini başdümenci olarak yapmıştır. İstanbul’da Şişli’de komiserlik yaptığı günlerde görevini kötüye kullanmaktan dolayı memuriyetten çıkarılan Nedim, Mütareke günlerinde İngilizler adına istihbarat işlerinde çalışmış, Anadolu’ya sevkedilen cephaneleri düşmanlara ihbar ederek, Millî Mücadele”ye karşıt bir tutum içine girmiş, zaferin ardından kaçarak Yunanistan’a sığınmıştır. Ailesiyle birlikte Gümülcine’ye (Komotmi) yerleşen Nedim, azınlık ilkokulunda öğretmenlik yapmıştır. Nedim Bey’in erkek kardeşi Hafız Cemal, “Yüzellilikler”den olmamasına rağmen, abisiyle birlikte Batı Trakya’ya gelmiş ve tıpkı abisi gibi Gümülcine’de azınlık ilkokulunda öğretmenlik yapmıştır[90].
Yunanistan’da da karşıt tutumunu sürdüren Nedim, önce Selanik’te belediye tarafından yaptırılan tuvaletlerin, daha sonra da belediye parklarının bekçiliğini yaparak geçimini sağlamış, aftan hemen sonra ülkeye dönmüştür[91].
İzmit Merkez Memuru, Edirne Polis Müdürü ve Yalova Kaymakamı Fuad
Listenin 92. sırasındadır. Dörtyollu Çerkeş Fuat, Edirne Polis Müdürü iken Kocaeli’nin işgalinden sonra, Anzavur’un İzmit’te mutasarrıf bulunduğu sırada 11 Haziran 1920”de İstanbul Hükümeti tarafından İzmit Merkez Memurluğuna atanmış ve 1 Eylül’e kadar burada görev yaptıktan sonra Adapazarı kaymakam vekilliğine tayin edilmiştir. Adapazarı’nın Kuva-yı Millîye tarafından geri alınmasından sonra İstanbul’a kaçarak, hükümet tarafından 2 Şubat 1921’de Yalova kaymakam vekilliğine atanmış ve zaferin ardından Yunanistan’a kaçmıştır. Gerek İzmit’te gerekse Adapazarı ve Yalova’da bulunduğu sırada düşman kuvvetleriyle işbirliği yaparak halka çeşitli işkenceler yapan Nedim, bu nedenlerden dolayı “Yüzellilikler” listesine dâhil edilmiştir.
Çerkeş Ethem grubuyla birlikte, önce Yunanistan’a giden Fuat Bey, Drama’ya yerleşmiştir. Yunan devletinin “Yüzellilikler”in yurtdışına çıkarılması kararından önce bölgeyi terk etmiş ve Mısır’a geçmiştir[92]. Ancak Türkiye’nin o dönemdeki Mısır Elçisi Muhittin Paşa’nın girişimleriyle sınır dışı edilerek, 1922”de Suriye’ye geçmiş ve 1923”te Suriye lejyonuna dâhil olmuştur. 1926 yılından itibaren Şam Çerkeş alayında hizmet eden Fuat, önce 9. sonrada 6. Çerkeş bölüğünde kumandanlık yapmıştır.
Fransızlar tarafından bu alaylarda yüzbaşı rütbesi ile istihdam edilen Mehmet Fuat, 1936 yılı içinde Şam Konsolosluğuna müracaat ederek para karşılığı haberalma işlerinde çalışmak istediğini ve bu işi kendisinden daha iyi yapabilecek kimse olmadığını belirtmiştir. Konsolosluk tarafından kendisine para verilebileceği söylenmişse de, Fuat’ın uygun bir aylıkla çalışabileceğini ve arasıra Amman, El-cezire ve diğer yerlere seyahat edebilmek için bir yerde her an emrine hazır yirmi lira bulundurulması istemesi üzerine durum Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildirilmiştir. Fuat’ın istihdamı Emniyetçe uygun görülmüş, ancak yabancı istihbarat servisleri için de çalışabileceği göz önünde tutularak, dikkatli davranılması istenmiştir.
