Giriş
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan barış antlaşmaları Dünya’ya kalıcı ve güven verici bir düzen getiremedi. 1929 yılından itibaren başlayan dünya ekonomik buhranı dünyanın siyasal atmosferini de etkilemiş ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar siyasal gerginliklerin yaşanmasına yol açmıştır. 1931’de Japonya’nın Mançurya’ya ve 1934’te İtalya’nın Habeşistan’a saldırmaları, 1936’da Almanya’nın Ren bölgesine asker sokması, aynı yıl İspanya’da başlayan iç savaş ve 1937’de Japonya’nın Çin’e saldırısı dünya çapında yaşanacak büyük çatışma ve gerginliklerin ilk habercileri olmuştur. Yine 1938 Mart ayında Almanya’nın Avusturya’yı ilhakı (Anschluss) ve bir süre sonra benzer akıbete Çekoslovakya’nın uğraması Avrupa’da haritaların yeniden çizilmesine yol açmıştır. 1939 yılında İtalya’nın Arnavutluğu işgali, Akdeniz ve Balkanlar bölgesinde endişe yarattı. Orta Avrupa’yı büyük ölçüde denetimine alan Almanya’nın Polonya’ya baskı yapması ve serbest şehir Danzig’in Alman sınırlarına katılması gerektiğini açıklaması, önce iki ülkeyi bir çatışma noktasına getirmiş ve daha sonra bir dünya savaşının kıvılcımını ateşlemiştir. Ayrıca, Almanya’nın Avrupa’daki müdahalelerine İngiltere ve Fransa’nın yeterli ve etkili bir direnç sergileyememeleri gelişmelerin bu noktaya varmasında kuşkusuz önemli rol oynamıştı[1].
Alman ordularının 1 Eylül 1939’da Polonya sınırını geçmesinden sonra 3 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa, Polonya’ya verdikleri garanti yükümlülüklerini yerine getirmişler ve Almanya’ya savaş ilân etmişlerdir[2]. Polonya’yı kısa sürede saf dışı eden Almanya, 1940 İlkbaharından itibaren Batı’ya döndü ve Danimarka, Norveç gibi ülkeleri işgal etti. Hollanda ve Belçika devletleri de Almanya’ya karşı ciddi bir direniş gösteremedi. Almanya’nın Mayıs 1940’ta Fransa’ya başlattığı saldırı, Haziran ayında Fransa’nın teslim olmasıyla sonuçlandı.
Gelişmeleri yakından takip eden İtalya da, Fransa’ya ve İngiltere’ye 10 Haziran 1940’ta harp ilân ederek savaşa girmiştir[3]. Akdeniz ve Balkanlar bölgesinde ciddi planları olan Mussolini, kendisinin de Hitler gibi hızlı ve görkemli zaferler elde edebileceğini düşünmekteydi. İtalya, Arnavutluk üzerinden Yunanistan’ı istila etmek için harekete geçti. Yunanistan’a şartları ağır bir nota verdi ve bu notanın derhal reddedilmesi üzerine 28 Ekim 1940’ta Yunanistan’a harp ilân etti[4]. İtalya’nın bu hamlesi, Yunanistan için zor bir sürecin ve felâketli yılların başlangıcı olurken bölgede ve Türkiye’de endişe yaratmıştır.
1923 Yılı Sonrası Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler özellikle 30 Ocak 1923 tarihli Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi’nin ortaya koyduğu sorunlar dolayısıyla 1930 yılına kadar gergin geçmişti. Bu gerginliğin sürmesinin iki devletin de menfaatlerine aykırı olduğunu düşünen devlet adamları meseleleri halletmek için adım atmışlardır. 10 Haziran 1930’da mübadele sorunlarını çözmek için bir sözleşme imzalanmış ve akabinde 27-31 Ekim 1930 tarihleri arasında Yunanistan Başbakanı Venizelos, Türkiye’yi ziyaret etmiş ve 30 Ekim 1930 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaştırma ve Hakemlik Antlaşması” imzalanmıştır[5]. Türkiye ile Yunanistan arasında 1930 yılından sonra başlayan iyi münasebetler daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. İyi komşuluk ilişkilerini ifade etmek ve güçlendirmek için 1933 yılında “Türkiye ile Yunanistan Arasında İçten Anlaşma Yasası” imzalanmıştır[6]. 1934 yılında Balkan Paktı’nın imzalanması ilişkileri kuvvetlendirmiştir. 1937 yılında Başvekil İsmet İnönü’nün Balkan devletlerini kapsayan gezisi çerçevesinde 26 Mayıs’ta Atina’ya da gitmesi, aynı yılın Ekim ayında Yunanistan Başbakanı Metaksas’ın Türkiye’ye gelmesi ve Ankara’da Atatürk’ü ziyaret etmesi iki ülke arasındaki ilişkileri dostluk anlamında en üst noktaya taşımıştır[7]. 1938 tarihindeki Türk-Yunan antlaşmasının amacı da 1930 ve 1933 antlaşmalarının süresini uzatmak ve onları güçlendirmekti[8].
Sonuçta, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye ile Yunanistan’ın işbirliği ve komşuluk ilişkileri en iyi noktaya gelmiş durumdaydı. Yunanistan’a İtalya’nın saldırmasıyla Balkanlarda oluşturulmaya çalışılan istikrar ve güven ortamı yok olmuş, bu tablo karşısında Türkiye, hem bölge hem de Yunanistan için çok hayati bir önem taşımaya başlamıştır.
Yunanistan’a Yardım Düşüncesinin Ortaya Çıkması
İtalya’nın Yunanistan’a saldırmasından sonra Türkiye’deki kamuoyu gelişmeleri yakından takip etmiştir. Yunanistan’ın İtalya karşısında elde ettiği başarının memnuniyet yarattığı Türk basınında açıkça görülmektedir[9]. İlerleyen aylarda Yunanistan’da savaş ortamının getirdiği olumsuzluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu olumsuzlukların en önemlisi gıda maddelerini büyük ölçüde ithal etmek zorunda olan Yunanistan’ın yaşadığı iaşe sıkıntısıdır. Yunanistan’ın gıda sıkıntısı çekmeye başladığı dönemde Türkiye’de bazı organizasyonlar harekete geçmiştir. Ankara’daki Yunan Büyükelçisi Rafael’in eşi Madam Rafael tarafından kurulan “Yunan Askerlerine Yardım Komitesi”nin, Türkiye’deki Yunanlılardan topladığı 15 ton şekerin Yunanistan’a ihracına izin verilmesi 9 Aralık 1940 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edildi[10]. Ege denizindeki savaşın henüz çok şiddetlenmiş olmaması sayesinde Türkiye’den Yunanistan’a zaman zaman gıda maddesinin ihracı mümkün olabildi. Meselâ, Münakalât Vekâleti’ne[11] gönderilen 20.12.1940 tarihli bir yazı, Köyceğiz’deki Dalyan balıklarının bir Türk motoruyla Pire’ye ihracının uygun görüldüğünü bildiriyordu[12]. 1940 yılının son gününde Yunanistan’a askerî bir yardım söz konusu oldu. Tepedelen bölgesinde İtalyanlarla savaşan Yunanlılara yardım amacıyla 100.000 çift asker çorabı, 7.000 tüfek bombası ve 1,5 ton kalay gönderildi[13].
Bu dönemde adalardaki vaziyet de her geçen gün kötüleşmekteydi. 1941 yılının başlarında açlık ve salgın hastalıklar etkili olmaya başlamış ve 12 Adalar sakinlerinden 53 kişi Atina’ya sevk edilmiştir. Adalardan gelenlerin verdiği bilgilere göre adalarda şeker, kahve ve et hiç bulunmamaktaydı ve salgın hastalıklar ölümlere sebebiyet vermekteydi[14].
Kızılay Cemiyeti de Yunanistan’da yaşanan savaş ve dram karşısında duyarsız kalmayan kurumlardan biri oldu ve yardım faaliyeti yürüttü. 1941 yılının başında Yunan Kızılhaçına yaralı nakline mahsus 2 adet otomobil hediye etti[15].
