PARTİLERİN ADAYLARI
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Adayları
Cumhuriyet Halk Partisi, milletvekili adaylarinin tespitinde nasil bir yöntem takip edeceğini 23 Haziran tarihli bir yazıyla teşkilatlarına bildirmiştir[78]. İlgili yazının içeriğindeki hususlar daha sonraki bir tarihte partinin basın organlarında ısrarla duyurulmaya çalışılmıştır[79].
Parti tüzüğündeki bu hükümlerin seçim kampanyasının başında hatırlatılması, gerek partililere gerekse milletvekillerine bağımsız aday olmanın kapısını kapamıştır. CHP’nin milletvekili adayları daha önce olduğu gibi yukarıdan tayin usulü ile tespit edilecek ve partililer buna itiraz etmeden destek ve oy verecekti. Belki de bu nedenledir ki, seçimlerden önce basında CHP’nin adayları ile ilgili pek fazla gündem oluşmamıştır.
Bu duyurudan yaklaşık olarak on gün sonra CHP, partinin yayın organı olan Ulus gazetesi aracılığıyla partililere bir uyarıda bulunma ihtiyacı duymuştur[80]. Bu uyarının yapılmasında, Belediye seçimlerinde bu türden teşebbüslere rastlanmış olması etkili olmuş olabilir.
Bu tarihten sonra CHP milletvekilleri kendilerinin tekrar parti divanınca aday gösterilip gösterilmeyeceğini düşünmeye başlamışlardır. Bu, birazda seçim propagandasında gösterilecek çaba ve gayrete bağlı olmuştur. Bazıları partisinden gayet nazik bir dilekçeyle seçim bölgesinin değiştirilmesini istemiştir[81]. Ülkenin farklı vilayetlerinden pek çok insan “Milli Şef’e ve CHP’ye” olan bağlılıklarını bildirip ve milletvekili adaylığına talip olmuşlardır. Bunlardan bir kısmı “maddi ve manevi sıkıntıda” olduğunu diğer bir kısmı da bölgesinden topladığı yüzlerce imzayı ne kadar çok sevildiğine delil göstererek müracaatta bulunmuşlardır[82]. Parti teşkilatları, bölgelerindeki Demokrat ve müstakil adayların faaliyetleri hakkında parti merkezini bilgilendirmeyi de ihmal etmemişlerdir. Müstakil adaylar içerisinde seçilme şansı olanlar merkeze bildirilmiş ve tedbir alınması istenmiştir[83]. CHP’nin milletvekili namzetleriyle ilgili ilginç durumlardan bir tanesi Yozgat’ta yaşanmıştır. Bizzat aynı vilayetin üç milletvekili tarafından Yozgat’taki adaylar ile ilgili uzun bir rapor tutulmuştur. Raporda; partinin il idare kurulu başkanı olan Kamil Erbek için “öteden beri menfi ruhlu ve büyük Ata’nın vefatında sevincini izhar eden bir adamdır" şeklinde kanaat belirtilmiştir[84]. Milletvekili adayları tespit edildiği zaman aynı aday hakkında raporun altına imza koyan milletvekillerinden ikisi aday gösterilmezken, Kamil Erbek aday gösterilmiştir[85].
CHP’nin parti divanınca tespit edilen adayları, genel başkan İsmet İnönü tarafından ilan edilmiştir[86]. CHP’nin aday listesinde toplam 464 isim yer almıştır. Bu isimlerin -İsmet İnönü ile birlikte- 292’sini 7. dönem milletvekilleri oluşturmuştur. Geriye kalan 172 adaydan 4 tanesi daha önceki dönemlerde aday olanlardan, 168’i ise yeni isimlerden oluşmuştur. CHP’nin adayları arasında müstakil ve birden fazla seçim çevresinden aday gösterilen olmamıştır. Adayların mesleki durumlarına bakıldığı zaman en kalabalık grubun sivil ve asker bürokratlardan oluştuğu, 63 vilayette yalnızca 1 işçi ve 8 çiftçi adaya yer verildiği görülmektedir[87].
Adayların ilanından sonra iktidarın basın organında Ankara adayları tanıtılmış ve başında İnönü’nün portresinin bulunduğu oy pusulası halka gösterilmiştir[88].
Demokrat Parti’nin Adayları
Demokrat Parti’nin seçime girme kararı vermesinden sonra, partiden kimlerin nereden aday gösterileceği konusu, en fazla merak edilen konulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususta, partinin başkanı Celal Bayar, 30 Haziran tarihinde Adana’da vermiş olduğu bir demeçte milletvekillerini seçme noktasında izleyecekleri yöntemi şu şekilde açıklamıştır: “Ankara’da güvendiğimiz kimseleri vilayetlere empoze etmek istemiyoruz. Milletvekili seçiminde merkez vilayetlerin, vilayetler de merkezin fikrini almak mecburiyetindedir. Bunun manası da şudur: Siparişlere kapıları kapamaktır [89].”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, DP’nin aday tespit yönteminin, CHP’den farklı olacağı bizzat Bayar’ın ağzından duyurulmuştur. Parti, adaylarını vilayetlere dayatmayacaktı.
1946 seçimlerine damgasını vuran isimlerden birisi de o tarihlerde emekli bir mareşal olan Fevzi Çakmak olmuştur[90]. Mareşal’in müstakil olarak adaylığını koyması için başta İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde vatandaşlar imza toplamışlardır[91]. Mareşal’in müstakil olarak adaylığını koyması durumunda, DP’nin alacağı vaziyet bir gazeteci tarafından Celal Bayar’a sorulduğu zaman, Bayar, “Mareşal Fevzi Çakmak, bütün hayatını memleket hizmetine bağlamış mümtaz bir şahsiyettir. Evinde işsiz güçsüz oturması yazık olur” şeklinde bir cevap vermiştir. Bayar, Mareşal’i müstakil olarak DP’nin listesine alacaklarını ve bütün demokratların oy vermesini sağlayacaklarını belirtmiştir[92]. Celal Bayar, bu konuşmasında üç gün sonra 30 Haziran’da Adana’da partililere verdiği demecinde, Mareşal’in bağımsız aday olarak DP’nin listesine konulacağını ve bu konuda kendisiyle mutabık olduklarını söylemiştir[93].
