GİRİŞ
Eğitim; çocukların ve gençlerin toplum yaşamında yerlerini almaları için gereken bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında doğrudan ya da dolaylı yardım etme olarak tanımlanmaktadır[1] . İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri eğitim, toplumların en önemli işlevlerinden birisi olmuştur. Çünkü toplumun oluşmasında en temel unsur eğitimdir. Zira vatan ve millet sevgisi ile aidiyet duygusunun oluşumu, birlikte yaşama becerisinin kazandırılması, devletin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücü ancak eğitim ile sağlanmaktadır. Bugün gelişmiş ülkelere bakıldığında gelişmişliklerinin temelinde eğitim sistemlerinin yer aldığı açıkça görülür. Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi “Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil şanlı, yüksek, bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder”[2] sözü bunun en açık ifadesidir.
Osmanlı Devleti, son dönemlerde birçok problemle uğraşmak durumunda kalmıştır. Bu problemlerden birisi de eğitim meselesidir. Son dönem Osmanlı aydınları devletin karşı karşıya bulunduğu problemleri çözmek için çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Devleti çöküntüden kurtarmak amacıyla atılan adımlardan birisi de meşrutiyetin ikinci kez ilanı olmuştur. II. Meşrutiyet dönemi yönetiminin çözmek durumunda olduğu problemlerden birisi de eğitim konusu olmuştur. Bu dönemde ilköğretim ile ilgili sorunlar iyice açığa çıkmış, okulların az olması, okul binalarının fiziki şartları, öğretimde uygulanan yöntemler, öğretmen yetiştirme hususları tartışılan konular olmuştur. Yönetimden beklenilen ilk şey ise bu konu ve meselelerin bir an önce halledilmesi ve ilköğretimin sistemli bir hâle sokulması olmuştur[3] .
Eğitim konusunun daha nitelikli bir hâle gelmesi için çaba sarf eden aydınlar, eğitimde her şeyi devletten beklemenin yanlış olduğunu, vatandaşların da konuya el atmaları gerektiğini belirtmiş ve bu konuda bazı girişimlerde bulunmuşlardır. Bunlardan birisi de çalışmanın konusunu teşkil eden Heybeliada’da bir ilkokul açma girişimidir.
I. Modernleşme Çabaları
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine bakıldığında birçok alanda önemli reformlar yapıldığı görülür. Bu alanlardan birisi de eğitimdir[4] . Osmanlı Devleti’nde eğitim-öğretim sahasında yapılan çalışmaların ilk olarak askerî alanda başladığı bilinmektedir. Sebebi ise savaşlardaki yenilgilerin genelde Avrupalı asker ve subayların iyi yetişmiş olmasına ve bu konuda geri kalınmış olunmasına bağlanılmasıdır. 1770’li yıllardan itibaren başlayan batılılaşma hareketleri 1838 yılının Haziran ayında kurulan Meclis-i Umûr-i Nâfia ile devam etmiştir. Devlete ait ilk sivil eğitim kurumları ise 1839 yılında Sultanahmet’te açılan Mekteb-i Maarif-i Adliye ile Mekteb-i Ulum-u Edebiyye’dir. 1845 yılında önce Meclis-i Maarif kurulmuş, 17 Mart 1857’de∗ Meclis-i Maarif-i Umumiye’nin kurulmasıyla hem eğitimde batılılaşma yolunda hem de örgütlenme bağlamında önemli bir adım atılmıştır. Bunu 1866 yılında Maarif-i Umumiye Nezareti’nin kuruluşu takip etmiştir. 1869 yılında “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi”∗ hazırlanarak eğitim sistemi ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim olarak kademelere ayrılmıştır. Şüphesiz eğitim öğretim kurumlarının yeniden yapılandırılmasında dönemin aydınlarının da rolü olmuştur. Namık Kemal, Ziya Paşa, Mustafa Fazıl Paşa gibi aydınların temsil ettiği “Yeni Osmanlılar” ve daha sonra ortaya çıkan “İttihat ve Terakki Cemiyeti” mensupları eğitimde akılcılığın, bilimselliğin, halkın ihtiyaçlarının göz önüne alınmasını istemişlerdir[5] .
1876 yılında Kanun-u Esasi kabul edilmiş ve kanunda eğitim meselesine de yer verilmiştir. Kanunun 16. maddesinde tüm okulların devletin taht-ı nezaretinde olduğu belirtilmiş, 114. maddesinde de tahsil-i maârifin birinci kademesinin mecburi olacağı belirtilmiştir[6] .
II. Meşrutiyetin ilanı Osmanlı yönetim yapısında olduğu kadar eğitim hayatında da önemli değişikliklere sebebiyet vermiştir. Zira bu dönemde en çok konuşulan konulardan birisi de eğitim meselesi olmuştur. Çünkü Ahmet Vefik Paşa’nın ifade ettiği gibi “Bir memleketin ruhu eğitimdir”[7] .
Eğitim, bir anlamda toplumun değer yargıları ile bilgi ve becerilerin yeni kuşaklara aktarılması, bu amaç doğrultusunda okullarda sürdürülen öğretim ve yetiştirilme etkinlikleri olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla eğitimin amacı; yeni kuşaklara kültürel birikimi aktarmak, genç nesilleri toplumun belirlediği yaşamsal rollere büründürmektir[8] . Sonuçta amaç istenilen insan profilini yetiştirmektir. Çok bilinen bir söz vardır: “Eğitim sadece Milli Eğitim Bakanlığına bırakılacak bir mesele değildir.” Bu nedenle eğitim konusunda sadece bakanlıktan harekete geçmesini beklemek yanlış olur düşüncesindeyiz. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine bakıldığında insanların her şeyi bakanlıktan beklemelerinin yanlış olduğunu düşünen bazı aydınlar, halkın da bu işe katılması gerektiğini düşünmüş ve bu doğrultuda harekete geçmişlerdir. Bunlardan birisi de millî şair Mehmet Akif (Ersoy)’dur. Ersoy, sorumlu bir aydın ve duyarlı bir vatandaş olarak yazdığı yazılarında bu duruma değinmiş ve konuya vatandaşların da el atması gerektiğini belirtmiştir.
Ersoy, daha 1910 yılında yazdığı bir makalesinde Müslüman çocuklarının yabancı okullara gittiklerini, duyarsız babalar olduklarını, mevcut okulları işe yarar hâle getirmek için herhangi bir şey yapmadıklarını ve geleceğimiz olan ciğerparelerin yabancılara bırakıldığını söylemek suretiyle insanların eğitim konusundaki umursamazlığını açıkça ifade etmektedir. Devamında ise Müslüman halkın okullar açması gerektiğini belirterek “…Zengin, orta halli, züğürt, el-hâsıl hepimiz mektepsizlikten, hepimiz maârifsizlikten şikâyet ediyoruz; fakat hiçbirimiz bu derdin çaresini bulmak istemiyoruz. Yedi bacanak gidiyorlarmış, saatlerce süren sükût canlarını sıkmış, bir adam olsa da laf etsek! demişler… Biz de tıpkı böyleyiz: Milyonlarca herif bir yere toplanmışız ‘Âh bir sâhib-i hayr çıksa da çocuklarımız için mektep açsa!’ diyoruz”[9] sözleri ile herkesin mevcut durumdan şikâyetçi olduğunu ancak kimsenin bu konuda bir şey yapmadığını ifade etmiştir. Zira Ersoy, eğitimin vazgeçilmezliği üzerinde öylesine ısrarlıdır ki geleceğin inşasını eğitimde görmektedir.