Elde edilen bilgilere göre, aftan sonra Türkiye’ye dönmeyen Fuat’ın 1957 yılı içinde hala Şam’da olduğu anlaşılmaktadır[93].
Adana’da Polis Müdürlüğü Yapan Polgeçenli Yusuf
Listenin 93. sırasındadır. 1883 Adana doğumlu olan Yusuf, 1910 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirerek Adana’ya dönmüş, 1918 yılı sonlarında Adana Polis Müdürlüğü’ne atanmıştır. Yusuf 1921 yılında İskenderun’a gelmiş, 1923’de Antakya Orman Muhasebe Memurluğuna, 1924”te Reyhanıye Nahiye Müdürlüğüne, 1927-1928 yıllarında Kırıkhan Tahrirat Kâtipliği ile Belediye Reisliğine, 1929’da ise Kasır Tahkani Nahiyesi Müdürlüğüne atanmıştır.
Ülkeden ayrıldıktan sonra, onyedi yıl boyunca Fransızların hizmetinde çalışan Yusuf Ziya bir ara Antakya’da avukatlık da yapmıştır.
Af Kanunu’nun ardından Türkiye’ye dönmek istemeyen Yusuf Ziya, Sancakla kalmayı ve buradaki görevinden emekli olmayı tercih etmiştir. 1940’ta Kırıkhan’da manifaturacı Mehmet ile ortak iş yaparak geçimini sağlamış, siyasetle uğraştığı ya da aleyhte bulunduğu görülmemiştir. Yusuf Ziya, 29 Aralık 1943’te ölmüştür[94].
Unkapanı Merkez Memur-u Sabıkı Sakallı Cemil
Listenin 94. sırasındadır. Van. 1293 (1877) doğumlu olan Cemil 1896’da Van’da polis olmuştur, İstanbul’da serkomiser iken mesleğe aykırı hareketlerinden ve Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra 5 Haziran 1913’de Sinop’a sürülmüştür. 1919’da İstanbul’a dönerek Ferit Paşa Hükümeti tarafından Unkapanı Merkez Memurluğuna atanmış, bir süre sonra da görevden alınmıştır.
Milli zaferin ardından Suriye’ye kaçan Cemil, Şam’daki Hoybun Kürt Cemiyeti’ne üye olmuştur. Şam’a gelen her Türk aleyhinde yalan yanlış şeyler söyleyerek Fransızlara hafiyelik etmiştir. “Yüzellilikler” arasında Cemil’in iki yakını daha vardır: oğlu Memduh Selim ve kayınbiraderi Nizamettin Kibar. Hoybun Cemiyeti’nden ve Fransızlara verdiği raporlar karşılığında aldığı paralarla geçimini sağlamıştır. Suriye’ye kaçınca Şam nüfusuna kaydedilen Sakallı Cemil, Suriye vatandaşlığına geçerek nüfus cüzdanı almıştır. Aftan hemen sonra pasaport almasına rağmen ülkeye dönmeyen Cemil, bu tarihten sonra taksilere müşteri bularak geçimini sağlamış, 1944’te Türkiye’ye dönmüştür[95].
Büyükdere Merkez Memur-u Sabıkı Mazlum Bey (Yargüç)
Listenin 95. sırasındadır. İttihat ve Terakki zamanında Rumelihisarı’nda suikastlar düzenleyen İtilafçılar içinde bulunan, birçok vatansever Türk’ü tutuklatarak Arapyan Hanı’na sevkeden Mazlum, Damat Ferit’in adamlarından biridir. Büyükdere Merkez Memurluğunda iken İngiliz amaçlarına hizmet etmiştir.