İtalya, Yunanistan ile mücadelede başarı sağlayamamışken, Almanya’nın Rusya ile anlaşma ümidi 1941 yılı ilkbaharında oldukça zayıflamıştı. Almanya olası bir Rusya seferinde bu cephenin güney kanadını güvence altına almak düşüncesindeydi. Bu nedenle, 6 Nisan 1941’de Yugoslavya ve Yunanistan’a savaş ilan etti. Nisan ayı sonunda bu ülkeler tamamen işgal edilmiş durumdaydı ve Ege Denizi’ndeki adalar kısa sürede Alman kontrolüne giriyordu[16]. Mayıs ayında Girit Adası’na düzenlenen bir hava harekâtı ile İngiliz kuvvetleri adadan temizlendi[17]. Böylece Almanya, Ege ve Doğu Akdeniz için tespit ettiği hedeflere ulaşmış oluyordu. Ege bölgesinde Alman hakimiyeti tesis edilirken, Romanya’daki petrol bölgeleri güvence altına alınmıştı. Ayrıca, Yunanistan’da ciddi başarıyı bir türlü yakalayamayan Başbakan Mussolini’nin İtalya’daki konumu rahatlatılmış olmaktaydı[18]. Bu dönemde tarımda yaşanan üretim düşüşü ve Yunanistan’ın ithalât yapamaması kıtlık yaşanmasına sebep olmuştur. Gözlemcilere göre, Yunanistan’daki açlık sorunu son derece ciddiydi[19]. İngiltere, Yunanistan’ın Alman işgaline uğraması nedeniyle buradaki Alman kuvvetlerini tecrit etmek ve zor durumda bırakmak için abluka uygulaması başlattı. İngiltere’nin deniz kuvvetleriyle gerçekleştirdiği abluka, Yunanistan’ın ihtiyaç duyduğu buğday, pirinç ve özellikle şeker gibi temel gıda maddelerinin yurt dışından getirilmesine engel oluyordu[20].
Haziran 1941’de İskenderiye’de sürgünde bulunan Yunan Başbakanı Tsuderos, Londra Büyükelçiliği’ne gönderdiği telgrafta ülkede yaşanan gıda sıkıntısını 5 nedene dayandırmaktaydı. Bu nedenler şunlardı[21];
1- Ülkenin İtalyan, Alman ve Bulgar işgali altında oluşu.
2- İç göç: Kırsal kesimin büyük kısmının şehirlere göç etmiş olması.
3- İç haberleşme ve taşımacılıktaki vahim düzensizlik.
4- İşgalin başında gıda maddelerine el konulmuş olması.
5- Müttefik devletlerden yapılan ithalâtın, abluka nedeniyle kesilmiş olması.
Yunanistan’ın yaşadığı sorunlar ve bu ülkeye yardım düşüncesi 1941 yılının yaz aylarında Türk gazetelerinde yoğun şekilde yer bulmuştur. Yunus Nadi, gazetedeki köşesinde şu anda Türkiye’nin Yunanistan için yapabileceğinin gıda maddeleri göndermek olduğunu belirtmiş ve Müttefik devletlere çağrı yapmıştır. Açıklamasında, Yunanistan’a gönderilecek eşyanın işgal devletlerinin eline geçebileceği kuşkusuyla beklemenin ve zaman kaybetmenin imkânı olmadığını, Türkiye, İsveç ve İsviçre gibi tarafsız devletlerin gözetiminde yardım maddelerinin dağıtılabileceğini ifade ediyordu[22]. Ahmet Emin Yalman da, korkunç bir kışa doğru gidildiğini ve savaşın uzaması nedeniyle büyük facialar yaşanacağını yazmıştır[23]. Basının bu konuyu sürekli gündeme getirmesi 1941 yılının Temmuz ayında Türk kamuoyunun Yunanistan’da yaşanan sıkıntılara karşı dikkat ve hassasiyetini arttırmıştır. Gazetelere okuyucular tarafından gönderilen mektuplar ve yapılan başvurular, bir yardım organizasyonunun hemen harekete geçirilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Meselâ, bu mektuplardan birinde kısaca şu ifadelere yer veriliyordu[24];
“Yunanistan’a yardım hakkında ortaya attığınız fikir, asil bir teşebbüsün hareket noktası olmalıdır. Akşam gazetesi sekiz milyon insana yardım etmenin, Türkiye’nin kudreti haricinde olduğunu söylüyor. Çok haklıdır. Fakat bu ölçüde bir yardım yapamamak yardımdan geri durmağı icap ettirmez. Bir tek aileyi bile açlıktan ve ölümden kurtarabilmek bir kârdır. Hele yardım Türkiye gibi bizzat zengin olmayan ve bolluk içinde yaşamayan bir memleketten gelirse kıymeti daha yüksek olur.
Bu gibi yardım teşebbüslerinin mutlaka hükümetten gelmesi lâzım gelmez. Kızılay’ın bizzat veya hususi bir komite teşkili suretiyle harekete geçmesi ve yardım etmek isteyenlerin ihtiyari suretle vereceği ianeleri bir araya toplaması maksadı temin edebilir. Türk milletinin, her dert karşısında harekete gelen Kızılay vasıtasıyla dost Yunan milletinin felâketlerine alâka göstermesi, bir çok canlar kurtarabilir, bir çok gönüller alır ve bütün insanlığın vicdanında Türkiye’ye çok iyi bir numara kazandırır”.
Daha sonraki günlerde de Yunanistan’daki kıtlık sorunuyla ilgili yayınlar söz konusu olmuş ve somut adımların atılması için çağrılara devam edilmiştir[25].
Ağustos 1941’de yardım konusunun organize edilmesi için bir girişim oldu. Yunanistan’a yardım maksadıyla Amerika’da kurulan Vanderbilt Komitesi’nin temsilcisi, Mısır’daki temaslarından sonra Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünüyordu. Amerika’daki Yunanlılar Vanderbilt Komitesi’ne önemli miktarda para yardımında bulunarak, kıştan önce yardımın başlatılabilmesini ümit etmekteydiler[26]. Böylece, Dünya kamuoyu ile eş zamanlı olarak Türk kamuoyu da Yunanistan’daki kıtlık sorununa ciddi olarak eğilmiştir.
1941 yılı Eylül ayında, Kızılay Cemiyeti Yunanistan’da yaşanan açlık sorununa karşı üzerine düşen her vazifeyi yapacağını açıklamış ve büyük takdir toplamıştır. Kızılay’ın açıklaması basında geniş yer bulmuştur. Bu konuda özetle şu ifadelere yer verilmiştir[27];
“Kızılay Cemiyeti ’nin, memleketimize tarihi bir şeref temin edecek kadar mühim bir karar verdiğini ve icraât ve tatbikâta geçmek üzere olduğunu memnuniyetle iftiharla haber aldık: Kızılay, Yunanistan’da felâket gören halka el uzatmak meselesini üzerine almıştır. Oraya yakında heyetler gönderecek, teşkilât yapacak, kendi menbalarından mümkün olan yardımı gösterecek, memleket halkından bu yardıma iştirak etmek isteyenlerin yardımını kabul edecek ve bütün dünyadan Yunanistan’da açlık ve felâket içinde kıvranan halka gelecek yardımları da yerlerine isal etmek ve dağıtmak için hayırlı bir mecra hizmetini görecektir”.
Gazeteci Ahmet Emin Yalman köşesinde yaptığı değerlendirmede, Kızılay’ın Yunanistan için düşündüğü faaliyet programı hakkında ayrıntılı bilgi alamadıklarını, fakat Kızılay isminin zaten mümkün olan her şeyin yapılacağının garantisi olduğunu açıklıyordu[28]. Nihayet, Yunanistan’a yardım gönderilmesi düşüncesi uygulama safhasına gelmiş oldu[29].
Vapurlarla Yardım Gönderilmesi
Savaşan bütün ülkelerle diplomatik münasebeti olan Türkiye’ye, Yunanistan’a yapılacak yardım konusunda önemli görevler düşmüştür. Türk yetkililer, Yunanistan’a yardım konusunu İngiltere, Almanya ve İtalya devletleriyle görüştüler ve bu devletlerin uyguladıkları ablukanın kaldırılmasını temin ettiler. Gıda maddelerinin Türkiye’den satın alınması için yurt dışındaki organizasyonlar harekete geçti. Sürgündeki Yunan hükümeti ve ABD’li Rumların kurduğu Greek War Relief Association (GWRA) adına United Kingdom Commercial Corporation tarafından gıda maddeleri Türkiye’den satın alınacaktı. Bu gıda maddelerinin temini ve Yunanistan’a ulaştırılması konusunda faaliyet yürütmek üzere üç ülkede üç şirket kuruldu. Bunlar Türk-Ellas (İstanbul), Ella-Türk (Atina) ve Triand M. Fulas (New York) idi[30]. Basında çıkan haberlere göre, Türkiye’den alınacak 5.000 ton gıda ve sağlık malzemesi Adana vapuru tarafından götürülecekti[31]. Türkiye’den satın alınacak malzemelerin parasının İngiliz ithalat şirketleri tarafından karşılandığı haberi de yine gazetelerde yer aldı. İngiliz basını ise yaptığı değerlendirmede Yunanistan’a yardım ulaştırılabilmesi için Türkiye’nin diplomatik ilişkileri olan Almanya’yı ikna etmesinin önemli bir çaba olduğunu vurgulamıştır[32]. İlerleyen günlerde yardım ile ilgili hususlar biraz daha belirginlik kazanmıştır. 12 Eylül 1941 tarihli gazetelerde yardım miktarı 5.000 ton olarak yazılırken, daha sonra söz konusu yardımın 50.000 ton olduğu açıklanmıştır. Muhtemelen gazetelere ilk anda ulaşan bilgilerde maddî hata gerçekleşmiştir. Yapılacak yardımın ayrıntıları da ortaya çıkmaya başlamıştır. Buna göre, İngiltere Ticaret Korporasyonu, Yunanistan’a Yardım Cemiyeti ve bir Avustralya Komitesi’nin ortak girişimi vardı ve gerekli mahsul Türkiye’den satın alınıyordu. Ayrıca, Türk Kızılay Cemiyeti hediye olarak bilhassa çocuklar için Yunan Kızılhaçına 25 ton gıda maddesi gönderiyordu[33]. Sevkiyat ve dağıtım işleriyle ilgilenmek üzere Kızılay genel merkezinde bir heyet oluşturuldu[34]. Başka bir haberde, Kızılay’ın ayrıca yapacağı yardımlar arasında Yunan çocukları için 30.000 lira değerinde un ve çocuk gıdaları bulunduğu belirtiliyordu[35].
