GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nde ve Türkiye Cumhuriyeti’nde farklı alanlarda ihtisas yaparak yetişen önemli simalar bulunmaktadır. Bu simaların her birinin kayda değer yaşam hikâyeleri mevcuttur. Bu simaların, özellikle devletin değişik kademelerinde önemli mevkiler edinmelerine bağlı olarak yaşam hikâyeleri daha bir anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda çalışmamıza konu edindiğimiz Cihad Baban da köklü bir aileden gelmesi, iyi bir eğitim alması ve hem gazetecilikte hem de siyaset sahnesinde önemli mevkiler edinmesi dolayısıyla araştırılmaya değer bir hüviyet taşımaktadır. Çalışmada, gazeteciliğe adanmış ve siyasetle de yoğrulan bir ömür geçiren Baban’ın gazeteciliği ve siyasal yaşamı daha ziyade dönem gazetelerinin ışığında değerlendirilmek amaçlanmıştır. Baban’ın profesyonel gazeteciliğe adım attığı 1934 yılından başlamak üzere vefat ettiği 1984 yılına kadar geçen zaman zarfındaki gazetecilik faaliyetleri ve siyasal yaşamı çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır.
I. Yaşamı
I.1. Mensubu Bulunduğu Babanlar/Babanzadeler
Babanlar ya da Babanzadeler, Irak’ın Süleymaniye bölgesinde yerleşik olan bir köklü ailedir[1]. Babanzadeler lakabı, Kuzey Irak’ta hüküm süren Kürt Emirliği Babanlardan gelmektedir[2] . Süleymaniye ve çevresini merkez edinen ve bu bölge ile özdeşleşen Babanlar, Baban Emirliği olarak Osmanlı Devleti bünyesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 tarihli Bağdat Seferi’nden başlayarak XIX. yüzyıla kadar özerkliğini korumuştur. Nitekim Süleymaniye, Baban Emirliği tarafından kurulmuş ve kent emirlik için daima önem teşkil etmiştir[3].
1851 yılında Süleymaniye’ye Babanlardan olmayan bir valinin atanmasıyla emirlik resmen sona ermiş, aile fertleri de çeşitli yerlere dağılmışlardır[4]. 1919 yılında Süleymaniye’de hâlâ eski Baban yöneticilerinin soyundan gelen epey bir insan bulmak mümkünse de Babanlar zenginliklerini ve nüfuzlarını büyük ölçüde kaybettikleri bir sürece girmişlerdi[5] . Buna karşılık Babanların İstanbul’da etkinlikleri devam etmekteydi[6]. Babanzâdeler, süreç içerisinde feodaliteyle bağlarını kopararak seküler kent kültürünü benimsemişlerdir[7] .
Baban ailesi, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde şöhretli isimler yetiştirmiştir[8]. Bu isimler Osmanlı Devleti’nde değişik ve önemli mevkilere gelmişlerdir. Cihad Baban’ın amcalarından Ahmed Naim Rüşdiye Mektepleri İdaresi Müdürlüğü, Ayan Meclisi Azalığı, Darülfunun Müdürlüğü[9], İsmail Hakkı Bey Bağdat Mebusluğu ve Maarif Nazırlığı[10], Hüseyin Şükrü Bey ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ordinaryüs profesörlüğü görevlerini ifa etmişlerdir. Babası Süleyman Hikmet Bey Süleymaniye Mebusluğu[11], yine Babanzadelerden Şerif Paşa Stockholm Osmanlı Sefirliği, Kürd Mustafa Paşa Dîvân-ı Harb-i Örfî Mahkemesi Reisliği, Fuad Bey Matbuat Müdürlüğünde bulunmuştur. Diğer taraftan Hüseyin Şükrü, Mustafa Zihni Paşa, Süleyman Hikmet Bey, Yamulkizade Abdülaziz Bey, Mahmud Bey Kürdistan Teali Cemiyetinin Baban ailesi üyeleridir[12].
I.2. Ailesi
1911[13] yılında İstanbul’da doğan Cihad Baban, baba tarafından Mustafa Zihni Paşa’nın torunudur. Mustafa Zihni Paşa, 1848 yılında Süleymaniye’de doğmuştur. Öğrenimini Bağdat’ta tamamlayan Mustafa Zihni Paşa’nın memuriyeti Mithat Paşa Bağdat valisi iken mühürdarı olması ile başlamıştır. Bağdat mektupçuluğu; Irak, Yemen, Antalya ve Bolu mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Adana, Yanya, Hicaz gibi vilayetlerde de valilik yapmıştır[14]. Bu görevlerinin büyük bir kısmını II. Abdülhamid Dönemi’nde sürdüren Mustafa Zihni Paşa, II. Meşrutiyet Dönemi’nde İttihatçıları desteklemiştir. Ancak merkeziyetçi ve Osmanlıcı Mustafa Zihni Paşa, zaman zaman İttihatçıları karşısına almaktan çekinmemiştir[15]. Cihad Baban, anne tarafından ise Sabık Piyade Dairesi Başkanlarından Sadık Paşa’nın torunudur[16].
Cihad Baban’ın dedesi Mustafa Zihni Paşa iki evlilik yapmıştır. Birinci eşi Firuze Hanım’dan Ahmed Naim, İsmail Hakkı, Asım, Süleyman Hikmet isimlerinde erkek çocukları; Emine adında da bir kız çocuğu olmuştur. İkinci eşi İclal Hanım’dan ise ailenin en küçüğü Hüseyin Şükrü doğmuştur. İyi bir eğitim alan aile fertlerinin tümü aristokrat ve kültürlü bir ortamda yetişmişlerdir. Aile fertleri Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin kültür ve bürokrasi yaşamında etkin görevlerde bulunmuşlardır[17]. Cihad Baban’ın babası Süleyman Hikmet Bey’dir. Nitekim Mustafa Zihni Paşa’nın nesli Süleyman Hikmet Bey’in oğlu Cihad Baban ile devam etmiştir[18]. Çünkü İsmail Hakkı ve Asım genç yaşta vefat etmişler, Ahmed Naim’in çocuğu olmamış ve Hüseyin Şükrü Bey de hiç evlenmemiştir[19].
Süleyman Hikmet Bey İttihatçı kimliği ile bilinmektedir[20]. Genç yaşta Jön Türk hareketine katılmak üzere Avrupa’ya kaçmıştır. Kendisi bir Jön Türk ve Sultan Abdülhamid muhalifi olan Süleyman Hikmet Bey, 1902 yılında Paris’te gerçekleşen Jön Türk Kongresi’ne katılanlardan biridir[21]. Cenevre’de ve Mısır’da siyasi faaliyet gösterdikten sonra ülkeye dönmüştür[22]. İttihat ve Terakki Cemiyetinin son kongresini yapanlardan bir kısmının Kasım 1918 tarihinde kurdukları Teceddüd Fırkası’nın üyelerinden birisidir[23]. Aralık 1918 tarihinde kurulan Kürdistan Teali Cemiyetinin kurucu üyesi olduğu görülmektedir[24]. Mebusan Meclisinin 1912-1918 yıllarına denk gelen II. ve III. Dönemlerinde İttihat ve Terakki Fırkası’ndan mebus seçilmiştir[25]. Mısır Fevkalade Komiserliği Kâtipliği, Şirket-i Hayriye Umum Müdürlüğü görevlerini de yürütmüştür[26]. Siyaseti bıraktıktan sonra kendi işleri ile uğraşmaya başlayan Süleyman Hikmet Bey 11 Ocak 1946 yılında vefat etmiştir[27]. Süleyman Hikmet Bey’i, Kazım Nami Duru Son Posta gazetesindeki bir yazısında şöyle tanıtmaktadır:
“… Çok alçakgönüllü, her türlü ihtirastan uzak bir adamdı. Çalışır, çabalar, fakat hep kendi halinde kalmayı severdi. Meşrutiyetten önceki Trablusgarp Harbi sırasındaki İttihat ve Terakkideki hizmetlerini bilenler azdır. Hele onun, en acı günlerimiz olan Mütareke Devrinde Tercüman-ı Hakikat gazetesini çıkartmakta devam ettiğini bilenler kaç kişidir? Öyle bir zamanda Türk gazeteciliğinin geçirmiş olduğu güçlükler ve acılar, kalplerimizden hala silinmemiştir.”[28]
Süleyman Hikmet Bey’in eşi Ayşe Seniha Hanım’dır. Çiftin Cihad Baban dışında Selim ve Firuze adlarında iki çocukları daha vardır[29]. Baban’ın eşi Zekiye Hanım’dır[30]. Cihad ve Zekiye çiftinin Fatma adında bir kızları olmuştur[31].
I.3. Tahsili ve İfa Ettiği Görevler
Cihad Baban, ilk ve orta tahsilini tamamladığı Galatasaray Lisesinden 1931’de mezun olmuştur[32]. 1934 yılında İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Yükseköğrenimi sırasında Tevfik İleri’nin başkanı olduğu Millî Türk Talebe Birliğinde faal olarak çalışmıştır[33]. Baban, 1930’daki Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimini yaşamış, bu dönemde Namık Kemal’i Anma Gecesine ve Millî Türk Talebe Birliğinin düzenlediği mitinglere katılmıştır. Böylece toplumun diğer katmanlarıyla beraber rejimin demokrasiye geçişinde ufak da olsa katkıda bulunmuştur[34]. İstanbul Adliyesinde hâkim muavinliği yapmıştır[35]. Serbest avukat olarak da çalışan Baban yazar, yönetici ve kurucu olarak değişik gazetelerde hizmet vermiştir[36].
Cihad Baban, başta gazetecilik olmak üzere siyasetle geçen yaşamına sayısız görevler sığdırmıştır. 13 Mayıs 1944’te, Basın Birliği İstanbul Bölgesinden olup basın kartı taşıyan üyelerin şehrin nakil vasıtalarında kolaylık gösterilmesi üzerinde birlikçe yapılan girişimin takibinde görevlendirilen üç kişilik heyette temsilci seçilmiştir[37]. 3 Aralık 1945 tarihinde Eminönü Halkevinde gerçekleşen Türk Basın Birliği İstanbul Kongresinde yapılan başkanlık divanı seçiminde başkanlığa getirilen Baban, Basın Birliği İstanbul Mıntıkası İdare Heyetinde de görev almıştır[38]. Basın Birliği Kanunu’nun lağvedilmesi üzerine Basın Birliği İstanbul Bölgesi yerine basın mensuplarının kazanılmış haklarını korumak amacıyla 12 Haziran 1946’da İstanbul Gazeteciler Cemiyeti kurulmuştur. Başkanlığını Sedat Simavi’nin yaptığı cemiyetin kurucu üyelerinden birisi Baban’dır[39]. 29 Temmuz 1946’da gerçekleştirilen ilk kongrede Cemiyetin idare heyetine seçilmiştir[40]. Yine 10 Ocak 1949’da Gazeteciler Cemiyeti yıllık kongresinde kongre başkanlığına seçildiği görülmektedir[41]. 1954 Haziran ayında Federal Almanya Hükûmetinin davetlisi olarak Almanya’yı ziyaret eden Türk gazetecileri heyetinde yer almıştır[42].
VIII. (1946-1950) ve XII. Dönem (1961-1965) İstanbul milletvekilliği; IX. (1950-1954) ve X. Dönem (1954-1957) İzmir milletvekilliği, XIII. Dönem (1965-1969) Çanakkale milletvekilliği, 6 Ocak 1961-15 Ekim 1961 tarihleri arasında Kurucu Meclis Cumhuriyet Halk Partisi Temsilciliği, XXV. Hükûmet Basın-Yayın ve Turizm Bakanlığı gibi görevleri ifa etmiştir[43]. 1960’lı yıllarda CHP Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, CHP Merkez Yönetim Kurulu Basın ve Propaganda İşleri Sorumluluğu, CHP Genel Sekreter Yardımcılığı gibi görevler üstlenmiştir[44]. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra teşekkül ettirilen ve 20 Eylül 1980’den 13 Aralık 1983’e kadar işbaşında kalan Ulusu Hükûmetinde Kültür Bakanlığına getirilmiştir. Ulusu Hükûmetindeki görevi yaklaşık on beş ay sürmüş olup bu görevi 13 Aralık 1981 tarihine kadar yürütmüştür[45].
İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçildiği 1946’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında oluşturulan ve Meclis ihtisas komisyonlarından olan Tarım Komisyonundaki üyelerden birisi Cihad Baban’dır[46]. 5 Kasım 1947’de yapılan seçimlerde de Baban, Tarım Komisyonunda yer almıştır[47].
Cihad Baban, dış ilişkiler ve dış faaliyetler söz konusu olduğunda ilk akla gelen ve tercih edilen kişilerden biriydi. Bu bağlamda 22 Mart 1948 tarihinde Cenevre’de toplanan Birleşmiş Milletler Haberleşme Hürriyeti Konferansı için görevlendirilen heyette yer alan Baban, aynı yıl Lüksemburg’da gerçekleşen ve 5 Eylül’den 13 Eylül’e kadar devam eden Dünya Devleti Taraftarları Kongresi’ne delege olarak katılmıştır[48]. 14 Mayıs 1950 Seçimlerinden sonra Ağustos ayında Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nin Strasbourg’daki toplantısında temsil etmiştir[49]. 1950 yılı Eylül ayında Dublin’deki Parlamentolararası Birliği Konferansı’nda bulunmuştur[50]. 1950 yılı Ekim sonu Kasım ayı başında Roma’da Dış İşleri Bakanları Komitesinin bir dizi toplantısı gerçekleşmiştir. Baban, Dış İşleri Bakanları Komitesine bağlı İstişari Kurul Daimi Komisyonu üyesidir[51]. TBMM’nin seçimi ile Parlamentolararası Birliğinin 1951, 1952, 1953 ve 1954 yıllarında gerçekleşen konferanslarına katılmıştır[52]. 1952'de kurulan Dış Münasebetler Enstitüsü Genel Kurul Üyesidir[53]. TBMM Hariciye Reisi vasfıyla Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın 1955 yılında Pakistan’a gerçekleştirdiği ziyarette kendisine refakat etmiştir[54]. Dış İşleri Bakanı Selim Sarper’in 20 Ekim 1960 tarihli Atina seyahatine Ahmet Emin Yalman, Nadir Nadi, Bülent Ecevit ile birlikte Baban’ın da refakat etmesi Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır[55]. Atlantik Antlaşması Derneğinin kurulması öngörülen Enformasyon Komitesi ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere 14-17 Nisan 1972 tarihli Paris toplantısına Türkiye’yi temsilen Türk Atlantik Derneğinin Yönetim Kurulu Üyesi Baban’ın katılması Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır[56]. 5-7 Mayıs 1981 tarihleri arasında Lüksemburg’daki Avrupa Konseyi Kültür İşleri ile Sorumlu Bakanlarının 3. Konferansı’na Türkiye Hükûmetini temsilen Baban başkanlığında bir heyetin katılması kararlaştırılmıştır[57]. Ayrıca Avrupa Federasyonu Cemiyeti İdare Heyeti üyeliği, Galatasaray Spor Kulübü Divan Kurulu Üyeliği, Galatasaray Lisesi Kutlama Komitesi Başkanlığı, Galatasaray Eğitim Vakfı Mütevelliler Kurulu Üyeliği ifa ettiği diğer görevler arasındadır[58].
I.4. Vefatı
Cihad Baban, 1984 yılının 28 Eylül gecesi Ankara’da geçirdiği kalp krizi sonucu 74 yaşında vefat etmiştir. Baban’ın vefatı üzerine hem TBMM’de hem de kurucusu olduğu Gazeteciler Cemiyetinde tören düzenlenmiştir. TBMM’deki törene ailesi ve yakınlarının yanı sıra Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, Bayındırlık ve İskân Bakanı Safa Giray, Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanı Hüsnü Doğan, TBMM başkan vekilleri İskender Cenap Ege ve Halil İbrahim Karal ile çok sayıda parlamenter katılmıştır[59]. Baban, İstanbul’da bulunan Edirnekapı Sakızağacı aile kabristanında toprağa verilmiştir[60]. Ayrıca Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Baban’ın vefatı nedeniyle eşi Zekiye Baban’a başsağlığı telgrafı göndermiştir[61].
II. Gazetecilik Serüveni
II.1. Aktif Rol Aldığı Gazeteler
Cihad Baban’ın gazetecilik mesleğine ilgisi aileden başlamıştır. Babasının Mütareke Dönemi’nde Tercüman gazetesini çıkardığı bir ortamda büyümüştür. Amcası İsmail Hakkı Bey de gazeteci idi. Gazete havasını teneffüs etmiş olması Galatasaray Lisesi tahsiline ve buradaki faaliyetlerine yansımıştır. Daha birinci sınıfta iken ilk olarak yarı Türkçe, yarı Fransızca Ma Classe (Sınıfım) isimli bir mecmua çıkarmıştır. Ma Classe’yi beşinci sınıfta Akademi, altıncı sınıfta da Galatasaray dergisi takip etmiştir. Son sınıfı okurken Velid Ebüzziya’nın çıkardığı Zaman gazetesine tercüman olarak girmiştir[62].
Zengin olmayan bir aileden gelen Cihad Baban, Zaman gazetesinde çalışmakla bir bakıma ailesinin geçimine katkı sağlamaktaydı[63]. Diğer taraftan Zaman gazetesi Baban’ın Babıaliye girişine başlangıç teşkil etmiştir[64]. Baban’ın kendisi de gazetecilik mesleğine profesyonel anlamda 1934 yılında başladığını belirtmiştir[65]. Gazetecilikte ilk dersleri Velid Ebüzziya’dan almışsa da gazetecilik mesleğinde öğrendiklerinin büyük bir kısmını Son Posta gazetesinden Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi’ye borçludur[66].
Mustafa Kemal Atatürk, yakın arkadaşı Tahsin Üzer’i Doğu illerini kalkındırmak üzere Erzurum’a genel müfettiş olarak atadığında, Cihad Baban da kalkındırma hamlesini desteklemek ve Doğu isimli bir gazete çıkarmak amacıyla Bahadır Dülger’in yanı sıra birkaç arkadaşı ile Erzurum’a gitmiştir[67]. Baban, 1937-1938 yıllarında başyazar olarak bu gazetede aktif olarak çalışmıştır [68]. 1938-1940 yıllarında yedek subay olarak askerliğini tamamlamıştır. Askerlik hizmetinden sonra 1940 yılından itibaren Yeni Sabah, Cumhuriyet ve Son Posta gazetelerinde yazı işleri müdür muavinliği yapmıştır[69]. 1940 yılında çıkan Tasvir-i Efkâr, 1945 yılında Tasvir adıyla yayınlanmış ve başyazarlığına Baban getirilmiştir[70]. Bu süreçte gazetedeki yazılarında basın özgürlüğü ve demokrasiye geçiş en önemli konuları oluşturmuştur. Basın özgürlüğü ve demokrasiye geçiş kavramları aslında CHP’nin de benimsemeyeceği fikirler olmasa da Baban, hantal bürokrasiyi ve gazete kapatmalarını yaşadıktan sonra bunların giderilmesi için CHP’nin adım atmamasını ve çağın gerisinde kalmasını tenkit etmektedir[71].
Cihad Baban, 1955 yılı Mayıs ayında İstanbul’da çıkan Tercüman gazetesinin kurucularındandır[72]. 1956 Ekim ayında Tercüman gazetesinden ayrılmıştır[73]. Yeni Gün, Baban’ın Hürriyet Partisi’ne geçtikten sonra, parti mensupları ile birlikte kendi idaresinde çıkardığı bir gazetedir. İlk sayısı 22 Şubat 1957 yılında çıkan Yeni Gün gazetesinin yanı sıra 1962 yılında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ayrılmasından sonra Ulus gazetesinin de başyazarlığını yaptı[74]. 8 Temmuz 1967 tarihine kadar yaklaşık altı yıl Ulus gazetesinde yazmıştır. Bu tarihten itibaren ara vermiş ve kitap yazmaya eğilmek suretiyle gazetelerde daha az görünür olmaya başlamıştır[75]. Son Havadis vefatından önce başyazar olduğu ve görev yaptığı son gazete idi[76].
Cihad Baban, gazeteler dışında dergilerde de yazılar yazmıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken Millî Türk Talebe Birliğinin dergisini yönetmiş ve yazılar yazmıştır[77]. Ayrıca İktisadi Yürüyüş, Akademi, Galatasaray, Akis, Meydan, Baban’ın yazılar kaleme aldığı dergilerdir[78].
Çalıştığı gazetelerde mesleğin hemen her alanıyla tanışmış, bu sayede iyi bir gazeteci olmanın vasıflarını kazanmıştır[79]. Gazeteciliği, gazete için yapan biriydi[80]. Usta bir gazeteci olan Cihad Baban, gazetecilik mesleğine yeni bir şeyler getirmesini biliyordu[81]. Politikacılığından ziyade gazetecilik başarısı daha ağır basmıştır[82]. Haldun Taner’e göre meslek aşkı, aşırı titizliği, herkese sirayet eden coşku, hakkaniyet kaygısı, çalışma temposu ve disiplin Baban’ın belli başlı vasıflarıdır[83]. Hukuk alanında da iyi bir donanıma sahiptir. Bu hususta gazeteci Feridun Osman Menteşeoğlu kendisi için “Büyük hukuk ulemamızdan Tasvir Başyazarı Babanzade Cihad” ifadelerini kullanmaktadır[84]. Menteşeoğlu’na göre ise Baban sataşan ve dikbaşlı davranan biriydi[85]. Nüktedan bir kişiliğe de sahipti[86]. İyi niyetli, güler yüzlüydü. Kolay kolay kızmazdı, uygar bir kişiydi ve tartışmaya açıktı[87]. Hatır kıramayan, yumuşak huylu bir kişiliğe sahip olan Baban’ı Son Havadis gazetesi yazarlarından Selçuk İrdem, iyi anlatıcı ve dinleyici, karşısındakinin görüşlerine değer veren biri olarak ifade etmektedir[88]. Sinemaya, tiyatroya, spora ve özellikle roman okumaya merakı vardı[89].
II.2. Basın Hassasiyeti ve Basına Dair Düşünceleri
Cihad Baban, siyasi kimliğinden çok basın kimliği ile tanınmış ve kendisini kabul ettirmiştir. Nitekim Akis dergisinde Baban’ın bu kimliği şöyle özetlenmektedir: “… İnsan bir kere gazeteci olmaya görsün. Milletvekili de seçilse, Dış İşleri Komisyonu Başkanlığına da getirilse, dünyada dolaşmadık yer de bırakmasa gazete onu gene mıknatısla çeker.”[90] Basında genelde “Usta” ve “Üstad” gözü ile bakılan Baban, çalışmalarında da “Ağabey” ve “Hoca” tavırları sergilemiştir[91].
Gazeteci kimliği basın üzerine özgün düşünceler üretmesini ve kendi mesleğini tenkide tabi tutan yazılar kaleme almasını sağlamıştır. Cihad Baban’a göre basının nüfuzu en aciz olduğu ülkede bile çok büyüktür. Basın, haklı davaların savunucusu olabildiği gibi dalalete düştüğünde en kötü iftiraları halkın arasında yaymak sureti ile zihinleri allak bullak edebilecek bir güçtür. Gazete sahip olduğu geniş hürriyete birçok bağlarla bağlı olduğundan her istediğini yazamaz. Aksi takdirde menfi istikamette çalışan basın devamlılık arz etmez[92].