Dönemin yazarlarından biri olan M. Salih Vecdi de bir yazısında yabancı okulları din düşmanı olarak niteleyerek ülkenin her tarafında Avrupa’dan, Amerika’dan gelen ecnebilerin okullar açtıklarını, bunlara karşı koyabilmenin ancak İslami eğitimi bir an evvel ıslah ederek din müdafileri yetiştirmekle mümkün olacağını belirtmektedir[10].
II. Osmanlı Devleti’nde Özel İslam Okullarının Açılması
Özel İslam okulları, Türk ve diğer Müslümanlar tarafından kendi sermayeleri ile kurdukları ve batılı modelde eğitim veren özel okulları ifade etmektedir. Bu okulların ortaya çıkışında halkın eğitim alma duygusu ile birlikte devlet okullarının nitelik ve nicelik olarak yetersiz kalmaları etkili olmuştur. Mevcut resmî okulların artan talebi karşılayamaması üzerine özel İslam okullarının açılmasına izin verilmiş ve ilk olarak 1876 yılında Şemsülmaarif Mektebi açılmıştır. Bu okulların sayısı günden güne artış göstermiştir. Yalnızca İstanbul’da 1893 yılında bu sayı 21 iken 1901 yılında 34, 1905’te 45, 1910- 1911’lerde 63’e yükselmiştir. Ne var ki Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı zamanında öğrenci bulmakta zorlanan ve sadece ders ücreti ile varlıklarını devam ettirmeye çalışan bu okulların sayısı 1912’de 54’e, 1913 yılında 46’ya düşmüş ve birer birer kapanmak durumunda kalmıştır. Bu okullar yabancı okullarca Müslüman çocuklarına yapılan baskı ve kültür emperyalizmini azalttığı gibi Maarif Nezareti’nin maddi yükünü hafifletmiş, eğitime birçok yenilik getirerek günümüz özel okullarına rol model olmuşlardır[11].
Osmanlı Devleti’nde yabancı okulların varlığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde özel okulların açılmasına yönelik ilk hukuki düzenleme ise 1 Eylül 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile getirilmiştir. Nizamnamenin özel okullara yönelik 129 ve 130. maddelerine göre özel okullar; cemaatler, ecnebiler ve Osmanlı tebaası tarafından ücretli veya ücretsiz olarak açılan ve masrafları kurucularınca karşılanan okullar olarak ifade edilmiştir[12]. Özel okul açılabilmesi için üç koşulun yerine getirilmesi gerekmektedir. Birincisi öğretmenlerin Maarif Nezareti veya mahalli maarif idareleri tarafından tasdik edilmiş şahadetnamelerin bulunmasıdır. İkinci koşul adaba ve politikaya aykırı ders okutulmaması için ders cetvellerinin ve kitapların Maarif Nezareti veya mahalli maarif idareleri tarafından tasdik edilmesi, üçüncüsü ise okulların Maarif Nezareti veya mahalli maarif idareleri tarafından resmî ruhsatnamelerini almış olmalarıdır. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ne göre özel okullar Mekatib-i Hususiye-i İslamiye ve Mekatib-i Gayrı Müslime olarak ikiye ayrılmıştır[13]. Bunun neticesinde birçok okul açılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde halkın girişimleriyle Ersoy’dan önce de okulların açıldığını görmekteyiz. Örneğin Mithat Paşa, 1869 yılında yerel kaynaklarla Bağdat’ta ilk rüştiyeyi açarken, Suriye’nin Akka Sancağı mutasarrıfı 1873- 1874 yıllarında merkez camisinin müştemilatını rüştiyeye dönüştürmüştür. Benzer şekilde Hüdavendigar vilayetine bağlı Gemlik Kazası Kaymakamı, maarif encümeni kurmakla kalmayıp kazanın bütün köylerindeki mahalle mekteplerini ıslah etmiş, erkekler için üç, kızlar için de üç ilkokul açmıştır[14]. Vatan evlatlarının eğitimden mahrum kalmaması için 1888 sonrası Aydın, Beyrut, Edirne, Halep, Hüdavendigar, Konya, Kosova, Selanik, Trabzon ve Trablusgarp vilayetlerinde yeni şubeler, okullar açılmıştır. Bu şube sayısı 1907 yılında 21, 1912 yılında 50 civarındadır[15]. Bir diğer uygulama ise Kürt aşiretlerinin denetim altına alınması için açılan Aşiret Mektepleri’dir[16]. Bununla beraber yabancı okulların da önemli bir yer tuttuğunu belirtmek gerekir[17].
Eğitim açısından bakıldığında Heybeliada denilince hemen Ruhban Okulu ve Heybeliada Deniz Lisesi akıllara gelmektedir. Ancak bu iki okul dışında da yer alan okullar mevcuttur. Günümüzde Heybeliada’da yer alan başlıca okullar şunlardır: Heybeliada İlkokulu, Heybeliada Ortaokulu, Hüseyin Rahmi Gürpınar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Heybeliada Anadolu Lisesi[18]. Ancak bunların dışında açılıp sonradan çeşitli nedenlerle kapanmış veya kapatılmış olan okullar da mevcut olup bunlardan bazıları bilinmemekte ya da az bilinmektedir. Bunlardan birisi de M. Akif (Ersoy) tarafından Heybeliada’da açılmak istenen Heybeliada Sebil’ürreşad Mektebi İptidaisi’dir.∗ Bunun için Said Halim Paşa’nın kardeşi Prens Abbas Halim Paşa’nın “Vidalı Köşk”∗∗ olarak bilinen köşkü tahsis edilmiş ve 1913 yılı sonlarına doğru açıldığı düşünülen bu köşkte iki dönem eğitim yapılmıştır[19]. M. Salih Vecdi, “Sebil’ürreşad İptidai İslam Mektepleri küşadına∗∗∗ başladığı gibi” ifadesi ile okulun açıldığını belirtmektedir[20]. Okul, Çanakkale Savaşı başlayınca eğitim hizmetine ara vermek durumunda kalmıştır[21]. Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, Maarif teşkilatının kusurları ve benzeri sebeplerle İslamcı aydınların ortaya koydukları bu çalışma devam ettirilememiş ve ikinci bir Sebil’ürreşad Mektebi kurulamamıştır[22].
