GİRİŞ
Buhran vergisini ortaya çıkaran durum, verginin isminden de anlaşılacağı üzere 1929 yılında patlak veren ve tüm dünyaya yayılan iktisadi buhrandır. Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan ve tüm dünyayı bir domino taşı etkisi misaliyle vuran bu buhran, dünya iktisat tarihinde önemli bir konuma sahiptir. Böylesine büyük bir alana yayılan ve derin bir etkisi bulunan buhran, ülkelerin iktisadi, mali, siyasi ve sosyal kurumlarını şiddetli bir biçimde etkilemiştir. İktisadi perspektiften, ülkeler büyük işsizlik olayları ile karşı karşıya kalmış ve bu durum toplumsal ayaklanmaları harekete geçirmiştir. Mali perspektiften ise ülkelerin zihin yapısını büyük ölçüde değiştirmiştir. Örneğin, İngiltere uzun yıllar sürdürdüğü serbest ticaret politikasında bir zihniyet değişikliğine giderek, diğer ülkelere karşı yüksek gümrük vergisi uygulamasını yürürlüğe sokmuştur. İngiltere’de yürürlüğe sokulan bu uygulama diğer ülkelerde de karşılık bulmuş ve Amerika’dan Avrupa’ya birçok ülke söz konusu gümrük politikasını takip etmiştir[1] .
Ülkeleri böylesine derinden etkileyen iktisadi buhran, ayrıca ülkeleri yeni kamu gelir kaynaklarının teminine sevk etmiştir. Buhran vergisi uygulaması bu arayışın bir neticesidir. Başta Almanya olmak üzere (örneğin buhran vergisi adı altında), bazı devletler bu dönemde yeni vergilerin ihdas edilmesine karar vermiş ve söz konusu vergileri vergi sistemlerine dâhil etmişlerdir. Türk vergi sistemi de bu uygulamadan kaçamamış ve 1931 yılından itibaren, geçici olmak kaydıyla, buhran vergisine başvurmuştur. Ancak geçici olması planlanan bu vergi, Türk vergi sistemindeki varlığını yaklaşık 20 yıl boyunca (1931’den 1950’ye dek) sürdürmüştür. Bu süreçte birtakım değişikliklere maruz kalan ve kapsamı sürekli genişletilen buhran vergisi, 1949 tarihli ve 5421 numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu açıklamalar ekseninde söz konusu çalışma, 1931 yılında yürürlüğe sokulan ve 1950 yılında uygulanmasına son verilen buhran vergisinin bu 20 yıllık serüvenini ele almaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu serüven, Akşam gazetesinde yer alan haberler vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Maliye tarihi çalışmalarına önemli bir kaynak teşkil ettiği kabul edilen gazete haberlerinin çalışmada ele alınmış olması, bize buhran vergisinin uygulandığı dönemi inceleme anlamında da katkılar sunmuştur. Böylece iki bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde Büyük Buhran dönemi Türkiye ekonomisinin genel bir portresi sunulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise buhran ile buhran vergisi arasındaki ilişkiden yola çıkarak buhran vergisinin yasal çerçevesi, bu verginin yürürlükte kaldığı süreçte maruz kaldığı değişiklikler ve dönemin Türk basınının (belirtildiği üzere çalışmada sadece Akşam gazetesinden istifade edilmiştir) buna yönelik haberlerine yer verilmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünde genel bir değerlendirme yapılmıştır. Tüm bu bölümlere ek olarak, ayrıca literatüre katkı sunmak maksadıyla, bu 20 yıllık süreçte buhran vergisinde meydana gelen kanuni değişiklikler, Ekler kısmında sunulmuştur.
I. Büyük Buhran Dönemi Türkiye Ekonomisinin Genel Görünümü
Öncelikle Türkiye ekonomisinin genel görünümünü incelemeden evvel Büyük Burhan dönemi öncesindeki iktisadi yapının tasviri yapılmıştır. Bu meyanda 1923’ten Büyük Buhran’ın başladığı 1929’a kadar geçen süreçte Türk ekonomisinin genel olarak “açık ekonomi koşullarında yeniden yapılanma” yönetim sistemiyle idare edildiği belirtilmelidir[2] .
Bu dönemin iktisadi ve mali yapısı üzerinde 1923 yılında gerçekleştirilen I. Türkiye İktisat Kongresi’nin (12 maddelik kararların) derin bir etkisi bulunmaktadır. Mali açıdan aşar vergisinin kaldırılması, denk bütçe sisteminin takip edilmesi, adaletli bir vergi sisteminin ihdas edilmesi gibi amaçlar bu kongrede görüşülen ve alınan önemli kararlar arasındadır. Bu kararlar neticesinde sonraki yıllarda, örneğin 1926 yılında kazanç vergisi ile veraset ve intikal vergisi gibi yeni vergiler yürürlüğe sokulmuştur. Ayrıca hem yerli sanayinin korunması hem de büyük ölçekli işletmelerin teşvik edilmesi maksadıyla vergi muafiyeti gibi birtakım mali araçlardan da istifade edilmiştir. Diğer yandan bu dönemde Ticaret ve Sanayi Odaları (1925) ile Âli İktisat Meclisi (1927) gibi iktisat ve maliye politikalarını yönlendirme potansiyeline sahip kurumlar ortaya çıkmıştır. Bu kurumların özellikle vergi yükünün dağılımı konusunda etkili bir rol üstlendikleri bilinmektedir[3] .
1930 yılına gelindiğinde, Türkiye ekonomisinde yeni bir dönem başlamıştır. 1930 yılından 1939 yılına kadar olan periyodu kapsayan bu yeni dönem, “korumacı-devletçi sanayileşme dönemi” olarak adlandırılmıştır[4] . Bu bakımdan Büyük Buhran’ın başladığı yıl aslında Türkiye ekonomisinde bir zihniyet değişiminin yaşandığı yıl olmuştur. Çünkü Büyük Buhran’ın hüküm sürmeye başladığı 1929 yılından itibaren gerek dünya gerek Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmeler ekonomik anlayışta bir dönüşüme neden olmuştur. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi devletler olmak üzere bu dönemde dünya ekonomisinin zihin dünyasında bir dönüşüm meydana gelmiştir. Örneğin bu dönemde İngiliz iktisadi zihniyetinde keskin bir kırılma tecrübe edilmiştir. Bu kırılma neticesinde İngiltere, evvelden beri uyguladığı serbest ticaret politikalarını terk etmiştir. Dahası bu politikaların aksi yönünde bir tutum sergilemiştir. Böylece İngiliz İmparatorluğu’nu oluşturan unsurları kapsayan bir gümrük vergisi reformuna gidilerek; İmparatorluğa bağlı devletler arasında gümrük vergilerinin kaldırılması ve diğer devletlere karşı yüksek gümrük vergisi politikası uygulanması hedeflenmiştir[5] .