Ülkeden ayrıldıktan sonra bir süre Mısır’da kalan, sonra İran’a giden ve tekrar Mısır’a dönen Mazlum, en son Cava’ya yerleşmiştir. Burada ilaç satıcılığı yaparak geçimini sağlamıştır. Mazlum, Türkiye dışındaki muhalifler hakkında çeşitli ihbarlarda bulunmuş. ancak verdiği bilgilerin asılsız olduğu Emniyet tarafından gerekli makamlara bildirilmiştir. Mazlum (Yargüç), aftan sonra ülkeye dönmeyenler arasındadır[96].
Sabık Beyoğlu İkinci Komiseri Fuat[97]
Listede yer alan son polistir. Millî Mücadele sırasında İngilizlere çalışmış, ülkeden ayrıklıktan sonra, önce Gümülcine’ye yerleşmiş ve Yunan istihbaratına çalışarak geçimini sağlamıştır. Gümülcine’de iken sık sık Suriye ve Mısır’a giderek ziyaretler yaptığı belirlenen Fuat bölgede Türkiye’de hilafetin iadesi sorunu ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur. 1936 yılı içinde Selanik’te “Hoca Fahri” takma adı ile falcılık yaparak geçimini sağladığı anlaşılan Fuat’ın aftan sonra dönüp dönmediği ile ilgili bir kayda rastlanmamıştır.
TBMM’nde “Yüzellilikler’in tespiti esnasında yaşanan tartışmalarda isimleri gündeme gelen ancak daha sonra listeye dâhil edilmeyen polisler de vardı[98]. Bunlardan birisi. İstanbul Polis Umum Müdürü Nurettin Bey’di. Damat Ferit Hükümeti’nin 31 Mart 1919 tarihinde bu göreve getirdiği Nurettin Bey, görevi süresince Millî Mücadele’ye karşı çıkmış[99] ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin de koruyuculuğunu yapmıştır[100]. 23 Temmuz 1919 tarihinde siyasi partilerle cemiyetler ve yüksek tahsil gençliği. Sultanahmet Meydanı’nda Damat Ferit aleyhine bir protesto mitingi yapmak istemişlerdir. Ancak miting yabancı polis ve inzibat kuvveti kumandanı General Fuller tarafından yasaklanmış ve Polis Müdürü Nurettin’in emriyle polisler toplanan kalabalığı dağıtmıştır[101]. Bütün bu nedenlerle 20-22 Ekim 1919 tarihinde Millî Mücadelecilerle İstanbul Hükümeti Temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa arasında gerçekleştirilen “Amasya Görüşmeleri”nde, gizli sayıldığı için imza altına alınmayan dördüncü protokolde, İstanbul Polis Müdürü’nün değiştirilmesi[102] talep edilmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya 3 Kasım 1919 tarihinde çektiği bir telgrafta ‘’Polis Müdürlüğü’nün hala Nurettin Bey gibi bir kimsenin elinde bulunuşu, zati devletinizin de bu pek önemli noktaya karşı kayıtsız davranmakta olduğunuz kanaatini vermektedir. Halbuki bu hoşgörürlüğün sonucu hem hükümete hem de millî teşkilata zararlı olacaktır”[103] şeklinde ikaz etmiştir.
“Yüzellilikler” listesinin hazırlanması esnasında yaşanan tartışmalarda ismi gündeme gelen bir diğer İstanbul Polis Müdürü Umumisi Miralay Halil Bey’di. Saruhan vekili Sabrı Bey “Mütareke döneminde İstanbul’da Ferit Paşa zamanında çalışanlar... Bunlardan hiç birisi girmeyecek mi? Ferit Paşa zamanında en büyük icraata hadim olan, mesela polis müdürü Halil...” sözleriyle Halil Bey’in ismini gündeme getirmiştir. Araya başka tartışmalar girince Ağaoğlu Ahmet Bey polis müdürü Halil Bey’i tekrar hatırlatarak listeye girmesini istemiştir. “Bu adam bizi İngilizlere teslim etmiştir” demiştir[104]. Ancak Halil Bey de Nureddin gibi “Yüzellilikler” listesine dâhil edilmemiştir. Oysa Ağaoğlu Ahmet’in vurguladığı gibi Halil Nedim, İstanbul'da yabancı devletlerin istedikleri tevkifleri itirazsız yaparak işgal kuvvetleri emniyet komiseri Fransız Binbaşısı Scaldi'nin emrinde maiyet memuru gibi vazife görmüştür[105]. Bunun yanı sıra Halil Bey, bağımsız bir Kürt devleti kurmak için faaliyet gösteren Kürt Teali Cemiyeti'nin en önemli şahısları arasında yer almıştır[106].