Bu arada, Türkiye’den Yunanistan’a 50.000 ton yiyecek maddesiyle, Türkiye’deki Yunan tebasının Yunanistan’daki yakınlarına göndermek istedikleri kolileri götürecek vapurun Adana olmadığı açıklandı. Yardım malzemelerini Kurtuluş isimli vapur götürecekti[36]. Ekim ayının başında Kurtuluş’a gıda maddelerinin yüklenmesi başlamış ve geminin her tarafına Kızılay işaretleri konulmuştur[37]. Kurtuluş vapuruna yüklenen gıda maddeleri arasında soğan, nohut, fasulye, yumurta, lakerda, pirinç unu ve şeker bulunuyordu. Piyasada süt tozu bulunamadığından göndermekten vazgeçilmişti[38]. Kurtuluş vapuru ilk seferini 13 Ekim 1941 tarihinde yaptı. Yunanistan’dan gelen bir heyetle, eşyaları teslim edecek Kızılay memurları da Kurtuluş’un yolcuları arasındaydı[39]. Kızılay’ı temsilen vapurda Saim Umar ve Feridun Bey’ler bulunuyordu[40]. Ayrıca, memleketimizdeki Yunan tebasının yakınlarına gönderdiği beşer kiloluk 1.000 koli ile İngiliz ve Amerikan Kızılhaçları tarafından gönderilen koliler de Kurtuluş’a yüklendi[41]. Kurtuluş, Yunanistan’a gönderilecek eşyaları bir seferde nakledemeyeceğinden Pire limanında yükünü boşaltır boşaltmaz dönecekti ve bu şekilde birkaç sefer yapması öngörülüyordu[42]. Vapurun savaş ortamında bir kazaya kurban gitmemesi için takip edeceği rota ve tüm bilgiler İngiltere ve İtalya Büyükelçiliklerine bildirildi[43].
Kurtuluş vapurunun getirdiği yardım maddelerinin dağıtım organizasyonu için Ekim 1941’de Atina’da Uluslararası bir Kızılhaç bürosu açıldı[44]. Kurtuluş, Pire’ye varınca yükünü hemen boşalttı ve yeni sefer için İstanbul’a döndü. Kurtuluş vapuru mürettebatının verdiği bilgiye göre, Yunanlılar yardıma çok sevinmişlerdi. Boşaltılan gıda maddeleri rıhtımda bekleyen Kızılhaç kamyonlarına hemen yüklendi ve gerekli yerlere götürülerek dağıtıldı. Yunanlılar yardımdan memnun olmuştu. Hatta, Kurtuluş vapurunun bir resminin Pire’nin önemli bir yerinde muhafaza edileceğini ifade ediyorlardı[45]. Kurtuluş, İstanbul’a döndükten sonra tekrar yükleme faaliyetine geçilmiştir. Vapurun bu seferinde 2.000 ton eşya götürmesi planlanıyordu[46]. Kurtuluş ikinci seferine 27 Ekim 1941’de çıkmıştır. Vapura yüklenen gıda maddeleri arasında çocuklar için çok miktarda pirinç unu ve nişasta, fasulye, nohut, yumurta ve diğer gıda maddeleri vardı. Gıda maddelerinin bir günde Kızılhaça teslimi ve hemen geri dönülmesi planlanmıştı[47]. Bu dönemde Kızılay, elinden geldiğince yardım faaliyetlerine devam etmiştir. 25 Eylül-Ekim 1941 tarihleri arasında Yunanistan’a yapılan diğer yardımlar arasında Sakız adasından gelen bir heyete İzmir’de içlerinde serum ve aşı olan sağlık malzemelerinin verilmesi de bulunuyordu. Ayrıca, Yunanistan’ın Dimetoka şehrinde kurulacak hastane için 100 adet karyola ve yatak takımı sınırda Yunan Kızılhaçına teslim edildi[48].
Ahmet Emin Yalman “Cehennemden Dönen Adamın Hikayesi” başlıklı yazısında, Kurtuluş vapuru ile Yunanistan’a gitmiş bir gemicinin intibalarını anlatmıştır. Gemiciye göre, Atina’da yaşananlar korkunçtu ve insanlar açlıktan ölüyorlardı. İlk seferde Kurtuluş vapurunun getirdiği yiyecekler önce bir çocuk hastanesinde dağıtılmıştı. Yunanistan’a gönderilen malzeme fasulye, nohut, 1.900 fıçı lakerda, 1.500.000 yumurta, soğan, çocuklar için şeker, pirinç unu ve mercimek unundan oluşmaktaydı. İkinci seferde getirilen malzeme de hemen hemen aynıydı. Bu yiyecek maddeleri, Uluslararası Kızılhaça mensup 2, Yunan Kızılhaçından 2, İtalyan Kızılhaçından 1 ve Kızılay’ın da 1 temsilcisinden oluşan heyet vasıtasıyla dağıtılmıştı. Yine bu malzemelerin Yunan halkına dağıtılmasının Alman ve İtalyanlar tarafından engellendiği rivayetleri doğru değildi ve hatta kolaylık gösterilmişti[49].
Yunanistan için yürütülen yardım faaliyetleri gıdasızlıktan veya hastalıklardan ölümleri önlemeye yetmedi. Kasım 1941’de Yunanistan’dan gelen haberler ölüm vakalarının arttığı şeklindeydi[50]. 12-16 Kasım arasında ekmek dağıtılamamıştı. Ondan önceki günlerde ise halka verilen ekmek zaten 30 grama kadar düşmüştü[51].
Yapılacak yardımlar çerçevesinde Türkiye’deki Yunan tebasının Yunanistan’daki yakınlarına özel koli göndermelerine daha önceden izin verilmişti. Türk Hükümeti, 15 Kasım 1941’de aldığı bir kararla Türk tebasının da Yunanistan’daki akrabalarına Kızılay aracılığıyla koli göndermelerine müsaade etmiştir[52]. Paketlerin şu şartlar dâhilinde kabulü söz konusuydu[53];
1- Paket gönderecekler bir istida ile (Gümrük Müdürlükleri vasıtasıyla veya doğrudan doğruya) Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti’ne müracaat edecekler ve alacakları müsaade yazısıyla birlikte müsaade edilen eşyayı Yenipostane caddesinde Kızılay hanında Kızılay İstanbul Mümessilliğine teslim veya posta ile göndereceklerdir.
2- Bir kişi ayda yalnız 5 kilo ağırlığında ve en çok 10 lira kıymetinde paket gönderebilecektir.
3- Paketlerin içine konacak şeyleri Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti tayin edecektir.
4- Kızılayca bu paketler gidecek vapurun yükünün müsaadesine göre sıraya konarak Yunanistan’da alâkalı makamlara teslim edilecektir.
Böylece yardım vapurlarına yüklenecek gıdalar dışında özel paketlerin ve hediyelerin kabul şartları tespit edilmişti.
Kurtuluş vapurunun üçüncü seferi 24 Kasım 1941’de gerçekleşmiştir[54]. Kurtuluş’un bu seferinde götürülen gıda maddeleri arasında 298.000 kilo soğan, 168.000 kilo patates, 582.000 kilo nohut, 393.000 kilo fasulye, 80.000 kilo yumurta (sandıkta), 90 fıçı tuzlu balık ve 2 koli bulunuyordu[55].