Dünya çapından yaşanan bu dönüşümden elbette Türk ekonomisi de nasibini almış ve böylece dünya ekonomisinde yaşanan bu köklü değişimin bir benzeri Türkiye’de de tecrübe edilmiştir. Örneğin ithal mallar yerine yerli malların ön plana çıkarılması bu dönemin önemli bir uygulamasıdır. Yerli malların tüm ülke genelinde kullanılması maksadıyla bu malların teşvik edilmesine yönelik kararlar alınmıştır. Bu kararları desteklemek adına gazeteler de bu yönde haberlere yer vermişlerdir[6] . Bu haberlerde öğrencilere yönelik olarak mekteplerde yerli mallarına rağbet edilmesi gerektiği hakkında telkinlerde bulunulacağı; toplumda yerli mallarının kullanımının artırılması için tayyareler yardımıyla bilgilendirme kâğıtlarının atılacağı yer almıştır. Hatta bazı gazeteler (örneğin Akşam gazetesi), okurlarının tasarruf ve yerli mallarının kullanımı hakkındaki görüşlerine yer vermiştir[7] .
Diğer yandan yerli mallara ilişkin bir memnuniyetsizlik olması durumunda bu konunun biran evvel “Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyetine” bildirilmesi istenmiştir. Diğer yandan yerli mallar konusunda bir üründen memnun olmayıp bunun tüm yerli mallara mal edilmemesi konusunda Akşam gazetesinde yer alan “papaza kızıp da oruç bozmak” ifadesi hayli dikkat çekicidir[8] . Ayrıca söz konusu gazete ile diğer gazetelerde konuya dikkat çekmek maksadıyla ilgili konu hakkında karikatürlere de yer verilmiştir (bk. Resim 1).
İktisadi buhranın etkisini göstermeye başladığı dönem nazarı dikkate aldığında Türkiye ekonomisinin zor koşullar altında varlığını sürdürmeye devam ettirdiği görülebilir. Bu dönemde özellikle iki önemli sorun ön plana çıkmıştır. Bunlar, borçlar sorunu ve Türk lirasındaki sürekli hâle gelen istikrarsızlıktır. Esasında bu iki sorunun iç içe geçen bir sorun yumağı olduğu kabul edilmiştir. Bu derin sorun yumağı ortasında meydana gelen buhran; ticarette, üretimde, ihracatta daha derin problemler meydana getirmiştir. Dahası böylesine derine sirayet eden bu problemlerin kısa sürede çözümü mümkün olamamıştır[9] .
Ayrıca yukarıda belirtilen bu problemler neticesinde söz konusu dönemde Türkiye ekonomisinde yaşanan bir diğer sorun ise vergi gelirlerinde kaçınılmaz olarak meydana gelen azalmalardır. Özellikle gerek uluslararası ticarette meydana gelen daralma gerekse de iç piyasada üretim ve ticarette meydana gelen problemler vergi gelirlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Netice itibariyle yaşanan tüm bu olumsuzluklar buhranın ilk yıllarından itibaren vergi gelirlerinde düşüşler meydana getirmiştir. Vergi gelirlerinde yaşanan bu düşüşü Tablo 1’de görmek mümkündür.
Tablo 1’den anlaşıldığı üzere iktisadi buhranın ortaya çıktığı 1929 yılında Türkiye ekonomisinde vergi gelirleri toplamı yaklaşık olarak 189,4 milyon Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Ancak bu tarihten sonra buhranın etkisini göstermeye başlamasıyla birlikte vergi gelirlerinde yıllar itibariyle düşüşler yaşanmış ve 1936 yılına dek vergi gelirleri, 1929 yılındaki seviyesine ulaşamamıştır. Tablo 1, ayrıca bu dönemde Türkiye ekonomisinde buhran vergisi gibi birtakım yeni vergilere neden başvurulduğunu da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü ekonomide yaşanan bu gelir kaybının giderilebilmesi maksadıyla birtakım çözüm önerilerinin ortaya konulması gerekmekteydi ve yeni bir verginin/vergilerin ihdas edilmesi ve yürürlüğe sokulması bu öneriler arasında ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda, Tablo 1’de görüldüğü üzere, 1931 yılından itibaren buhran vergisi tahsil edilmeye başlanmış ve bu vergi, daha önce de ifade edildiği üzere varlığını 1950 yılına dek sürdürmüştür.
Diğer yandan buhran, 1930 yılının ikinci yarısından itibaren Türkiye ekonomisi üzerinde derin yaralar açarak etkisini artırmıştır[10]. Tecrübe edilen bu olayları Necmeddin Sadık, gazete köşesinde “Buhranın Sebepleri” başlıklı yazısında kaleme almıştır. Sadık bu yazısında ülke ekonomisinin iktisadi buhrandan evvelki dört yıllık süreçte kuraklık yüzünden hâlihazırda büyük zararlar gördüğünü ifade etmiştir. Sadık’a göre kuraklığın etkisini yitirip tarımda bir artış yaşanmaya başlandığı bir dönemde, buhran patlak vermiş ve ülke ekonomisi bu buhrandan büyük bir zarar görmüştür. Diğer yandan Sadık, ülkenin istikraza gidecek gücünün olmaması, ithalatta meydana gelen keskin artışlar ve özellikle ülkeyi terk eden Rumlar ve Ermenilerle birlikte sermayenin dışarı çıkması gibi unsurları zararı derinleştiren diğer sebepler şeklinde sıralamıştır[11]. Son olarak ilginç bir şekilde var olan sermayenin de İstanbul’da yeni binaların yapılmasına aktarıldığını ve böylece mevcut bulunan sermayenin ülke ekonomisine önemli bir katkısı olmayan inşaat sektöründe kullanıldığını ileri sürmüştür[12].
Tüm bu değerlendirmeler karşısında Sadık, ilgili dönemde buhrana ilişkin haberlere yönelik takınılan sert tutum hakkında da önemli açıklamalar yapmıştır. Söz konusu açıklamalarında Sadık, bu dönemde “iktisadi buhran” üzerine yazılan yazılara özellikle şiddetle karşı çıkıldığını ifade etmiş ve bu tarz haberlerin yabancı devletler tarafından Türkiye aleyhine geliştirilen düşman propagandası yaftası yapıştırılarak şiddetli bir şekilde eleştirildiğine de vurgu yapmıştır[13].
II. Büyük Buhran ve Buhran Vergisi
Daha evvel de ifade edildiği üzere buhran vergisi ilgili dönemde tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran’ın bir sonucudur[14]. Ayrıca bu vergi, Cumhuriyet’in ilanı ile Türk mali sisteminde girişilen reform hareketlerinin sürdürülememesi neticesinde bir iktisadi dar boğaz ile karşılaşıldığında kaçınılmaz olarak olağanüstü gelir kaynaklarına başvurulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Farklı bir ifadeyle bu vergi söz konusu dönemde maliye idaresinin reformları gerçekleştirememesindeki başarısızlığın bir işareti olarak ele alınmıştır[15]. Ancak şunu da belirtmemiz gerekir ki, bu vergi sadece Türkiye’de değil, Almanya gibi birtakım Avrupa ülkelerinde de yürürlüğe sokulmuştur[16].