Cihad Baban, 1945’in ikinci yarısından itibaren siyasette görülen özgürleşme adımlarının basına da yansıması gerektiği düşüncesindeydi[93]. Bu bağlamda Baban ve kendisinin başında yer aldığı gazeteler 1946 ile 1950 yılları arasındaki mücadele yıllarında demokrasi davasının en hararetli savunucuları olmuştur. Babanla özdeşleşen Tasvir gazetesi tatbik edilen basın kanunlarından devamlı surette felaketlere uğramıştır. Bu bağlamda Baban’ın Demokrat Parti (DP) milletvekili olmasına karşın basın hürriyetini kısıtlayıcı kanunlar karşısında reaksiyon göstermesini zamanında gazetelerinin uğradığı haksızlıklarla açıklamak mümkündür[94]. Baban, 13 Eylül 1946’da TBMM’de Matbuat Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren yeni Basın Kanunu tasarısının görüşülmesi esnasında yaşanan hararetli tartışmaya müdahil olmuştur. Yeni tasarıya itiraz ederek şu sözleri sarf etmiştir: “… Bu kanun heyet-i umumiyesiyle ve heyet-i umumiyesine ilave edilen şiddetli hükümleriyle şeref vermeyen bir kanundur. Elimizde bu kanun mevcut oldukça göğsümüzü gere gere Türkiye’de demokrasi ve matbuat hürriyeti vardır diyemeyiz.”[95]
Cihad Baban, 1946 yılında Yeni Sabah ve Gerçek gazetelerinin kapatılması karşısında, Başbakan Recep Peker’e mezkûr gazetelerin niçin kapatıldıkları yönünde bir takrir vermiştir. Peker, gazetelerin tahrik edici neşriyattan dolayı kapatıldıklarını belirtmiş ve Baban’ın gazetelerin tekrar faaliyete geçmesi arzusuna olumlu cevap vermek imkânı bulunmadığını ifade etmiştir. Tartışma esnasında Baban, “Bir gazete kapatmak, bir bakkal dükkânını kapatmaya benzemez.” diyerek gazete kapatma hususunda daha dikkatli davranmak gerektiğine vurgu yapmıştır[96].
1949 yılı Ocak ayında Basın ve Yayın Teşkilatı Tasarısı Komisyonundaki kişilerden biri Cihad Baban’dır. Baban, komisyon toplantısında Basın ve Yayın Teşkilatının ıslaha muhtaç bulunduğunu belirtmiştir[97]. Aynı yılın Eylül ayında dönemin Başbakanı Şemsettin Günaltay’ın Kars’ta verdiği nutukta, devlet otoritesini sarsan matbuat söylemiyle bir savcı gibi davrandığını, söyleminin demokrasi ve kanun prensipleri ile bağdaşmadığını ifade etmiştir[98]. İzmir milletvekili ve Tercüman gazetesi başyazarı bulunduğu 1956 sürecinde basınla ilgili mevzuat düzenlemesi kendisini rahatsız etmiştir. Gelişmeler karşısında aldığı tavır, Batı demokrasilerindeki gibi parti içinde kalarak partiye hâkim olan, ancak kendisinin tasvip etmediği uygulamalara karşı mücadele vermek idi[99].
26 Ocak 1945’te Basın Birliği İstanbul Bölgesi üyelerinin katılımıyla Eminönü Halkevinde gerçekleştirilen toplantıda kapalı vaziyetteki gazetelerin çalışanı ve aynı zamanda birlik mensubu olanların akıbeti hakkında Cihad Baban’ın hassas davrandığı görülmektedir. Birlik mensuplarına, açıkta kalmış olmalarından dolayı yapılan yardımın kesilmemesi ve bu yardımın iş temini sağlanana kadar devam etmesi gerektiğini söyleyerek lehte harekette bulunmuştur[100]. Yine Türk Gazeteciler Birliğinin 1947 yılı Aralık ayındaki toplantısında Son Tasvir gazetesini temsilen Baban da hazır bulunmuş ve alınan kararları onaylamıştır. Toplantıda basının millî meselelerde ve özellikle dış tedbirler karşısında tek cephe olduğu, tartışma hürriyetinin her türlü suiistimalini önlemekte iş birliği yapacağı alınan kararlar arasındadır[101]. Baban’ın mesele millî dava olduğunda hassasiyet taşıdığı görülmektedir.
Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü bütçesinin de görüşüldüğü 1947 yılı Aralık ayı sonlarında düşüncelerini beyan eden Cihad Baban, Anadolu Ajansı’ndan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Bütçeden Anadolu Ajansı’na 670 bin lira ayrılmış olmasını, Ajansın ülke içinde ve dışında vazifesini yapamamasını tenkit etmiştir. Baban’a göre ülke matbuatında Anadolu Ajansına ihtiyaç bulunmamaktadır. Ancak Anadolu Ajansı, hükûmetin tebliğlerinin, millî görüşle verilebilecek haberlerin iletim kanalı olarak görüldüğünden Baban’a olumsuz cevap verilmiştir[102].
1955’te “İspat Hakkı” tartışmalarında DP’den ayrılan 19 arkadaşının tarafında yer almış ve bu grubun düşüncelerini yayan Yeni Gün gazetesini çıkarmıştır[103]. Hürriyet Partisi’ne geçtikten sonra bu parti bünyesinde basın mevzusunda “İspat Hakkı” söylemini ısrarla dillendirmiştir. İspat Hakkı söylemi basına, basın çalışanlarına yönelik yaptırımların artması üzerine ortaya çıkmıştır. Hürriyet Partisi’nin Konya Kongresi’nde: “ Eğer bugün İspat Hakkı olsaydı hapishanede bulunan birçokları serbest olurlar, serbest olanların birçokları da hapishanede olurlardı. İşte İspat Hakkı budur, arkadaşlar.” diyerek İspat Hakkı tanınmamasının yol açtığı mağduriyetlere dikkat çekmiştir[104].
II.3. Basın Davaları
Aktif basın kimliği ve basın hassasiyeti doğrudan ya da dolayı olarak Cihad Baban’ın çok sayıda dava içerisinde bulunmasına yol açmıştır. Para Piyesi Davası, Hamlet Davası, Matbuat Davası, Somuncuoğlu Davası bu davalardan yalnız birkaçıdır.
Para Piyesi, Şehir Tiyatrosu’nda oynanan Para Piyesi etrafındaki tartışmaların doğurduğu davadır. Para Piyesi eserinin yazarı Necip Fazıl Kısakürek tarafından, Para Piyesi’nin intihal olduğuna dair Peyami Safa’nın yazdığı bir makaleden dolayı Peyami Safa ile yazının yayınlandığı Tasvir-i Efkâr gazetesi sahibi Zeyyad Ebüzziya ve neşriyat müdürü Cihad Baban aleyhlerine 1942 Nisan ayında açılmıştır. Kısakürek, Safa’nın yazısında kendisine hakaret ettiği, kendisinin Para Piyesi’ni intihal yoluyla kaleme aldığı tenkidine maruz bırakıldığı iddiasındadır[105]. Tenkit yazısından kaynaklı Para Piyesi Davası, Kısakürek ve Safa’nın barışması ile çok uzamadan kapandığından Baban ve aleyhlerinde dava açılanlar herhangi bir cezai yaptırıma uğramamışlardır[106].
Hamlet Davası, Celaleddin Ezine tarafından Muhsin Ertuğrul ve Muhsin Ertuğrul tarafından da Peyami Safa ve Tasvir-i Efkâr gazetesi aleyhine açılan ve genel olarak Hamlet Piyesi’nin temsili tartışmasından çıkan hakaret davalarının adıdır[107]. Davaya; Muhsin Ertuğrul, Neyyire Ertuğrul, Zeki Coşkun, Peyami Safa, Celaleddin Ezine, Cihad Baban ve Zeyyad Ebüzziya gibi ünlü kişileri kapsadığından “Büyük bir sanat ve kültür davası” yakıştırması yapılmıştır[108]. Ezine’nin, iyi oynatmadığına kani bulunduğu Hamlet Piyesi’nin kusurlu bazı taraflarını Tasvir-i Efkâr gazetesinde tenkide kalkışması üzerine, Muhsin Ertuğrul ve taraftarları ile Ezine arasında yaşanan hakaret dava sürecini başlatmıştır. Dava, Safa’nın da Şehir Tiyatrosunun vaziyeti ile Muhsin Ertuğrul’un tiyatroyu tahakkümüne alışını Tasvir-i Efkâr gazetesinde tenkit edince, Peyami Safa, Cihad Baban ve Zeyyad Ebüzziya’yı kapsayacak şekilde genişlemiştir[109]. Cihad Baban Tasvir-i Efkâr gazetesi yazı işleri müdürü, Ziyad Ebüzziya da gazetenin sahibi olduklarından dava sürecinde ifade vermek suretiyle savunmalarını yapmışlardır[110]. Baban savunmasında şunları söylemiştir: “Gerek Celaleddin Ezine’nin gerek Peyami Safa’nın yazılarını gazeteye girmeden evvel ben okudum, tetkik ettim, bu yazılarda şahsi bir hakarete istinad eden bir nokta bulmadım, görmedim. Celaleddin Ezine’nin yazısında Ertuğrul Muhsin’in adı dahi geçmemiştir.”[111] Baban’a göre yalnız tenkit amacı olduğundan yazıda suç kastı aranmamalıdır[112].
Hamlet Davası, Şehir Tiyatrosundan Aktör Talat Artemel tarafından Peyami Safa, Cihad Baban ve Ziyad Ebüzziya aleyhine açılan dava ile daha da boyut kazanmıştır[113]. Artemel, Peyami Safa’nın “Tiyatromuzun Hali Ne Olacak” başlıklı yazısında kendisine hakaret edildiğini ileri sürmüştür[114]. Davaya bilirkişi olarak Sıddık Sami Onar, Ahmed Hamdi Tanpınar ve Burhan Balumar tayin edilmişlerdir. Bilirkişi raporunda; Celaleddin Ezine’nin makalesinde tahrik edici bazı cümleler bulunmakla birlikte, bunun Muhsin Ertuğrul’a hakaret mahiyetinde sayılamayacağını, makalenin bir tenkit yazısı olduğu sonucuna varılmıştır. Raporda, Muhsin Ertuğrul’un cevabi makalesinin ise objektif tenkit sınırları dışına çıkılarak edebi ve ilmi bir tenkitte olmayan cümlelerle hakaret mahiyetinde yazıldığı belirtilmiştir[115].
7 Ocak 1942 tarihinde, Hamlet davalarının ilk ve ana kısmında Cihad Baban, Peyami Safa ve Ziyad Ebüzziya altışar aya mahkûm edilmiş ve 100’er lira para cezası almışlarsa da cezaları tecil edilmiştir[116]. Artemel’in açtığı dava da 4 Şubat 1942 tarihinde sonuçlanmıştır. Bu davada Cihad Baban, Peyami Safa ve Ziyad Ebüzziya’ya altışar ay hapis cezası ve 100’er lira da para cezası verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak cezalar yine tecil edilmiştir. Böylece Hamlet Piyesi’nden çıkan davalar sonuçlanmıştır[117]. Diğer taraftan temyiz mahkemesince karar bozulduğundan dava, 6 Mayıs’ta tekrar görülmeye başlanmış ve 3 Haziran’da nihai karar verilmiştir. Cihad Baban, Peyami Safa ve Ziyad Ebüzziya beraat etmişlerdir[118].
Matbuat Davası, Son Telgraf ve İkdam gazeteleri sahibi Etem İzzet Benice’nin Tasvir-i Efkâr gazetesi aleyhine açtığı hakaret davasıdır. Kızılay gazetesinin İkdam kurumunda basılması üzerine Peyami Safa, Tasvir-i Efkâr’da bir fıkra yazmıştır. Yazısında, İkdam gazetesinin Kızılay’a karşı dürüst hareket etmediğini, Kızılay ismini şahsi menfaatine alet ettiğini söylemesi ve yazısında “Kızılay istismar edilemez” başlığını koyması dava gerekçesi olmuştur[119]. Peyami Safa, Cihad Baban ve Ziyad Ebüzziya hakkında hakaretten açılan bu dava, mahkemenin yazının normal bir tenkit mahiyetinde olduğu ve hiçbir hakareti içermediği kanaatine varması üzerine beraat ile sonuçlanmıştır[120].
