GİRİŞ
1839'dan itibaren Osmanlı sınırları içinde İstanbul, Selanik ve İzmir'de sanayi tesisleri yoğunlaşırken, 1923'e kadar uzanan yıllar kent işçisinin ortaya çıktığı bir dönem olacaktı. Bu dönem içinde, 1908-1918 aralığında Osmanlı sosyalistleri ile Osmanlı işçileri arasında ilk temaslar kurulmuş; özellikle 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkesi'nden sonra Bolşevik İhtilali'nin rüzgarlarıyla İstanbul'da sol hareketler etkinlik kazanmış ve kökleri Tanzimat devrine kadar inen işçi kesimleriyle sol çevrelerin yakınlaşma süreci ivmelenmişti[1]. İstanbul'da sol hareketlerin etkisini gösterdiği ve işçi yapılanmalarının ortaya çıktığı Mondros sonrası süreçte, Anadolu'da Ankara merkezli olmak üzere emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi verilmiştir. Üstelik Ankara cephesi, yeni bir düzenin temelini atacak bu varoluş mücadelesini, basını da kapsayacak yaygınlıkta ve birçok farklı alanda birden/aynı anda yürütmek zorunda kalmıştı.
Ankara'nın yürüttüğü mücadelenin basın ayağının güçlü temsilcilerinden biri, Yunus Nadi tarafından İstanbul'da kurularak işgalci baskıları karşısında matbaasıyla birlikte Ankara'ya kaçırılan Yenigün gazetesi olmuştu[2]. 9 Ağustos 1920'de çıkartılmaya başlanan Yenigün gazetesi de ilginçtir -belki de İstanbul’daki sol rüzgarları anımsatır şekilde- Anadolu’da sosyalizmin milli bir modelini önermişti. O günlerde Türk-Sovyet ilişkilerinin geliştirilmesi için bir misyon yüklenmiş gibi görünen gazete, Türk komünistlere methiyeler yazmıştı. Anadolu’da komünist yapılanmaların ortaya çıktığı bu dönemi, Ankara halkçılığa yönelerek dengelemişti[3].
I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bu konjonktür içinde işçi örgütlenmeleri sürmüştü. Ethem Nejat[4] gibi radikal kişilerin rehberliğinde solun etkisi altına giren Almanya’daki Türk işçi ve öğrencileri Türkiye İşçi ve Köylü Partisi’ni kurmuşlar ve daha sonra İstanbul’da Türkiye İşçi Derneği’nin kurulmasına öncülük etmişlerdi. Bu arada çoğu Rum ve Ermenilerden oluşan bir grup ise Beynelmilel İşçiler İttihadı’nı vücuda getirmişlerdi[5]. Diğerleri bir kenara bırakılırsa yeni bir devre uzanan dönemece, Marksist eğilimli ve Sovyet Rusya ile bağlantılı bu iki dernek dışında 1922’de kurulmuş olan İstanbul Umum Amele Birliği ile girilmişti[6]. Dolayısıyla Türkiye’de erken Cumhuriyet devri, birikimi yakın geçmişe dayanan bir işçi yapılanması mirasını devralmıştı. Amele Birliği’nin kapatılmasından sonra kurulan Amele Teali Cemiyeti (ATC) ise devraldığı bu mirasla yeni devrin hemen başlarında işçileri temsil eden yaygın ve etkin bir örgüt olarak ortaya çıkmıştı.
Erken Cumhuriyet döneminde başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki işçilerin durumunu, faaliyet ve örgütlenmelerini izlemenin bir yolu basındır[7]. Bu bağlamda birkaç noktadan hareketle dönemin yayın organlarından Cumhuriyet gazetesinin işçi hayatı ve örgütlenmelerini değerlendirmek açısından güçlü bir araç olduğu ileri sürülebilir. Öncelikle gazete, yayınlandığı süreçte haber konusunda oldukça güvenilirlik kazanmıştı[8]. Bununla birlikte İstanbul basınının muhalif atmosferinin içinde siyasal açıdan Ankara’nın ve yeni rejimin önde gelen sözcüleri arasında yer almıştı[9]. Öte yandan köken olarak İstanbullu olan ve daha önce Yenigün ile Anadolu’da Yenigün isimlerini taşıyan Cumhuriyet,[10] eski başkentin ekonomik gelişmesine öncelik vermişti. Ankara’nın ideolojisini savunan gazete ekonomik açıdan İstanbul’un bir ticaret ve sanayi merkezi haline dönüştürülmesi yaklaşımını desteklemiş; eski başkentin ekonomik gelişimi çizgisinde durmuştu. Üstelik gazetenin bu politikası, Ankara’dan bağımsız değildi[11].