SONUÇ
Türk halkının Millî Mücadele'ye verdiği büyük desteğin yanı sıra toplumun hemen her kesiminde Mustafa Kemal ve arkadaşlarını desteklemeyen ve Millî mücadeleye karşı çıkan kişiler mevcuttu. Yaşanan bu ikilemi Türk Emniyet Teşkilatı mensupları arasında da bariz bir şekilde görmek mümkündür. Türk polisinin büyük bir kısmı Millî Mücadele saflarında yer alırken göreceli olarak azınlık bir kısmı bu mücadeleye karşı çıktı. Millî Mücadele boyunca Ankara ve İstanbul arasında devam eden bu çekişme ve yaşanan meşruiyet mücadelesi savaşın ardından yeni Türkiye rejimi için bir iç güvenlik sorunu haline geldi. Çünkü bazı tedbirler alınmazsa yeni yapının düşmanları genç Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı bazı hareketlerde bulunabilirdi. Bunları uzakta tutabilmek için yeni yönetim, politikacılar, askerler, gazeteciler, güvenlik güçleri ve Osmanlı halkı içinde bir tasfiyeye girişti. “Yüzellilikler” listesinde polislerin de yer alması Cumhuriyetin ilk yıllarında emniyet teşkilatı içerisinde de yeni rejim muhaliflerinin olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda “Yüzellilıkler” listesini, hem eski sistemin tasfiyesi, hem de yeni kurulan Cumhuriyet rejiminin, eski sistem (Osmanlı Hanedanı veya Saltanat) ile hesaplaşması ve Cumhuriyet'in Osmanlı ile olan irtibatını koparmasının en önemli göstergelerinden birisi olarak değerlendirmemiz mümkündür.
“Yüzellilikler” listesiyle yurtdışına gönderilen polislerin yanı sıra bulundukları konumlarda gönülsüz olarak Kuva-yı Miliîye'nin tavırlarına aykırı tutum sergileyen bazı polisler de vardı. Polisi bu duruma iten birçok faktör mevcuttu. Bunlardan birincisi işgal edilen yerlerde işgal kuvvetlerinin asayiş işlerine el atmaları, sık sık polisin görevine müdahale etmeleri ve çoğu zaman da polisin elini kolunu bağlamaları idi. Bu noktada polis pasif konuma düşmüş ve çoğu zaman da işgal güçlerinin emirlerinin gönülsüz uygulayıcıları olmuştur. Ancak böyle davranmakla işgal güçlerine destek vermek amacından ziyade iç güvenlik gibi Önemli bir konuda inisiyatifi tamamen işgal güçlerine bırakmama ve görevinin başında kalarak Millî Mücadele’ye el altından gerekli yardım ve desteği sağlama düşüncesinin hâkim olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim İstanbul’dan Anadolu’ya İnsan ve cephane kaçırılmasında görevi başında kalan polislerin çok büyük hizmetlerinin geçtiği görülmektedir.