Bu açıklamalardan sonra CHP adına, Şükrü Saraçoğlu; Bayar’ın Mareşal için söylemiş olduğu “evinde işsiz güçsüz oturması yazık olur” sözlerinden kendisi adına bir tariz propagandası sezdiğini, buna vatandaşlar önünde cevap vermeye mecbur olduğunu söylemiştir. Şükrü Saraçoğlu, bu konuşmasında ayrıca Mareşal’e emekli olduktan sonra beş kez milletvekili teklifi yaptığını, en son seçimlerin yenilenmesi kararından bir iki gün sonra bu teklifini yenilediğini, ancak Mareşal’in itiraz ettiğini, emrivaki yapacaklarını söylediği zaman ise “çok rica ederim böyle bir şey yapmayınız, gücenirim” şeklinde cevap aldıklarını anlatmıştır. Bu tarihten sonra, seçim kampanyalarında isminden en fazla söz edilen aday Fevzi Çakmak olmuştur. Halk, kendisine bir bağımsız adaya gösterilenden çok daha fazla ilgi ve alaka göstermiştir. Ankara’dan İstanbul’a geliş ve gidişlerinde yol boylarında, istasyonlarda toplanan kalabalıklar kendisine coşkun tezahüratlar yapmıştır. Kalabalıklar, O’nu “milletin babası”, “milletin kurtarıcısı” olarak omuzlara almış[95], gazeteciler, kendisiyle mülakat yapmak, fikirlerini almak için birbirleriyle yarışmışlardır[96]. O da, her fırsatta bu ilgi ve alakadan duymuş olduğu memnuniyeti dile getirmiştir.
DP, 46 vilayette 273 aday göstermiştir[97]. DP’nin kurucularının da dahil olduğu 8 aday 21 seçim çevresinden aday gösterilmiştir. 5 partili üçer ilden, 3 partili ise ikişer ilden aday gösterilmiş, DP’nin aday listesinde 5 ilde 8 bağımsız aday yer almıştır. Bu adaylardan birisi 5 ilden, diğer 3 aday birer ilden gösterilmiştir[98]. Bazı illerden hiç aday gösterilmemiştir[99]. Demokratlar İstanbul aday listesinde, 5 tane gayr-i müslim, 1 tane de bayan adaya yer vermişlerdir[100].
DP’nin gösterdiği aday sayısıyla, aritmetik olarak çoğunluğu sağlaması mümkün değildi. DP, seçimlere iktidarı ele geçirmek için değil, belirli isimlerle ve mümkün olduğunca fazla sayıda milletvekiliyle Meclise girme hesapları yapıyordu.
DP’nin aday tespitine yönelik olarak CHP basınında farklı türden haber ve yorumlar yapılmıştır[101]. Mareşal’in müstakil aday olmasına rağmen DP listesinden gösterilmek istenmesi ve sonrasında ayrı ayrı yerlerde aday gösterilmesi de eleştirilmiştir[102]. Adayların ilan edilmesinden sonra, DP’nin bazı adaylarının neden tercih edildiği üzerinde spekülasyonlar da yapılmıştır[103].
Milli Kalkınma Partisi, seçimlere toplam 10 ilde 76 aday ile katılmıştır[104]. Seçime katılan diğer üç partinin hangi illerde kaç adayla seçime katıldığı tespit edilememiştir.
1946 GENEL SEÇİMLERİNİN YAPILMASI
Seçimin yapılması ve Sonuçları
1946 seçimleri, 21 Temmuz Pazar günü yapılmıştır. Seçim günü çıkan gazeteler, atmış oldukları manşetlerle, hem günün önemini hem de seçimlere olan bakış açılarını yansıtmışlardır[105]. Seçim günü, genel olarak sakin ve intizamlı geçmiş, ancak sonuçlar açıklanmaya başladıktan sonra seçim sonuçları üzerine farklı tepkiler gelmeye başlamıştır[106].
Ülke genelinde 6 siyasi partinin katılımıyla gerçekleşen seçimlerde 465 milletvekilinin 397’sini CHP, 61’ini DP, 7’sini ise bağımsızlar kazanmıştır[107]. Bağımsız adaylardan 4 kişi DP’nin listesinden seçime katılırken diğer üç kişi bağımsız aday olarak seçime girmişlerdir. Seçimlere katılan 3 milletvekili 2 seçim çevresinden seçilmiştir[108]. Bu nedenle Meclis’in açılışı 462 milletvekili ile gerçekleşmiştir. Meclis’in açılışından sonra ise farklı nedenlere bağlı olarak bu sayı daha da aşağılara düşmüştür.
1946 seçimlerinin ülke genelindeki ve iller düzeyindeki sayısal sonuçları yayınlanmamıştır. O nedenle seçimlere katılım oranı, geçerli oy oranı, oyların siyasi partilere ve bağımsızlara dağılımı hakkında kesin yargılara ulaşmak mümkün değildir[109].
Seçim sonuçlarının İstanbul’da üç gün gecikmeyle açıklanması muhalefetin tepkilerine yol açmış, muhalefet, bu gecikmeyi CHP’nin belli adaylarını kazandırabilmek için mazbatalarda değişiklik yapılmak istenmesine bağlamıştır. Bu iddialar üzerine Fevzi Çakmak, Beyoğlu seçim kuruluna bir protesto mektubu göndermiştir[110]. Muhalefetin bu yöndeki iddialarını Vali Lütfi Kırdar reddetmiş ve seçimlerin gecikmesini sandık çokluğuna, memurların bazı semtlerde mesai saatinin bitmesinden sonra çalışmayı bırakmasına bağlamıştır[111]. Seçim sonuçları açıklandığında İstanbul’daki 23 milletvekilinin partiler arasındaki dağılımının şu şekilde olduğu görülmüştür: 15 DP, 5 CHP, 3 Bağımsız[112].