Somuncuoğlu Davası, “Somuncuoğlu İle Dertleşme” başlığı altında Cihad Baban’ın yazmış olduğu bir makalede, Basın-Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu’nu küçük düşürücü ibareler bulunduğu iddiası ile açılan davanın adıdır. 13 Şubat 1959’da Toplu Basın Mahkemesi tarafından Yeni Gün gazetesi başyazarı Cihad Baban ile gazetenin Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Kışlak birer yıl hapis ve 3000’er lira ağır para cezasına çarptırılmıştır. Yeni Gün gazetesinin de bir ay süreyle kapatılmasına karar verilmiştir[121].
Cihad Baban’ın neşriyat davaları dolayısı ile milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması talep edilmiştir. Bu yöndeki tezkere 1947 yılının Mayıs ayında TBMM’de görüşülmüştür[122]. Bu süreçte Baban’ın dokunulmazlığının kaldırılmadığı, Ankara Cumhuriyet Savcılığından Adalet Bakanlığına gönderilen 27 Ocak 1950 tarihli yazıdan anlaşılmaktadır. Yazıda yayın yoluyla hakarette bulundukları şikâyet olunan Zafer gazetesi ile kapatılmış bulunan Tasvir gazetesinin sorumluları hakkında Matbuat Kanunu’nun ve Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince kamu davaları açıldığı, sorumlulardan Tasvir gazetesinin sahibi İstanbul Milletvekili Cihad Baban hakkında kovuşturma yapılmak üzere milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması talep edilmiştir. Talep; Adalet Bakanlığından Başbakanlığa, Başbakanlıktan da TBMM’ye sunulmuştur[123]. Baban’a yönelik bir başka yaptırım, TBMM’ye sunulan matbuat layihaları hakkındaki görüşünü bir başmakale ile açıklaması ve bu hususta hükûmetle kesinlikle hemfikir olmadığını belirtmesi üzerine 1956 yılı Haziran ayında DP Genel İdare Kurulunca ihraç talebiyle haysiyet divanına sevk edilmesi olmuştur[124]. Baban’ın tutumu, partiye, gruba karşı açıkça cephe almak, parti dayanışmasını bozmak olarak değerlendirilmiştir[125].
Cihad Baban da kimi zaman gazeteler hakkında dava açmıştır. Gece Postası gazetesinde “Siird Milletvekili Etem İzzet Benice’nin Demokrat Parti’ye Geçeceği Yalan” başlıklı yazıda kendisine hakaret edildiğini iddia ettiği gazetenin Yazı İşleri Müdürü Haluk Cemal Beydeşmen; yine Etem İzzet Benice’nin sahibi olduğu Son Telgraf gazetesinde aynı mealde neşredilen bir yazıdan dolayı gazetenin Yazı İşleri Müdürü Nureddin Oryon aleyhine dava açmıştır[126].
Cihad Baban, tanık olarak Adnan Menderes duruşmalarında Yassıada’da 6-7 Eylül olaylarına dair aleyhte ifade vermiştir. Akis, Adnan Menderes’in daha DP’nin muhalefet yıllarında Baban’dan hazzetmediğini, ancak kendisini “faydalı adam” sayarak tahammül ettiğini, iktidar yıllarında Menderes’in otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra Baban gibilerine ihtiyaç kalmadığını ve bu suretle zorlama, baskı içeren tedbirlere başvurduğunu yazmaktadır[127].
Cihad Baban’ın Balıkesir merkez kazası Hürriyet Partisi kongresindeki konuşmasını neşreden Yeni Gün gazetesi nöbetçi mahkeme kararıyla toplattırılmıştır. Neşredilen konuşmada hükûmetin manevi şahsiyetini sarsıcı ve tahkir edici ifadeler kullanıldığı ileri sürülmüştür. Yazıdan dolayı gazetenin Yazı işleri Müdürü Erdoğan Tokatlı da savcılığa sevk edilmiştir[128]. Bu davalardan başka Baban hakkında, 1966 yılında Çanakkale milletvekili iken Ulus gazetesinde yayınlanan üç yazısı gerekçe gösterilerek savcılık tarafından kovuşturma başlatılmıştır[129].
III. Siyasal Serüveni
III.1. Görev Aldığı Partiler
Cihad Baban, başka alternatif olmadığı için siyasi yaşamına Cumhuriyet Halk Partili (CHP) olarak girmiştir. Çok partili rejime geçildiği süreçte, Tek Parti tekelinden usanan çoğu aydın gibi Baban da DP’ye yakınlık göstermiştir[130]. Tasvir gazetesi başyazarı iken İstanbul’dan bağımsız milletvekili adaylığını koymuştur[131]. Seçime katılan partilerden Kalkınma Partisi’nin de desteklediği Baban, 21 Temmuz 1946 Milletvekili Genel Seçimlerinde DP’nin İstanbul listesinden bağımsız milletvekili seçilerek TBMM çatısı altında siyasi göreve başlamıştır[132]. 1950 ve 1954 seçimlerinin her ikisinde İzmir’den DP adayı olarak milletvekili seçilmiştir[133]. Ancak Baban, 1956 yılının 31 Ekim günü DP’den istifa etmiş, sonradan Hürriyet Partisi’ne geçmiştir[134].
1957 Seçimlerinde milletvekili seçilemeyen ve TBMM dışında kalan Cihad Baban, 27 Mayıs İhtilalinden sonra kurulan Kurucu Mecliste görev almıştır[135]. 5 Ocak 1961-20 Kasım 1961 tarihleri arasında görev yapan II. Millî Birlik Komitesi Hükûmeti’nde Basın-Yayın ve Turizm Bakanlığına getirilmiştir[136]. Bu bakanlıktan CHP Kurultayının kendisini Parti Meclisine seçmesi dolayısıyla istifa etmiştir[137]. Baban, Parti Meclisine seçilmeden önce Hürriyet Partisi’nden CHP’ye geçmiştir[138]. 1961 Seçimlerinde CHP’nin İstanbul, 1965 Seçimlerinde CHP’nin Çanakkale adayı olarak milletvekili seçilmiştir[139]. 1969’dan itibaren ne CHP milletvekili ne de Parti Yönetim Kurulunda yer almaktadır[140]. CHP’den istifası ise 10 Temmuz 1972’de gerçekleşmiştir[141].
Cihad Baban, siyasi yaşamının ilk döneminde İstanbul bağımsız milletvekili olmasına karşın DP’ye yakınlık göstermiştir. DP il ve ilçe teşkilatlarının kongre ve toplantılarına sıklıkla katılım sağlamıştır. Baban 11 Mart 1947 tarihinde Celal Bayar’ın Bakırköy’de DP mensupları ile gerçekleştirdiği toplantıya katılmıştır. Celal Bayar ve Adnan Menderes dışında bu toplantıda konuşma yapanlardan biri olan Baban, DP’nin büyük kongrede aldığı kararlardan, DP’ye sürülmek istenen lekelerden bahsetmiş ve bu lekeleri reddetmiştir[142]. 18 Temmuz 1947 tarihli DP Teşvikiye Ocağı kuruluş yıldönümünün yanı sıra 1 Ağustos 1947 tarihli DP Alemdar bucağı ve Alemdar semt ocağının açılış yıldönümüne katılmış ve bir konuşma yapmıştır[143]. Ayrıca DP’nin 30 Nisan 1949 tarihindeki Zonguldak mitinginde DP Genel Başkanı Celal Bayar’a refakat eden ve konuşma yapan milletvekillerinden biridir[144]. 29 Mayıs 1949 tarihinde gerçekleştirilen DP’nin Eskişehir İl Kongresi’nde ve DP Eminönü ilçesince gerçekleştirilen 24 Temmuz 1949 tarihli toplantıda da yer almıştır[145]. Diğer taraftan Baban’ın başyazarı olduğu Tasvir, DP’nin bir bakıma İstanbul’daki resmi sözcüsü gibi hareket etmiştir[146]. Ancak DP ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan Baban, milletvekilliğinin ilk döneminin sonlarına kadar DP’ye geçmiş değildir. Nitekim Ulus gazetesinin muhtelif nüshalarında Baban için, “Müstakil, demokrat, muhalif başyazar” nitelemesi yapılmıştır[147]. Yeni Sabah’ın 11 Mart 1949 tarihli nüshasında da “Müstakil Milletvekili Cihad Baban” tanımlaması geçmektedir[148]. 14 Mayıs 1950 Seçimlerine yakın DP’ye geçtiği anlaşılmaktadır[149].
III.2. TBMM Çatısı Altındaki Faaliyetleri ve Kanun Teklifleri
Cihad Baban, siyaset sahnesindeki yaşamında silik ve gelişmelere karşı duyarsız bir görüntü çizmekten uzak kalmıştır. Değişik mevzulara dair sözlü sorularının olduğu ve kanun tekliflerinde bulunduğu görülmektedir. Yeni Sabah ve Gerçek gazetelerinin hangi sebebe dayanılarak kapatıldığı, Bakanlar Kurulunun iki gazeteyi açma kararı vermeyi düşünüp düşünmediği hususlarının aydınlatılması hakkında bağımsız milletvekili iken sözlü soru önergesi vermiştir. Soru önergesine cevabında özetle Başbakan Recep Peker, mezkûr gazeteler hakkında karar verme yetkisinin doğrudan doğruya Sıkıyönetim Komutanına ait olduğunu söylemiştir[150]. Cihad Baban’ın yine Devlet tarafından satın alınan Şirket-i Hayriyenin emeklileri hakkında Ulaştırma Bakanlığına sözlü sorusu olmuştur[151]. “Devlet tarafından satın alınan Şirket-i Hayriyenin emeklileri hakkında ne gibi bir muamele yapılmıştır? Bu bir avuç insanın içinde bulundukları zor durumdan kurtarılmaları için Bakanlık ne düşünmektedir?” Sorular Ulaştırma Bakanı Şükrü Koçak tarafından cevaplanmıştır[152]. Şirket-i Hayriyenin malul, emekli, dul ve yetimleri; TBMM Başkanlığına ve üyelerine hitaben yazdıkları açık mektupta, Baban’ın dertleriyle ilgilenmeleri karşısında minnet ve şükranlarını arz etmişlerdir[153]. 1956 yılı sonlarında Hürriyet Partisi milletvekili iken Kıbrıs hakkında DP’nin cevaplaması için sözlü sorusu olmuştur. Baban, Menderes hükûmetlerinin 1954’ten itibaren Kıbrıs mevzusunda taviz vermelerini eleştirmekteydi. Sözlü soru, Başbakan Adnan Menderes tarafından cevaplanmıştır[154].
Kanun tekliflerinden birini 1948 yılı Aralık ayında Adnan Adıvarla birlikte vermiştir. Teklif, İstiklâl Mahkemeleri kanun ve eklerinin yürürlükten kaldırılmasını içermektedir[155]. İç İşleri Komisyonunda da görüşülen teklif 4 Mayıs 1949 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir[156]. Böylece Cumhuriyet tarihinde önemli izler bırakan İstiklâl Mahkemelerinin yürürlükten kaldırılmasında Baban’ın büyük bir etkisi olmuştur. Diğer bir kanun teklifini CHP Çanakkale Milletvekili iken vermiştir. “Türk Fen Bilgileri Akademisi” ile “Türk Akademisi” Kurulması Hakkındaki Kanun teklifinde Baban, her iki akademinin kurulma gerekçesine şu şekilde yer vermektedir: “İkinci Beş Yıllık Plân, millî kalkınmamızı başarı ile yapabilmemiz için, yetenekli insan gücüne olan ihtiyacı birçok yerde belirtmektedir. Türkiye, fen ve bilgi alanında kalifiye elemana her şeyden daha fazla muhtaçtır.” Bu bağlamda verilecek armağanlarla fizik, kimya, biyoloji, tıp, matematik alanlarında ilmi ve teknik girişimleri teşvik etmek, bu doğrultuda girişimde bulunacak kişilere imkân hazırlamak, ortaya çıkacak çalışmaları yayın ve sair suretlerle kamuya mal etmek lüzumundan dolayı “Türk Fen Bilgileri Akademisi” ile “Türk Akademisi” kurulmuştur[157].