Yine bu dönemde polisin, jandarmanın cepheye gitmesi nedeniyle doğan boşluğu doldurmaya çalıştığı ve ilke olarak cepheye en son polislerin gitmesi gerektiği halde birçok polisin bilfiil cephede savaşa katıldıkları ve birçok yerde Millî Mücadele’yi örgütledikleri görülmektedir. Bu durum belirttiğimiz engelleyici bir diğer faktörün ortaya çıkmasına yol açmıştır: Polis asli görevi olan asayiş ve güvenliği sağlama hususunu ikinci plana atmış, milletçe verilen bir var olma savaşında de facto cephede görev almıştır. Böylece polis bizzat cephede savaşmanın yanı sıra savaş şartlarının doğurduğu suçlarla mücadele etmek için var gücüyle mücadele etmeye çalışmıştır. Örneğin polis, Ermeni ve Rum çetelerin saldırılarını bertaraf etmek ve düşmanla işbirliği yapan yerli işbirlikçileri saf dışı etmek için büyük bir gayret göstermiştir. Polis, Millî Mücadele esnasında halkın huzur ve güvenliğini tam olarak sağlayabilmiş midir? Savaşın getirdiği olağanüstü şartlar, personel yetersizliği, halkın içerisinde bulunduğu perişan durum ve işgaller göz önüne alındığında bu soruya olumlu yanıt vermek zordur.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk Polisi’nin Millî Mücadele’de fedakârca bir mücadele sergilediği, ülkenin kurtuluşu için elinden gelen gayreti gösterdiği ve gerektiğinde canını feda etmekten çekinmediği görülmektedir. Bilhassa İstanbul Polisi, Millî Mücadele’nin ihtiyaç duyduğu silah ve mühimmat ile İstanbul’un işgalinden sonra vatanseverlerin Anadolu’ya kaçırılması hususunda çok büyük gayret gösterdiler. Bunu yaparken, düşman unsurları tarafından fazla tanınmayan şahıslar için gazeteci veya tüccar kılığında Anadolu’ya ulaşmaları için sahte belgeler hazırladılar. Ülkenin kurtuluşu için mücadele veren bütün cemiyet ve derneklere üye oldular ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin emirlerini yerine getirdiler. Yalnız mevcut teşkilatlara katılmakla kalmayıp birçok yerde direnişin bizzat örgütleyicisi oldular ve halkı Millî Mücadele’ye katılmaları için cesaretlendirerek onlara önderlik ettiler. Polisler topladığı istihbarı bilgilerle Anadolu’da başlayan Millî Mücadele’yi baltalamak isteyen işgal güçlerinin planlarını bozdular. İşgal kuvvetlerinin kullandıkları her türlü propaganda, istihbarat ve provokasyon girişimlerini ellerindeki kıt imkânlarla bertaraf ettiler. Türk Polisi, işgal güçlerinin her türlü plânından anında haberdar oldu ve kişiler hakkında düzenledikleri raporları, temin edilen resimleriyle birlikte Anadolu’ya gönderdi. Türk polisi koruması altında bulunan halkın can, mal ve ırzına yönelik bütün saldırılara karşı korumaya çalıştı, devlet ve devleti temsil eden simgeleri ve kurumlan muhafaza etti ve işgal bölgelerinde kalan devlet hazînesinin yağmalanmasına fırsat vermedi.
EK-1
KAYNAKÇA
Bâb-ı Âlî Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti’ne gönderilen evrak”, BOA. HR.SYS. 2544-17/14, 22-23. http://www. devletarsivleri.rzov.tr/kitap/beke/995/097.doe, 28.12.2007.
Hadiselerin İçyüzü: Yakılan Tarihi Akyol Karakolu ve Polis Hamdi Efendi”, Polis Emeklileri Sosyal Yardımlaşma Derneği Polis Dergisi, Yıl: 15, Sayı: 198, İstanbul (1 Aralık 1968).
İzmir’de Şehit Polisler Anıtının Açılış Töreni”, Polis Mecmuası, Cilt: 20, Sayı: 304, 1936.
“Kimdir bu polis müdürü”, İstiklâl Harbi Gazetesi (8 Haziran 1939), No.22.