İstanbul’un ekonomik geleceği ile yakından ilgilenen Cumhuriyet -biraz da kaçınılmaz bir şekilde- istihdam sorunlarını, şehirdeki örgütlenme çalışmalarını ve işçi hareketlerini değerlendirmiştir[12]. Dolayısıyla 7 Mayıs 1924 tarihinden itibaren Yunus Nadi tarafından güçlü bir kadroyla çıkartılan[13] ve Ankara’nın siyasi görüşleri doğrultusunda yayım hayatına girmiş olan Cumhuriyet gazetesi üzerinden işçilerin erken Cumhuriyet dönemindeki çizgileri büyük ölçüde izlenebilmektedir[14].
Bu makalede, 1924 baharında siyasal açıdan Ankara taraftarı bir gazete olarak İstanbul’da yayınlanmaya başlanan Cumhuriyet’in aktardığı verilerle sınırlı kalınarak yeni rejimin ilk yıllarında ATC’nin kuruluşu, örgütlenmesi, etkinlikleri ve işçi hakları çizgisinde sergilediği girişimler tarihsel bir perspektif içinde incelenmektedir. Böyle bir inceleme ile işçilerle ilgili çeşitli araştırmalara, emek tarihine ve Türkiye basın tarihine Cumhuriyet gazetesi özelinde bir katkı yapılması amaçlanmıştır.
YENİ BİR GAZETENİN PERSPEKTİFİNDEN YENİ DÖNEMDE İŞÇİ ÖRGÜTLENMESİ VE AMELE TEALİ CEMİYETİ
Feroz Ahmad, Kurtuluş Savaşı sırasında işçilerin Milli Mücadele’den yana saf tuttuklarını ve bu süreç içinde önemli rol oynadıklarını; bundan dolayı İzmir İktisat Kongresi’nde kendilerini temsil ettirebildiklerini; Kemalistlerin ise işçileri etki altına almak ve kontrol edebilmek için onların temsilcilerinin başına Aka Gündüz’ü getirdiklerini vurgulamaktadır[15]. Zaten böyle bir atmosfer içinde kongrenin gündemine ve tavsiye kararları arasına çeşitli işçi talepleri girebilmişti.[16]
Yeni rejim ile işçilerin ilgi, ilişki ve temaslarını gösteren ilk gelişmelerden Ankara’nın işçilere temkinli yaklaştığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, Ankara’nın işçilere şüpheli yaklaştığının bir örneği, o günlerde Kazım Karabekir’in gerçekleştirdiği bir yazışmadan izlenebilmektedir. Nitekim amele temsilcileri, İstanbul Umum İnşaat Ameleciği Fahri Riyaseti için Kazım Karabekir’e teklif götürdüklerinde bir yandan bu cemiyet hakkında araştırma yapılmış bir yandan da 1923 Mart’ında şifreli yazışmalarla bu oluşumun güvenilirliği sorgulanmıştı[17].
Bununla birlikte Ankara cephesinde işçi kesimi yadsınmamıştı. İşçi sorunlarının bir şekilde Meclise yansıması bunun doğal bir göstergesiydi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında işçi sorunları, özellikle Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in önergeleri aracılığı ile TBMM’ye taşınmıştı[18]. Amele Sadası adlı gazetenin ihtiyaç duyduğu kağıdın gümrük vergisinden istisna tutularak ithal edilmesine izin veren 13 Mayıs 1925 tarihli kararname, Ankara cephesinin ilerleyen tarihlerde[19] de benzer bir yaklaşım içinde olduğunun işaretiydi. Bu sınırlı örneklerin ötesinde Ankara cephesinin işçi kesimine yönelik böyle olumlu ya da olumsuz politikalarının -dönemin şartları içinde- en açık izlenebildiği kanallardan biri kuşkusuz basındı.