Türkiye ekonomisi açısından iktisadi buhran ve buhran vergisi arasındaki ilişkiyi, Maliye Nezaretince hazırlanan ve dönemin Başvekili İsmet Paşa tarafından Büyük Millet Meclisine (B.M.M.) sunulan kanun layihasında görmek mümkündür. Kanun layihasının sebepleri sıralanırken Büyük Buhran’ın tüm dünya üzerindeki yıkıcı etkisine vurgu yapılarak bütçe denkliğinin sağlanması ile millî paranın ve ülke ekonomisinin korunması için tedbirlerin alınması gerektiğine değinilmiştir. İlgili sebepler hakkında her ne kadar bu konuların 1932 yılı bütçe görüşmeleri esnasında tartışılacak konular olduğu belirtilmişse de buhranın şiddetli etkisi nedeniyle acil önlemlerin alınmasının zarureti üzerinde durulmuştur. Bu minvalde Bütçe Encümeni mazbatasında yer alan “Büyük tedbirler büyük fedakârlıklara mütevakkıf olduğuna ve bu fedakârlıkların bütün vatandaşlar tarafından seyyân bir nisbet dahilinde deruhte edilmesi zarurî bulunduğuna nazaran lâyihanın istihdaf eylediği mevzu ve matrahın ve tesbit eylediği vergi nisbetlerinin bu gayeye doğru yaklaştıracak mahiyette bulunduğu da aşikârdır” değerlendirmesi oldukça önemlidir[17].
Yukarıda belirtilen bütçe denkliğinin temin edilmesi, millî paranın ve ülke ekonomisinin korunması gibi sebeplerden ötürü, “devlet teşkilatına dâhil en yüksek makamlardan en küçüğüne kadar bila istisna her şahsın bu vergiye” tutulması kararlaştırılmıştır. Vergi oranlarının ve vergiye tabi gelirin belirlenmesinde ise asgari maişet seviyesine vurgu yapılarak maişetini temine kifayet edecek kadar olan miktarın bu verginin dışında tutulması düşünülmüştür. Diğer yandan buhran vergisinin bir olağanüstü dönem vergisi olduğunun altı çizilmiştir. Böylece bu verginin kalıcı bir vergiden ziyade olağanüstü koşulların bir etkisinin neticesi olarak ortaya çıktığından dolayı muvakkat mahiyette olarak yürürlüğe girdiğine dikkat çekilmiştir. Olağanüstü koşulların nihayete ermesi neticesinde bu verginin de yürürlükten kaldırılacağı düşünülmüştür. Bu sebepten ötürüdür ki genel olarak kazanç vergisi konusu üzerine inşa edilmiş olan buhran vergisi ile kazanç vergisinin birleştirilmesine ihtiyaç dahi duyulmamıştır[18].
Bu verginin hâlihazırda mevcut bulunan bir vergi (kazanç vergisi) ile birleştirilmeden farklı bir vergi olarak acil bir şekilde yürürlüğe sokulması durumu bize bir yandan ilgili dönemde tecrübe edilen gelir ihtiyacının şiddetini ortaya koyar iken diğer yandan da bizi ilgili vergi konusu üzerinde düşünmeye sevk etmektedir. Bilindiği üzere ilgili dönem Türkiye ekonomisinde tarım sektörü yaygın faaliyet alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylesi bir dönemde tarım üzerine bir vergi yüklenmesi yerine, (Tablo 2’de görüleceği üzere) ticari ve sınai teşebbüsler ile hizmet erbabına bir vergi yüklenmesi oldukça ilgi çekicidir. Bu gelir gruplarına vergi yüklenmesinin ardında yatan unsurun, bunlardan (tarım sektörüne kıyasla) daha kolay ve hızlı bir şekilde gelir elde edilmesi düşüncesine bağlı olduğu düşünülmektedir.
Yukarıda belirtilen kesimler üzerine bu verginin yüklenmesinin ardında yatan bir diğer unsur ise ilgili dönemde buhranın meydana getirdiği yıkıcı etkiyi kısmen de olsa yüklenebilecek mükellefiyet grubunun bunlar olduğu düşüncesidir. Çünkü bu dönemde uluslararası ticaret büyük bir darbe almış ve dış ticaret alanında faaliyet gösteren gruplar hâlihazırda bir çıkmaz ile karşı karşıya kalmışlardır. Aynı şekilde buhran vergisi yüklenebilecek bir diğer kesim olan tarım sektörü de bir çıkmazdadır. Ürün fiyatlarında meydana gelen keskin düşüşler tarım sektörünü olumsuz yönde etkilemekte ve birçok tarım alanının boş kaldığı bilinmektedir. Bu durum kaçınılmaz olarak tarım sektöründe faaliyet gösteren emek kesimini de derinden etkilemiş ve onları işsizlik sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu grupların aksine, yaşanan buhrandan en az etkilenen kesimin ise şehirlerde yaşayan maaşlı ve ücretli grup olduğu belirtilmiştir. Dahası tarım ürünleri fiyatlarında meydana gelen düşüşler ile bu grubun avantajlı bir konuma eriştiği dahi düşünülmektedir[19]. Bütün bu değerlendirmeler esasında buhran vergisinin neden tarım ya da dış ticaret vb. sektörlere değil de şehirde ikamet eden kesim üzerine konulduğunu ortaya koymaktadır.
Diğer yandan yaklaşık 20 yıllık bir süreçte Türk vergi sisteminde uygulanmış olan buhran vergisinden elde edilen gelirleri ve hangi kaynaktan ne kadar miktarda tahsil edildiğine ilişkin verileri Tablo 2 vasıtasıyla incelemek mümkündür. Tablo 2’de yer aldığı üzere buhran vergisinin ticari ve sınai teşebbüsler ile hizmet erbabı üzerine yüklendiği; ancak bu verginin esas itibariyle hizmet erbabından tahsil edildiği görülmektedir. Hizmet erbabına yönelik tahsil miktarındaki yükseklik, buhran vergisinin neden bu gruba yüklendiği hakkında ileri sürülen yukarıdaki düşünceyi destekler niteliktedir.