Okulun açılması planlandığında yani 1913 yılında resmî istatistiklere göre İstanbul ve çevresinde iptidailerin sayısı 9 (birisinin kapanmış olduğu belirtilmekte), rüştiye derecesinde 40, idadi ve sultani derecesinde de 7 olmak üzere toplam 55 Müslim Özel Mektebi bulunmaktadır. Bu okullarda 5622 erkek ve 268 kız öğrenci olmak üzere toplam 5890 öğrenci öğrenim görürken 565 (520 erkek, 45 kadın) öğretmen, Müslim Özel Mekteplerinde görev yapmaktadır[23].
Osmanlı Devleti’nde özel okullarda öğretmen olabilmek için yalnızca bilgiye sahip olmak değil aynı zamanda talim ve terbiye usullerini bilmek, ayrıca tecrübe ve uzman olmanın gerekliliği belirtilmektedir. Öğretmenlerin atama ve görevden alınmalarında Maarif Nezareti’nin izni gerekmektedir. Özel okullarda görev yapacak öğretmenlerin bazı görevleri şu şekildedir: Öğretmenler, belirli olan gün ve saatlerde okulda bulunacak ve müdürün bilgisi dışında dersliklerden ayrılamayacaklardır. Öğrencilerin ders esnasında başka bir şey ile meşgul olmalarına izin verilmeyecek, gerekmedikçe dışarı çıkmalarına müsaade etmeyeceklerdir. Müdürden izin kâğıdı almayan öğrenciler derse alınmayacaktır. Her hafta sonu öğrencilerin iyi ve kötü davranışları rapor edilecektir[24]. Ayrıca özel okullarda çalışabilmek için namuslu ve 20 yaşını tamamlamış olmaları, hapis cezasını gerektirecek bir suçtan veya cinayetten mahkûm olmamaları mecburidir. Bununla beraber halk arasında bölünme ve ayrışmaya yol açacak, ülke ve genel ahlak kurallarına aykırı ve öğrencinin inançlarını bozacak eğitim ve telkinler kesinlikle yasaklanmış olup, bu tür eylemlerde bulunanlar okullarda çalışamayacakları gibi cezai hükümlere tabi olacaklardır[25]. 12 öğretmenden oluşan ders kadrosu dışında bu okullarda kâtip, mubassır (yardımcı öğretmen), hademe, doktor, mürebbi, mürebbiye, imam, doktor, eczacı gibi kadrolar bulunmaktadır[26].
III. Okulun Açılma Gerekçeleri
II. Meşrutiyet sonrasında eğitimin çağdaşlaştırılması konusunda ciddi projeler hazırlansa da savaşlar nedeni ile bütçe olanaklarının elvermemesi bu projelerin uygulanmasını engellemiş, dönemin eğitim sloganı ise “Millî Terbiye” olmuştur. Burada kullanılan “millî” kavramı ilk olarak Osmanlı milleti ve Osmanlıcılığı çağrıştırmakla beraber aynı zamanda ümmet çağrışımı yaparak, İslam milleti anlamında da kullanılabilmektedir. Diğer taraftan güçlenerek hâkim hâle gelen kullanım ise Türklük ve milliyetçilik-ulusçuluk olarak kullanılmasıdır. Dönemin başında İslam ve Türk bir arada kullanılsa da zamanla Türk’e öncelik verilerek Türk-İslam anlayışı eğitimde öğrencilere aktarılmaya çalışılmıştır[27]. M. Akif (Ersoy)’un da bu bağlamda hareket ettiğini söylemek mümkündür.
M. Akif (Ersoy), Sebil’ürreşad dergisinde yazdığı yazılarda öncelikle neden böyle bir okul açılması gerektiğini belirtmiştir. M. Akif (Ersoy), ülkede eğitimin özellikle de ilkokul eğitiminin acınacak bir hâlde olduğunu, memleketin hiçbir köşesinde muntazam bir ilkokul kurulamadığını, dahası numunelik olmak üzere kurulanların dahi bir ilerleme kaydedemediklerini belirtmektedir. Bunun sebeplerini ise eğitimle ilgilenen yetkililerin eğitime vakıf olmaması ve tecrübesiz olmaları, yeterli çalışma ve gayretin olmaması, Maarif bütçesinin yetersizliği, yetkililerin memleket işleriyle yeterince ilgilenmemeleri, okulların az olması, olan okulların da bozuk, çürük esaslar üzerine kurulmuş olması, Maarif Nezareti’nin yanlış yollara sapmış olması ve bu gidiş yolunu düzeltme imkânının kalmamış olması şeklinde sıralamaktadır[28]. Bu durum ise halk tarafından eğitimin olumsuzluğunu gösteren deliller olarak nitelendirilmiştir.
Okulun açılma gerekçesi ile ilgili olarak yazılan yazıda muhtelif akımların, birbirine zıt siyasetlerin etkisinde kalan Maarif Nezareti’nden bir şey beklemenin doğru olmadığı, bakanlıktan hizmet beklemenin vakit kaybından ve kendini avutmaktan başka bir şeye yaramayacağı ifade edilmektedir[29]. Dönemin İslamcı yazarlarından bir olan Ömer Fuat, 9 Ekim 1913 tarihli yazısında eğitim işinin hükûmet iş olmadığını, okul açmanın, çocukları okutturmanın devlete ait olduğu düşüncesinin yaygın olduğunu ondan sonra da insanların cahillikten şikâyet ettiklerini, halkın bu konuya el atması gerektiğini belirterek halkın okul açması zaruretini dile getirmiştir[30].
Sebil’ürreşad’daki yazının devamında ahalinin yiyecek içeceklerini Ziraat Bakanlığından beklemesi durumunda aç ve sefil kalmasının muhakkak olduğu belirtilerek ekmek, su kadar gerekli olan eğitim işinin de hükûmetten beklemenin sonunda cahil kalmaktan başka bir netice vermeyeceği ifade edilmektedir. Bu sebeple özellikle de ilkokul eğitiminin geliştirilmesi hususunda milletin azim ve gayreti, girişim ve faaliyetlerine şiddetle ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır. Tabii ki halkın ilim ve eğitim yolunda fıtrat ve terbiyesinin ilhamına göre ilerlemesini de bilmesi gerektiği açıkça yazılmakta olup Bakanlığın bu konuda millete engel olmayarak rehberlik yapması gerektiği de ayrıca ifade edilmektedir. Bununla beraber halkın da bu konuda son zamanlarda ihmalkâr davranarak âdeta hükûmetin uygulamalarına destek olduğu ifade edilmektedir[31].