CHP’nin gayri müslim adaylarından hiçbirisinin kazanamaması, buna karşılık Demokratların adaylarından Vasil Konos ve Salamon Adatto’nun kazanması dikkat çekicidir. Gayri Müslimlerin CHP’ye oy vermemelerinde savaş içerisindeki Varlık Vergisi uygulamasının etkisi olduğu görülmüştür[113]. DP’nin İstanbul’da almış olduğu oylarda Mareşal Fevzi Çakmak’ın etkisini de göz ardı etmemek gerekir[114]. Ancak, bu oyların Mareşal’in şahsına verildiğini düşünmek yanlış olur. Bu, İstanbul halkının iktidara olan tepkisinin Mareşal’in şahsında temerküz etmesinden başka bir şey değildir. O sırada DP’nin listesinde görülebilecek başka bir tanıdık isim de İstanbul halkından bu kadar oyu alabilirdi. Meseleyi sadece meşhur ve bilinen bir isim olmaya indirgemek doğru olmasa gerekir. Şayet böyle olmuş olsaydı, CHP’nin listesinde yer alan Refet Bele, Cafer Tayyar gibi isimlerinde seçilmesi beklenirdi.
DP, Ankara merkez ve Beypazarı’nda çoğunluğu elde etmekle birlikte köylerde CHP’nin önde olması nedeniyle kazanamamıştır[115]. Demokrat Parti’nin merkezde kazanmasına rağmen köylerde kaybettiği illerden birisi de İzmir’dir. Seçim sırasındaki temayülün aksine sonuçlar CHP’nin lehinde çıkmış ve halk bu duruma tepki göstermiştir[116].
DP, bazı illerde milletvekillerinin tamamını alırken bazı illerde ise bir kısmını alabilmiştir[117]. Demokrat Parti’nin oylarının büyük çoğunluğu ülkenin Batı kesiminde toplanmıştır. DP’nin örgütlenemediği ve tamamen iktidarın hakimiyetinde bulunan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ise CHP’nin kesin bir üstünlüğü vardır[118]. Kars’ın her tarafında seçim bir “bayram neşesi”yle geçmiş ve CHP adayları büyük bir çoğunlukla kazanmıştır[119]. Tokat’ta ise seçime iştirak nispeti %85, CHP’ye oy verenlerin sayısı %84 olarak bildirilmiş, yüzde birlik eksilmenin gerekçesi anlatılarak parti idare heyetinin üzüntüleri dile getirilmiştir[120].
Seçimlerde Yapılan Hile ve Yolsuzluklar ve Muhalefetin Tepkisi
Demokratların seçimlerle ilgili ilk tepki beyanatları seçimlerden önce başlamıştır. Celal Bayar, 21 Temmuz gecesi yapmış olduğu bir beyanatta, memleketin uzak köylerinde seçim mazbataları düzenlenerek seçim kurullarına gönderildiğini, kontrol göreviyle köylere gitmek isteyen partili arkadaşlarının engellendiğini, halka karşı ağır bir baskı ve tazyik yapıldığını söylemiştir[121]. Seçimler başladıktan sonra Celal Bayar, İçişleri Bakanlığı’na bir dilekçe vererek seçim kurullarında DP’nin de temsilci bulundurmasını istemiş ancak bu istek kabul edildiği zaman çoktan sayım işlemine geçilmiştir[122]. Memleketin bazı yerlerinde seçim mazbataları bir gün önceden düzenlenerek seçim kurullarına gönderilmiştir[123]. Kimi yerlerde sandık başlarında duran üyeler CHP’nin oylarını artırma gayretkeşliği içerisine girerken[124], kimi yerlerde ise kamu görevlileri seçmen listelerinde olmayan kişilere oy kullandırmıştır[125].
Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla birlikte, Demokratların önde gelen isimlerinin seçimlerdeki yolsuzlukları dile getiren beyanatları boy göstermeye başlamıştır. Başta İstanbul il başkanı Kenan Öner olmak üzere Fevzi Çakmak seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığını belirtmişlerdir[126]. Bu türden beyanların en sert olanlarından birini Celal Bayar yapmıştır[127]. Celal Bayar seçimlere ilişkin düşüncelerini şu şekilde belirtmiştir: “İşte ben iddia ediyorum, hatta itham ediyorum, seçim işlerine fesat karıştırılmıştır. Seçimler milletin hakiki iradesini göstermekten uzaktır. Şayet kanunsuz hareketler ve vatandaşların üzerinde yapılan türlü tazyikler azami hadde çıkarılmamış olsaydı yurdun her tarafında seçimleri partimizin kazanmamasına imkân yoktu...”