II.1. Buhran Vergisinin Yasal Çerçevesi
Türkiye ekonomisini etkisi altına alan ve bunun üzerinde derin izler bırakmaya başlayan Büyük Buhran’ın etkisini azalabilmek maksadıyla Maliye Nezareti tarafından 2 Kasım 1931 tarihinde Büyük Millet Meclisine “Millî İktisadiyatı Koruma Vergisi” namıyla bir kanun layihası sunulmuştur. Bu kanun layihası daha sonra Buhran Vergisi Kanunu olarak yürürlüğe girecektir. Fakat bu değişiklikten evvel, Adliye Encümeni Mazbatasında yer aldığı üzere, azalardan Refik Şevket Bey, layihanın maddelerine geçmeden evvel kanunun teklif edildiği unvan ile kanunun maksadının uyumlu olmadığı gerekçesiyle, kanun layihasının mevcut isminde değişiklik yapılarak kanunun “iktisadi buhran vergisi” olarak düzenlenmesini istemişse de bu öneri kabul görmemiştir[20]. Ancak bu layiha sonraki dönemde 1890 kanun numarası ve buhran vergisi adı ile 30 Kasım 1931 tarihinde kabul edilmiş ve bir gün sonra Resmî Gazete’de yayımlanmıştır[21]. Söz konusu kanun layihası yürürlüğe girmeden evvel Adliye, Maliye, Bütçe encümenlerinde de değerlendirilmiş ve birtakım değişikliklere uğramıştır.
13 maddeden oluşan bu kanunun ilk maddesinde buhran vergisinin konusuna yer verilmiştir. Buna göre kanunun 1. Maddesinde:
“Umumî, hususî ve mülhak bütçeler ve belediye bütçelerile idare edilen daire ve müesseseler ve hakikî veya hükmî şahıslar nezdinde veya onlara merbut olarak maaş, tahsisat, ücret, yevmiye, hakkı huzur, aidat ve ihtisas zammı ve bilumum ikramiyeler veya her hangi bir nam ile olursa olsun bir bedel veya ayın mukabilinde çalışan şahısların istihkakları ve şirket ve müesseselerin esas mukavelenâmeleri, nizamnâmeleri veya heyeti umûmiye kararları mûcibince meclisi idarelerinde bulunanlara verilen temettü ile ikramiyeler ve hizmet mukabili verilecek tazminat ve ihbariye ve aynî mahiyetteki tediyeler bu kanun mûcibince vergiye tâbidir.”
ifadesine yer verilerek buhran vergisinin temel olarak maaş ve ücret gibi gelirler üzerinden alınacağı kararlaştırılmıştır. Kumrulu’ya (1976) göre buhran vergisi yeni bir vergi olmayıp “yapay” bir özellik taşımaktadır. Burada bu verginin yapay olmasından kastedilen mana, bu verginin yeni bir vergi kaynağı üzerine inşa edilmediği; başka bir ifadeyle, hali hazırda mevcut bulunan bir vergi kaynağının yeniden ve başka bir vergi ile vergilendirilmesinden ortaya çıktığı şeklindedir. Bu nedenle yapay bir vergi olduğu iddia edilen buhran vergisi hakkında, “zam”, “ek vergi” ve “eklenti vergi” gibi kavramlar kullanılmıştır. Ayrıca bu verginin tarh edilmesi esnasında başka vergilerin matrahlarından da istifade edilecek olması hasebiyle yukarıda belirtilen ifadelere ek olarak bu vergiyi tanımlamada farklı isimlendirmeler de kullanılmıştır: “bağlı vergi”, “türev vergi” ya da “türetilmiş vergi”.
Diğer yandan, buhran vergisinin bir çifte vergi konusu olduğuna ilişkin tartışmalar da literatürde yer almaktadır. Özellikle 1890 sayılı İktisadi Buhran Vergisi Kanunu’nun birinci maddesinde sıralanan kaynaklardan söz konusu verginin alınması; bu verginin çifte vergilendirmeye yol açtığını ortaya koymaktadır. Bu durum, esasında kanun layihasının gerekçesinde de belirtilmiş ve bu verginin geçici bir mahiyet taşıdığından kazanç vergisi ile birleştirilmesine gerek duyulmadığı ifade edilmiştir. Dahası iktisadi buhran vergisine ilave olarak 1980 kanun numaralı ve 26.05.1932 tarihli Muvazene Vergisi Kanunu çıkarılmıştır. Bilhassa kanunun ikinci maddesinde “Muvazene vergisi, istihkak ve tediyelerden kazanç ve iktisadî buhran vergileri çıkarıldıktan sonra kalan tediye miktarından %10 nisbetinde alınır” ifadesi yukarıdaki çifte vergilendirmeye ilişkin değerlendirmeyi önemli kılmaktadır. Görüldüğü üzere bir vergi konusu üzerinde evvela kazanç vergisi ihdas edilmiş, daha sonra ise iktisadi buhran vergisi konulmuştur. Vergi gelirlerine duyulan ihtiyaç neticesinde, aynı kaynaktan üçüncü defa bir verginin alınması yoluna gidilmiştir. Bu vergilendirme silsilesi, aslında içinde bulunan iktisadi koşullar ve iktisadi buhranın nasıl çetin bir şekilde vuku bulduğu hakkında bize önemli detaylar sunmaktadır.
Birinci maddede verginin konusu belirlendikten hemen sonra, ikinci maddede bu vergiden istisna edilen gelirlere yer verilmiştir. Buhran Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan istisnalar[22] şu şekilde sıralanmıştır:
i) 8 Haziran 1930 tarih ve 1683 numaralı askerî ve mülkî tekaüt kanunundan evvelki kanun ve hükümlere göre kendilerine maaş tahsis olunan mütekait, yetim ve dullar, ii) Harp malullerine Devlet bütçesinden yapılan tediyat, iii) Hidematı vataniye tertibinden maaş alanlar, iv) Bir ay zarfında maaş, ücret, yevmiye namıle aldıkları mebaliğ 30 lira ve ondan aşağı olanlar (Ankara şehri için bu had 60 liradır)[23], v) Ziraî işlerde müstahdem işçiler ve rençperler, vii) Bir yere merbut olmuyarak çalışan serbest işçiler, vii) Harcırah ve harcırah yevmiyelerinin tamamile mesken bedellerinin 30 liraya kadar olan kısmi (mesken bedelleri, bu kanunun neşrinden evvel 1931 senesinde mevcut olan bedellerdir), viii) Kanun ve nizamlara göre veya her hangi bir uzvun sakatlanmasına mukabil veyahut mahkeme; kararile verilen tazminatlar.
Buhran vergisinden istisna tutulan kişiler sadece yukarıda sıralandığı hâliyle kalmamış ve sonraki dönemlerde bu istisnalarda birtakım değişiklikler de meydana gelmiştir. Örneğin seferberlik ilan edilmeksizin söz konusu dönemde Ağrı Dağı ve Dersim gibi yerlerde meydana gelen ayaklanmaların bastırılması esnasında malul kalan askerlerin harp malulü sayılıp sayılmaması konusu gündeme gelmiştir. Bu askerlerin harp malulü sayılması durumunda bunların da buhran vergisinden istisna edileceğinden hareketle Millî Müdafaa Vekilliğinden açıklama talep edilmiştir. Verilen cevapta; “asilerle” girişilen mücadele neticesinde malul olanlara harp malulü denilmemesinin askerlerin his ve gayretini olumsuz yönde etkileyeceği ve netice itibariyle de memleketin menfaatine zarar vereceği üzerinde durulmuştur. Dahası böylesi bir şereften onların da mahrum edilmemesi gerektiği ileri sürülmüştür. Böylece yapılan düzenleme neticesinde bahsi geçen askerler de harp malulü sayılarak buhran vergisinden istisna edilmiştir[24].