Halkın, ekmek su kadar muhtaç olduğu ilk eğitimin yüz üstü bırakıldığı, mahallelerde, camilerde inşa edilen ilkokulların zamana ayak uyduramadıkları gibi eski hâllerini bile muhafaza edemedikleri, birçoğunun harap olup yok olduğu, bunun da sebebinin bakanlığa duyulan güvenden kaynaklandığı belirtilmektedir. Bundan dolayı müteyakkız olunması, şiddetli bir şekilde ihtiyaç duyulan ilk eğitimin geliştirilmesi için hükûmete bel bağlamayarak halkın gayret göstermesi, cahil ve ümmi∗ kalınmaması gerektiği vurgulanmaktadır. “Biz eminiz ki milletimiz, Müslümanlar hiçbir vakit böyle hayırlı teşebbüslere karşı gelmezler” denilerek halkın bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceği ve kısa bir zaman zarfında çalışmaya başlayacakları ifade edilmektedir. Bu konuda millete ön ayak olabilecek vatanperver birçok insanın olduğu, yalnız şehirlerde, kasabalarda değil nahiye merkezlerinde, köylerde eğitimin ilerlemesi için okul yapacak, rehberlik edecek başlangıç olarak beş on para verecek, okula maddi manevi destek olacak birçok insanın olduğuna inanılmaktadır. Bunun gibi millî, büyük girişimlere şüphesiz ileri gelenler tarafından başlanması gerekir denilmektedir. Bunların ise millet sayesinde zengin olan yahut dolgun maaş alanlar, şehzadeler, damatlar, paşalar, sultan hanımlar, zengin kadınlar, ticaretle uğraşanlar oldukları belirtilmektedir. Fakat bugüne kadar bu konuda herhangi bir girişimde bulunulmadığı, bir paşanın, bir şehzadenin, bir sultanın bu konuda rehberlik etmediği, herhangi bir okul açmadığı ifade edilerek bu konudan duyulan üzüntü de belirtilmektedir[32].
Yazının devamında yakın bir zamanda bu durumun üstesinden gelineceğine inanıldığı yazılmakta, içinde bulunulan durumun, yaşanan felaketlerin seciyesizlik, cehalet yüzünden husule geldiği belirtilmektedir. Onun için gerek halk gerekse ileri gelenler bu duruma lakayt kalamazlar. Nasıl ki askerler milleti felaketlerden kurtarmak için çalışıyorlarsa milletin de el birliğiyle eğitim konusuna el atması gerekmektedir. Bundan dolayı Sebil’ürreşad heyeti de bu konuya uzak kalmamış ve yalnızca kalemle değil ilk eğitimin daha iyi bir noktaya gelmesi için çalışmaya azmetmiştir. Bu nedenle heyet, okul açılması için sözü geçen vatanperverlere, yetkili kişilere başvurarak Osmanlı Devleti’nde ve İslam dünyasında millî okulların açılması çalışmalarına karar vermiştir. Çünkü İslam’ın bu tür felaketlerden kurtulması ve aydın bir gelecek için el birliğiyle çalışmak gerekmekte ve bu millî bir mesele olarak değerlendirilmektedir[33].
Yukarıda anlatılan sebeplerden hareketle Sebil’ürreşad okullarının ilki Prens Abbas Halim Paşa’nın himmet-i fehimaneleriyle Heybeliada’da tesis olunmaktadır. Sebil’ürreşad da bu hayırlı işe Müslümanlığın yükselmesi için çalışmaktadır[34].
Okul ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla aylık olarak bağışta bulunanların isimleri ve ne kadar bağış yapacakları Sebil’ürreşad dergisinde yayınlanmıştır. Buna göre 105 kişinin adının yazılı olduğu listede değişik mesleklere mensup isimler yer almaktadır. Bağış yapanlar içerisinde en yüksek bağış miktarı 120 Kuruş ile Mısırlı Aziz İzzet Paşa’ya ait iken en düşük miktar üç (3) kuruş olarak göze çarpmaktadır. Bağış yapanlar arasında bir diğer göze çarpan husus ise yalnızca bir kadının (Sadık Bey’in kız kardeşi Hatice Hanım) yer almasıdır[35].
IV. Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi Dâhili Nizamnamesi
Heybeliada’da bir ilkokul açılmasına gayret gösteren Sebil’ürreşad heyeti, bunun için bir tüzük hazırlamıştır. 31 maddeden oluşan tüzüğün ilk maddesinde Sebil’ürreşad Mektebi’nin Müslümanlara İslami bir terbiye ile ilkokul eğitimini yeni eğitim yöntemleriyle vermek üzere kurulmuş millî bir müessese olduğu belirtilmiştir. İkinci maddesinde okulun dört yıllık ve tüm İslam âlemine açık olduğu kaydedilmiştir. Üçüncü maddesinde yedi ile on yaş arası çocukların okula alınacağı ifade edilirken, 4-6’ıncı maddelerinde okulun ücretli ve ücretin de aylık 20-40 Kuruş olduğu, okul ihtiyaçlarının karşılanması için her türlü bağışın kabul edileceği, ayrıca bütçe açığının kapatılması için millî eğlenceler tertip edileceği belirtilmiştir. Bir defada ya da belirli taksitlerle yılda 1 Osmanlı lirasından aşağı olmamak kaydıyla para vermeyi taahhüt edenler okulun kurucusu olarak kabul edilmişlerdir. Dokuzuncu maddesinde ise eğitim ücretinin her ay peşin alınacağı, ay sonuna kadar ücretini ödemeyen öğrencilerin okula alınmayacakları ve kayıtlarının silineceği belirtilmiştir[36].
7 ve 8’inci maddeler okul yönetimi ile ilgilidir. Bir müdürün idaresinde yeteri kadar öğretmen ve hizmetlinin bulundurulacağı belirtilerek okulun her türlü iç ve dış ilişkilerini yürütmek üzere bir başkan, bir müfettiş, bir nazır ve muhasebeciden oluşan dört kişilik daimi bir üst kurul belirlenmiştir[37].
10-14 ve 25’inci maddeler okulun işleyişi ile ilgilidir. Buna göre dersler eylül başında başlayacak ve mayıs yirmi beşe kadar devam edecektir. Sınavlar genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılmış olup özel sınavlar Aralık ve Mart ayı başlarında, genel sınavlar ise Haziran ayının bir, iki, üç ve dördüncü günlerinde yapılacak olup ödül töreninin de 10 Temmuz’da yapılması kararlaştırılmıştır. Genel sınavlarla ödül töreni arasındaki sürede ders ve kitap okutulmayıp sadece uygulamalı yazlık programın yapılacağı belirtilmiştir. Eğitim sabah saat dokuzda başlayıp saat on ikiye kadar devam etmekte, akabinde bir saat öğle arasından sonra saat bir iki arasında üç dört ayet tilaveti takiben dinî ve ahlaki bir vaaz verilerek saat ikiden sonra tekrar ders işlenmeye başlanacaktır. İmamet ve vaaz müdürün görevi sayılmış; öğretmen ve öğrenciler için namazda hazır bulunmak mecburi ve öğrencilerin okula gelirken okul elbisesini giymeleri zorunlu tutulmuştur. Her gün ilk dersten önce ve son dersten sonra tüm öğretmen, öğrenci ve idarecilerce devlet ve İslam milletine, okula hayrı dokunanlara, din ve devlet yolunda şehit olanlara dua edilmesi ve ilahiler okunması kararlaştırılmıştır. 25’inci maddede ise birinci sınıfın üçer aydan üç devre, ikinci sınıfın iki devre, üç ve dördüncü sınıfların bir devreden oluşması kabul edilmiştir. Ders zamanları kırk dakika, teneffüsler ise on beş dakika olarak belirlenmiştir[38].