Yunanistan’daki akrabalarına yardım eşyası göndermek isteyenler arasında Gümrüklere müracaat edenlerin sayısı Aralık ayı başında 2.000’i bulmuştur. Vekâlet’ten gelen emir üzerine Kurtuluş’un dördüncü seferinde eşya göndereceklerin Türk tebasında bulunmaları ve Yunanistan’da bulunanlarla soy veya kan akrabalığı olması gerektiği vurgulanmıştır[56]. Ayrıca Gümrükler İdaresi neşrettiği bir Tamim’de her beş kiloluk pakette kuru sebze, zeytinyağı ve peynir gibi maddelerden azami birer kilo; domuz eti, kuru yemiş, zeytin, jambon, pastırma gibi maddelerden de ancak ikişer kilo bulunabileceğini bildirmiştir[57].
Üçüncü seferinden dönen Kurtuluş vapurunun, Yunanistan’a şimdiye kadar 10.000 ton kadar muhtelif gıda maddesi götürdüğü basında ifade ediliyordu[58]. Kurtuluş vapuruyla Yunanistan’a dördüncü parti gıda maddeleri yükleme işlemi ara vermeden başlamıştır. Kurtuluş’un yaptığı her seferden 14.000 çocuk ve 250.000 kişinin istifade ettiği tahmin ediliyordu. Yunanistan’da, yiyecek maddeleri yetimhanelerde ve hastanelerde pişirildikten sonra halka dağıtıldı. Dağıtımda herhangi bir engelleme yoktu ve Uluslararası Kızılhaç temsilcileri ile Yunan ve Alman Kızılhaçları namına doktorlar dağıtıma nezaret ediyorlardı[59].
Kurtuluş’un dördüncü seferi 12 Aralık 1941’de başlamıştır[60]. Dördüncü seferde Yunanistan’a 428.000 kilo fasulye, 812.000 kilo nohut, 180.000 kilo soğan, 300.000 kilo patates, 60.000 kilo lakerda, 300 sandık yumurta ve 650 tane koli gönderilmiştir[61]. Koli sayısındaki artış düşünüldüğünde Türk tebasında olanların paket gönderme müracaatının dikkate alındığı söylenebilir. Bununla beraber kolilerin birikmiş olması ve gönderilmesinin ancak birkaç seferde gerçekleşebileceği tahmin edildiğinden, eldeki koliler bitirilinceye kadar yeni başvurulara sıcak bakılmaması kararlaştırılmıştır[62].
Yunanistan’a gönderilen yardımlar, ihtiyaçların ancak bir kısmını karşılayabiliyordu. Kıtlık meselesinin halledilebilmesi için yardımın mutlaka arttırılması gerekliydi. Nitekim Yunus Nadi gazetedeki köşesinde yaptığı çağrıda, Kızılay’ın elinden geleni yaptığını, Yunanistan’ın açlık problemine her tarafı abluka içinde ve kendi sorunlarıyla uğraşan Avrupa’nın fayda etmeyeceğini, ancak deniz aşırı ülkelerden meselâ Güney Amerika’dan gıda maddelerinin bol miktarda gönderilebileceğini vurgulamıştır[63].
Kurtuluş vapurunun beşinci seferini 28 Aralık 1941’de yapacağı açıklanırken, her zaman götürdüğü eşyadan fazla olarak 750 koli ile Yunanistan’da muhtaç çocuklara dağıtılmak üzere Kızılay’ın gönderdiği eşya ve 250’şer gramlık partiler halinde 2.000 kilo incir bulunuyordu[64]. Kurtuluş vapurunun beşinci seferini yapmasından sonra Yunanistan’a yedi, sekiz milyon kilo yiyecek götürdüğü tahmin edilmekteydi. Yunanlıların tahminlerine göre bu seferler sayesinde yaklaşık yarım milyon Yunanlı hayatta kalmıştı. Vapur o kadar derin bir etki ve sempati bırakmıştı ki hatıra olarak Atina’nın caddelerinden birine Kurtuluş adının verilmesi düşünülmüştür.
Vapurun altıncı seferinde gıda maddeleri dışında, Türk gazetecilerinin 350 Yunanlı meslektaşı için ayrı ayrı hazırladığı beşer kiloluk paketler de özel yükler arasındaydı[65]. Kurtuluş vapuru yolculuk esnasında 21 Ocak 1942 tarihinde kazaya uğramıştır. Büyük talihsizlik oldu ve Kurtuluş, Marmara Adası yakınındaki Hayırsız Ada’da karaya oturdu. Vapurda 1.800 ton lakerda, soğan ve nohutla beraber binlerce hususî paket ve Basın Kurumu’nun Yunanlı meslektaşları için hazırladığı 350 paket bulunmaktaydı[66]. Vapur tüm çabasına karşın kendisini kurtaramadı ve battı[67].
Kurtuluş’un batmasından sonra Denizyolları İdaresi, Yunanistan’a gıda malzemesinin gönderilmesi için Tunç şilebinin tahsis edileceğini bildirmiştir. Yapılan açıklamada, Tunç vapurunun Kurtuluş’tan daha büyük olduğu ve her seferde daha fazla yiyecek nakledebileceği belirtilip, Kızılay işaretlerinin yapılmasıyla 31 Ocak itibariyle Tunç vapurunun hareket edeceği vurgulanıyordu[68].
Türk basını, Kurtuluş vapurunun aniden batması ve kış ortasında Yunanistan’a yapılacak yardımların aksaması ihtimalinden rahatsız olmuştur. Bu konuya eğilen gazetecilerden Falih Rıfkı Atay başyazısında gelişmeleri şöyle değerlendiriyordu[69];
“Ayda bir iki defa Atina ve Pire halkına yiyecek götüren Kurtuluş vapuru fırtına yüzünden kayalara düştü ve battı. Bu yüzden açlara sıcak yemek dağıtan yardım evlerinin kapısı, kim bilir kaç gün kapalı kalacaktır? Aldığımız haberler gösteriyor ki, Avrupa memleketlerinden bir çoğunda açlık, sıkıntı, kıtlık var. Fakat açlık ölümü, yalnız Yunanistan’ın üstüne çöken bir kara beladır.
..Almanya ’nın Yunanistan ’a gidecek yardımlara izin vermiş olduğunu biliyoruz. Kurtuluş’un götürdüğü her şey yalnız Yunan açlarına dağıtılmıştır. İngilizlerin kararlarının da ne olduğunu bize telgraflar öğretmiştir. Şimdi mesele, bu kış için, bol besin maddelerinin en büyük süratle bu memlekete yetiştirilmesindedir. Bunun yapılacağına eminim”.
Kurtuluş’un yarım bıraktığı görevi Tunç vapurunun devam ettireceği düşünülürken ve 31 Ocak’ta yola çıkabileceği açıklanırken, daha sonra hareket tarihinin Şubat’a kalacağı bildirilmiştir[70]. Bir müddet sonra ise Tunç vapuru yerine Dumlupınar adlı vapurun yardım vazifesini yerine getireceği ifade edilmiştir. 13 Şubat 1942 tarihli bir haberde Dumlupınar’ın yük almaya başladığı ve ilk anda 400 ton fasulye yüklendiği belirtiliyordu. Ayrıca, Türk gazetecilerinin başlattığı mesleki dayanışmanın devam ettiği görülmüştür. Bu seferde belediye memurları, Atina’daki meslektaşları için 600 koli hazırlamışlardı[71].
1942 yılı başında Yunanistan’da açlıktan hayatını kaybedenlerle ilgili çeşitli merkezlerden yine ürkütücü bilgiler gelmekteydi. İsviçre merkezli haberlere göre, Atina ve çevresinde her gün 300-500 arası ihtiyar ve çocuk ölmekteydi[72]. Yunanistan kaynaklı bilgiler, Atina ve Pire’de açlıktan ölenlerin sayısının günde 2.000 kişi olduğu şeklindeydi[73]. Alman uzmanları da, Atina ve Pire bölgesinde günde en az 2.000 kişinin öldüğünü tahmin ediyorlardı. Bir Alman sözcüsü, Atina bölgesi halkının doğrudan doğruya açlıktan değil, fakat yetersiz beslenmekten kaynaklanan hastalıklar neticesinde hayatlarını kaybettiklerini ifade ediyordu. Ayrıca, bulaşıcı hastalıklar önemli miktarda ölümlere sebebiyet veriyordu[74].