Kanunda belirtilen istisnalar hakkında, sonraki dönemlerde değişikliklerin vukua gelmesi durumu varlığını devam ettirmiştir. Bu çerçevede, aynı kanun maddesinin 4. fıkrasında yer verilen aylık 30 liranın altında olan maaş, ücret, yevmiyelerin buhran vergisinden istisnası konusu İzmir milletvekilleri Şevket Adalan ve Sait Odyak’ın hazırladığı kanun teklifi neticesinde 1947 yılında tekrar ele alınmıştır. İsmi geçen milletvekilleri, kanunun yapıldığı tarihin üzerinden uzun bir süre geçtiği ve söz konusu kanunda belirtilen istisna miktarının önemini kaybettiği gerekçesinden hareketle ilgili istisna maddesinde değişiklik önerisinde bulunmuşlardır. Böylece hem istisna hükümlerinin günün şartlarına (özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın fiyat artışlarında meydana getirdiği olumsuz etkiler nedeniyle) uygun bir hâle geleceği hem de ilgili dönemde meydana gelen ve istisna mekanizmasında tecrübe edilen sıkıntıların aşılacağı ifade edilmiştir. Netice itibariyle yapılacak olan bu değişiklikle birlikte, istisna uygulaması yoluyla ulaşılması hedeflenen maksatlara da erişilebileceği üzerinde durulmuştur[25].
Buhran vergisinin içerdiği istisnalara yönelik bir diğer değişiklik, 1947 yılında yürürlüğe sokulmuştur. Yapılan bu değişiklik ile madenlerde çalışan işçilerin ücret ve primleri buhran vergisinden istisna edilmiştir[26]. Bu değişikliğin nedenini incelediğimizde söz konusu neden hem maden sektöründe çalışmayı teşvik etmek hem de üretimi sürekli bir hâle getirmek şeklinde açıklanmıştır. Çünkü bilindiği üzere, Türkiye toplumunda evvelden beri maden işlerinde çalışmak, tali bir iş olarak görülmüştür. Buna göre maden işçileri, dönüşümlü olarak ve 1 ayı geçmemek üzere madenlerde çalışmaktaydı. Bu durum bir yandan maden üretiminin olumsuz bir şekilde etkilenmesine neden olmakta iken diğer yandan tecrübe eksikliği nedeniyle iş kazalarının artmasına yol açmaktaydı. Dahası özellikle tarım faaliyetlerinin yapıldığı dönemlerde, tarım işlerinin yoğunluğundan ötürü, kimse madenlerde çalışmak istememekteydi. Bu gönülsüzlük, maden sektörünü dolayısıyla da ekonomik yapıyı olumsuz bir şekilde etkilemekteydi. Ayrıca tarım ve orman işçisinin buhran vergisinden muaf olması, hâlihazırda zor bir meslek olan maden işçiliğini daha az çekici kılmaktaydı. İşte belirtilen tüm bu sebeplerden ötürü verilen kanun teklifi ile maden işçilerinin de buhran vergisinden muaf tutulması istenmiş ve bu istek kabul görerek yürürlüğe girmiştir[27].
Diğer yandan turizm gibi bazı sektörlerin gelişiminin teşvik edilmesi maksadıyla, söz konusu sektörden elde edilen gelirler buhran vergisinden istisna edilmiştir. Farklı bir ifadeyle bazı sektörler buhran vergisinden istisna edilerek, bu sektörlerin teşvik edilmesi istenmiştir. Böylece 1950 tarihli ve 1890 Numaralı İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanunun birinci maddesine “Turizm Müesseselerini Teşvik Kanunu hükümleri dairesinde ‘Turizm müessesesi belgesi’ almış olan teşebbüslerin adı geçen kanunda yazılı maksada tahsis ettikleri tesisler inşaatın ikmalini takip eden malî yıldan itibaren on yıl süre ile Bina İktisadi Buhran Vergisinden müstesnadır” hükmü eklenmiştir[28]. Netice itibariyle bu kanunla ülkemizde turizm sektörünün teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Ancak vergi tekniği açısından uygun olmamasından ötürü, bu değişiklik 1890 numaralı İktisadi Buhran Vergisi Kanununda değil; 1996 kanun numaralı “1890 Numaralı İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanunda” gerçekleştirilmiştir[29].
Devam eden süreçte buhranın ülke ekonomisi üzerindeki etkisini artırmasından ve devletin yeni gelir kaynaklarına ihtiyaç duymasından ötürü, buhran vergisinin ödeme gücünü bir diğer göstergesi olan servet üzerinden de alınması yoluna gidilmiştir. Çünkü yaşanan bu buhranın aşılmasında ortak bir fedakârlık yapılmasının kaçınılmaz olduğu belirtilerek ödeme gücüne sahip olan kişilere yönelik olarak bu verginin yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Böylece buhran vergisine tabi olan gelirlerin kapsamında da değişiklikler yapılarak farklı vergi konularının da vergilendirilmesine başvurulmuştur.
Örneğin 1932 yılında kabul edilen 1996 kanun numaraları 1890 Numaralı İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanununda yer alan “11 Temmuz 1931 tarih ve 1837 numaralı bina vergisi kanunundaki nisbetlere göre hesap olunarak alınmakta bulunan verginin, sahibinin bizzat oturduğu meskenlerden altıda biri, sair binalardan üçte biri nisbetinde iktisadî buhran vergisi alınır” ibaresi ile buhran vergisinin bina vergisine de uygulanması yoluna gidilmiştir[30]. Esasında bu değişikliğe ilişkin düzenlemeler çerçevesinde verilen kanun layihasında sadece bina vergilerine değil aynı zamanda muamele ve şeker istihlak vergilerine de buhran vergisinin uygulanması istenmiştir. Maliye Encümeni tarafından her ne kadar bu istek uygun görülmüşse de Bütçe Encümenince söz konusu vergi konuları üzerinden buhran vergisinin alınmasının teorik olarak uygun olamayacağı görüşü ileri sürülmüştür. Bu çerçevede Bütçe Encümeni tarafından sunulan teklif kabul görmüş ve yürürlüğe sokulmuştur[31].
Yapılan değişiklikler yoluyla buhran vergisinin kapsamının genişletilmesi, devletin ihtiyaç duyduğu geliri yeteri düzeyde karşılayamamıştır. Özellikle diğer ülkeler ile kıyaslandığında devlet bütçesinin diğer birçok ülkeden farklı olarak halen denk bir şekilde olduğu ve bunun ardında yatan gücün milletin bu ağır fedakârlığı yüklenmesinden kaynaklandığı ifade edilmişse de bu başarının korunması maksadıyla daha büyük fedakârlıklara ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir[32]. Bu nedenle buhranın giderek şiddetini artırmasından ötürü mevcut vergi oranlarında/miktarında zam yapılması kararlaştırılmıştır. Böylece yukarıda belirtilen gruplara ilaveten 2416 Kanun numaralı ve 24 Nisan 1934 tarihli İktisadi Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanun ile Buhran Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde sıralanan mükelleflerin tahakkuk eden kazanç vergilerine, mezkûr vergilerin beşte biri nispetinde zam yapılmıştır[33].