Kenan Öner, İstanbul seçimlerinin gecikmeli olarak açıklanmasını, Ankara’nın, vali Lütfi Kırdar üzerindeki baskılarına bağlamış, CHP’nin İstanbul listesinden kazanan beş ismin kazandırılması için mazbatalarla oynandığını bunun için seçim sonuçlarının geciktiğini iddia etmiştir. İstanbul Valisi tarafından o zaman reddedilen bu iddialarını Kenan Öner, daha sonra yazdığı hatıralarında devam ettirmiş, DP’nin İstanbul’un hangi semtinde, ne kadar oyunun gasp edildiğini, DP’nin adaylarından alınan oyların kime verildiğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır[128]. Kenan Öner’in bu iddiasını Ahmet Emin Yalman hatıralarında şu sözleriyle desteklemiştir[129]: “Size güvenim olduğu için memlekete ait bir davayı danışmak istiyorum. Evet, İstanbul’da Demokrat Parti seçimi kesin bir şekilde kazandı. Fakat buradan Kazım Karabekir, Hamdullah Suphi Tanrıöver, General Cahit Toydemir, General Refet Bele ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkarılması ve Demokrat Parti’ye ancak on sekiz kişilik bir yer bırakılması hakkında sıkı bir emir aldım. Dürüst bir memur ve memleketçi sıfatıyla nasıl hareket edeyim? Bu emri yerine getirmezsem, İstanbul seçimlerini kökünden bozmak için bahane aranması ve yeni partinin bu on sekiz kişilik mühim kuvveti elden kaçırması ihtimali vardır. Bana ne tavsiye edersiniz?”
A. Emin Yalman, Lütfi Kırdar’a hak verdiğini, o zamanki hava içinde her şeyin olabileceğini düşündüğünü, kendisinin de “durumun asgari zararla kurtarılması” yönünde görüş bildirdiğini yazmıştır.
Seçim sonrasında memleketin her tarafından DP’nin önde gelen isimlerine bu türden şikayetler gelmiş ve gazeteler bu haberleri yayınlamıştır. Gelen şikayetler genellikle, idare amirlerinin ve jandarmanın dayak atması ve baskı uygulaması, DP’lilerin köylere gitmesine izin verilmemesi, hapsedilmesi, seçim mazbatalarının değiştirilmesi vb. şekillerde olmuştur[130]. Bu tür şikayetlerden bir tanesi doğrudan telgrafla İnönü’ye bildirilmiştir[131]. Telgrafta şöyle denmektedir: “Milletvekilleri seçim işlerine girdiğimiz günden başlayarak iktidar partisine mensup birçok vatandaşların ve bu arada hükümet teşkilatında yer almış memur ve amirlerden birçoklarının ve siyasetle uğraşmaları kanunen men edilmiş bulunan jandarma subay ve erleriyle gümrük muhafaza subay ve erlerinin adeta mezalim şeklini alan tazyik, tehdit, süngü ve dipçikle dövme ve yaralama fiilleri biz Hataylıları kalbimizden yaraladı.” Hataylılar gördükleri muameleyi İnönü’ye bu şekilde anlattıktan sonra bir istekte bulunmuşlardır: “Bütün bu tazyik şiddet ve her çeşit kanunsuz fiil ve hareketlerin delilleri ve mağdurları hayattadır ve eldedir. Bunların imhasına meydan vermemek ve tamamen bitaraf, hiçbir nüfuza boyun eğmeyen şahsiyetlerden müteşekkil bir “Tahkiki mezalim” komisyonunun hemen teşkiline delalet buyrulmasını hala devam eden gözyaşlarımızın ve kanayan kalplerimizin sızılarının böylece dindirilmesine müsaade edilmesini şerefli mazinize ve hala sarsılmayan milletseverliğinize güvenerek yalvarıyoruz.” İnönü’nün bu telgraftan sonra Hatay’a tahkik-i mezalim komisyonunu gönderip göndermediğini bilemiyoruz. Bildiğimiz şu ki bu türden haberlerin ve beyanatların gazetelerde çoğalması üzerine İnönü ve Sıkıyönetim komutanlığından aynı gün iki açıklama gelmiştir.
İnönü, yayınladığı beyannamesinde, seçim döneminin “zehirli sözlerinin” karşılıklı bağışlanmasını ve vatanda huzurlu bir çalışma döneminin açılmasını istemiştir[132]. Sıkıyönetim komutanlığı ise, yapmış olduğu tebliğde, seçim sonuçları üzerine yapılan “halkı şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu sarsıcı” yazılara karşı harekete geçeceğini bildirmiştir[133]. Sıkıyönetim komutanlığının bu kararları sonrasında DP, sıkıyönetimin kaldırılması için Başbakanlığa bir dilekçe gönderdiyse de buna müspet bir cevap alamamıştır[134]. Bu kararlardan sonradır ki, gazetelerde seçim sonuçlarına ilişkin haber ve yazılar kesilmiştir. Demokratlar gazetelerde dile getiremedikleri tepkilerini bu kez mitingler yoluyla yapmayı denemişlerdir. İzmir başta olmak üzere, Bursa, Balıkesir, Adana ve Ankara’da mitingler düzenlenmiş, DP’liler seçimlerde yapılan hile ve yolsuzluklara karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır[135].
Seçimlerde mağdur edildiklerini iddia edenler, seslerini duyurabilmek adına ellerindeki her türlü imkanı kullanmaya çalışmışlardır. Sorumluluk makamında bulunan kişilere telgraf çekmek, dilekçe vermek bu yöntemlerden en çok başvurulanı olmuştur. Memleketin muhtelif bölgelerinden Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığı’na şikayet dilekçeleri gönderilmiştir.
Bu türden şikayetin yapıldığı illerden bir tanesi Bursa’dır. Demokrat Parti il Başkanı Hulusi Köymen, Başbakan’a gönderdiği telgrafta Bursa mitinginde dile getirdikleri yolsuzlukları şu şekilde sıralamıştır[136]: “1-Yapılan seçimde, seçmenlerden mühim bir kısmının rey hakları kuvvet ve cebirle müdahale edilip kanunun himaye ettiği seçim serbestliği ihlal olunmuştur. 2- Yapılan tazyiklere rağmen seçicilerin çoğu Demokrat Parti adaylarına rey verdikleri halde bu reyler, mümessil bulundurmayan sandıklarda sandık komisyonlarınca ve mümessil bulundurulan sandıklarda ise komisyonların doldurdukları hakiki mazbatalar ayrıca bu komisyonlara boş olarak imzalattırılan diğer mazbatalarla değiştirilmek suretiyle her iki partinin adaylarının reyleri tersine gösterilmiştir. 3- Sandık komisyonlarının mazbataları doğruca seçim kuruluna tevdi edilmek icap ederken komisyonlar bunları nahiye müdürlerine, kaymakamlara ve vilayette maiyet memurlarına teslim etmiş ve seçim kurulları mazbatalara ancak bir gün sonra el koymuşlardır. Bu arada mazbataların hakiki mahiyetleri yukarıda arz edilen şekilde değiştirilmiştir.”