20 Şubat tarihli bir haber Dumlupınar’ın bir gün sonra hareket edeceğini bildirmekteydi. Vapurda, 2.200 ton fasulye, balık, nohut, patates, incir, yumurta ve 700 koli vardı. Ayrıca, Basın Birliğinin hediyesi olan 1.500 kilo yardım eşyası yükler arasındaydı[75]. 27 Şubat tarihli gazete haberi Dumlupınar’ın Yunanistan’a vardığını belirtiyordu. Bu dönemde Müttefiklerin yaptığı propagandalardan birisi yardım faaliyetlerinin engellendiği şeklindeydi. Bunun üzerine Almanya bir açıklama yapma ihtiyacı duydu ve yapılan propagandaların aksine Yunanistan’a yardım gönderilmesine hiçbir zaman engel olmadığını ve olmayacağını bildirdi[76].
Dumlupınar Mart ayında yeni seferini yapmıştır. Bu seferinde Kızılay tarafından gönderilen 2.130 ton fasulye, incir, yumurta, zeytin, tuzlu domuz eti, kestane, elma ile Basın Kurumu’nun Yunan gazetecilerine gönderdiği hediyeler vardır. Bundan başka Kızılay’ın Kızılhaç’a yolladığı 500 battaniye ile Türk vatandaşlarının Yunanistan’daki yakınlarına gönderdikleri 400 koli sevk ediliyordu[77]. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Çanakkale’ye gelen vapur 26 Mart 1942’de buradan Pire’ye yolculuğuna devam etmiştir[78].
Dumlupınar’ın bir başka seferi Nisan ayında gerçekleşmiştir[79]. Bu yolculuktan İstanbul’a geri döndüğü tarih 7 Mayıs 1942 olmuştur[80]. Dumlupınar vapuru İstanbul ile Pire arasındaki seferlerine ara vermeden devam etmiştir. Hazırlıklarını tamamlayan Dumlupınar 5 Haziran 1942’de yeni yolculuğuna çıkmıştır. Bu seferindeki yükü 1.700 ton tuzlu balık, ceviz, badem içi, incir, üzüm, yumurta ve kuru fasulye’den oluşmuştur[81]. Türkiye’nin Yunanistan’a yaptığı yardımlar Yunan yetkililerce de memnuniyetle karşılanmıştır. Yunan Başvekili Tsuderos, Kahire radyosunda Yunanistan’a ve Yunan milletine hitaben yaptığı açıklamada Türkiye’nin yardımları için şükranlarını ifade etmiştir[82].
Dumlupınar vapuru, Temmuz ayında Yunanistan’a yine gıda maddeleri götürmüştür. Vapur, 19 Temmuz 1942’de Çanakkale boğazından geçerek Pire’ye yolculuğuna devam etmiştir[83].
Yunanistan’a yapılan yardımlarla ilgili önemli bir çalışmada Yunanlı bir araştırmacıya dayanılarak bazı bilgiler verilmektedir. Buna göre, Dumlupınar son seferini 24 Ağustos 1942’de yapmış ve 1.800 ton fasulye ve 300 ton patatesi teslim edip geri dönmüştür. Ayrıca, Kurtuluş’un 5 ve Dumlupınar’ın 5 olmak üzere iki vapurun toplam 10 seferinde 17.500 ton gıda maddesinin götürüldüğü belirtilmiştir. Yapılan anlaşmaya göre Türkiye’den 50.000 ton gıda maddesi taşınacağı öngörülürken, bu rakam yalnız 17.500 ton olarak gerçekleşti. Bu nakliyat karşılığında GWRA, Türkiye’ye toplam 1.400.000 dolar ödedi[84]. Kurtuluş vapurunun Yunanistan’a 5 seferi olmuştur. Yalnız Dumlupınar’ın Yunanistan’a sefer sayısının 5’ten fazla olduğunu ifade etmek gerekiyor. Çünkü Dumlupınar’ın 1942’nin Şubat, Mart, Nisan, Haziran ve Temmuz aylarında olmak üzere Ağustos yolculuğundan önce zaten 5 seferi bulunduğu dikkate alınmalıdır.
Yunanistan’a yapılan yardımlara rağmen özellikle 1941-1942 kışı Yunan halkı için korkunç geçmişti. Bazı tahminler sadece bu dönemde açlıktan hayatını kaybedenlerin sayısının 100.000 kişiyi bulduğu şeklindedir[85].
Yunanistan’a Yapılan Diğer Yardımlar
Yunanistan’a yardım iletilebilmesi Avrupa’daki tarafsız ülkelerden Türkiye, İsveç ve İsviçre gibi ülkeler aracılığıyla olmuştur. Türkiye’nin Kurtuluş ve Dumlupınar ile gerçekleştirdiği düzenli seferlerinin yanında özellikle İsveç bandıralı gemilerle Yunanistan’a gıda maddeleri götürülmüştür. Meselâ, Şubat 1942’de bir İsveç vapuru Yafa limanından aldığı 5.000 ton unu Yunanistan’a nakletmiştir[86]. Yine, 1942 Mart ayında İsveç gemisi Helleron’un Portekiz’den alacağı 3.000 ton yiyeceği Yunanistan’a götüreceği ifade edilmiştir. Arjantin devleti de yaptığı açıklamada Yunanistan için 10.000 ton buğday ayıracağını belirtmiştir[87].
Yunanistan anakarası dışında adalarda da açlık yoğun bir şekilde sürmüştür. Türkiye, İtalyan işgali altında bulunan Rodos adasındakilere 11.181 kilo yiyecek, Rodos Türklerine 10.000 liralık gıda, İstanköy’e ise 800 liralık Amerikan bezi göndermiştir. Ayrıca Kızılay, Rodos’taki çocuklara ve hastalara dağıtılmak üzere 5.840 kilo pirinç, 2.200 kilo zeytinyağı, 1.500 kilo şeker, 2.000 kilo taze balık ve 60 adet canlı hayvanı (keçi) Marmaris’ten bir motorla Rodos’a sevk etmiş ve İtalyan Kızılhaçına teslim etmiştir[88]. Ege adalarına gıda maddeleri gönderilmesi için İzmir limanı merkez olarak kullanılmıştır. 1942 Haziran ayında Uluslararası Kızılhaç Sisam, Sakız, Midilli ve Nikarya adalarına gönderilmesi için 600 çuval İngiliz unuyla, 660 ton muhtelif eşya göndermiştir[89]. Bir süre sonra Yunan adaları halkı için İsveç bandıralı Helleron vapuruyla İzmir’e getirilen 1.000 ton buğdayın, adalara Arslan adlı motorla dağıtılacağı açıklanmıştır[90]. Türk Dışişleri Bakanlığı’nda Yunanistan ve Ege adalarına gıda yardımı yapmak için kurulan komisyonda başkanlık görevini sürdüren Feridun Cemal Erkin’e gönderilen mektuplarda yardımlar için teşekkür edilmiştir. Sakız Valisi’nden gelen mektupta Arslan vapurunun gelişinden duydukları heyecanın büyüklüğü anlatılıyordu. Yine Sisam Metropoliti ve Atina Belediye Başkanı da Türkiye’nin yardımları için minnettarlıklarını ifade etmişlerdir[91].
İsveç vapurları Yunanistan’a yardım malzemesi götürülmesi için aktif rol üstlenmeye devam etmiştir. Kasım 1942’de, İsveç bandıralı Akka ve Arrowanga vapurları Yunanistan’a Kanada buğdayı, süt tozu ve bir çok sıhhi malzeme getirmiştir[92].
Uluslararası Kızılhaç Dergisi, 1942 yılı Sonbaharında Yunanistan’daki son durum ile ilgili bir rapor yayınlamıştır. Bu rapora göre, yardım seferlerine rağmen vaziyet 1942’nin başından itibaren günden güne kötüleşmektedir. Şubat 1942’den beri Türkiye’den 7.000 ton kuru sebze ve başka yiyecekler gönderilmiştir. İsveç vapurlarıyla Mısır’dan, Filistin’den, Lizbon’dan ve Amerika’dan gelen 20.000 ton un dağıtılmıştır. Bundan başka büyük bir kısmı İsviçre’den gelmek üzere kara yoluyla bir miktar erzak temin edilmiştir. Bu yardımlar neticesinde sivil halka kişi başına günde 150 gram ekmek verilebilmiştir. Kurulan teşkilât ile 500.000 kişiye sıcak çorba dağıtılmaktadır. Fakat tüm bu gayretlere rağmen aç Yunan çocuklarına günde iki defa sıcak yemek verme imkânı yaratılamamıştır. Ayrıca, Yunanistan’daki tarım faaliyetlerinin yetersiz kalması açlık sorununu arttırmıştır. Harpten önce Yunanistan’da yıllık yaklaşık 800.000 ton buğday elde edilirken, 1942’nin bütün mahsulü 350.000 tonu bulmamaktaydı. İhtiyaçları karşılamak için Yunanistan’a her ay düzenli olarak 20.000 ton buğday gelmesi gerekiyordu. Bu bakımdan planlamalar Kanada’dan her ay 15.000 ton buğdayın, İsveç deniz ticaret filosu ile Yunanistan’a taşınması üzerine kurulmuştur. Sonuç itibariyle, Yunanistan’daki açlık sorunu büyük bir problem olarak varlığını sürdürmekteydi[93].