1935 yılına gelindiğinde buhran vergisinde yapılan ve yukarıda ifade edilen değişikliklere ilaveten buhranın etkisinin devam etmesi nedeniyle ilave kamu gelirlerine duyulan ihtiyacın artması sonucunda kazanç vergisinden muaf olan bazı mükellef/mükellef gruplarının da buhran vergisine tabi tutulmasına karar verilmiştir. Kamu gelirlerine duyulan ihtiyacın yanı sıra bu yeni kaynaktan vergi alınmasının ardında yatan bir diğer unsur ise işçi ve ameleye varıncaya kadar her sınıf iş grubunun vergilendirildiği böylesi bir durumda, birtakım gelir gruplarının dışarıda bırakılmasının adalete uygun olamayacağı inancıdır[34].
Bu çerçevede İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel 2416 Sayılı Kanunu Değiştiren Kanun kapsamında “2395 sayılı kanunun üçüncü maddesinin (ki bu madde kazanç vergisinden istisna olan gelir gruplarını düzenlemektedir) 4. ve 5. fıkrasına dâhil olanlar[35]” ve “2395 sayılı kazanç vergisi kanununun 3. maddesinin 21. fıkrasında sayılanlar[36]” da buhran vergisine tabi tutulmuşlardır[37]. Bu düzenleme yapılırken ayrıca 1996 sayılı kanuna gönderme yapılarak, buhran vergisine tabi olan gelir kaynaklarının genişletildiği ifade edilmiş ve bu genişlemenin buhran vergisinin esasına da uygun olduğuna vurgu yapılmıştır.
1931 yılında ihdas edilen ve zamanla birçok değişikliğe uğrayan buhran vergisinin tüm bu serüveni, 3.6.1949 tarihli ve 5421 numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile son bulmuştur. İlgili kanunun 108. Maddesinde “…İktisadî Buhran, Muvazene ve Hava Kuvvetlerine Yardım vergileriyle fevkalâde zamlarına veya bu vergilerin mükellefiyet şekil ve nispetlerine, muafiyet ve istisnalarına ilişkin bütün hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır” ifadelerine yer verilerek; olağanüstü ve geçici bir vergi olarak ihdas edilen, ancak yaklaşık 20 yıl boyunca Türk vergi sisteminde yer alan buhran vergisinin varlığına böylece son verilmiştir.
II.2. Dönemin Türk Basınının Buhran Vergisi’ne Bakışı
Büyük Buhran’ın etkisini sürdürdüğü dönemde, Türk Basını hem buhrana hem de buhranın bir neticesi olarak meydana gelen buhran vergisine yakın bir ilgi göstermiştir. Söz konusu haberlerde buhranın sadece Türkiye üzerindeki etkisine yer verilmemiş; aynı zamanda ortaya çıktığı ülke olan Amerika Birleşik Devletleri ile Almanya[38], İtalya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde meydana getirdiği derin izler de ele alınmıştır. Örneğin Amerika özelinde, Amerika’da yaşanan intihar vakalarındaki yükseliş ve toplu gösterilerin yoğunluğu gibi toplumsal olaylar ile buhranın Hollywood üzerindeki yıkıcı etkisi haberlere konu olmuştur. Ancak sadece buhranın olumsuz etkilerine değil; ayrıca ilginç bir şekilde Amerika toplumu üzerinde meydana getirdiği olumlu etkiler de haberlere konu olmuştur. Örneğin insan vücuduna önemli bir biçimde zararı olduğu ileri sürülen aşırı yemek yemenin ve sefahatin iktisadi buhranın etkisiyle önemli bir düzeyde düşmesi neticesinde ölüm oranlarında bir düşüş yaşandığı ileri sürülmüştür[39].
Avrupalı devletler açısından, yaşanan büyük çaplı işsizlik sorunu ön plana çıkmıştır. Farklı bir ifadeyle gazete haberlerinde işsizlik, Avrupa’nın önemli sorunları arasında yer almıştır. İşsizlik ve diğer bazı sorunların çözümü için Avrupalı devletler birtakım önlemler almışlardır. Bu çerçevede örneğin Almanya, yeni vergilerin ihdası yoluna gitmiş; İtalya memur maaşlarında önemli kesintiler yapmış, son olarak, İngiltere de kamu harcamalarında kesintiye gitmiştir[40].
Buhran vergisi hakkında Türkiye’deki gazetelerde epeyce haber yapılmıştır. Örneğin 15 Kasım 1931 tarihli Akşam gazetesinde buhran vergisinin kapsamı hakkında bilgi verilmiş, bu verginin ihdası durumunda yaklaşık olarak 8-9 milyon lira gelir elde edilebileceği ifadeleri yer almıştır[41]. Yine 10 Nisan 1932 tarihli haberde maliye sisteminde yer alan mevcut vergilere buhran vergisinin ilavesi istenmiştir[42]. Aynı şekilde 28 Haziran 1932 tarihli Akşam gazetesi haberinde serbest meslek erbabının da buhran vergisine tabi olacağına yönelik düzenlemelerin yapıldığı ileri sürülmüştür.
Buhran vergisinin hukuki sürecine ilişkin haberlere ek olarak bu vergi üzerinde yapılması planlanan değişiklikler de haberlere konu olmuştur. Örneğin 7 Nisan 1932 tarihli Akşam gazetesinde buhran vergisinin oranlarının artırılması ve istisnaların kaldırılması yönünde bir haber yer almıştır[43]. Yukarıda da ifade edildiği ve kanunda yer aldığı üzere 30 lira altında maaş, ücret ve yevmiye alanlar, buhran vergisinden istisna tutulmuştu. Ancak Baş Vekil İsmet Paşa başkanlığında yapılan toplantıda ilave kamu gelirine duyulan ihtiyaç neticesinde bu istisnanın kaldırılması istenmiştir. Benzer şekilde yine kanun metninde belirtildiği üzere 150 liraya kadar olan maaşlardan ilk 30 liralık kısım için vergi alınmıyordu. Yapılan görüşmede bu miktarın kaldırılarak ele geçen yekûn üzerinden verginin alınması istenmişse de sonraki süreçte bu istisnaların uygulamada kalmasından yola çıkarak bunlar gerçekleşmemiştir.