III.3. Siyasi Çizgisi ve Düşünceleri
Cihad Baban, belirtildiği üzere siyasete atıldığı ve milletvekili seçildiği ilk yıllarda DP çizgisinde hareket etmiştir. Bu bağlamda düşünceleri DP’nin kuruluş programı ve bu programa yön veren ruh doğrultusunda şekillenmiştir. Daha milletvekilliğinin ilk yılında DP’nin bir gün iktidarı ele alacağına inancının tam olduğunu belirtmiştir[158]. Baban, dar ve kabuğuna çekilmiş bir siyasetçi olmaktan ziyade düşüncelerine inanan ve onları zamanı geldiğinde savunan bir kalem sahibiydi. Demokrasinin Türkiye’de yerleşmesini samimi bir şekilde isteyenlerden biri idi[159]. Kendisini en çok sevindiren gelişme 14 Mayıs 1950 Seçimleri olmuştur. Çünkü Baban’a göre bu seçimlerle millî irade gerçek anlamda tecelli etmiştir[160].
Cihad Baban’ın bağımsız milletvekilliğinden DP’ye, Hürriyet Partisi’nden CHP’ye kayan bir siyasi çizgisi vardır. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra uzun yıllar şiddetle karşı çıktığı CHP saflarında yer almaya başlamıştır[161]. Partiler arası geçişgenliği Selçuk İrdem’e göre değişen karakterinin değil inandığı ve değişmeyen doğrularının bir sonucudur[162]. Haldun Taner de eylemin, siyasetin içindeki insanın hatalar yapmasının kaçınılmaz olduğunu, Türkiye gibi bir ortamda çelişkilere düşeceğini, düşürüleceğini, dolayısıyla tenkit edilecek taraflarının olduğunu ifade etmektedir. Bu gelişme ve değişmeler içinde Baban’ın ülkücü, Atatürkçü, yurtsever ve basın hürriyetinden yana kişiliği tutarlılık göstermiştir[163]. Mehmet Barlas ise: “ … Cihad Baban, gazetecilik ile politikacılığın, sanıldığının aksine, birbirlerine zıt iki meslek olduğunu yaşamı ile kanıtlamış bir meslek büyüğümüzdü.” der. Çeşitli partilerin içinde yer almasına karşın mesleğinin gereği olan bağımsızlığı büyük bir mücadele ile korumaya çalışmıştır[164]. Altan Öymen’e göre de siyasal yaşamında değişik kamplarda bulunmuş olması, esasında başlangıçtaki “muhafazakâr-liberal” çizgisinde kalmak isteyişinden kaynaklanmıştır[165]. CHP’den kopuşu da “Ortanın Solu” söylemine karşı çıkışıyla gerçekleşmiştir[166]. Siyasal kutuplaşmanın ve toplumsal şiddetin arttığı 1970’ler ortamında, devletin, siyasi partilerin ve anayasal organların önderliğinde toplumsal barış arayışının öne çıkması, buna karşılık sivil alanda özgürlük arayışının ikinci planda kalmasına bağlı olarak 12 Eylül rejiminde görülen devletin kutsallaşmasını sürdüren merkez sağda yer alan bir siyasetçi kimliğine bürünmüştür[167].
Cihad Baban’ın 1960 darbe rejiminde görev almasının arka planında politikanın demokrasi ve özgürlük kavramlarından çok bireysel beklenti ve çıkarların öne çıkmasını durdurmak ve halkın geliştirilmesinin devlet eliyle sağlanması fikrini benimsemesi yer almaktadır. Yine 1970’lerde Baban’ın aktif siyasetin dışında olmasına rağmen toplumsal şiddeti kontrol edemeyen siyasi partilere inancını kaybetmesi ve devlet otoritesini talep etmesi, 12 Eylül rejiminin onu bakan olarak seçmesini sağlamıştır[168]. Ancak 1960 ve 1980 darbe dönemlerine, diğer bir deyişle onarım dönemlerine denk gelen bakanlıkları kısa sürmüştür. Sivil yönetimin üstünde güçlerin varlığı böyle dönemlerde bakanlık yapmayı oldukça zorlaştırmaktaydı. Hatta kendisi, “27 Mayıs’tan sonra Bakanlığımda neler çektim bilsen.” demiştir. Oktay Akbal, Cihad Baban’ın bu söylemine karşılık 12 Eylül’den sonra yeni bir onarım döneminin bakanı olarak görev alışını yadırgamaktadır. Yine Akbal, Baban’ın Kültür Bakanlığı döneminde kitapların depolara tıkılması gibi birçok yanlış işlere seyirci kalışını, bir gazetecinin, bir kültür adamının yapmaması gereken hareketlerde bulunuşunu tenkit etmiştir[169].
Cihad Baban, siyasetin ülke bekası ve ülke çıkarları üzerinden şekillenmesi gerektiği fikrinde olup temel argümanlarından biri uzlaşma siyasetidir. Ancak Baban’a göre II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1980 Eylül Darbesi’ne gidilen sürece kadar uzlaşma siyaseti partiler arasında gerçek anlamda yer edinememiştir. Nitekim Baban’da, İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın, DP ile CHP’nin ve ülkenin kritik bir süreçten geçtiği 1970’lerin sonu itibari ile Adalet Partisi ile CHP’nin ülke çıkarlarına dair en önemli meseleler üzerinde uzlaşamadığı kanaati hasıl olmuştur. Oysa makul olan ülke çıkarları adına partilerin kendi iddialarını ve kendi kaprislerini bir tarafa bırakarak, aralarındaki düşmanlığın boyutu ne kadar büyük olursa olsun devletin bekası yolunda uzlaşmalarıdır[170].
Cihad Baban, 1946 Genel Seçimleri üzerine birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur. İnönü’nün 1946 Seçimlerinden önce: “Seçimlerin yalnız dürüst olması kâfi değildir, o seçimlerin dürüst olduğuna vatandaşların da inanması lazımdır.” dediğini, ancak ne yazık ki bu sözün söylemde kaldığını ve tatbik edilemediğini, seçimlerde yolsuzluk yapıldığını belirtmiştir. Hatta Baban’a göre CHP, yolsuzluklarını meşru göstermek için DP’nin hazır olmadığı, ağzı süt kokan çocuğa iktidarın teslim edilemeyeceği gibi bahanelere sığınmıştır. Baban, 1950 Genel Seçimlerine gidilen bir süreçte seçimlerin dürüstçe yapılacağı hususunda da kuşku duymuştur[171]. Meşrutiyetten beri seçim üzerinde devamlı surette iktidardaki partilerin etkili olduğu ve bu sebeple hiçbir zaman halkın iradesinin gerçek anlamda hâkim olamadığı kanısındadır[172]. Benzer bir anlayışla Hürriyet Partisi’ne geçtiğinde ve 1957 Genel Seçimlerine gidilen süreçte, bu defa DP’yi demokratik olmayan uygulamalarından dolayı tenkit etmiştir. Baban’a göre DP iktidarının güdümündeki mevcut Seçim Kanunu ve diğer antidemokratik kanunların yarattığı hava içinde seçimlerde bulunmak akıl ve mantığın alacağı bir iş değildir[173].
Cihad Baban’ın çoğu zaman CHP’deki mevcut kimi yapıları ve uygulamaları tenkit ettiği görülmektedir. Tek Parti anlayışına tenkitte bulunurken, CHP erkânının yerlerini başkalarına terk etmelerini lüzumlu görmektedir. Değişiklik, devlet idaresine taze kuvvetler ve taze bir zihniyet getireceğinden devleti içinde bulunduğu statik muvazeneden kurtaracaktır. Baban’a göre Tek Parti sisteminin sakat ettiği bir bünyeden medet ummak harem ağasından çocuk beklemek kadar gayri kabildir[174]. Nitekim CHP, 1950 Seçimlerinde muhalefete geçince de eski geleneklerin ve Tek Parti sisteminin icabı olan hastalıklarından vazgeçmemiştir[175].
Cihad Baban’ın tenkidine konu olan hususlardan biri de şeflik sistemidir. CHP’nin eskiden beri devam eden şef sisteminden kendisini kurtaramadığını belirtmiş ve devamında şeflik sistemi ile ilgili şu noktalara dikkat çekmiştir:
“Şef sistemi, parti lideri yetiştirmediği için, İnönü ortadan çekildiği takdirde Halk Partisi’nin vahdetini koruyacak kimse kalmayacak ve İnönü de fâni olduğunda bu boşluk doldurulmadığına göre iş Güleklere falan kalıyor demektir ki bu hal Halk Partisi’nin akıbetini emniyetle mütalaa etmemize mani olmaktadır.”[176]
Cihad Baban, İsmet İnönü hakkında sabık bir diktatör nitelemesi yapmakta, devlet reisliği zamanında ve öncesinde ülkede acı hatıralar bırakan zulüm hamlelerine adının karıştığını belirtmektedir[177]. Baban, iktidardaki veya muhalefetteki bir partinin demokrasi dışı uygulamalarla yaptırımlara maruz bırakılmasına karşıdır. Ortada işlenmiş bir suç varsa, suç teşekküllere değil, işleyen şahıslara mal edilmelidir[178].
Cihad Baban, CHP iktidarını ve uygulamalarını sıklıkla tenkit etse de iktidar partisinin aldığı kimi kararları yerinde bulup iktidarı takdir etme davranışı sergileyebilmiştir. 1947 yılı içinde hükûmetin sıkıyönetimi kaldırmakla iyi niyetini ortaya koyduğunu belirtmiş ve devamında şu sözleri sarf etmiştir:
“Sıkıyönetim kaldırıldıktan sonra Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nu değiştirmemesi için ortada sebep yoktur. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile sıkıyönetim kalktıktan sonra da Seçim Kanunu’na el atılacağı anlatılmıştır. Sıkıyönetimin kaldırılmasını müteakip, Halk Partisi’ne samimiyetsizlik izafe etmek için fazla sabırsızlık gösterilmemelidir… Şimdi millî temayüllere uygun olarak hareket etmek isteyen bir Halk Partisi var… Örfi idareyi kaldırdı. Daha evvel İskân Kanunu’nu değiştirdi. Seçim Kanunu’nu, Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu’nu değiştireceğini söylüyor. Sözünü tutup tutmayacağını bir iki ay içinde anlayacağız.”[179]
Cihad Baban, süreç içerisinde Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu’nda ve Seçim Kanunu’nda muhalefetin de tasvip ettiği değişikliklerin yapılmış olmasını memnuniyetle karşılamıştır[180].
Cihad Baban, ikili meclis sisteminden yanadır. Mebusan Meclisi dışında Ayan Meclisinin olması gerektiği düşüncesindedir. Baban, ikili meclis olsaydı daha önce yaşanan bazı milletvekillerinin kanuna aykırı şekilde meclisten atılmaları, Celal Bayar’a karşı düşmanlık ibraz etti diye mahkûm bir belediye reisinin affedilmesi, memurların hataları yüzünden halktan toplanan fazla şeker paralarını irad kaydettik diye işin içinden çıkmaları, Özalp’te öldürülen vatandaşların cesetlerini örten esrarın senelerce kapalı kalması gibi olayların yaşanmayacağını ileri sürmüştür. Bu bağlamda Baban’a göre Ayan Meclisi esasında bir kalkan işlevi görmektedir[181].
Cihad Baban, komünizme ve komünizmin Türkiye’de yayılmasına karşıdır. Komünizmin ülkede gelişip yayılmasından yalnız CHP’nin mesul olduğu düşüncesindedir[182]. Eğitim mevzusunda millileşmeden yana olup yasalarda da yer aldığı haliyle eğitimin her kademesinde milliliğin esas tutulmasını isteyen Baban, komünist ideolojinin öğrenciler arasında revaç bulması taraftarı değildir[183].