15-19’uncu maddelerde veli sorumluluklarına yer verilmiştir. Nizamnameye göre okula gelmeyen öğrencilerin mazeretini belirten bir belgenin veli tarafından imzalanarak getirilmesi, okula kayıt kabul için nüfus tezkiresi, doktor raporu ve aşı kartının getirilmesi istenmiştir. Kayıt kabul işlemi yapılan öğrencilerin sicil defterine kaydedilmesi, her ay sağlık kontrolünden geçirilmesi, bulaşıcı hastalığı olanların okula kabul edilmemesi (gelmemesi), her ay öğrenci notlarının velilere imza karşılığı verilmesi ve öğrencilerin evde ne şekilde vakit geçirdiklerinin veli tarafından yazılı veya sözlü olarak okul idaresine bildirilmesi istenmiştir[39].
Nizamnamede ödül ve cezaya da yer verildiği görülmektedir. 20-23’üncü maddelerde on aferin belgesi alanların bir tahsin∗ varakasına, beş tahsin varakası alanların bir imtiyaz varakasına dönüştürülmesi ve bu belgenin ödül töreninde verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca derslerinde gayret gösterenler ile iyi ahlak sahibi ve temizlik kurallarına uyanların bir aferin varakası ile ödüllendirilmesi ancak bu hususlarda kusur gösterenlerin de cezalandırılması kabul edilmiştir. Fakat darp ve kötü muamele kesinlikle yasaklanmıştır. Tütün içmek, sıralara zarar vermek, duvarları bozmak, çizmek veya tahrip etmek de yasaklandığı gibi verilen zararın da ödetilmesi kabul edilmiştir[40].
24, 26-29’uncu maddeler okul yönetimine ayrılmıştır. Öğretmenlerin ders saatlerine riayet etmesi, müdür ve öğretmenlerin teneffüslerde öğrencilerin başında olmaları, öğretmen ve hizmetlilerin müdürün emirlerine uyması, müdürün programın uygulanmasına dikkat etmesi ve idare heyetine (üst kurul) karşı sorumlu olması, verilen ödül ve cezaları uygulaması, haftada bir üst kurula rapor vermesi kararlaştırılmıştır. 30-31’inci maddeler ise yeni bir karar alınana kadar bu tüzüğün uygulanması ve alınan kararlar ile yapılan bağışların Sebil’ürreşad dergisinde yayımlanmasıyla ilgilidir[41].
V. Okulun Müfredat Programı
Eğitim süresi dört yıl olarak belirlenen okulun eğitim müfredatı şu şekilde belirlenmiştir: Birinci sınıf üç aylık devrelerden oluşmakta olup okutulacak dersler şu şekildedir.
Birinci Sınıf,
Birinci Devresinde[42]
Birinci sınıfın birinci devresinde beş farklı dersten haftada 35 saat ders olup derslerin işlenişi şu şekildedir: Üç aydan ibaret olan birinci devrede sesli harflerle birlikte alfabe ve yazı öğretilmesi, sesli olarak kelime-i tevhid, kelime-i şehadet, “Amentü billah…” öğretilerek selam verme, selam alma, işe güce besmele ile başlamak gibi adap ve İslami esasların öğretilmesi, sonrasında ise öğrendikleri harflerden oluşan birer heceli, sonra ikişer, üçer heceli kelimelerin okutulması sağlanacak ve İsveç usulü beden hareketleri∗ yaptırılacaktır.
İkinci Devresinde[43]
Birinci sınıfın ikinci devresinde altı ders ve haftada 35 saat ders olup ders işleyişi şu şekildedir: Bazen tebeşir∗ ile siyah tahta üzerine, bazen kurşun kalem ile kâğıt üzerine bir heceli kelimelerden başlanarak tedrici bir surette ikişer ve daha fazla heceli kelimeler, sonra ikişer, üçer kelimeden oluşan cümleler yazdırılarak imla yoluyla yazabildikleri kelimeleri, cümleleri tebeşirle siyah tahta üzerine, bazen kurşun kalem ile kâğıt üzerine yazdırılır. Öğrencilerin doğru oturmaları ve kalemleri doğru bir şekilde tutmalarına dikkat edilir. Sesli bir şekilde küçük sureler, namaz duaları, Cenab-ı Hak ve Peygamber Efendimiz hakkında küçük manzumeler ezberlettirilerek hareke, sükûn, şedde ve tenvin gösterilir; ikişer, üçer, dörder harfli Arapça hareketli kelimelerin okutturulmasına çalışılır. Ayrıca Türkçe tek (basit) ve birleşik (toplu) kelimeler, isimler, fiiller okutturulup anlamları hakkında açıklama yapılarak her kelimenin iyi bir surette telaffuzu ve anlamı ifade etme alıştırmaları yapılır. İki, üç kelimeden oluşan cümleler çokça okutturularak, okudukları cümlelerin anlamlarına yönelik basit sorularak sorulur ve cevaplandırmaları istenir. Birden ona, sonra da yüze kadar saydırılarak basit toplama ve çıkarma işlemleri yaptırılır. Beden derslerine devam edilerek kolay çocuk şiirleri söylettirilir.
Üçüncü Devresinde[44]
Birinci sınıfın üçüncü devresinde sekiz farklı dersten haftada 36 saat ders olup işleyiş şu şekildedir: Yazı çalışmalarına aynı şekilde devam edilir fakat iki, üç, dört harfli Arapça kelimeler de yazdırılır. Bir, iki üç kelimeden oluşan Arapça cümleler okutturularak kameri ve şemsi harfler de okutturulur. Kur’an-ı Kerim dersinde tahtaya kısa bir ayetin kelimeleri yazdırılarak ayrı ayrı okutturulur, böylelikle Kur’an tilavetine başlanmış olunur. Sayılar gösterilerek birer birer ritmik sayma yapılır ve rakamlar yazdırılır. Basit toplama çıkarma işlemleri, zihinden hesaplamalar ve yüze kadar sayma yaptırılır. Namaz kılma ve abdest öğretilerek, beden eğitimine devam edilir. Dinî, millî ilahi ve şarkıların yanında kalem tutma ve güzel yazı çalışmaları yapılır.
İkinci Sınıf,
Birinci Devresinde[45]
İkinci sınıfın birinci devresinde dokuz farklı ders ve toplam 36 saat ders olup işleyiş şu şekildedir: Yazı olarak iki, üç kelimeden oluşan cümleler kâğıda yazdırılıp temizliğe, imlaya dikkat edilir. Okuma dersinde açık ve kolay cümlelerden oluşan metinler okutturulur. Basit, birleşik kelimeler ile isim ve fiil arasındaki farklar gösterilir. Öğrencinin okuduğu her cümlenin anlamını bilmesi ve açık bir şekilde ifade etmesi sağlanır. Kur’an-ı Kerim dersinde “Amme” cüzündeki küçük sureler okutturulur. Hesap dersinde sayılar saydırılır ve yazdırılır. Basit toplama ve çıkarma işlemleri yaptırılır. Beden eğitimi dersinde İsveç usulüne devam edilir. Resim dersinde geometrik şekiller, yaprak ve meyve gibi şekiller çizdirilir.