Gazetelerde bu tartışmalara ilaveten buhran vergisinde yer alan diğer istisnaların ortadan kaldırılmasına yönelik fikirler de tartışılmıştır[44]. Buhran vergisinin 1 Aralık 1931 tarihinde yürürlüğe girdiğini dikkate alırsak tecrübe edilen yaklaşık 4 aylık süre içerisinde böylesine yeni bir vergide değişiklik taleplerinin olması, bizi vergi idaresinin başarısızlığı konusu üzerinde düşünmeye sevk etmektedir. Ayrıca bu kadar kısa bir süre içerisinde buhran vergisi bünyesinde var olan istisnaların kaldırılarak onların da vergiye tabi tutulması ayrıca buhranın şiddeti ve etkisi ile Türkiye ekonomisinin yeni kamu gelirine duyduğu ihtiyacı da gözler önüne sermektedir.
Diğer yandan, sadece hukuki sürece ilişkin bilgilendirmeler haberlere konu olmamış; aynı zamanda gazetelerde buhran vergisi hakkında ilginç karikatürlere de yer verilmiştir. Örneğin ilgili dönemde alınan vergilerin çokluğunu gösterebilmek maksadıyla aralarında buhran vergisinin de bulunduğu vergileri eleştiren aşağıdaki karikatür (bk. Resim 2) oldukça dikkat çekicidir.
Yukarıdaki karikatürde yer alan eleştiriden yola çıkarak buhran vergisine ilişkin olumsuz eleştirilerin de (çok kısıtlı da olsa) gazetelerde yer aldığını söylemek mümkündür. Örneğin 23 Kasım 1931 tarihli Akşam gazetesi haberinde buhran vergisine[45] yönelik olarak bu verginin sadece memur ve müstahdemlere yönelik olduğu ve zenginlerin bu verginin kapsamı dışında tutulduğu eleştirisi getirilmiştir. Ayrıca dönemin maliyecileri de bu eleştiriden nasiplerini almışlardır. Çünkü dönemin maliyecileri, buhran vergisini tahsilde kolaylık sağlaması ve tahsil masraflarının düşük olması gibi özelliklerinden ötürü ön plana çıkarmışlardır. Ancak habere göre bu maliyeciler, söz konusu verginin topluma sunacağı katkı veya yol açacağı zararlar neticesinde meydana getirebileceği muhtemel etkileri göz ardı etmişlerdir. Bu meyanda bu verginin tam da burjuvaziyi korumaya yönelik bir vergi olduğu iddia edilmiştir.
İktisadi buhranın şiddetli etkisiyle yukarıdaki karikatürde yer alan vergilere ilaveten sonraki yıllarda, özellikle de buhranın etkisini sürdürdüğü yıllarda, muvazene vergisi, hava kuvvetlerine yardım vergisi gibi yeni vergiler de Türk vergi sisteminde yürürlüğe sokulmuştur. Esasında tüm bu vergiler, Birinci Dünya Savaşını acı bir şekilde tecrübe etmiş ve hemen ardından tüm dünyayı etkisi altına almış olan buhran ile karşı karşıya olan Türkiye’nin karşılaştığı iktisadi ve mali zorlukları gözler önüne sermektedir.
SONUÇ
Buhran vergisi, tüm dünyayı etkisi altına alan ve ülkelerin iktisadi ve mali yapısını derinden etkileyen Büyük Buhran’ın bir neticesidir. Almanya gibi Türkiye de şiddetli bir şekilde duyduğu kamu geliri ihtiyacı neticesinde bu vergiye başvurmak zorunda kalmıştır. Kanun layihasında “Millî İktisadiyatı Koruma Vergisi” adıyla sunulan bu vergi, 1931 yılında 1890 numara ve buhran vergisi adıyla yürürlüğe girmiş ve bu verginin ilk olarak geçici bir şekilde uygulanması hedeflenmiştir. Ancak buhran vergisi, yaklaşık 20 yıl boyunca, Türk vergi sistemindeki yerini korumuştur.
Bu 20 yıllık süreç boyunca gerek kanunun yapılması esnasında gerekse sonraki dönemlerde kanunda meydana gelen değişikliklerde, böylesi büyük bir afet karşısında büyük fedakârlıkların gerektiğine vurgu yapılarak bu fedakârlığın toplumun her kesimince yüklenmesi istenmiştir. Böylece buhran vergisi süreç içerisinde birtakım değişikliklere maruz kalmıştır. Bu değişikliklerde buhran vergisine tabi tutulacak vergi konusunun genişletildiği (örneğin bina vergisinin de buhran vergisi kapsamına alınması), istisna tutulan mükelleflerin/mükellef gruplarının vergiye tabi tutulduğu ve mevcut vergi miktarında/oranında zam yapıldığı müşahede edilmiştir. Diğer yandan turizm ve maden gibi bazı sektörlerin teşvik edilmesi amacıyla buradan elde edilen gelirlerin buhran vergisi kapsamı dışına alındığı da gözlemlenmiştir.
Ayrıca dönemin Türk basını da buhran vergisine yakın bir ilgi göstermiş ve söz konusu haberlerde buhran vergisine ilişkin, bilhassa buhran vergisinin hukuki süreci hakkında, önemli bilgiler yer almıştır. Buhran vergisi hakkındaki hukuki sürece ilişkin haberlere ek olarak buhran vergisi üzerinde yapılması planlanan değişiklikler de gazete haberlerine konu olmuştur. Diğer yandan söz konusu gazetelerde buhran vergisine ilişkin karikatürler de kendine yer bulmuştur. Çok kısıtlı da olsa buhran vergisine ilişkin olumsuz eleştirilerin de gazetelerde yer aldığını söylemek mümkündür. Dönemin maliyecileri de bu eleştirilere maruz kalmış ve buhran vergisinin tam da burjuvaziyi korumaya yönelik bir vergi olduğu ilgili dönem gazetelerinde iddia edilmiştir. Çünkü söz konusu haberlerde sadece memur ve müstahdemlerin buhran vergisine tabi tutulduğu ve zenginlerin bu verginin kapsamı dışında kaldığının altı çizilmiştir.
Söz konusu vergiye yöneltilen bir diğer eleştiri de bu verginin dönemin maliyecileri tarafından hızlı ve kolay bir şekilde tahsil edileceği düşüncesinden hareketle yürürlüğe sokulduğuna ilişkindir. Bu eleştiri esasında yukarıda ifade edilen ‘burjuvaziyi korumaya yönelik bir vergi’ eleştirisi ile uyumlu bir değerlendirmedir. Netice itibariyle tüm bu eleştiriler ve değişikliklerle birlikte buhran vergisi yaklaşık 20 yıl süreyle Türk vergi sistemindeki yerini korumuş ve buhranla özdeşleşen adıyla Türk mali tarihindeki yerini almıştır.
Sonuç olarak buhran vergisinin Türk vergi sisteminde geçici olarak konulmasına rağmen 20 yıla yakın bir sürede maliye sisteminde yer almış olması, esasında bize buhranın hem şiddeti hem de etkileri hakkında ipuçları vermektedir. Özellikle bu zaman zarfında verginin kapsamının genişletilmeye çalışılmış olması buhranın iktisadi ve sosyal yapı üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır.