Cihad Baban, ilk dönemlerde DP’ye olan inancını korumuş ve DP’yi icraatlarında takdir etmiştir. 24 Nisan 1950 tarihli bir yazısında, memleket kaygısı ile hareket eden DP’nin bir nizam ve kanun partisi olduğunu, memleketi tahrip edecek düşüncelerle mücadelede her zaman CHP’nin önünde yer aldığını açıklamıştır[184]. Ancak sonradan Baban’da DP’nin 1946 ruhundan ayrıldığı düşüncesi hâkim olmuştur. Eski prensiplerin parti içinde müdafaasının yapılamaması kendisini rahatsız etmiştir[185]. Dahası DP’nin iktidarından emin olması üzerine anti-demokratik uygulamalara başlaması, 1946 ruhuna inanan ve demokrasi arayışında olan Baban’ın partiyle yollarını ayırma sürecini başlatmıştır[186]. Bir bakıma büyük umutlarla dâhil olduğu DP’den umduğunu bulamamış, DP’nin değişim geçirdiğinden hareketle bir bocalama sürecine girmiştir[187]. Başlangıçta DP’nin menfaatlerini düşünerek parti içerisinde oluşan tenkitkâr hizipte yer almıştır[188]. Bocalama sürecini atlattıktan sonra aldığı kararla 1956 yılında DP’den istifa ederek Hürriyet Partisi’ne geçmiştir. 29 Kasım 1956 tarihinde Hürriyet Partisi İl Merkezinde basın mensupları ile gerçekleştirdiği bir toplantıda Hürriyet Partisi’ne geçme gerekçesine yer vermiştir. Başbakan Adnan Menderes’e yazdığı mektupta da Hürriyet Partisi’ne geçme sebeplerini izah etmiştir. Basın mensuplarına şu izahatta bulunmuştur:
“DP faaliyetlerinin 1946 senesinde vazedilen prensiplere uymaması ve kendi sözlerinden dönmüş olması sebebi ile bu partiden ayrılmış bulunuyorum. Partinin prensiplerinden dönülmesi, mevcut vaatlerin yerine getirilmemesinden ibaret kalmayıp, matbuat, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunları ile insan haklarına, halkımıza ve milletlerarası taahhütlere aykırı bir siyasi gerileme kaydedildi. Birçok prensipleri kabul ederek seçilen DP milletvekillerinin bu gidişe müsaade etmeyeceklerini zannederdim; istifamı da bu ümitle geciktirmiştim. Hadisat evvela bu prensiplerin tahakkukuna mani olacak şekilde kuvvetli cereyan etti; bilahare de Menderes, kendi üstündeki murakabeye kendi murakıp oldu. Bu duruma grup mukavemet gösteremedi, neticede yollarımız ayrıldı.”[189]
Diğer taraftan Cihad Baban, Adnan Menderes’in icraat mevzusunda kendi düşüncelerine ortak kabul etmeyişini hastalık olarak değerlendirmekte ve yaşanan aksaklıkların bu hastalıktan kaynaklandığını ileri sürmektedir[190]. Yine basın hürriyeti savunuculuğu, Baban’ı DP ile karşı karşıya getirmiş ve bu yaklaşımı DP’den ayrılmasına yol açan gerekçelerden biri olmuştur[191]. Dâhil olduğu Hürriyet Partisi iktidara gelirse ve davasından uzaklaşırsa bu parti ile de mücadele edeceği hususunda basın mensuplarının dikkatini çekmiştir[192]. Bir bakıma DP döneminin anormal şartları kendisini parti değiştirmeye zorlamıştır[193].
Cihad Baban, muhalefete geçtiğinde DP anlayışını tenkit eden yazılar yazmış ve söylemlerde bulunmuştur. Hürriyet Partisi çatısı altında DP iktidarına ve özellikle Adnan Menderes’e karşı sert bir muhalif kesilmiştir. Bir beyanatında Adnan Menderes’i hedef alarak, 1957 Genel Seçimlerine gidilen süreçte mücadelenin ülkenin geleceğine tahakküm etmek isteyen bir adamla bizzat Türk Milleti arasında geçeceğini, bu adamın paçasına yapışarak onu yıkmanın gerekli olduğunu, Menderes’in tiranlık uygulamalarının hürriyet ve demokrasiden eser bırakmadığını dile getirmiştir[194]. Menderes’in 1958 Eylül’ünde Irak örneğinden yola çıkarak muhalefetin ihtilal hazırlığında olduğu açıklaması karşısında, vehimler içinde yaşayan bir başvekilin sağlam ve selim kararlar vererek ülkeyi yönetmesinin zorluğuna vurgu yapmıştır[195]. Diğer taraftan Baban’a göre hızlı enflasyon ve DP iktidarının memnuniyetsizlikleri zorlayıcı tedbirlerle bastırmaya kalkışması 27 Mayıs 1960 Darbesi’ne giden süreci hazırlamıştır[196].
Cihad Baban, kuvvetlerin denkliği prensibine taraftardır. Çünkü kuvvetlerin birliği prensibi ile demokratik sistem yürütülemez. Kuvvetlerin birliğinin diğer ismi zümrenin tahakkümüdür. İnsanların yalnız iyi niyetine güvenerek demokrasi iyi işletilemez. Nitekim istibdatı da müstebit iyi niyetlerle ve samimi düşünerek yapabilir. Bu itibarla fertlerin, zümrelerin müstebidane hareket etmemeleri için sistemi sağlam bir şekilde kurmak gerekir[197]. Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin tarafsız, zeki ve dünya ahvalini iyi tanıyan biri olması gerektiği kanaatindedir. Cumhurbaşkanının tarafsız olmaması tüm dengeleri alt üst etmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi uzlaşmaya dayalı olarak çözülmeli, bir kavga ve yıpratma meselesine dönüştürülmemelidir[198].
Cihad Baban, katılım sağladığı uluslararası platformlarda millî hassasiyet göstermiştir. Bu tutumuna 1940’lı yılların sonlarına doğru Bulgaristan’ın Türk azınlığına yaklaşımındaki tepkisi örnek verilebilir. Cenevre’deki Haberleşme Serbestisi Konferansı’na katılım sağlayan Türkiye heyetindeki üyelerden bir olan Baban, Bulgar delegesinin Türk azınlığa yönelik baskı ve zulümlerin uydurma haberler olduğu açıklamasına cevap vermiştir. Baban, Türkiye’nin özellikle saldırılar olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmaktan çekinmeyeceğine vurgu yapmıştır[199]. Bulgaristan’daki Türklerin durumu Dublin’deki Parlamentolararası Birliği Konferansı gündemine de alınmıştır. Parlamentolararası Birliği’nin Fransa Meclisi Dış İşleri Komisyonu Başkanı M. Bennefous’un başkanlığındaki politik komisyonda söz alan Baban, Demirperde arkasında bulunan ve kendi hürriyetlerine malik olmayan memleketlerde akalliyetlere büyük zulümler yapıldığını, akalliyetlerin komünizme ram edildiklerini, malları, mülkleri ellerinden alınarak memleketten kovulduklarını, Bulgaristan’daki Türklerin de bu neviden hadiselere misal teşkil ettiğini, 36 parlamento tarafından kurulan birliğin bu hususta bir takbih kararı vermesi gerektiğini söylemiştir. Baban’ın bu teklifi ittifakla kabul edilmiştir[200].
Cihad Baban, Bülent Ecevit’i bazı olayları kendi düşüncesi doğrultusunda yorumlarken, o olaylarla çelişkiye düştüğünü hesaplamaması karşısında tenkit etmektedir. Baban’a göre 1974 yılında Kıbrıs’a asker sevkinde öncü rol oynayan Ecevit, harekâta “Barış Harekâtı”, orduya da “Barış Gücü” ismini vermişse de harekât barış getirememiştir. Hatta Kıbrıs Barış Harekâtı dolayısıyla ülke, aradan geçen beş yıllık süre zarfında genişleyen siyasal olaylarla uğraşmak zorunda kalmıştır[201].
III.4. Değişik Mevzular Üzerine Yaklaşımları
Cihad Baban, bir aydının, özellikle de bir gazetecinin ülkesinin yakın tarihine vakıf olması gerektiği düşüncesindedir[202]. Düşüncesini yaşamına tatbik ettiğinden, çok yönlü ve hemen her alanda belirli bir donanıma sahip olmayı başarmıştır. Buna karşın mütevazı bir duruş sergilemiştir. Tasvir gazetesi başyazarı olduğu 1940’lı yılların ortalarında sivil havacılık üzerine düzenlenen bir anketteki sorulara cevap verirken, mütevazılığı sarf ettiği şu sözlerde görülmektedir: “Sivil havacılığı ve genel olarak havacılığın gelişmesi için ne gibi tedbirler alınması gerektiği hakkında bir fikir veremeyeceğim. Bu iş o kadar ihtisasa dayanan ve teferruatı olan bir iştir ki bu hususta cevap verebilmek için kendimi salahiyetli görmüyorum.”[203]
Toplumsal ve millî meseleler üzerinde hassasiyetle duran Cihad Baban, toplumsal ve millî meselelere dair hassasiyetini hem gazeteciliği hem de milletvekilliği süresince devam ettirmiştir. 1940’lı yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Memleket Meselelerini Tetkik” köşesinde toplumsal ve millî birçok mevzuyu irdelediği görülmektedir. Meseleleri derinlemesine araştırarak, meseleleri yerinde görerek, tetkik seyahatleri gerçekleştirerek analiz etmesi gazetecilik yönünün ön plana çıkan bir vasfıdır. Bu köşedeki yazıları ile geniş bir ilgi uyandırmıştır[204].
Mezkûr köşesindeki “Toprak Davamız” başlığını taşıyan yazısında Türkiye’deki çiftçi ailelerinin yeter derecede arazi sahibi olmayışlarını, Anadolu köylüsünün yüzyıllardır ihmale uğramış olmasının Toprak Kanunu’nu zorunlu kıldığını belirtmektedir. Toprak Kanunu ile amaç yalnız toprak dağıtmak olmamalı, arazinin işlenmesi, millî ekonominin zorunluluklarına uyması ve genel olarak kamuya yararlı olması dikkate alınmalıdır[205]. Aynı köşede eğitim mevzusunu da irdelemiştir. Cihad Baban, yalnız mektep açmakla, uzun programlara girişmekle ve yarım tedbirlere başvurmakla ilköğretim davasının halledilemeyeceğini ileri sürmektedir. Kırsal kesimin özellikle de köylerin fakirliği ve diğer mahrumiyetleri dikkate alınarak köyün bünyesine uygun öğretmen yetiştirmek gerekir. Baban:
“… Hoca köyde öyle bir kimse olacaktır ki aklı şehirde ve başka yerlere kaçmakta olmasın. Bu hoca öyle bir kimse olacaktır ki, bu davaya imanla sarılsın ve esasen köyün adamı olsun. Bu hoca öyle bir kimse olacaktır ki, sırasına göre köyde idareciliği, yapıcılığı, yaratıcılığı temsil etsin… İlköğretim işinin geniş bir memleket konusu olduğunu anlayarak, bütün faaliyet sahalarında, ziraatte, ekonomide, güzel sanatlarda ve hemen her sahada o köyün mürebbisi olabilsin.”[206]
diyerek yetiştirilecek öğretmen tipinin hangi vasıflara sahip olması gerektiğini belirtmiştir. Öğretmen okulları bu vasıflara sahip öğretmen yetiştiremediğinden Köy Enstitüleri fikri ortaya çıkmış ve uygulamaya konulmuştur. Köy Enstitülerini özgün kurumlar olarak gören Baban, Köy Enstitülerinin iş esası ve köylünün ihtiyaçlarına cevap verme fikri üzerine kurulduğunu kabul etmiştir[207]. Memleket Meselelerini Tetkik köşesinde, ülkenin büyük bir meselesi olan Çukurova ziraatını, ürün yetiştiricilerin dertlerini bizzat yerinde araştırarak değinmiştir[208]. Ege ve Gediz havzasının büyük önem arz eden üzüm ve incir meselesinin mahiyeti ve bu yöndeki şikâyetler, öğretmen ihtiyaçlarının karşılanmak sureti ile refaha kavuşturulmaları, Osmanlı’dan başlamak üzere Türkiye’deki ilköğretimin tarihsel süreci bu köşesinde değindiği diğer mevzulardır[209].