Yunanlı Çocukların Türkiye’ye Getirilmesi Tasarısı
Yunanistan’da gıdasızlıktan kaynaklanan ölümler ve hastalıklardan en çok etkilenen kesim çocuklardı. Yaşanan bu insanlık dramı karşısında Kızılay’ın attığı önemli bir adım Yunanistan’dan getirilecek bazı çocukların bakımlarını üstlenmek istemesi olmuştur. Kızılay, yaptığı temaslar neticesinde yaşları 13-16 arasında değişen 1.000 kadar çocuğun Türkiye’ye getirilmesini kararlaştırmış ve Yunan makamları bu istek karşısında minnetlerini bildirmişlerdir[94].
Çocukların Türkiye’ye getirilmesinin Dumlupınar’ın ikinci seferinde olması planlanmıştır. Ayrıca, İsveç vapurlarıyla Suriye, Mısır’a çocuk nakledilmesi ve demiryolu ile İsviçre’ye de gönderilmesi düşünülmekteydi[95]. Yunanistan’dan seçilecek 1.000 kişilik çocuk kafilesinin Dumlupınar’ın Mart ayındaki seferinde getirilmesi ve daha sonra ikinci bir çocuk kafilesinin de gelmesinin söz konusu olduğu belirtildi[96]. Bununla beraber bu teşebbüs Dumlupınar’ın ikinci seferinde gerçekleşmemiştir. Kızılay ise kendi hazırlıklarına devam etmiştir. Yapılan açıklamada çocukların barındırılması için İstanbul ve İzmir’de yer arandığı, çocukların toplu bir halde okutulacağı ve beslenme-barınmalarının sağlanacağı bildirilmiştir[97]. Bir süre sonra çocukların barınacağı şehirlerden İzmir seçeneği gündemden düşmüştür. Çünkü İstanbul’da Baltalimanı’ndaki Eski Balıkçılık Enstitüsü binasının ihtiyacı karşılayacağı düşünülmüş ve binada tadilât başlatılmıştır. Çocukları manevi evlat edinmek isteyenlerin veya harp sonuna kadar bakmak talebinde bulunanların başvurularının kabul edilmeyeceği açıklanarak, dünyanın siyasî manzarası düzelinceye kadar Yunanlı çocukların Kızılay’ın muhafazası altında misafir olacakları ifade edilmiş ve binadaki tadilât biter bitmez Dumlupınar vapurunun çocukları Kızılhaç’tan teslim alarak getireceği vurgulanmıştır[98]. Daha sonra konuyla ilgili başka bir duyuru çocukların getirilmesi vazifesi için özel olarak Erzurum adlı vapurun seçildiği şeklindeydi[99]. Çocukların barındırılacağı Balıkçılık Enstitüsü olarak bilinen Baltalimanı’ndaki Damat Ferit Paşa yalısının bakım çalışmalarının 15 Haziran’a kadar bitirilmesi planlanmıştır. Bu çalışma biter bitmez Erzurum vapuru çocukları Yunanistan’dan getirecekti. Kızılay atölyelerinde ise hummalı bir faaliyet devam ediyor, bina ve çocuklar için gerekli eşyalar diktirilerek hazırlanıyordu[100].
Bu hazırlıklar sürerken Yunan Kızılhaç Başkanı, Kızılay cemiyetine müracaat ederek lisan, muhit ve aileden ayrılma bakımlarından çocukların ülkelerinden çıkmalarının sıkıntı yaratacağını belirtmiş ve bunun üzerine projeden vazgeçilmiştir[101]. İlerleyen günlerde bu teşebbüsten vazgeçilme nedenleri kamuoyunda sorgulanmıştır. Bunun üzerine yapılan açıklamada, 1.000 Yunan çocuğunun Türkiye’ye getirilmesi düşüncesinden Yunan Kızılhaçının başvurusu ve isteği nedeniyle vazgeçildiği ve bu teşebbüsün gündemden kalktığı ifade edilmiştir[102].
1943-1944 Yıllarında Yardım Faaliyetleri
İsveç Vapurlarının Gıda Maddesi Nakliyatı
Vapurlarla Yunanistan’a gıda nakledilmesi Yunan halkı ve yetkililerinde memnuniyetle karşılanmıştır. Yunan Kralı, 1943 yılının başında verdiği bir demeçte özellikle Türkiye, İsveç ve İsviçre’ye yardımları için teşekkür etmiştir. Yunan Kralı minnettarlığını şu ifadelerle belirtiyordu[103];
“Yunanistan’a yapmış oldukları yardımdan dolayı İsviçre, Türkiye ve İsveç’e karşı kendi şahsım ve Yunan milleti namına bir kere daha şükran hislerimi izhar etmeyi bir borç bilirim. Yunanistan’da büyük bir kısmını çocukların teşkil ettiği binlerce insan hayatlarını bugün bu memleketlerin alicenâblıklarına borçludurlar”.
1943 yılında İsveç vapurlarının gıda nakliyatı devam etmiştir. Kızılhaç bandıralı bir İsveç vapuru Kanada’dan 2.685 ton buğday ve bezelye ununu İzmir limanına getirmiştir. Bu unların Türk motorlarıyla Yunan halkına dağıtılması planlanmıştır[104]. Yine bir İsveç vapuruyla İzmir limanına 2.670 ton gıda maddesiyle, Mısır’dan 2.000 sandık süt tozu gönderilmiştir. Bu malzeme Midilli, Sakız ve diğer Yunan adalarındaki halka dağıtıldı[105].
Adalara düzenli erzak gönderilmesi için Roma’da Kızılhaç temsilcileriyle, İtalya hükümeti arasındaki görüşmelerin olumlu sonuç vermesi üzerine İzmir’de faaliyetler artmıştır. 27.000 ton zahire, kuru sebze ve Mısır’daki Yunanlılar tarafından gönderilen 40 ton toz halinde sütün gemilere yükletilmesi için hazırlıklara başlanmıştır. Bu gıda maddeleri Sakız, Sisam ve Nikarya adaları içindi. Gelen haberler, Limni adasındaki iaşe vaziyetinin de son derece kötü durumda olduğunu gösteriyordu[106].
Nisan ayında, Yunanistan’a gönderilmek üzere İzmir’de hazırlanan 2.500 ton yiyecek maddesinin İsveç vapurlarıyla sevk edileceği açıklanmıştır. Bu yiyeceklerden bazı partiler çok sıkıntılı olan Yunan adalarına gönderildi[107]. İsveç vapurları Yunanistan’a ve Ege’deki adalara gıda maddelerinin nakledilmesinde son derece önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.
Kızılay’ın Yunanistan’a Yardımı
Dumlupınar’ın Ağustos 1942’deki son seferinden sonra Yunanistan’a Türk vapurlarıyla düzenli seferler yapılmamıştı. Kızılay’ın bu dönemde yaptığı yardımlar İsveç vapurlarıyla Pire’ye malzeme gönderilmesi ya da İzmir’den küçük Türk motorlarıyla adalara gıda maddelerinin aktarılması şeklinde olmuştur. 1943 yazında Kızılay, Yunan Kızılhaçına iletilmek üzere İsveç bandıralı Faehnrich vapuruyla mühim miktarda gıda maddeleri sevk etmiştir.
1943 yılı sonbaharında Başvekil Şükrü Saraçoğlu, Metapoliteftis gazetesine verdiği bir beyanatta, Kızılay emrine verilecek bir vapurla İzmir’den Yunanistan’a yardım gönderileceğini açıklamıştır. Başvekil Şükrü Saraçoğlu’nun konuyla ilgili ifadeleri şöyleydi[108];
“Harbin doğurduğu vaziyetten memleketimizin de müteessir olduğu malûmdur. Bilhassa geçen sene iaşe bakımından bir hayli sıkıntı çektik. Bu sene mahsul vaziyetimiz iyi olduğundan bir çok binlerce ton buğday ve diğer gıda maddeleri göndermek suretiyle yardımda bulunmak kararındayız. Yunan milletinin ıztırablarına bütün kalbimizle iştirak ediyor ve acılarının bir an evvel son bulmasını candan temenni ediyoruz”.