EKLER
KAYNAKÇA
30 Teşrinisani 1931 Tarih ve 1890 Numaralı İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanun, Kanun No: 1996, Kabul Tarihi: 29.5.1932.
Akşam Gazetesi, 10 Nisan 1932.
Akşam Gazetesi, 12 Aralık 1931.
Akşam Gazetesi, 14 Ocak 1931.
Akşam Gazetesi, 15 Aralık 1931.
Akşam Gazetesi, 15 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 15 Mart 1933.
Akşam Gazetesi, 16 Eylül 1930.
Akşam Gazetesi, 16 Kasım 1929.
Akşam Gazetesi, 16 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 17 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 2 Nisan 1930.
Akşam Gazetesi, 20 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 20 Mayıs 1930.
Akşam Gazetesi, 23 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 24 Nisan 1930.
Akşam Gazetesi, 25 Kasım 1929.
Akşam Gazetesi, 26 Mart 1930.
Akşam Gazetesi, 26 Şubat 1931.
Akşam Gazetesi, 27 Mart 1932.
Akşam Gazetesi, 27 Ocak 1934.
Akşam Gazetesi, 28 Haziran 1932.
Akşam Gazetesi, 28 Kasım 1929.
Akşam Gazetesi, 28 Kasım 1931.
Akşam Gazetesi, 28 Ocak 1931.
Akşam Gazetesi, 3 Nisan 1930.
Akşam Gazetesi, 30 Mart 1932.
Akşam Gazetesi, 4 Ağustos 1930.
Akşam Gazetesi, 4 Mayıs 1930.
Akşam Gazetesi, 4 Nisan 1930.
Akşam Gazetesi, 6 Ocak 1931.
Akşam Gazetesi, 6 Şubat 1930.
Akşam Gazetesi, 7 Kasım 1929.
Akşam Gazetesi, 7 Nisan 1932.
Akşam Gazetesi, 7 Ocak 1931.
Akşam Gazetesi, 8 Temmuz 1930.
Arazi ve Bina Vergilerile Binalardan Alınan İktisadî Buhran Vergisinin Vilâyet Hususî İdarelerine Devri Hakkında Kanun, Kanun No: 2871, Kabul Tarihi: 23.3.1935.
Bütçe Gider ve Gelir Gerçekleşmeleri (1924-1995), Maliye Bakanlığı, T.C. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, Sayı 1995/5, Ankara.
Duru, Cihan, “Atatürk Döneminde Olağanüstü Vergi”, Maliye Dergisi Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı (1881-1981): Atatürk Özel Sayısı, Ankara 1981, s.259-288.
Eşkıya Müsademesinde Malûl Olanların İktisadî Buhran Vergisi İstisnaiyetinden ve İnhisar Eşyası Beyiyesinden İstifade Hususlarında Harb Malûlü Hükmünde Olduklarına Dair Kanun, Kanun No: 2591, Kabul Tarihi: 29.11.1934.
Gelir Vergisi Kanunu, Kanun No: 5421, Kabul Tarihi: 3.6.1949.
Harp Malûlleri Tabirinin Eşkıya Müsademelerinde Malûl Olanlara da Teşmili İcap Edip Etmediğinin Tefsirine Dair Başvekâlet Tezkeresi ve Millî Müdafaa, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (3/404), Sayı 6/3750, Tarih: 24.12.1933.
İktisadî Buhran Vergisi Kanunu, Kanun No: 1890, Kabul Tarihi: 30.11.1931.
İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Ekli 2416 Sayılı Kanunun Değiştirilmesine Dair Kanun Lâyihası ve İktisad, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/64), Sayı 6/715, Tarih: 23.3.1935.
İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel 1/304 Numaralı Kanun Lâyihası ve Maliyeye Bütçe Encümenleri Mazbataları, Sayı 6/962, Tarih: 23.4.1932.
İktisadi Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel 1/885 Numaralı Kanun Layihası ve İktisat Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, Sayı 6/491, Tarih: 1.3.1934.
İktisadî Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel 2416 Sayılı Kanunu Değiştiren Kanun, Kanun No: 2728, Kabul Tarihi: 23.5.1935.
İktisadi Buhran Vergisi Kanununa Müzeyyel Kanun, Kanun No: 2416, Kabul Tarihi: 26.4.1934.
İktisadi Buhran Vergisi Kanununun Birinci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun, Kanun No: 5649, Kabul Tarihi: 24.3.1950.
İktisadi Buhran Vergisi Kanununun Birinci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Geçici Komisyon raporu (1/740), Sayı 71-1400, Tarih: 15.3.1950.
İzmir Milletvekilleri Şevket Adalan ve Sait Odyak'ın, 1890, 1980 ve 2395 Sayılı İktisadî Buhran, Muvazene ve Kazanç Vergisi Kanunlarının Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çalışma, Maliye ve Bütçe Komisyonları raporları (2/34), Tarih: 21.11.1947.
Kazanç, Muvazene ve İktisadi Buhran Vergileri Hakkındaki Kanunların Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair Kanun, Kanun No: 5088, Kabul Tarihi: 16.6.1947.
Kumrulu, Ahmet G., “Mali Denge Vergisi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C XXXIII, S 1-4, Ankara 1976, s.49-62.
Maden Ocaklarında Yeraltında Çalışan İşçi Ücretlerinin Kazanç, Buhran, Muvazene ve Hava Kuvvetlerine Yardım Vergileriyle Damga Resminden Bağışık Tutulması Hakkında Kanun, Kanun No: 5109, Kabul Tarihi: 18.6.1947.
Maden Ocaklarında Yeraltında Çalışan İşçilerin Ücretlerinin Kazanç, Buhran, Muvazene ve Hava Kuvvetlerine Yardım Vergilerinden Bağışıklığı Hakkında Kanun tasarısı ve Çalışma, Ekonomi, Maliye ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/184), Sayı 71-816, 6/1292.
Millî İktisadiyatı Koruma Vergisi Hakkında 1/174 Numaralı Kanun Lâyihası ve Maliye, Adliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet Muamelat Müdürlüğü, Sayı 6/4095, Tarih: 2.11.1931.
Muvazene Vergisi Kanunu, Kanun No: 1980, Kabul Tarihi: 26.5.1932.
Sakarya, Kemal, “Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Maliyesi (1919- 1938)” Maliye Dergisi Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı (1881-1981): Atatürk Özel Sayısı, Ankara 1981, s.7-24.
Son Posta Gazetesi, 29 Aralık 1931.
Taş, Ramazan, “Türk Mali Sisteminin Uzun Dönem (1923-1980) Gelişiminin Yapısal ve Oransal Analiz Yöntemleriyle Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C 50, S 1, Ankara 1995, s.355-382.
Tekeli, İlhan, İlkin, Selim, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Bilge Yayıncılık, İstanbul 2009.