Sultanahmet Mitingi Dün Dağıtıldı”, İstiklâl Harbi Gazetesi (24 Temmuz 1919), No. 63.
150’likler, Kııbilay Olayı, Çarşaf-Peçe-Peştemalla Örtünme Sorunları: Polis Arşiv Belgeleriyle Gerçekler, Polis Dergisi, Yayın No: 129, EGM Yayınları, Ankara, 1998,
Açanal, Hasan, Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı, Şurkav Yayınlan: 24, Ankara, 2001.
Akalın, Müslüm, “Urfa Tarihinden Bir Belge”, Harran, Şubat 1989, Sayı: 26.
Akalın, Müslüm, Millî Mücadele’de Urfa: Anılar-Belgeler, Şanlıurfa Belediyesi Yayını, Şanlıurfa 2007.
Akandere, Osman, “1/3 Numaralı Konya İstiklâl Mahkemesi’nin Konya İsyanı İle İlgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunduğu Raporu”, Atatürk Üniversitesi Atatürk Dergisi, Cilt 4, Sayı 2 (Temmuz 2004), s. 59-96.
Akandere, Osman, ‘“Damat Ferit Paşa Hükümetleri Döneminde Kuva-yı Milliye Hareketine Yöneltilen İthamlar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 16, 2006, s. 1-33.
Ali Çetinkaya’nın Millî Mücadele Dönemi Hatıraları, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1993.
Arşiv Belgeleri ile Gerçekler- Emniyet Mensuplarının Özlük Dosyalarındaki Diploma, Sertifika ve Üniformalı Resimler, Ankara EGM Yayım, 2002.
Atatürk, Kemal, Nutuk (1919 - 1927), Bugünkü dille yayma hazırlayan: Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi yayım, Ankara, 2000.
B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 23.6.1941 - 2/16041, Arşiv Dosya No: 74-623. Fon Kodu: 30..18.1.2. Yer No: 95.53..12.
B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 25.8.1939 - 2/11771, Dosya No: 2, Fon kodu:30.. 18.1.2., Yer No: 89.106.. 19.
Birinci, Ali, “Türk Emniyet Teşkilatında İlkler ’, Polis Bilimleri Dergisi. Cilt: 1, Sayı: 3. Ankara, Nisan 1999, s. 9-16.
Birinci, İhsan, “Millî Mücadelede Kahraman Polislerimiz”, Polis Emeklileri Sosyal Yardımlaşma Derneği Polis Dergisi, Sayı: 288, İstanbul, (01 Haziran 1971).
Çukurova, Bülent, “15 Mayıs 1919 İzmir’de Yunan Mezalimi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Cilt: III, Sayı: 8, Mart 1987, s. 461-471.
Dede. Evren, “Batı Trakya’da 150’likler-IV” Azınlıkça, Sayı: 47. Mayıs 2009, http:/www.azinlikca.net.
Dede, Evren, “Batı Trakya’da 150’likler-V” Azınlıkça, Sayı: 49, Temmuz 2009. http:ZZwww.azinlikca.net.
Dikici, Ali, “Millî Mücadele Döneminde İç Güvenlik ve Türk Polisi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIII, Sayı: 6768-69. (Mart-Temmuz-Kasım 2007), s. 339-382.
Dündar, Ahmet Nihat, “Kurtuluş Savaşı Döneminde Polis (İstiklâl Madalyalı Polisler)”; EGM İç Hizmet Bülteni, Yıl: 19, Sayı: 180, (Ekim-Kasım-Aralık 1993).
“ Dündar, Ahmet Nihat, “Kuruluş, Gelişme, Değişme”, 150. Kuruluş Yıldönümünde Türk Polisi, EGM Yayınları, Ankara, 1995, s. 9-50.
Elbirler, M. Yavuz, “Başkomiser Arslan Toğuzata” Çağın Polisi Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 93, Eylül 2009, s. 35.