Hulusi Köymen’in sıraladığı türden yolsuzlukları anlatan bir başka telgrafta Muğla’dan gönderilmiştir[137]. Muğla’da DP’nin 5 milletvekilinden 4’ünü almasına rağmen seçimlerde yolsuzluk yapıldığına dair şikayet yapılması dikkate şayandır.
Seçimlerde yolsuzluk yapıldığı yönündeki şikayetler sadece DP cephesinden gelmemiştir. Seçime bağımsız olarak katılan adaylardan da bu yönde tepkiler gelmiştir. Bu adaylardan birisi Kayseri’den seçimlere bağımsız aday olarak katılan Emekli General Hüseyin Emir Erkilet’dir. İçişleri Bakanı Hilmi Uran’a gönderdiği telgrafında Kayseri’de seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığından, memurların tarafsız kalmadıklarından bahsetmiş ve tahkikat yapılmasını istemiştir[138]. Emekli General, seçimlerdeki hile ve yolsuzluklardan hareketle hükümete ülkedeki demokratik hayatın gelişimi ile ilgili çok önemli uyarılarda bulunmuştur.
Seçimden Sonraki Gelişmeler ve Seçim Tutanaklarına İlişkin Hile ve Yolsuzluk İddialarının TBMM’de Görüşülmesi
Seçimlerin yapılması ve seçim mağdurlarının tepkilerini dile getirmesinden sonra merak edilen konulardan birisi DP’nin tavrının ne olacağı olmuştur. DP teşkilatı, Meclis’e girmeyerek seçimlerde yapılan muameleye tepki göstermek istediyse de partinin üst düzey yöneticileri bu fikri uygun bulmamışlardır[139]. DP’nin kurucuları, mazbatalarını alarak Ankara’nın yolunu tutmuşlardır. Fevzi Çakmak ve DP’nin kurucuları Ankara’da halkın coşkulu tezahüratları ve sevgi gösterileriyle karşılanmışlardır[140]. Aynı gün DP kurucuları, Fevzi Çakmak’ı evinde ziyaret etmişlerdir.
Meclis’in açılmasından bir gün önce toplanan CHP grubu, Kazım Karabekir’i Meclis başkanlığına aday göstermiştir[141]. Demokrat Parti ise Meclis başkanı adayı olarak Yusuf Kemal Tengirşek’i belirlemiştir[142]. 5 Ağustos tarihinde Meclis törenle açılmış, Meclis’in açılışından sonra da Meclis Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Meclis Başkanlığına CHP’nin adayı Kazım Karabekir seçilirken, İnönü 388 oyla Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Mareşal Fevzi Çakmak ancak 59 oy alabilmiştir[143].
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis’e girişinde protesto amacıyla DP’liler ayağa kalkmamışlardır[144]. CHP’liler bunu Cumhurbaşkanlığı makamına yapılmış bir saygısızlık olarak kabul edip kınamışlardır[145]. DP’liler ise bu hareketlerini, milli iradenin hiç kimse önünde ayağa kalkmayacağının bir göstergesi olarak yorumlamışlardır[146].
DP’lilerin İnönü’ye yaptıkları muamelenin bir benzerini CHP’liler de Mareşal Fevzi Çakmak’a yapmışlardır. Mareşal’in Meclis’e girişi sırasında CHP’liler onu alkışlamamışlardır. CHP’lilerin bu tavrını Mareşal bir gazeteciye şu şekilde değerlendirmiştir: “Ben müstakil bir milletvekiliyim. Beni millet seçti. Ben ne Halk Partisi’ndenim, ne de Demokrat Parti’denim. Meclis’te yemin ederken Halk Particiler beni adeta istiskal ettiler. Bana tezahürat yapanlar Demokrat milletvekilleri idi. Halkın hakiki reyi ile Meclis’e girmiş bulunan bu milletvekillerinin tezahüratı beni çok mütehassıs etti. Şimdi millete bir beyanname neşredeceğim ve diyeceğim ki: “Eğer beni seviyorsanız, memleketin hürriyet ve selamete kavuşmasını istiyorsanız; Halk Partisi’nden ayrılınız, Demokrat Parti’ye geçiniz[147]”
DP, Meclis açıldıktan sonra 37 ilin ve 27 milletvekilinin seçim sonuçlarına yönelik itirazlarda bulunmuştur[148]. Bundan sonra Meclis, 12 Ağustos tarihinde seçim mazbatalarını tetkik edecek olan otuz kişilik bir komisyon oluşturmuştur[149]. Üyelerinden 8 tanesi DP’li 22’si de CHP’li olan komisyon on günlük bir çalışmanın ardından itirazlara ilişkin raporlarını Meclis’e sunmuştur[150]. DP’liler, bu sırada, CHP’lilerden seçimlerin sembolik olarak bir ilde (İzmit) iptal edilerek yeniden yapılmasını istemişler ise de bu istek iktidar tarafından kabul görmemiştir[151]. Görüşmeler sırasında, özellikle İstanbul, Ankara ve Trabzon’a ait tutanaklarda CHP ve DP’liler arasında sert tartışmalar yaşanmıştır.