İkinci Devresinde[46]
İkinci sınıfın ikinci devresinde on bir farklı ders ve toplam 32 saat ders olup işleyiş şu şekildedir: Yazı ve kıraat derslerine önceki gibi devam edilir. Kur’an-ı Kerim dersine önceki usulde devam etmekle beraber küçük sureler ezberlettirilir. Hesap dersinde toplama ve çıkarma işlemlerinde Osmanlı tartı ve ölçüleri verilerek öğrencilere ev ödevleri verilir. Resim dersinde ek olarak gölgelendirme yapılır. İdman aynen devam ettirilir. El işlerinde ise Frobel’i∗ usulde eğitim verilir. Lisan-ı Arabi (Arapça) dersinde Berliç∗∗ usulü eğitim verilir. İlm-i Eşya dersinde ise vücudumuz hakkında bilgi verilerek duyu organları ve görevleri, sağlık hakkında öğütler, hayvan ve bitkiler hakkında bilgi verilir. Hüsn-ü hat (Güzel yazı) ve musiki derslerine aynı şekilde devam edilir.
Üçüncü Sınıf[47]
Tek devreden oluşan üçüncü sınıfta ders sayısının oldukça arttığı ve farklı derslere (Tarih, Coğrafya, Bahçıvanlık gibi) yer verildiği görülmektedir. Üçüncü sınıfta haftada 37 saat ders olup işleyiş şu şekildedir. Yazı ve kıraat derslerine aynı şekilde devam edilir fakat okuduklarını ifade ederken nazik ve yumuşak bir dil kullanmalarına, kelimeleri açık ve iyi bir surette telaffuz etmelerine dikkat edilir. Kitabet dersinde öğrencilerin okudukları hikâye veya fıkraların ana hatları ve yazılması gereken yerleri gösterilir. Cümle yapıları hakkında bilgilendirmeler yapılır ve evlerinde yazmak üzere ödevler verilir. Kur’an-ı Kerim dersine aynen devam edilir, tecvit kurallarına (idgam, kalkale gibi) dikkat edilir. Muhtasar Sarf ve Nahv-i Osmani dersinde okuma sırasında isim, sıfat, fiil, zamirler hakkında sözlü bilgilendirme yapılarak öğrendikleri kelimelerden küçük cümleler oluşturulur. İlmihal dersinde ikinci kitap okutulur. Hesap dersinde ise dört işlem üzerinden zihinden hesaplamalar, çarpım tablosu, çarpma ve bölme öğretilir, kesirlerden yarım, üçte bir, çeyrek, sekizde bir gibi alıştırmalar yapılır. Güzel yazı (Hüsn-ü Hat), Arapça, İdman (Beden Eğitimi) derslerine aynı şekilde devam edilir. Tarih dersinde yaşadıkları olaylar açıklanarak aşamalar tahlil edilir. Bir insanın, bir ailenin tarihi gösterilir. İslamiyet’in doğuşu, Osmanlı Devleti tarihi hakkında bilgilendirmeler yapılır. İlm-i Eşya dersinde daha da açıklayıcı bilgiler verilir. Resim dersinde ikinci sınıfta öğrendiklerinin daha ayrıntılı ve düzgün bir şekli gösterilir. Coğrafya dersinde yer şekilleri, yönler, ev, köy, kasaba, şehir, yol, köprü, sokak, uzaklık, yakınlık hakkında ilk bilgiler verilerek ev, köy, mahalle planları ve coğrafi terimler öğretilir. Ameli Ziraat ve Bahçıvanlık dersinde ürünler hakkında kısa bilgiler, zirai araç ve gereçler, çocukların yapabilecekleri kolay işler öğretilir. El işleri dersine aynen devam edilmekle beraber keser, balta, testere, çuvaldız, iğne kullanma öğretilerek evde küçük tamiratların yapılması öğretilir. Musiki dersinde ise dinî ilahiler ve millî şarkılar öğretilir.
Dördüncü Sınıf[48]
Tek devreden oluşan dördüncü sınıfta da ders sayısının fazla olduğu ve farklı derslere yer verildiği görülmektedir. Dördüncü sınıfta haftada 37 saat ders olup işleyiş şu şekildedir: Kur’an-ı Kerim dersinde açık ve usulüne uygun okumalarına gayret edilir. Bazı sureler, cüzler ve aşirler ezberletilir. İlmihal dersinde üçüncü kitap okutulur. Kıraat dersinde ahlaki hikâyeler, felsefi fıkralar, millî manzumelerden oluşan bir okuma kitabı okutulur. Öğrencinin doğru okumasına, Arapça-Farsça kelimelerin anlamlarını öğrenerek düzgün bir şekilde telaffuz etmesine, okuduğu metinden sebep-sonuç ilişkisi kurmasına dikkat edilir. Küçük hikâyeler, tarihî fıkralar yazdırılır. Sarf ve Nahv-i Osmani dersinde en gerekli kurallar, Arapça-Farsça kuralların kolay olanları öğretilir. Hesap dersinde üçüncü sınıf dersleri tekrar ettirilerek kesirler hakkında açıklamalar yapılır. Hendese dersinde temel bilgiler ve açılar öğretilir. Arapça (Arabi) dersinde Berliç usulüne devam edilir. Tarih dersinde ise kısa ve öz şekilde Osmanlı ve İslam tarihi okutturulur. Osmanlı ve İslam âlimleri, halifeler ve ünlü olaylar hakkında bilgi verilir. Coğrafya dersinde Osmanlı coğrafyası, harita üzerinde idari bölümler ve yönetimleri, şehir merkezleri, sancakları, önemli şehirler gösterilir. İklim, nüfus, yaşayan topluluklar hakkında açıklamalar yapılır. Haritalar çizdirilir. Coğrafya dersinde kesinlikle harita takibi gereklidir. Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye dersinde çocukların anne-babaya, akrabalarına, büyüklere, Müslümanlara karşı olan görevleri, büyüklerin küçüklere karşı sorumlulukları, vatana, yöneticilere, hükûmete karşı görevleri, sofra kuralları, devletin yönetim şekli, meclisleri, ilk eğitim, askerlik, vergi hakkında açıklamalar yapılır. Malumat-ı Fenniye ve Sıhhiye dersinde ise vücudun yapısı, organları ve görevleri, yiyecek ve içecekler hakkında bilgiler verilir. Hayvanlar, bitkiler ve madenler hakkında bilgiler verilir. Güzel yazı, müzik, beden eğitimi derslerine aynı şekilde devam edilirken resim dersinde cisimlerin, modellerin resimleri alınarak gölgelendirme yapılır. Ameli ziraat dersinde bağ, bahçe, bostan hakkında uygulamalı bilgiler verilir. Kitabet dersinde ise öğretmen bir hikâye anlatır, ana hatlarını gösterir, nasıl yazılacağı hakkında bilgiler verir, yazı çalışmaları yaptırır. Yapılan hatalar gösterilir ve gerekli açıklamalar yapılır. Mektup yazma öğretilir.