Kasım 1943’te, Kızılay bir motorla Yunanistan’a 150 ton balık gönderdi[109]. 1944 yılı başlarından itibaren Kızılay, Yunanistan’a yiyecek göndermeye devam etmiştir. Mart ayında yapılan açıklamada, İstanbul’a gelecek bir İsveç Kızılhaç gemisiyle Yunanistan halkına hediye edilen 1.300 ton kuru sebze, kuru yemiş ve balık malzemelerinin nakledileceği belirtiliyordu. Ayrıca, Kızılay’ın Yunan üniversiteleri için hazırlattığı kuru sebze, kuru yemiş ve balık sevk edilecekti[110]. 1944 ilkbaharında Türkiye, ilgili devletlere müracaat ederek Yunanistan’a gönderilmesi için gıda maddeleri ayırabileceğini bildirmiş ve Almanya ile yapılan görüşmeler neticesinde olumlu sonuçlar elde edilmiştir. İngiltere ise verdiği cevapta, Kuzey Amerika’dan alınan gıda maddelerinin İsveç vapurlarıyla Yunanistan’a nakledildiğini açıklayarak Türkiye’den şimdilik yeni alımlar düşünmediğini ifade etmiştir[111].
1944 yılı Ekim ayındaki bir haber Kızılay’ın uzun zamandan beri şeker yokluğu çeken Yunan Trakyası halkına 1.000 kilo şeker gönderdiğini yazmaktadır[112]. Yine bazı Yunan motorları İzmir’den aldıkları malzemeleri Sakız adasına götürürlerken, Midilli adasına 285 ton gıda maddesi götürmesi için İke adlı Türk motoru hazırlanmıştır. Özellikle Sakız Adası, Yunan adalarına iaşe dağıtımının merkezi haline gelmiştir[113]. Kızılay’ın motorlarla adalara gıda maddesi göndermesi faaliyeti mümkün olan her fırsatta devam etmiştir.
Yunanistan İçin Yürütülen Bağış Faaliyetleri ve Vapur Seferlerinin Yeniden Başlaması
Kızılay, kendi imkânlarıyla yaptığı yardımların dışında, Yunanistan’daki sivil halk için yapılan bağışları da Yunanistan’da ilgili yerlere ulaştırmıştır. Nisan 1944’te yapılan bir açıklama, son bir yıl içinde Kızılay’ın Yunanistan’da açlık çeken halk için 1.135.000 liralık yardım yaptığını gösteriyordu[114].
1944 yılı sonbaharında savaş Almanya adına iyi gitmezken, Yunanistan için ise uzun süren bir işgal dönemi son bulmaya başlamış ve 4 Ekim 1944’de İngiliz kuvvetlerinin Yunanistan’a çıkmasından sonra 14 Ekim’de Atina Alman işgalinden kurtulmuştur[115]. Almanlar, Yunanistan’ı tamamen boşaltmak için harekete geçerken kuzeyde stratejik bir şehir olan Selaniğin tahliye hazırlıklarına giriştiler. Böylece, Yunanistan için uzun yıllardan sonra yeni bir dönem başlıyordu[116].
Kızılay’ın yardım toplamak amacıyla gerçekleştirdiği organizasyonlar dışında birçok yardım çalışması hayata geçirilmiştir. Ekim 1944’te İstanbul ve Ankara’da valilerin başkanlığında iki komite kurulmuştur[117]. İstanbul’da, Atina’nın kurtuluşu vesilesiyle Yunanistan’daki muhtaç çocuklara yardım için Türk-Yunan Yardım Komitesi adı altında ve Vali Lütfi Kırdar başkanlığında yapılan toplantıya çeşitli kuruluşların temsilcileri katılmışlardır. Toplantının neticesinde İstanbul halkına müracaat edilerek para ve çocukların ihtiyaçlarına yarayacak eşyanın toplanması kararlaştırılmıştır. Yapılacak yardımların Kızılay tarafından kabul edileceği ifade edilmiştir. Ankara’da Vali’nin başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda da aynı açıklama yapılmıştır[118]. Ankara’da yapılan toplantıdan sonra Ankara Belediyesi ilk bağışı yapmış ve 25.000 lira vermiştir[119].
Gazetelerde yapılan çağrılarda halkın yardıma katılımı istenmiş ve Yunan çocuklarına yardım ile ilgili şu ifadeler kullanılmıştır[120];
“Yunanistan’a ilk yardımları herkesten evvel ve her güçlüğe hatta herkese rağmen biz yapmıştık. Şimdi de, Atina kurtulur kurtulmaz, Yunan çocuklarının yardımına milletçe koşmayı gene herkesten evvel biz düşünmüş bulunuyoruz.
İnsanlık, alicenâblık, vefakârlık gibi faaliyetlerimizle bir defa daha iftihar etmek hakkını veren bu yardımı iyi yapmalıyız”.
Yunanlı yetkililer yaptıkları değerlendirmede, Türk hükümetinin yaptığı yardımları unutmayacaklarını, yardımların kendi ihtiyaçlarından tasarruf edilerek yapıldığı düşünüldüğünde Türk milletine duyulan minnettarlık hislerinin arttığını dile getirmişlerdir[121]. Türkiye’de okullarda okuyan öğrenciler de kendi aralarında para toplamak ve Yunanistan’daki arkadaşlarına göndermek için adım atmışlardır. Bu konuyla ilgili basındaki değerlendirme şöyleydi[122];
“Haber alındığına göre Türk çocukları da Yunanlı muhtaç yavrular için yapılan yardıma iştirak arzusunu izhar etmişler ve aralarında toplayacakları paralarla açlık ve hastalık zebunu olan arkadaşlarına küçük birer hediye göndermek üzere teşebbüse geçmişlerdir.
Türk yavrularının birkaç kuruştan ibaret olan gündeliklerinden ayırmak suretiyle Yunanistan’daki arkadaşlarına yapacakları yardım elbette büyük bir yekûn tutmayacaktır. Fakat, maddeten küçük olan bu yardımın manevi kıymeti büyüktür”.
İstanbul’da Vali Lütfi Kırdar, Ticaret ve Sanayi Odası’nda toplantı yapmış ve tüccarlardan destek istemiştir. Toplantı nihayetinde kısa sürede tüccarlardan 120.000 lira bağış yapılmıştır. Vali Lütfi Kırdar, yaptığı teşekkür konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır[123];
“Sayın tacirlerimiz birkaç dakika içinde 120.000 lira vermeyi taahhüt ettiler. Bu ilk teberrudur ve ancak tacirlerimizin mahdud bir kısmı tarafından adeta bir avans olarak deruhte edilmiştir. Tacirlerimiz yardımlarına ve teberrularına devam edeceklerdir. Bu paranın birkaç mislini vereceklerinden eminim. Bana, bugün mektep çocukları da müracaat ettiler. Aralarında para toplayarak Yunanlı arkadaşlarına göndermek istediklerini söylediler. Yavrularımızın bu yüksek insanlık duygularını takdir ve hayranlıkla karşıladım.
...Sayın hemşerilerimden komşu milletin çocuklarına yardım hususunda insanlık ve şefkat vazifelerini yapmalarını rica ediyorum. Bu yardım, Türk milletinin dostlarına karşı beslediği vefakârlığı gösteren kıymetli bir tezahür olacaktır”.
Yardım kampanyasına Kasım ayının ilk günlerinde son verilmiştir. Ankara’da toplanmış olan yaklaşık 250.000 lira (244.123.50) Kızılay’a teslim edilmiştir. Yardım Komitesi Reisi Vali Nevzat Tandoğan, yardım için katkıda bulunan herkese teşekkür etmiştir[124]. Yunanistan Büyükelçisi Rafael de yardım dolayısıyla Vali Tandoğan’a minnetlerini sunmuştur[125]. Büyükelçi Rafael, birkaç gün sonra başka bir toplantıda yardımlarını esirgemediği için Türk milletine teşekkürlerini yinelemiştir[126].
Yunan çocukları için İstanbul ve Ankara’da toplanan bağış paralarıyla gıda maddeleri satın alınması ve tahsis edilecek vapurlarla Yunanistan’a gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu nakliyat işi için Ege adlı vapur düşünülmüştür. Ayrıca Müttefik devletler tarafından Yunanistan için gıda maddesi satın alınırsa yine Ege vapuru götürecekti[127].
Bu dönemde işgalden henüz kurtulan Yunanistan’da ve adalarda kıtlık meselesi çözümlenebilmiş değildi. Adalardan gelen haberler olumsuz gelişmeleri gösteriyordu. Kalimnos Adası’ndan Belediye Başkanı İvanes başkanlığında Bodrum’a gelen 3 kişilik bir heyet, Kızılay’ın adaya yardım etmesini ve ahalinin aç olduklarını ifade ediyordu[128].