DP’liler, CHP’nin İstanbul’da kazanan adaylarının tutanaklarının iptalini ve yerlerine DP’nin adaylarından bazılarının TBMM’ye katılmasını istemiştir[152]. DP adına söz alan Abdurrahman Münip Berkant, seçimlerle ilgili olarak “..zaten seçim başından, yani kanunundan bozuktur. İlk iş olarak bu kanunun eksik ve noksanlarını düzeltmek lazımdır” şeklinde sözler sarf etmiştir[153]. CHP adına konuşan Süreyya Örgeevren, Abdurrahman Münip Bey’i, “mesleki bilgilerini kötüye kullanarak devlet hazînesinden para çalmakla”, Rıza Zeki Sporel’i ise çağrıldığı halde Milli Mücadele’ye katılmamakla suçlamıştır[154]. Nihayetinde yapılan oylamaların neticesinde CHP’nin İstanbul milletvekillerinin tutanakları alkışlarla kabul edilmiştir. Daha sonraki tarihlerde, DP listesinden İstanbul milletvekili seçilmiş olan Zeki Rıza Sporel, Abdurrahman Münip Berkant, Senihi Yürüten, Burhan Cahit Morkaya ve Salamon Adatto’nun seçim tutanakları reddedilmiştir[155].
Mareşal Fevzi Çakmak, görüşmeler sırasında söz alarak, önce emekliliğinden iki buçuk yıl sonra milletvekili adayı olmasındaki amacını şu sözlerle izah etmiştir: “Maksadım cihandaki demokrasi terakkiyatına uyarak bizde de milli hâkimiyetin bihakkın tesisi idi. Milletin bu muhabbetini çekemeyen bazı müstebit artıklarından gördüğüm tezyif, tahkir, hatta tehditlere rağmen milletin hukukunu kanunen müdafaaya karar verdim.” Milletvekili olmasındaki maksadını bu cümlelerle ifade eden Mareşal, seçimlere ilişkin kanaatlerini de şu sözleriyle belirtmiştir: “Zor ve hile ile seçimlere fesat karıştırılmıştır. Bunu örtmek için gazeteler susturulmuştur.”
Fuat Köprülü ise Ankara’nın ilçe ve köylerinde seçimlerin öncesinde ve seçimler sırasında partilerinden olan vatandaşa karşı idari yetkililerce yapılan baskı ve tazyikten, netice itibariyle de seçimlere müdahaleden bahsetmiştir. Örnek olarak da, Polatlı Kaymakamı’nın muhtarları toplayarak, seçimleri Halk Partisi’ne kazandıracaklarına dair Kuran ve tabanca üzerinde yaptırdığı yemini vermiştir. Köprülü, seçim günü köylere gönderilen mümessillerinin kaymakam ve nahiye müdürlerince engellendiğini, bir köyde ise gönderilen mümessillerini “ağaca bağlı” olarak bulduklarını anlatmıştır. Ankara merkezinde seçimlerin “tam bir dürüstlük" ve “tamamıyla medeni bir şekilde cereyan ettiğini" söylemiştir[156].
Trabzon’un seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında muhalefet adına Hasan Dinçer söz alarak, seçimler esnasında yapılan “baskı ve tazyik"lerden, DP’ye oy veren vatandaşların jandarma tarafından dövülmesinden bahsetmiştir. Seçim komisyonlarının seçmen listelerine riayet etmeksizin usulsüz oy kullandırdığını, bazı köylerde “ölülere rey attırıldığı"nı öne sürmüştür[157].
Muhalefetin bu tür iddialarına CHP adına, seçim sırasında İçişleri Bakanı olan Hilmi Uran cevap vermiştir. Hilmi Uran, seçimlere ait istatistikî bilgiler verdikten sonra, seçim öncesinde ve sonrasında yaşanan olayları iktidarın penceresinden uzun uzun anlattıktan sonra seçimlerle ilgili hile, baskı ve tazyik iddialarına; "hak arama konusundan çıkarılarak, propaganda ve demagoji sahasına kasten intikal ettirilmiş ve her şikayet diğer bir şikayetle kasten beslenmiş bulunmaktadır” diyerek cevap vermiş ve seçimlerin "umulan ve beklenenin üstünde bir intizamla çok dürüst ve çok kanuni” bir şekilde yapıldığını söylemiştir[158].
CHP adına söz alan Faik Ahmet Barutçu ve Süreyya Örgeevren ise muhalefetin seçimlere dönük iddialarını "seçimleri kirletmeye dönük mesnetsiz iddialar” olarak değerlendirmişler ve DP’lilere ağır ithamlarda bulunmuşlardır[159]. İktidar partisi adına söz alan milletvekilleri tutanaklar üzerindeki şikayet ve iddiaların sebepleri üzerinde durmak yerine bu iddia ve şikayetleri reddetmeyi, meseleyi sulandırmayı hatta muhaliflere hakaret etmeyi tercih etmişlerdir[160]. Muhalefetin seçim tutanaklarına ilişkin hile ve yolsuzluk iddialarının hiçbir yerde, seçimlerin iptal edilmesi için yeterli ve geçerli sebepler olmadığını ifade etmişlerdir[161]. İktidar partisi milletvekillerinin bu tavrı, görüşmelerin başından sonuna kadar devam etmiştir. Muhalefetin seçimlerle ilgili kanaatini Aydın’dan seçilemeyen Adnan Menderes, seçim tutanaklarının görüşülmesi sırasında şu şekilde belirtmiştir[162]: "Muhterem arkadaşlar; kim ne derse desin 21 Temmuz tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde birçok yolsuzluklar ve kanunsuzluklar olduğu hakkında teessüs eden kanaat umumidir. Bu kanaatin bütün vicdanlarda yer etmesinde sebep kanunu tatbike memur makamlar ve vazifeliler tarafından türlü türlü kanunsuz hareket ve muamelelerin, her çeşitten tazyik ve tehditlerin, zor ve şiddet kullanma hadiselerinin her yerde açıktan açığa yapılmış olması ve bu mübalatsızca işlenen kanunsuzluklarının ıstırabına şehirlerde, kasabalarda ve köylerde yığın yığın vatandaşların bizzat maruz kalmış bulunmalarıdır. Bu itibarla denilebilir ki, mazbatalarını tetkik ve müzakere etmekte olduğumuz son milletvekili seçimlerinin milli iradeyi tecelli ettiremediğine dair olan en hakiki delil, Türk milletinin vicdanında yerleşmiş olan kanaattir.”