Cumhuriyet’in Penceresinden İktisadi Konjonktür
Cumhuriyet gazetesi, yayın hayatına girişinden itibaren Türkiye’nin iktisadi hayatıyla yakından ilgilenmişti. Gazetenin ekonomik analizlerinde 1924 yazı sorunlu ve çelişkili bir dönem olarak ön plana çıkmaktadır. Bu dönemde yoğun bir tempo ile üretim için çalışan Anadolu için en büyük sorun işçi açığı idi[20]. Oysa İstanbul, Saltanat, Hilafet ve hükümet merkezi olma özelliklerini kaybettikten sonra kalabalık memur kadrolarının geçinmesi ve geleceği açısından zorlu şartların hüküm sürdüğü bir şehre dönüşmüştü[21].
Sanayileşmesini tamamlayamamış Türkiye’de, İstanbul orta düzeyde sanayi merkezi yapısına sahipti. Çoğu askeri sanayinin taşıyıcısı olan bu işletmelerin, kurtuluş sonrasında Anadolu’ya nakledilmesine yönelinmişti. Üstelik Cumhuriyet’in bakış açısıyla -tersanenin de dahil olduğu birkaç askeri sanayi tesisi dışında- bu bir zorunluluktu. Fakat yine gazetenin ifadeleriyle buralarda çalışanlardan özellikle “İstanbul’la maddi alakaları bulunan aile sahibi ameleler daha ziyade burada kalmayı tercih ediyorlar veya işsiz kalıyorlar, yahud başka işlere geçmeye çalışıyorlar”dı. Dolayısıyla bir kısmı işsizliği dahi göze alarak İstanbul’da kalmaktaydı. Bu durum işsizliği artırdığı ölçüde zaten ucuz olan iş ücretini rekabete açmaktaydı. Öte yandan kadınların çalışabilecekleri işler için çok büyük talep olması, kadın çalışanların ücretlerini de düşürmekteydi. Bunlar şehirde istihdam sorununun yanında olumsuz geçim şartlarını da getirmekteydi[22].
Başkent olma özelliğini kaybetmiş İstanbul’da ekonomik anlamda her tarafta cansızlık, hareketsizlik göze çarpıyordu ve şehir işsizlerle doluydu. Cumhuriyet’in bu şartlar karşısında çözümü şehri ticaret ve özellikle sanayi açısından geliştirmekti. Zaten gazete, eski başkent insanlarının yapı ve yaşam tarzlarını göz önüne alarak çiftçilikten daha çok işçi özelliklerine sahip olduklarını savunmaktaydı. Nitekim gazete, tüm bu mevcut şartları, bir yandan bölgede sanayileşme ihtiyacının zorunluluğu bir yandan da sanayileşme sürecinde şehir tarafındaki avantaj olarak değerlendirmişti[23]. Ayrıca gazete, ekonomik açıdan sorunlu bir dönem olarak tasvir ettiği 1924 yazının çalışanlar üzerindeki etkilerine de sık sık yer vermişti[24].
Amele Birliği’nin Tasfiyesi ve Amele Teali Cemiyeti’nin Kuruluşu
Cumhuriyet gazetesinin kuruluş yılı olan 1924, Türkiye’de Ankara merkezli şekillenen yeni yönetim anlayışının paralelinde İstanbul’daki cemiyet ve derneklerde yeni yapılanma arayışlarına yönelindiği bir sürece denk düşmekteydi. Bu çerçeve içinde İstanbul Şehremaneti/Belediyesi tarafından şehrin iktisadi gelişimi için esnaf cemiyetlerinin lonca kimliğinden kurtarılarak dayanışma, yardımlaşma ve karşılıklı çalışma ilkelerine dayanan bir kooperatif/ortaklık şirketi haline dönüştürülmeleri yönünde de bazı çalışmalar yürütülmüştü[25].