Derslerin içerikleri hakkında gerekli açıklamalardan sonra “Talebe kaydına başlanılmıştır” denilerek açıklamalara son verilmiştir.
Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi’nde okutulacak derslere bakıldığında özellikle II. Meşrutiyet sonrası hazırlanan eğitim programları doğrultusunda 1913 yılında kabul edilen “Tedrisât-ı İbtidaiye Kânûn-ı Muvakkatı”nda yer alan derslere uygunluk gösterdiği görülmektedir. Kanunun ikinci kısmına göre ilköğretim okullarında öğretim üç devreye ayrılmıştır. Bunlar: 7-8 yaşındaki çocuklar için Devre-i iptidaiye, 9-10 yaşındaki çocuklar için Devre-i vasatiye, 11-12 yaşındaki çocuklar için Devrei aliyedir. Ayrıca 5-6 yaşındaki çocuk sayısının 20’den fazla olması durumunda bir sıbyan sınıfının açılması kararlaştırılmıştır. Kanuna göre hangi sınıfta hangi dersin okutulması gerektiği belirtilmemiş yalnızca İptidai Mektepleri’nde okutulacak dersler yazılmıştır. Buna göre okutulacak dersler şunlardır:
Bu dersler belirlenmiş olmakla beraber Kanunun 24. maddesinde Vilayet Tedrisat-ı İptidaiye meclisinin kararı ve Maarif-i Umumiye Nezareti’nin onayı ile bölgenin ihtiyacına göre bazı derslerin programlara eklenebileceği belirtilmiştir[49]. Ancak “Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi”nde okutulan derslere bakıldığında kanunda belirtilen derslerin dışında herhangi bir ders farklılığı görülmemekte, dolayısıyla 24. maddede yer alan hükmün uygulanmadığı görülmektedir.
Özel İslam okullarında kanunda belirtilen derslerin okutulduğu görülmekte ve devleti kurtaracak en önemli unsurun din ve eğitim olduğu düşüncesinden hareketle din ve ahlak derslerinin ağırlıklı olarak müfredat programlarına dâhil edildiği dikkati çekmektedir. Sebebi ise özellikle II. Abdülhamid döneminden itibaren devlete daha sadık ve itaatkâr nesiller yetiştirme arzusundan kaynaklanmaktadır. Yine bu sıralarda misyonerlik faaliyetlerinin artması ve İslam’a yönelik propagandaların yapılması Müslüman okullarında din derslerine ağırlık verilmesinin bir başka nedenini oluşturmaktadır[50].
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nde yabancı okulların varlığı çok eskilere dayanmakla birlikte Müslümanlar tarafından okulların açılması 1870’lerden sonra gerçekleşmiştir. Yapılan kanuni düzenlemeler sonrasında Müslümanlarca özel okullar açılmış ve okulların işleyişine yönelik talimatnameler hazırlanmıştır. Talimatnamelerde okulların işleyişine yönelik her ayrıntının özenle hazırlandığı dikkatleri çekmektedir. II. Meşrutiyet sonrası bu konuda birçok önemli adım atılmıştır. Bu doğrultuda açılması planlanan okullardan birisi de “Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi”dir.
Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi’nin eğitime başlaması, tüzüğü, ders programıyla ilgili olarak ne yazık ki Sebil’ürreşad dergisi dışında elimizde kaynak bulunmadığı gibi Millî Eğitim Bakanlığı arşivi dâhil olmak üzere yaptığımız çalışmalarda başka bir kaynağa ulaşma şansı da bulunamamıştır. İstanbul’da açılan özel Müslüman okulları ile ilgili yapılan arşiv çalışmalarında bazı belgelerin henüz tasnif edilmemiş olması göz önünde bulundurulacak olursa bu okula yönelik belgelerin daha sonra gün yüzüne çıkması muhtemeldir. Dolayısıyla ele alınan çalışmada bazı soruların cevapsız kaldığını ve yeterince cevaplandırılamadığını belirtmek gerekir. Bunlar okulun tam olarak hangi yıl açıldığı, ne kadar süre eğitim verdiği, okula toplamda kaç öğrenci alındığı, öğretmen kadrosunun temini gibi hususlardır. Temel dayanağımız sadece kaynakçada da belirtildiği üzere Sebil’ürreşad dergisinin ilgili sayılarıdır. Okul ile ilgili yeterli kaynağın olmaması bu çalışmayı eksik bıraktığı gibi üzerinde araştırmalar yapılmasını elzem kılmaktadır. Ancak akim kalmış bir proje olsa da M. Akif ’in (Ersoy) tamamen “millî” duygularla hareket ettiğini ve arzulanan insan profilini yetiştirmek için böyle bir girişimde bulunduğunu belirtmek gerekir.
Tarihin ana belleğinde duran temel unsur eğitimdir. Bireyin toplum yaşamında önce kendisine sonra ailesi ve toplumuna sonrasında devletine ve insanlığa faydalı olabilmesi ancak eğitimle sağlanabilir. Eğitimin ilk olarak başladığı yer şüphesiz ailedir. Ancak asıl eğitimin başladığı yer ilkokuldur. Bu nedenle ilkokulda aldığı eğitim, bireyin hayatının şekillenmesinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır.
M. Akif’e (Ersoy) göre geleceğin şekillenmesi ancak eğitimle mümkündür. Bundan dolayıdır ki Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi’nin müfredatına bakıldığında yeni yetişecek olan neslin İslami esaslar çerçevesinde yetiştirilmesi ve geleceğin inşasına çalışıldığı görülmektedir. Okulda okutulan derslerin çeşitlilik gösterdiği, derslerin günün şartlarına göre belirlendiği ve her yönden gençlerin bilinçlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. M. Akif’in (Ersoy) açmayı düşündüğü okul, bugünkü İmam Hatip okullarının ilk örneği sayılabilir. Aradaki tek fark ise din ağırlıklı derslerin günümüzde genelde ortaokul seviyesinde verilmesi, Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi’nin modelinde bu derslerin ilkokul seviyesine indirgenmiş olmasıdır.
1913 yılında kabul edilen “Tedrisât-ı İbtidaiye Kânûn-ı Muvakkatı”nda yer alan derslerin okulun müfredat programında yer aldığı görülmektedir. Her ne kadar Kanun’un 24. maddesinde çevre şartlarına göre yeni derslerin programa alınabileceği belirtilmiş olsa da böyle bir yola gidilmediği açıkça görülmektedir. Yani müfredatın dışına çıkılmamıştır.