Böylelikle, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında yaşanan sert tartışmaların ve uzun süren görüşmelerin ardından Meclis, 37 ile ait 350 milletvekilinin tutanaklarını onaylamıştır[163].
SONUÇ
Cumhuriyet Türkiye’si, demokrasinin inkişafı adına, Meşrutiyet dönemlerinden önemi yadsınamayacak bir birikim devralmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra, yeni rejimin karakteri, demokrasiden ziyade tekpartili, otoriter bir rejime doğru kaymıştır. Devrim hareketleri içerisinde iki kez çok partili hayata geçilme teşebbüsünde bulunulduysa da bu girişimler başarıya ulaşamamıştır. Bu iki girişimin sonrasında, iktidar partisi olan CHP’nin karşısında; ister doğal yollardan oluşmuş olsun, isterse güdümlü bir şekilde oluşturulmuş olsun, bir muhalefet partisinin siyasi hayatta kalamayacağı anlaşılmıştır. Bu denemelerden sonraki süreçte rejim, daha otoriter bir görünüm almış ve giderek parti-devlet bütünleşmesine doğru yönelmiştir. Öyle ki, II. Dünya Savaşı süresince Türkiye, tekpartili otoriter Şef’lik rejimi ile yönetilmiştir.
II. Dünya Savaşı’nda demokrasi taraftarı devletlerin galip geleceğinin anlaşılması ve Türkiye’nin Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kalması, çok partili hayata geçiş için önceden mevcut olan iç dinamikleri harekete geçirmiştir. Yönetim erkini elinde bulunduran Milli Şef, ülkeyi dış politika alanında yalnızlıktan kurtarmak, rejimin dışarıdan görünümünü değiştirmek adına sınırlı da olsa rejimi normalleştirmek ve çok partili siyasi hayata geçmek zorunda kalmıştır. Denilebilir ki, çok partili hayata geçiş için önceden mevcut olan, savaşın getirdiği olumsuzluklarla iyice olgunlaşan iç dinamikleri, savaş sonrasının dış dinamikleri harekete geçirmiştir.
1946 yılının başında muhalefet partilerinden DP’nin kurulması ve teşkilatlanmaya başlamasıyla birlikte siyasi atmosfer hareketlenmiştir. İktidar partisi olan CHP, teşkilatlanmaya başlayan muhalefetin varlığına değer atfetmiş, ancak tam anlamıyla teşkilatlanıp güçlenmesine, hele hele iktidara oynamasına tahammül edememiştir. Bu nedenledir ki, seçim kanunu da dahil muhalefetin hızını kesecek olan demokratik yaşama aykırı kanunları tümüyle ortadan kaldırmak yerine nisbî bir yumuşamayı uygun görmüştür. Dahası, seçimleri öne alarak teşkilatlanma çabası içerisinde olan muhalefeti, demokratik olmayan seçim kanunu ile seçimlere gitmeye zorlamıştır. İktidar partisi, rejimin tam olarak demokratik bir hüviyet kazanmasından ziyade dizginlerin elinde olmasına ve dışarıdan “birden fazla parti arasında seçim yapılıyor” görüntüsünün sağlanmasına önem vermiştir.
İktidar partisinin kendisine açtığı özgürlük alanı içinde ayakta kalmaya mahkum olan DP, iktidar partisinin oldubittilerini kabullenerek sonuçlarını önceden kestirebildiği seçimlere girmeyi uygun görmüştür. Ülkenin tamamında teşkilat kuramayan DP, CHP’nin karşısına, iktidar olabilmek amacıyla değil; mümkün olduğunca fazla ve belli isimlerle Meclis’e girmek amacıyla çıkmıştır. Adaylarının profilini ve sayısını bu amaca uygun şekilde oluşturmuştur. Meşhur isimleri ve bilinen adayları birkaç seçim çevresinden seçmen karşısına çıkarmıştır. CHP ise sayısal olarak rakibinden üstün bir aday listesiyle bütün seçim çevrelerinde seçim yarışına katılmıştır.
Seçimlerin öncesinde halka karşı yapılan propaganda konuşmalarında ve medyada CHP’liler muhalefeti en ağır sözlerle itham etmişlerdir. Muhalefetin yaptıklarından daha çok, kendi bakış açılarını ve düşüncelerini anlatmayı/yazmayı tercih etmişlerdir. Muhalefet ise, halka karşı yaptıkları konuşmalarda çok daha ölçülü ve dikkatli davranmıştır. Özellikle, partilerin üst düzey görevlileri “laiklik karşıtı” ve “Komünist taraftarlığı” şeklinde değerlendirilebilecek söylem ve eylemlerden kaçınmışlardır. Ancak, muhalefetin bu ölçülü ve dikkatli tavrı türlü isnatlarla karşı karşıya kalmalarını önlemekten uzak kalmıştır.
1946’nın yazında Türk toplumu, daha önce alışık olmadığı türden seçim günleri yaşamıştır. Partili olan, olmayan, adayların seçim konuşmalarını dinlemişlerdir. İlk defadır ki, kendilerinin ikna edilmeye çalışıldığını, hal ve hatırlarının sorulmaya başlandığını görmüşlerdir. Kimileri ise, iktidar partisinden olmamanın, muhalefetin safında yer almanın cezasını çekmişlerdir. Her ne olursa olsun bu günler, Türk toplumunun siyasi hayatında yeni bir dönemin başladığının göstergesi olmuştur.