Eraslan, Fethullah - İsmail Metin, Türk Polis Tarihi-I, Aslımlar Basımevi, Ankara 1984.
Erdeha, Kamil, “Yüzellilikler” Yahut Millî Mücadelenin Muhasebesi Tekin Yayınevi, I. Basım, İstanbul 1998.
Es. Hikmet Feridun, “Asıl Kelebek Türk Polisi Cemil’dir”. Hürriyet (26 Ekim 1986).
Galip Baba (Vardar) Anısına, Kabataşlılar Derneği Yayınları (1), İstanbul 2003.
Gülçiçek, Hüseyin, Emniyet Teşkilatı Hakkında Hükümet Politikaları (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 1990).
Güner, Zekai - Orhan Kabataş, Miîlî Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 38, Ankara 1990.
Halıcı, Şaduman, Yüzellilikler, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 1998).
İstiklal Harbi Gazetesi, (17 Mayıs 1919), No.3.
Koyugölge, Alâeddin, “Türkiye’nin En İhtiyar Emniyet Mensubu”’, Polis Emeklileri Sosyal Yardım Derneği Polis Dergisi, Yıl: 26, Sayı: 226, İstanbul 1979.
Özalp, Yalçın, Maraş Direnişinin Başındaki Serkomiser Ali Bey, Emniyet Genel Müdürlüğü Yayınları, No: 367,
Özkaya, Yücel, “İstanbul’un İşgali Üzerine Aydınların İstanbul’dan Ankara’ya Kaçışı Olayı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: V, Sayı: 13 (Kasım 1988), s. 127-143.
Resmi Gazete, 04 Nisan 1921, Sayısı: 9.
Resmi Gazete, 7 Kanun-u Sâni 1340 (1924), Sayı: 81.
Rıza, Ali: “Ahfada Yadigâr”, Urfa Mücahedesi. Sinop, Hicri 1343, s. 64-69.
Salışık, Selahattin, Kurtuluş Savaşı’nın Gizü örgütü: M. M. Grubu, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999.
Selek, Sabahattin, Anadolu İhtilali, Birinci Kitap, Örgün Yayınlar, İstanbul 1981.
Soysal, İlhami, 150’likler, Gür Yayınları, İstanbul 1985.
Şahin, Eyüp, Türk Polisinin Erdem Mücadelesi ve Kahraman Polisler, EGM- APK Dairesi Başkanlığı Yayın No. 152, Ankara 2001.
Şahin, Eyüp, “Cumhuriyete Hayat Veren İstiklâl Madalyalı Polisler”, Polis Dergisi, EGM Yayınları, Yıl: 5, Sayı: 18, Ankara, (1999), s. 254-265.
Şahin, Eyüp, “Kurtuluş Savaşında Türk Polisi”, Polis Dergisi, Sayı: 47, Yıl: 12, (Ocak-Şubat-Mart 2006), s. 44-66.
Şahin, Eyüp, “Torunizade Süleyman Sırrı Efendi”, Polis Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 14, EGM Yayınları, Ankara 1998, s. 166-173.
Şahin, Eyüp, Türk Polis Teşkilatının Şanlı Geçmişinde ve Cumhuriyete Giden Yolda İz Bırakan Polisler, EGM Yayın No: 371, Ankara 2004.
Şenöz, İbrahim, Millî Mücadele’de Türk Polisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 1989).
Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt: I, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Yayını, Ankara, 1973.
Uyanık, Nemci, “Bir Devrin Gizli Çehresi; M. Razi Yalları ve Eserleri Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Fea-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Sayı: 17, 2007, s. 179-208.
Yalçın, Alemdar, “İzmir’in İşgali Hatıraları - Ali Çetinkaya”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 16, (Haziran 1986), s. 13-19.
Yalçın, Durmuş, “Millî Mücadele’de İdareciler, Günümüzün ve Geleceğin İdareciliği”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VII, Sayı 21, Temmuz 1991, s. 407-470.