Cemiyetlerin yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı bu dönemde, Cemiyetler Kanunu’nun birliklerin varlığını kabul etmediği gerekçesiyle, kökleri 1922 sonlarına kadar inen Amele Birliği’nin feshedilmesine karar verilmişti[26]. Bu karar, Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey aracılığı ile işçilerin Ankara’ya sıcak baktıklarını ortaya koymalarına rağmen alınmıştı. Nitekim Türkiye Umum Amele Birliği Kongresi, işçilerin Ankara’ya bakış açılarını belirtecek bir tavır sergilemiş; İstanbul’da bulunan Tunalı Hilmi Bey aracılığıyla TBMM’ye minnet ve şükranlarını arz etmeyi kararlaştırmıştı. Tunalı Hilmi Bey de Meclise bu yönde bir önerge vermişti[27]. Fesih kararına rağmen örgüt, Halk Fırkası İstanbul Mutemeti Refik İsmail Bey’in çabalarıyla bir süre daha ayakta kalmaya çalışmıştı. Fakat 19 Mayıs 1924 tarihinde Amele Birliği, Vilayet’le Polis Müdüriyetinin “gösterdiği müşkilat karşusında çalışmak imkanı göremediğinden” kendini feshetmiş[28] ve Amele Birliği’nin mührü hükümet adına Vilayet’e teslim edildikten sonra Divanyolu’ndaki merkez mühürlenmişti[29].
Amele Birliği’nin tasfiyesinin hemen sonrasında, İstanbul’da -Cumhuriyet gazetesi de dahil olmak üzere- basının gündemini tramvay çalışanlarının grevlerinin işgal ettiği 1924 yazında yeni bir işçi örgütlenmesi ortaya çıkmıştı. Amele Birliği’nin yerine Amele Teali Cemiyeti kurulmuş ve beyannamesi Vilayet’e verilmişti. 5 Haziran’da da söz konusu cemiyete bağlı olacak şekilde İnşaat-ı Sefain ve Kazancı Ustaları Şubesi yapılandırılarak beyannamesi Vilayet’e sunulmuştu. Bundan sonra eski Amele Birliği dernekleri, bu yeni cemiyetin bir şubesi olmak üzere Vilayet’e beyanname vereceklerdi[30]. Refik İsmail Bey’in başkanlığında ve “Galata’da merkezi Kalafatyeri’nde” olmak üzere kurulan ATC’yle ilgili ilmühaber, 26 Ağustos günü Polis Müdüriyeti tarafından gönderilmişti ki bu artık cemiyetin mevcudiyetinin hükümet tarafından resmen tanındığının ifadesiydi[31].
Türkiye Amele Teali Cemiyeti, ilk toplantısını 29 Ağustos 1924’te yapmıştı. Halk Fırkası adına Dumlupınar’daki törenlere katılan Refik İsmail Bey bu toplantıda bulunamamış ve Kalafatyeri’ndeki genel merkezde düzenlenen toplantıya Katib-i Umumi [Genel Sekreter] Mühendis Abdi Recep Bey başkanlık etmişti. Toplantıda, cemiyetin 12 Eylül 1924’te resmi açılışının gerçekleştirilmesi ve bir kongre organizasyonuna gidilmesi kararları alınmıştı. Bu kongrede İdare Heyeti ve Mütehassısin [Uzmanlar] Encümeni seçimlerinin yapılması öngörülmüştü. Ayrıca cemiyet tarafından 30 Ağustos’ta Dumlupınar’daki Başkumandanlık Meydan Muharebesi törenleri münasebetiyle Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Paşa’ya kutlama telgrafı gönderilmişti[32].
Türkiye Amele Teali Cemiyeti Katib-i Umumiliği, 11 Eylül’de basın açıklaması yaparak ertesi gün gerçekleştirilecek resmi açılışı ilan etmişti. Ayrıca bu açıklama ile “merkez-i umumi kurbinde Galata’da Arab Camii Şerifi Polis mevkii karşısında Havuzlu Kıraathaneye teşrifleri” istenerek ilgililere davetiye çıkarılmıştı[33]. Türk Amele Teali Cemiyeti’nin 12 Eylül tarihli Galata’daki açılış törenine çeşitli şubelerden 200’ü aşkın üye katılmıştı. Gazete tarafından sade bir tören olarak nitelenen açılışta Cemiyet Reisi Refik İsmail Bey bulunmadığından onun adına Mühendis Abdi Recep Bey konuşmuştu. Abdi Recep Bey, işçilerin haklarının korunabilmesi için birleşmenin önemini vurgulamış, geleceğin ameleler açısından iyi olması temennisine yer vermiş ve "levhanın üzerindeki kırmızı Türk bayrağını kaldır”arak resmi açılışı gerçekleştirmişti. Bu arada Arap Camii karşısındaki karakolda görevli polis muavini resmi açılışı "men etmek" istemişse de Polis Müdüriyeti tarafından verilen kesin emir üzerine tavrını değiştirmişti[34].