Seçim sonuçları açıklandığında, beklendiği gibi sayısal çoğunluğu iktidar partisi CHP almıştır. Ancak seçimin gerçek galibi, özellikle İstanbul ve Ankara merkezinde kazanmayı başaran DP olmuştur. Çankaya’da seçim sonuçları açıklandığında İsmet İnönü’nün DP’nin en az oy alan adayından daha az bir oya sahip olduğu görülmüştür. Seçim öncesi yapılan uyarılara rağmen, partilerini önceden beri “kahir ekseriyet”le kazandırmaya alışmış olan parti teşkilatı ve bazı idare amirleri seçimin masumiyetine de gölge düşürmüşlerdir. Demokratik olmayan seçim kanunu ve iktidar partisinin siyasi hayata olan hakimiyeti her türlü hile ve yolsuzluğa imkan vermiştir. Halkın iradesi sandığa yansıdığı şekilde çıkmamış, bu yüzden de, 21 Temmuz 1946 seçimleri Türk toplumunun siyasi vicdanında ve demokrasi tarihimizde tedavisi mümkün olmayan bir yara açmıştır. Nihayetinde de demokrasi tarihimizde “hileli, şaibeli seçimler” olarak görülmüş, hep tartışılan bir seçim olarak önümüzde durmuş, durmaya da devam edecektir.
KAYNAKÇA
ARŞİVLER
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
KİTAPLAR
Ahmad Feroz-Turgay Bediya, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945-1971) Bilgi Yayınevi, Ankara 1976.
Akandere, Osman, Milli Şef Dönemi (Çok Partili Hayata geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler 1938-1945), İz Yayıncılık, İstanbul 1998.
Albayrak, Mustafa, Türk Siyaset Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Ankara 2004.
Ateş, Nevin Yurtsever, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Sarmal Yay., İstanbul 1994.
Avşar, Abdülhamit, Serbest Cumhuriyet Fırkası, Kitabevi Yay., İstanbul 1988.
Aydemir, Şevket Süreyya, II. Adam, Cilt II, Remzi Kitabevi, İstanbul-2000.
Bilâ, Hikmet, CHP (1919-1999), Doğan Kitapçılık Yay., İstanbul 1999.
Burçak, Rıfkı Salim, Türkiye’de Demokrasi’ye Geçiş (1945-1950), Olgaç Yay., 1954.
Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri (1946-1950), (Hazırlayan: Özel Şahingiray), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1999.
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950-1995), 2. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1996.
Ekinci, Necdet, II. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, İstanbul 1997.
Emrence, Cem, Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yay., İstanbul 2006.
Erer, Tekin, Türkiye’de Parti Kavgaları, Çınar Matbaası, İstanbul 1996.
Eroğul, Cem, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitabevi, Ankara 1990.
Goloğlu, Mahmut, Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay., İstanbul 1982.
Gülcan, Yılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1946), Alfa Yay., İstanbul 2001.
Gürkan, Nilgün, Türkiye’de Demokrasiye Geçişte Basın, İletişim Yay., İstanbul 1998.
Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi (1908-1960), Tekin Yay., İstanbul 1991.
Karpat, Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, Afa Yayınları, İstanbul 1996.
Kıran, Haydar, Olaylar ve Belgelerle 1946 Seçimleri ve Yakın Demokrasi Mücadelemiz, İstanbul 1990.
Kıran, Haydar, 1946 Seçimleri ve Senirkent Faciası, Polemika Yayınlan, İstanbul 1976.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Ankara 1985.
Nadi, Nadir, Perde Aralığından, Çağdaş Yay., İstanbul 1979.
Okyar, Osman- SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, Fethi Okyar’ın Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1997.
Öner, Kenan, Siyasi Hatıralarım ve Biz de Demokrasi, Osman Bey Matbaası, İstanbul 1948.
Timur, Taner, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge Kitabevi, Ankara 2003.
Toker, Metin, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1990.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler (1859-1952), Arba Yayınları, İstanbul 1952.
Tuncer, Erol, 1946 Seçimleri, TESAV, Ankara 2008.
Uran, Hilmi, Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1959.
Uyar, Hakkı, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yay., İstanbul 1998.
Yalman, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (1922-1971), Pera Turizm Ticaret A.Ş, İstanbul 1997.
Yeşil, Ahmet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyat, Ankara 2002.
Zürcher, Eric Jan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam Yay., İstanbul 1992.
MAKALELER
Akandere, Osman, “Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde 1945’de Görülen Siyasal Muhalefet ve Demokrat Parti’nin Kurulması”, Selçuk Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Ata Dergisi, Sayı: VII, Konya 1997, s.331-353.
Akandere, Osman, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Bir Denetleme ve Kontrol Organı Olarak Müstakil Grup’un Yapısı ve İşlevi”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 3, Yıl: 1998, Isparta 1998, s. 65-80.
Akandere, Osman, “İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Çok Partili Hayata Geçişte Kurulan İlk Muhalefet Partisi “Millî Kalkınma Partisi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sosyal, sayı: 4, Yıl: 1999, s. 193-211.
Akandere, Osman, “Bir Demokrasi Beyannamesi Olarak “Dörtlü Takrir’in” Amacı ve Mahiyeti”, Uluslararası Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Isparta 2008, s. 260-270.
Tecer, Ahmet Kutsi, “Kurultay ve Fikir Hayatımız”, Ülkü, c.X, sayı: 112, (16 Mayıs 1946), Ankara 1946
SÜRELİ YAYINLAR
Gazeteler
Ulus
Tanin
Son Posta
Yeni Türkiye
Yeni Sabah
Vakit
Dergiler
Ayın Tarihi
TBMM Tutanak Dergisi
Ülkü
TEZLER
BATMAZ, Dilek, Türkiye’de Çok Partili Dönemde Seçimler, Anadolu Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2004.