Tasvir-i Efkâr gazetesinde “Günün Akisleri” isimli köşede de değişik mevzuları kaleme almıştır. Günün Akisleri köşesinde “Memur Meselesi” başlığını taşıyan yazısında, ülkenin doğusu ve batısı arasındaki kalkınma farklılığına çözüm bulmak gerektiğinden hareket ederek şu cümlelerle temas etmiştir:
“… Vatan bir kül olmakla beraber, Şark vilayetleri ile Garp vilayetleri arasında mevcut olan farkları zaruri olarak kabul etmek lazımdır. Doğu kalkınmak, yükselmek için teşebbüs sahibi, faziletli ve münevver gençlere muhtaçtır; Barem kanunu ve memurluk mevzuatımız bugünkü halleri ile bunu temin edemezler. Doğu’nun bakir ve işlenmemiş yüksek yaylaları, gençlerin can ve gönülden koşacakları cazip bir mevzu haline getirilmedikçe, nasihat ve ağdalı kelimelerin hükümleri sıfırdan pek farklı olmayacaktır. Aynı mektepten çıkan aynı salahiyetlere malik olan hemcinsleri mamur ve konforlu yerlerde nöbet değiştirmeden oturdukça, Şark’taki münevveri Ankara’nın asfaltı, İzmir’in kordonu, İstanbul’un İstiklâl Caddesi bir mıknatıs gibi çekecektir.”[210]
Aynı köşede, I. Dünya Savaşı’nın psikolojik değerlendirmesini yapmaktadır:
“Dimağımızın bir köşesine yerleşen harp gailesi, namuslu, fakat züğürt adamların ödenmemiş borçları gibi hepimizi acayip bir burkuntu ile rahatsız ediyor. Ekmek yerken harbi hatırlıyoruz, iştahımız kaçıyor; beyaz perdede harp filmleri görüyoruz, keyfimiz kaçıyor; bir işe el atmak istiyoruz, istiklâl endişesi ile teşebbüs kudretimiz kırılıyor.”[211]
Cihad Baban, 1960’ların sonu 1970’lerin başında Cumhuriyet gazetesinde “Günden Güne” köşesinde Türk tarihinde iz bırakmış önemli şahsiyetleri kaleme almıştır. Behçet Kemal, Zekeriya Sertel, Tevfik Rüştü Aras, Enver Paşa, Sıddık Sami Onar, Cemal Gürsel değindiği şahsiyetlerden bazılarıdır[212].
Milletvekili olmadan önce Cihad Baban’da, turizmin bir ülke için taşıdığı değere atıfla, turizm davası bir bütün olarak ele alınmak ve muntazam bir planla uzmanlar elinde değerlendirilmek şartı ile büyük servetler kazandırabileceği inancı hâkimdir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında geniş, bakir ve verimli bir iş sahasını teşkil eden turizm sektörü ülke ekonomisi için yararlı olacaktır[213]. Milletvekilliği döneminde de turizm mevzusuna eğilimi devam etmiştir. Baban, turizmi önemli bir dava olarak görmektedir. 27 Aralık 1947 tarihinde TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında İtalya’nın turizme kapılarını açmasıyla büyük miktarda döviz kazandığını, üzerinde durulmazsa böyle bir imkânın elden kaçacağını, hiç olmazsa Anadolu Ajansından kesilecek paranın turizme verilmesinin faydalı olacağını ifade etmiştir[214]. Basın-Yayın ve Turizm Bakanı olduğu süreçte de Türkiye’de kalkınmanın turizme dayanacağı düşüncesiyle hareket etmiştir[215].
İktisadi Yürüyüş dergisindeki yazıları daha çok ekonomi üzerinedir. Uluslararası İzmir Fuarını millî kalkınmanın bir simgesi ve toplumsal değer olarak görmektedir[216]. Cihad Baban’a göre tasarrufta esas dava iş ve çalışma zihniyeti ile alakalıdır. “Memleketimizde iktisadi bir tasarruf şuurunun uyanmasını ve tamimini temin ettiğimiz takdirde müfredatını kolaylıkla sayabileceğimiz pek çok tasarruf yolları kendi kendiliğinden gözlerimizin önüne açılacaktır.” Der[217]. 1946 yılında yaşanan tütün buhranı üzerine üretimin arttırılması, ucuza mal edilmesi ve ihracatın çoğaltılması tavsiyesinde bulunmuştur[218]. Türkiye’nin bir sistem halinde iktisadi politikaya sahip olamadığı, imkânları, rakamları ve mevzuları teşkil eden unsurları avuç içinde sımsıkı tutarak muhtelif kollar arasındaki münasebetlere dayanan uzun ömürlü planlara ulaşamadığını ileri sürmektedir[219]. Ülke sorunları karşısındaki hassasiyeti, ülke sorunlarının tartışıldığı platformlara katılımını özendirmiştir. Ülkenin iktisadi birçok meselesinin ortaya konulduğu, kıymetli etütler hazırlandığı, birçok mühim kararlara varıldığı 22- 27 Kasım 1948 günlerinde İstanbul’da toplanan Türkiye İktisat Kongresi’ne katılanlardan biridir[220].
Cihad Baban, Kültür Bakanlığı yaptığı dönemde Türk Kadınlar Birliği Genel Merkezi tarafından İzmir’de düzenlenen toplantıda bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında: “Kadın-erkek eşitliğinin olmadığı ülkelerde huzur ve sükûn da olmaz” demiştir[221].
Tarihe mal olmuş kişilere dair değerlendirmelerde bulunurken Fatih Sultan Mehmed için; “Tarihin bir devrini kapayıp yeni bir devir açan ve bize Avrupalı olmak salahiyetini kazandıran” kişi nitelemesi yapmıştır[222]. Cumhuriyet Dönemi’nde izler bırakan şahsiyetlerin vefatları üzerine bu şahsiyetleri değerlendirmeye tabi tuttuğu birçok yazı da kaleme almıştır. Örneğin başbakanlık yapan Hasan Saka’nın 29 Temmuz 1960 tarihinde vefatı üzerine Cihad Baban kendisine dair şu sözleri sarf etmiştir:
“.... Onu lise talebesi iken Lozan Konferansı’na giden heyet üyesi olarak kalpaklı resmiyle ve babamın dostu olarak tanımıştım. O zaman İstanbul’un işgalini yaşayanlar, Senegalli zencilerin tecâvüzünü görenlerle biz, çocuk muhayyilemizde kalpağı ne kadar kudsîleştirirdik. Hasan Bey, kalpağı enine giyerek gözlerimizin önünde tecessüm ederdi. Avrupa'da tahsil ederek modern maliyeciliği memlekete getiren nâdir insanlardan biri idi. O’nun için Hasan Bey bahis konusu edildiği zaman, Avrupa ile Türkiye arasında köprü kurmuş neslin mümtaz simalarından biri olarak nazarlarımızda canlanır.”[223]
IV. Eserleri
Cihad Baban, Fransızca ve Almancaya vakıftır[224]. Baban, gazete yazarlığı dışında dile vakıf olmanın verdiği avantajla kendisinin yazarı ya da çevirmeni olduğu birçok eseri de mevcuttur. Eserleri biyografi ağırlıklıdır. Hitler ve Nasyonal Sosyalizm (1933)[225], İsyan (Tercüme, Roman-George Simenon’dan) (1944), Churchill’in Siyasi Hayatı (Biyografi, 1944), Mezada Çıkarılan Kadınlar (Tercüme Roman-Clement Vautel’den) (1945), Adenauer (Biyografi) (1965), Çin-Rus Anlaşmazlığı (Etüd, 1965), Truman’ın Hatıraları (1965), Ho-Şi Minh (Biyografi, 1968), Politika Galerisi: Büstler ve Portreler (1970), İsa Öncesinden Günümüze Kadar Çin Tarihi (1983), Meydan Sohbetleri (1983) Baban’ın kaleminden çıkan eserlerdir[226].
SONUÇ
Babanlar ailesine mensup Mustafa Zihni Paşa ve çocukları Osmanlı Devleti’nin son döneminde, hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli görevler ve roller üstlenmişlerdir. Mustafa Zihni Paşa’nın torunu Cihad Baban ise vefat ettiği 1984 yılına kadar gerek gazeteci kimliği gerek siyasi görevleri ve düşünceleri ile gündemde kalmayı başarmıştır.
Cihad Baban, gazetecilik, yazar, milletvekili ve bakanlık vasıflarını haiz olmuştur. Bağımsız milletvekilliği ile başlayan siyasal serüveni DP, Hürriyet Partisi ve CHP mensubiyeti ile devam etmiştir. Başlangıçta CHP iktidarına ve uygulamalarına karşı muhalif bir tutum içinde olmuştur. Sonradan DP ile ters düşünce Hürriyet Partisi saflarına geçmiştir. Hürriyet Partisi’nde bu defa DP iktidarı ve uygulamalarına muhalefet etmiştir. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra da siyasetten kopamayarak dönemin koşulları gereği uzun yıllar karşı çıktığı CHP’ye geçmiştir. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin II. Millî Birlik Komitesi Hükûmetinde; 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra da Ulusu Kabinesi’nde bakan olarak görev yapmıştır.
Cihad Baban uzun dönemler siyasetin içinde yer almışsa da, asıl kendisini bulduğu ve kopamadığı alan gazetecilik olmuştur. Profesyonel anlamda 1934’ten başlayıp vefat ettiği 1984 yılına kadar geçen elli yıllık süreçte birçok gazetenin kuruluşunda aktif bir şekilde yer almış, başyazarlık düzeyinde hizmet vermiş, yazıları ile kamuoyunu etkilemiştir. Basın davasının ve basın hürriyetinin kararlı ve azimli bir savunucusu olarak başarılı ve uzun soluklu bir gazetecilik süreci geçirmiş, gazeteciliği tam anlamıyla bir yaşam felsefesi haline getirmiş, ancak siyasette aynı oranda başarılı olamamıştır. Yine de Baban, siyaset yaşamında temayüz eden ender gazetecilerden biri olarak, bu alanda da aksiyon yaratmış, özellikle Türk devlet ve siyaset yaşamının bunalımlı dönemlerinde aranan kişi olmuş, İhtilal hükûmetlerinde kendisine bakanlık görevi verilmiştir. Düşünce ve siyasi yaşamında zaman zaman değişik gruplar içinde görünmüşse de, demokrasiden taviz vermeyen ve dengeli düşünce çizgisini aşmayan duruşu ile her zaman herkesin aradığı, güven duyduğu bir kişilik sergilemiştir. Baban, yenileşmeden, yeni hamlelerden yana ve toplumun menfaatine çalışma gayreti içinde olmuştur. Türk ve dünya tarihine vakıf olmasının yanı sıra birçok alanda kendisini geliştirmiş, topluma aktardığı değerler ve bilgilerle iz bırakmıştır.
KAYNAKÇA
Akis, C VII, S 110, Yıl 3, 16 Haziran 1956.
Akis, C VIII, S 129, Yıl 3, 27 Ekim 1956.
Akis, C VIII, S 129, Yıl 3, 27 Ekim 1956.
Akis, C VIII, S 130, Yıl 3, 3 Kasım 1956.
Akis, C VIII, S 181, Yıl 3, 10 Kasım 1956.
Akis, C VIII, S 132, Yıl3, 17 Kasım 1956.
Akis, C VIII, S 138, Yıl 3, 29 Aralık 1956.
Akis, C IX, S 139, Yıl 3, 5 Ocak 1957.
Akis, C IX, S 147, Yıl 3, 2 Mart 1957.
Akis, C IX, S 154, Yıl 3, 20 Nisan 1957.
Akis, C X, S 159, Yıl 4, 25 Mayıs 1957.
Akis, C X, S 172, Yıl 4, 24 Ağustos 1957.
Akis, C XII, S 193, Yıl 4, 18 Ocak 1958.
Akis, C XIII, S 208, Yıl 4, 3 Mayıs 1958.
Akis, C XIV, S 227, Yıl 5, 13 Eylül 1958.
Akis, C XIV, S 242, Yıl 5, 21 Şubat 1959.