Yunanlı çocuklar için toplanan bağış paralarıyla alınan gıda maddelerinin Yunanistan’a Ege vapuruyla gönderilmesi düşünülmüştü. Hatta Ege vapuruna yükleme işlemi bile başlamıştı. Fakat 1944 yılı Aralık ayı başında verilen bir kararla Yunanistan’a malzemeleri götürecek vapurun Ege değil, Konya isimli vapur olacağı açıklandı. Ege vapuruna yüklenen malzemenin boşaltılarak Konya vapuruna aktarılması kararlaştırıldı[129]. Konya vapurunun kısa sürede hareket etmesi planlanırken Yunanistan’da iç karışıklıklar olduğu haberi üzerine hareket ileri bir tarihe ertelenmiştir[130]. Yunanistan savaştan çıkmışken yeni bir kargaşa ortamına sürüklenmiş ve bu durum yardım faaliyetlerinin bir süre gecikmesine neden olmuştur[131].
Savaşın Son Yılında Türkiye’nin Yunanistan’a Yardımları
Yunanistan’daki karışıklıkların düzelmesi üzerine 1945 yılı Ocak ayında[132] Konya vapurunun Pire’ye hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Konya vapuru Yunan çocuklarına yardım eşyası olarak yaklaşık 500.000 lira değerinde buğday, un ve balık gibi gıda maddeleri götürecekti. Ayrıca, Büyükelçi Enis Akaygen başkanlığındaki elçilik heyeti yolcular arasında yer alıyordu[133]. Konya vapuru, Ocak ayı sonunda Yunanistan’ın Pire limanına hareket etmiş[134] ve fırtına yüzünden bir süre Çanakkale’de beklemek zorunda kalmıştır[135]. Çanakkale’de 2 gün kalan vapur, 2 Şubat 1945’te Pire limanına varmıştır[136].
Konya vapuruyla giden gazeteci Namık Görgüç’ün ilk izlenimlerine göre Yunanistan’da açlık hala çok önemli bir sorundu ve bu yüzden Türk Hükümeti’nin Konya vapurunu göndermiş olması büyük memnuniyet yaratmıştı. Atina’daki herkes Türkiye’ye hayranlıktan bahsetmekte ve bu insaniyeti unutmayacaklarını açıklamaktaydı. Yunan Kral Naibi Damaskinos verdiği beyanatta şu ifadeleri kullanıyordu[137];
“Türk-Yunan dostluğu, Yunan milletinin şuuruna yerleşmiştir. Yunan milleti, karanlık ihtimaller devrinde, Türk milletinin Yunanistan’a yaptığı iyilikleri derin bir şükranla anacaktır. Yunan milleti Kurtuluş vapurunun içindeki kıymetli yüküyle, bahtsız Yunanistan’ın yanında dost Türkiye’nin, bu sadık komşusunun bulunduğunu gösteren efsanevi gelişini gözleri yaşla dolarak hatırlamaktadır”.
Yunan Hariciye Müsteşarı George Millos da yaptığı açıklamada Konya vapuruyla gelen gıda maddeleri için şükranlarını sunmuştur[138].
Ege adalarında açlığın devam etmesi üzerine İzmir’den tekrar gıda sevkiyâtı yapılması gündeme geldi. Gıda maddeleri Savlet, Yeni Kurtuluş, Akanın, Zengin, Enginer ve Hasankale adlı Türk motorlarıyla Rodos’a nakledilmiştir[139].
Mart 1945’te İstanbul ile Pire arasında düzenli vapur seferlerinin yapılması kararlaştırılmıştır. Her 15 günde bir seferler gerçekleştirilecekti. Bu seferler için Konya vapuru seçilmiş ve 19 Mart 1945’te yolcular ve malzemelerle Pire’ye hareket etmiştir[140].
Konya vapurundan sonra başka vapurların yolculukları da gerçekleşmiştir. Bunlardan birisi Mersin vapurunun Pire’ye gitmesidir. Mersin vapuruyla İstanbul’a dönen Yunan Basın Birliği Başkanı Zarifis, Yunanistan’a yiyecek maddesi getiren Türk vapurlarıyla her seferinde Yunanlı gazetecilere ayrı ayrı özel paketler gönderen Türk gazetecilerine teşekkür etmeye geldiğini belirtmiştir[141].
Yunanistan’ın iaşe durumunun düzelmesi savaşın bitmesinden sonra da kolay olmamıştır. 1946 İlkbaharında bile Yunanistan için sıkıntılar devam ediyordu. Yunanistan, Türkiye’ye müracaat ederek hububat yardımı istemiştir. Savaştan sonra iaşe durumu hala düzelmeyen Yunanistan’a 10.000 ton buğday ve 5.000 ton çavdar verilmesi kararlaştırıldı[142]. Savaş esnasında elinden gelen her türlü yardımı yapan Türkiye, barış zamanında da komşu Yunanistan’ın bir an önce yaralarını sarması için gayret göstermiştir.
Sonuç
İkinci Dünya Savaşı’nda özellikle Alman işgalinden sonra zor durumda kalan Yunanistan’da açlık büyük bir sorun haline gelmiştir. Karadan ve denizden tecrit edilmiş ve abluka altındaki bu ülkenin yaşadığı dram karşısında Türk kamuoyu sessiz kalmamıştır. Türk basını bu konuyla ilgilenmiş, uluslararası yardım ve acil yardım organizasyonu için çağrılar yapmıştır. Yunanistan’a yardım için girişimde bulunan kurumlar sadece Dışişleri Bakanlığı ve Kızılay olmamıştır. Bu konuda elinden geldiğince destek verenler arasında İstanbul’da Balıkhane’de balıkçılar, kabzımallık yapanlar, gümrükçüler, Devlet Demir Yolları görevlileri, basın mensupları, İstanbul Belediyesi başta olmak üzere pek çok farklı belediye ve çalışanları, Gazeteciler Cemiyeti, TBMM Başkanlığı ve Türk parlamenterler, PTT mensupları, üniversiteler ve Türkiye’nin her tarafından vatandaşlar vardır[143]. Yunanistan’ın zor günlerinde herkes elinden gelen desteği vermeye çalışmıştır.
Türkiye’den Yunanistan’a gönderilen yardımları maddeler halinde şu şekilde belirtmek mümkündür;
1- Uluslararası yardım organizasyonlarının Türkiye’den satın aldıkları gıda maddeleri, Türk vapurlarıyla sevk edildi.
2- Kızılay, gıda maddelerini ve sağlık malzemelerini zaman zaman Kurtuluş ve Dumlupınar vapurlarıyla ( Bu iki vapurun asıl görevi Türkiye’den satın alınan malzemeleri nakletmekti. Bu vapurlara Kızılay’ın yardımları da ilâve ediliyordu) Yunanistan’a sevk etti. Kızılay’ın yardımları bazen de İsveç vapurları tarafından taşınmak suretiyle gerçekleşti. Her türlü masraf Kızılay tarafından karşılandı.
3- Türkiye’de bulunan diğer kuruluşlar ve çeşitli yardım organizasyonlarının çalışmaları söz konusu oldu.
4- Yunan Büyükelçiliği savaş boyunca faaliyet yürüterek, yardım topladı ve Yunanistan’a gönderilmesi için çalıştı.
5- Türkiye’de halk tarafından gerçekleştirilen bağış kampanyaları neticesinde toplanan paralarla satın alınan gıda maddeleri Yunanistan’a gönderildi.
Zor zamanlardan geçen Yunanistan’a yardım edilmesi düşüncesini yüksek sesle dile getiren Türkiye’nin dünya kamuoyunu harekete geçirmesi ve ilk somut adımı atan ülkelerden birisi olması önemlidir. Türkiye’nin gayretleri ve katkıları için Yunanlı devlet adamları ve din adamları defalarca teşekkür ve minnetlerini ifade etmişlerdir. Dönemin gazetelerindeki bir yazı aslında yaşanan süreci oldukça iyi özetlemekteydi. Bu değerlendirme şöyleydi[144];
“Mahsulümüzün az ve kendimize zor yettiği zamanlarda bile, yiyeceğimizden keserek Yunanistan’a verdik. O zamanlar Yunanlılar açlıktan ölüyor ve kimse bu bedbaht halk kitlelerine yardım etmiyordu. Türkiye’nin yaptığı yardımlardır ki, medeniyet dünyasının Yunanistan’a muavenet elini uzatmasına ön ayak olmuş ve başka milletlere insanlık vazifesini hatırlatmıştır”.
Türkiye, savaş esnasında elinden gelen bütün imkânları kullanarak Yunanistan’a destek olmaya çalışmış ve Yunanistan’ın zor yıllarında güvenilir ve iyi bir komşuluk örneği sergilemiştir