Okulun nizamnamesine bakıldığında ise kimlerin okula alınacağı, okulun bugünkü özel okul statüsünde olduğu, ödül ve cezanın uygulanacağı, veli sorumluluklarına yer verildiği, okulun ne zaman açılıp ne zaman kapanacağı, ders süreleri, sınavların zamanı ve şeklinin ayrıntılı bir şekilde belirtildiği görülmektedir. Yine okul yönetimi ve öğretmenlerinin uyması gereken kuralların da açıkça belirtildiği görülmektedir.
Ders çeşitleri ve içeriklerine bakıldığında akli ve nakli bilimlerin yer aldığı açıkça görülmektedir. Program içerikleri ise bugün açısından değerlendirildiğinde ilkokul çocuklarına göre biraz yoğunluk teşkil etmektedir.
EKLER
KAYNAKÇA
“Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi”, Sebil’ürreşad, C 11, S 263, İstanbul 12 Eylül 1329 (25 Eylül 1913), s.34-37.
“Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi”, Sebil’ürreşad, S 1038, İstanbul Mart 2019, s.4.
“Talim ve Terbiye:Sebil’ürreşad İptidai Mektebi”, Sebil’ürreşad, C 11, S 268, İstanbul 17 Teşrin-i evvel 1329 (30 Ekim 1913), s.119-121.
“Talim ve Terbiye:Sebil’ürreşad İptidai Mektebi”, Sebil’ürreşad, C 11, S 270, İstanbul 31 Teşrin-i evvel 1329 (13 Kasım 1913), s.151-152.
Acet, Mehmet, Yıldıran İbrahim, “İsveç Cimnastiğinin Dünya’da ve Türkiye’deki Gelişimi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S 2, Haziran 1999, s.291-300.
Açık, Kerim, “Tanzimat Döneminde Açılan Yeni Okullarda Arapça Öğretiminde Kullanılan Ders Kitaplarının Yöntem Açısından İncelenmesi”, Şarkiyat Mecmuası, S 37, İstanbul 2020, s.1-49.
Akgül, Ahmet, “Sebil’ürreşad Heybeliada Mekteb-i İptidaisi”, Sebil’ürreşad, S 1038, İstanbul Mart 2019, s.10-12.
Aktaran, Nesrin, “II. Meşrutiyet Dönemi İslamcı Aydınların Mekteplere Dair Görüş ve Önerileri (1908-1918)”, Osmanlı Mektepleri (Bir Modernleşme Çabası Olarak Osmanlı Eğitiminde Yeni Arayışlar), Ed.Fuat Aydın vd., Dem Yayınları, İstanbul 2021, s.57-94.
Akyüz, Yahya. “Osmanlı Döneminden Cumhuriyete Geçilirken EğitimÖğretim Alanında Yaşanan Dönüşümler”, Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi, C 1, S 2, Yıl:2011, s.9-22.
Alkan, Mehmet Ö., Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri 1839-1924, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara 2000.
Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı Eğitiminde Modernleşme, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 134, İstanbul 2014.
Babaoğlu, Resul, Mekteb-i Mülkiye (1859-1960), TTK Yayınları, Ankara 2020.
Düstur, İkinci Tertip, C 5, Matbaa-i Amire, Dersaadet (İstanbul), 1332, s.807- 808.
Eren, Nüket, Türk Milli Eğitiminde Yabancı Okullar, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994.
Erkek, Mehmet Salih, II. Meşrutiyet Döneminde Türk Eğitim Sistemindeki Gelişmeler ve Ethem Nejat Bey, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Orta Öğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2009.
Garip, Recep, “Şairin Mektebi”, Sebil’ürreşad, S 1038, İstanbul Mart 2019, s.5-8.
Güçtekin, Nuri, Çerkez Teavün Mektebi (1910-1914), Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, C 12, S 23, İstanbul 2013, s.1-21.
Güçtekin, Nuri, İstanbul’daki Müslim Özel Mektepleri (1873-1922), İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2013.
Güler, Ali, “Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Politikasının Ana Devreleri ve Karakteristikleri”, On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C 4, S 1, Samsun Aralık 1989, s.45-68.
Gündüz, Mustafa, “Osmanlı Son Dönem Eğitiminde “Merkezîleşme, Denetim ve Disiplin Ekseninde Şekillenen Sultanî Modernizm”, Eğitime Bakış Dergisi, Yıl: 11, S 33, (Nisan-Mayıs-Haziran) 2015, s.24-33.
Heybeliada Sebil’ürreşad Mekteb-i İptidaisi”, Sebil’ürreşad, C 11, S 264, İstanbul 19 Eylül 1329 (2 Ekim 1913), s.50-52.
http://lugatim.com/s/%C3%9CMM%C3%8E, Erişim Tarihi: 17.01.2023.
http://lugatim.com/s/K%C3%9C%C5%9EAT, Erişim Tarihi: 5.12.2023.
http://lugatim.com/s/TAHS%C4%B0N, Erişim Tarihi: 18.01.2023.
http://www.meb.gov.tr/baglantilar/okullar/index.php?ILKODU=34&ILCEK ODU=1, Erişim Tarihi: 03.02.2023.
https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi: 31.01.2023.
https://www.felsefe.gen.tr/fredrich-frobel-kimdir/, Erişim Tarihi: 23.01.2023.
Kurt, Songül Keçeci, Osmanlı Devleti’nde Özel İslam Mektepleri, Atatürk Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2011.
Mehmet Akif, “Hasbihal”, Sırat-ı Müstakim, C 5, S 108, İstanbul 16 Eylül 326 (29 Eylül 1910), s.59-60.
Nil Kıyısından Boğaziçi’ne; Kavalalı Mehmet Ali Paşa Hanedanı’nın İstanbul’daki İzleri, Yay. Haz. M. Baha Tanman, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, İstanbul 2011.
Okur, Mehmet, “Türkiye’de Milli ve Modern Bir Eğitim Sistemi Oluşturma Çabaları (1920-1928)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C 4, S 11, Haziran 2005, s.93-109.
Osmanlıoğlu, Mehmet, “Akif’in Rüyası Sebilürreşad Mekteb-i Alisi”, Sebil’ürreşad, S 1038, İstanbul Mart 2019, s.32.
Somel, Selçuk Akşin, Osmanlı’da Eğitimin Modernleşmesi (1839-1908), Çev. Osman Yener, İletişim Yayınları, İstanbul 2010.
Şahin, Muhammet, Tokdemir, M. Ahmet, “II. Meşrutiyet Döneminde Eğitimde Yaşanan Gelişmeler”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, C 9, S 4, Güz 2011, s.851-876.
Şinoforoğlu, Osman Tolga, Selim Sırrı Tarcan ve İsveç Jimnastiği: Beden Eğitiminde İsveç Modelinin II. Meşrutiyet Dönemi Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonu, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2015.
Vecdi, M.Salih, “Medaris-i Hususiyeye Muhtacız”, Sebil’ürreşad, C 11, S 267, İstanbul 10 Teşrin-i evvel 1329 (23 Ekim 1913), s.104-105.