Akis, C XVIII, S 307, Yıl 6, 6 Temmuz 1960.
Akis, C XIX, S 318, Yıl 6, 19 Eylül 1960.
Akis, C XIX, S 326, Yıl 6, 31 Ekim 1960.
Akis, C XX, S 336, Yıl 6, 5 Aralık 1960.
Akis, C XX, S 350, Yıl 6; 13 Mart 1961.
Akis, C XXII, S 372, Yıl 8, 14 Ağustos 1961.
Akis, C XXII, S 375, Yıl 8, 4 Eylül 1961.
Akis, C XXIV, S 420, Yıl 9, 16 Temmuz 1962.
Akis, C XXVII, S 459, Yıl 9, 13 Nisan 1963.
Akis, C XXVII, S 464, Yıl 10, 18 Mayıs 1963.
Akis, C IV, Yıl S 53, 2, 14 Mayıs 1955.
Akis, C XXXI, S 544, Yıl 11, 23 Ekim 1964.
Akis, C XXXIV, S 598, Yıl 12, 4 Aralık 1965.
Akis, C XXXV, S 616, Yıl 12, 9 Nisan 1966.
Akis, C XXXVII, S 662, Yıl 13, 25 Şubat 1967.
Akis, S 8, 3 Temmuz 1954.
Akşam, 25 Kasım 1941.
Akşam, 5 Şubat 1942.
Akşam, 19 Nisan 1942.
Akşam, 24 Temmuz 1946.
Akşam, 14 Eylül 1946.
Akşam, 13 Aralık 1947.
Akşam, 14 Aralık 1948.
Akşam, 28 Aralık 1948.
Akşam, 30 Mayıs 1949.
Akşam, 26 Haziran 1949.
Akşam, 25 Temmuz 1949.
Akşam, 7 Eylül 1949.
Akşam, 12 Ekim 1949.
Akşam, 21 Haziran 1952.
Akşam, 25 Şubat 1954.
Akşam, 13 Şubat 1955.
Akşam, 5 Haziran 1956.
Altan, Bilal, Kürdistan Teâlî Cemiyeti: Kuruluş, Amaç ve Faaliyetler, Mardin Artuklu Üniversitesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Mardin 2017.
Aydın, Suavi, Taşkın, Yüksel, 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2020.
Baban, Cihad, Çörçil, Okat Yayınevi, Ankara 1965.
Baban, Cihad, “İşbirliği Ama Nasıl”, Meydan Dergisi, S 567, Mart 1979, s.15-17.
Baban, Cihad, İsa Öncesinden Günümüze Kadar Çin Tarihi, İstanbul 1983, s.291.
Baban, Cihad, “Hocam ve Amcam Şükrü Baban”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Ord. Prof. Şükrü Baban’a Armağan, C 40, S 1- 4, 1984, s.3-10.
Baban, Cihad, Politika Galerisi, Timaş Yayınları, İstanbul 2009.
Bukarlı, Edip, 19. Yüzyıl Osmanlı Devlet Adamı Babanzade Mustafa Zihni Paşa’nın Hayatı ve İlmi Kişiliği, Libra Yayınları, İstanbul 2019.
Cumhuriyet, 4 Ağustos 1939.
Cumhuriyet, 30 Kasım 1941.
Cumhuriyet, 18 Aralık 1941.
Cumhuriyet, 4 Ocak 1942.
Cumhuriyet, 8 Ocak 1942.
Cumhuriyet, 10 Ocak 1942.
Cumhuriyet, 18 Şubat 1942.
Cumhuriyet, 4 Haziran 1942.
Cumhuriyet, 15 Kasım 1944.
Cumhuriyet, 4 Aralık 1944.
Cumhuriyet, 20 Aralık 1944.
Cumhuriyet, 1Mart 1945.
Cumhuriyet, 17 Mart 1945.
Cumhuriyet, 29 Mart 1945.
Cumhuriyet, 1 Nisan 1945.
Cumhuriyet, 20 Nisan 1945.
Cumhuriyet, 13 Ocak 1946.
Cumhuriyet, 13 Haziran 1946.
Cumhuriyet, 14 Temmuz 1946.
Cumhuriyet, 17 Temmuz 1946.
Cumhuriyet, 24 Temmuz 1946.
Cumhuriyet, 30 Temmuz 1946.
Cumhuriyet, 13 Ağustos 1946.
Cumhuriyet, 12 Mart 1947.
Cumhuriyet, 23 Mart 1947.
Cumhuriyet, 24 Mayıs 1947.
Cumhuriyet, 19 Temmuz 1947.
Cumhuriyet, 30 Temmuz 1947.
Cumhuriyet, 2 Ağustos 1947.
Cumhuriyet, 4 Ocak 1949.
Cumhuriyet, 27 Ocak 1949.
Cumhuriyet, 14 Ocak 1950.
Cumhuriyet, 30 Kasım 1956.
Cumhuriyet, 27 Ekim 1969.
Cumhuriyet, 4 Kasım 1969.
Cumhuriyet, 11 Ocak 1972.
Cumhuriyet, 2 Haziran 1972.
Cumhuriyet, 14 Ağustos 1972.
Cumhuriyet, 11 Eylül 1972.
Çankaya, Mücellidoğlu Ali, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I. Cilt, Mars Matbaası, Ankara 1968-1969.
Çankaya, Mücellidoğlu Ali, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II. Cilt, Mars Matbaası, Ankara 1968-1969.
Demir, Fevzi, Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet Dönemi Meclis-i Mebusan Seçimleri 1908-1914, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2007.
Edmonds, C. J., Kürtler, Türkler ve Araplar, Çev. Serdar Şengül, Serap Ruken Şengül, Avesta Yayınları, İstanbul 2003.
Gün, Fahrettin, Babanzâde Ahmed Naîm Hayatı ve Eserleri, Beyan Yayınları, İstanbul 2016.
Haber, 11 Nisan 1942.
Hansu, Hüseyin, Babanzâde Ahmed Naim, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2018.
Helvacı, Perihan, Gazeteci ve Siyasetçi Kimliğiyle Cihat Baban, Galatasaray Üniversitesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/137542/00164095 3010.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 03.01.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/147914/00151999 6006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 03.01.2022.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/149436/00151861 6006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 03.01.2022.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/149438/00151861 3006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi, 29.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/149662/00151864 2006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 30.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/152587/00152428 1006.pdf?sequence=2&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 03.01.2022.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/158686/00151861 7006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 30.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/158939/00151864 1006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 29.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/158984/00151863 6006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 30.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/168095/00151861 8006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 29.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/168267/001 518621006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi, 29.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/168402/00151863 4006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 29.12.2021.
http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/173906/00151862 2006.pdf?sequence=3&isAllowed=y, Taha Toros Arşivi, Erişim Tarihi: 29.12.2021.
https://core.ac.uk/reader/402054619, Erişim Tarihi: 28.06.2022.
Hut, Davut, “II. Meşrutiyet Döneminde Bir Osmanlı Entelektüeli Babanzade İsmail Hakkı (1876-1943)”, Tarihimizden Portreler Osmanlı Kimliği Prof. Dr. Cevdet Küçük Armağanı, Ed. Zekeriya Kurşun-Haydar Çoruh, Ordaf Yayınları, İstanbul 2013, s.101-122.
Hürriyet, 29 Eylül 1984.
İktisadi Yürüyüş, S 41, Yıl 1941.
İktisadi Yürüyüş, S 72, Yıl 1942.
İktisadi Yürüyüş, S 147, Yıl 1946.
İktisadi Yürüyüş, S 161, Yıl 1946.
İktisadi Yürüyüş, S 213-216, Yıl 1948.
Kaftan, Kaws, Baban, Botan, Soran 19. Yüzyıl Bölgesel Kısa Kürt Tarihi, Nûjen Yayınları, Çev. Alihan Zerşati, Fuat Cemil, İstanbul 1996.
Kılıç, Recep, “Babanzâde Ahmed Naîm’in Felsefî Görüşleri”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C 36, 1997, s.297-339.
Kuran, Ahmed Bedevi, Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2012.
Milliyet, 30 Ağustos 1953.
Milliyet, 19 Ağustos 1954.
Milliyet, 13 Şubat 1955.
Milliyet, 20 Şubat 1957.
Milliyet, 14 Şubat 1959.
Milliyet, 31 Mayıs 1981.
Milliyet, 19 Kasım 1981.
Milliyet, 29 Eylül 1984.
Milliyet, 30 Eylül 1984.
Milliyet, 1 Ekim 1984.
Milliyet, 28 Eylül 1985.
Öztürk, Kurtuluş, “Babanzade Ahmed Naim (1872-1934)”, Türkiye’nin Birikimleri-1İlahiyatçılar, Haz. İlke Yayıncılık, İstanbul 2013, s.29-44.
Son Havadis, 1 Ekim 1984.
Son Posta, 9 Kasım 1941.
Son Posta, 24 Kasım 1941.
Son Posta, 25 Aralık 1941.
Son Posta, 8 Ocak 1942.
Son Posta, 12 Nisan 1942.
Son Posta, 14 Nisan 1942.
Son Posta, 6 Mayıs 1942.
Son Posta, 7 Mayıs 1942.
Son Posta, 20 Aralık 1945.
Son Posta, 18 Eylül 1948.
Strohmeier, Martin, Yalçın Heckmann, Lale, Kürtler Tarih Siyaset Kültür, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2014.
Tanin, 12 Ocak 1946.
Tasvir-i Efkâr, 29 Temmuz 1941.
Tasvir-i Efkâr, 17 Eylül 1941.
Tasvir-i Efkâr, 17 Kasım 1941.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 2, İletişim Yayınları, İstanbul 2010.
TBMM Albümü 1920-2010, Cilt 2, Ed. Sema Yıldırım-Behçet Kemal Zeynel, TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2010.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.1.8.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.1.10.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.1.10.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.1.10.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.2.2.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.4.1.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.4.1.
TBMM, Tercüme-i Hal, HT. 1417.4.2.
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü, S 67, Yıl 1968, s.527- 534.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.10.0.0, 9/52/31.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.18.1.2, 157/22/7.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.18.1.2, 280/31/1.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.18.1.2, 423/285/1.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), İ. DUİT. 8/31//1-2, 2 Mart 1911.
Ulus, 13 Ağustos 1946.
Ulus, 14 Eylül 1946.
Ulus, 6 Kasım 1947.
Ulus, 19 Aralık 1947.
Ulus, 28 Aralık 1947.
Ulus, 12 Ocak 1948.
Ulus, 13 Ocak 1948.
Ulus, 20 Mart 1948.
Ulus, 14 Temmuz 1948.
Ulus, 4 Kasım 1948.
Ulus, 5 Mayıs 1949.
Ulus, 11 Ağustos 1949.
Ulus, 14 Ağustos 1949.
Ulus, 8 Temmuz 1967.
Vakit, 5 Şubat 1942.
Vakit, 7 Mayıs 1942.
Vakit, 14 Mayıs 1944.
Vakit, 4 Aralık 1945.
Vakit, 12 Ocak 1946.
Vakit, 27 Ocak 1947.
Vatan, 20 Kasım 1941.
Vatan, 13 Nisan 1954.
Vatan, 19 Haziran 1954.
Yeni İstanbul, 18 Mayıs 1950.
Yeni İstanbul, 7 Kasım 1950.
Yeni İstiklâl, 7 Aralık 1966.
Yeni Sabah, 7 Nisan 1948.
Yeni Sabah, 11 Nisan 1948.
Yeni Sabah, 1 Haziran 1948.
Yeni Sabah, 11 Ocak 1949.
Yeni Sabah, 14 Ocak 1949.
Yeni Sabah, 11 Mart 1949.
Yeni Sabah, 1 Mayıs 1949.
Yeni Sabah, 7 Mayıs 1949.
Zafer, 4 Ocak 1950.
Zafer, 14 Şubat 1950.
Zafer, 24 Nisan 1950.
Zafer, 5 Mayıs 1950.
Zafer, 10 Haziran 1950.
Zafer, 13 Eylül 1950.
Zafer, 20 Eylül 1950.