Amele Teali Cemiyeti ve İşçi Örgütlenmeleri
Türkiye Amele Teali Cemiyeti, kuruluş sürecinden itibaren yoğun bir örgütlenme sürecine girmişti. Cemiyetin Kürkçübaşı Şubesi’nin açılışı, 26 Eylül 1924’te Galata’da Kürkçükapısı’nda yapılmıştı. Yine Katib-i Umumi Abdi Recep’in konuşma yaptığı açılışta, cemiyet üyeleriyle birlikte Şirketi Hayriye işçilerinin bir kısmı hazır bulunmuştu[35]. Zaten aynı günlerde Vilayet tarafından Şirket-i Hayriye işçilerinin bir amele cemiyeti kurma müracaatı kabul edilecekti[36]. Sonrasında 3 Ekim 1924’te Şirket-i Hayriye Amele Cemiyeti’nin resmi açılışı yine “Galata’da Kalafatyeri’ndeki daire-i mahsusa"da gerçekleştirilmişti. Aynı gün İstanbul Tramvay İşçileri Amele Cemiyeti’nin Şişli’deki açılışında ise cemiyetin reisi ve Halk Fırkası İstanbul Katib-i Umumisi Sadi Bey konuşma yapmış; amelenin hayatından bahsederek, dayanışmanın önemi üzerinde durmuştu. O gün Türkiye Amele Teali Cemiyeti’nin Dolmabahçe Şubesi de açılmıştı[37].
9 Ekim tarihli Cumhuriyet’te, Türkiye Amele Teali Cemiyeti’nin Beykoz Şubesi ile Tütün Depo ve Fabrikaları Amelesi Tesanüd Cemiyeti’nin resmi açılış törenlerinin 10 Ekim Cuma günü yapılacağı ilan edilmişti[38]. İlan edildiği gibi 10 Ekim günü Beykoz eşraf ve ileri gelenleriyle Beykoz Gaz ve Kömür Depoları amelelerinin hazır bulundukları bir törenle Türk Amele Cemiyeti’nin Beykoz Şubesi açılmıştı. Açılışta Katib-i Umumi, cemiyetin kuruluş nedeni ile gelecek hakkında "izahat ve teminatda" bulunmuştu. Tütün Depo ve Fabrikaları Amelesi Tesanüd Cemiyeti’nin Beşiktaş’ta Akaretlerdeki 72 numaralı "daire-i mahsusa”da bando ve mızıka eşliğinde İstiklal Marşı’nın çalmışıyla gerçekleştirilen açılışına ise Şehremaneti Muavini Şerif gibi Şehremaneti ile Vilayet ileri gelenleri ve basın temsilcileriyle bazı tütün depo ya da fabrika sahipleri katılmışlardı. Açılış sırasında cemiyetin kurucularından Hilmi Efendi, cemiyet reisini takdim etmiş ve Reis İlyas Sami Bey kuruluşun amaçlarını aktardığı konuşmasında tütüncülük sektörünün gelişmeye ihtiyaç duyduğunu anlatarak memleket açısından tütüncülük sektörünün önemli bir servet kaynağı olduğunun altını çizmişti. İstanbul Baro Reisi Lütfi Bey ile birçok ilgilinin kutlama telgrafı gönderdikleri açılışta pasta ve şerbet ikram edilmişti[39].
17 Ekim 1924’te ise Tramvay İşçileri Beşiktaş Amele Cemiyeti Şubesi "yüzlerce amelenin iştirakiyle” açılmıştı. Açılışta Şişli Tramvay Amele Cemiyeti Reisi (ve Halk Fırkası İstanbul Katib-i Umumisi) Sadi Bey, Mutemet Zeki Bey ve tanınmış kişiler bulunmuştu. Sadi Bey konuşmasında "daima toplu bulunmanın ve yekvücudgörünmenin faidelerinden bahsetmiş: ‘Kafalarımız beraber kaldıkça beraber çalışacağız’demiş”ti. Açılış sırasında amelelerden biri söz alarak bu konuşmaya karşılık vermiş ve konuşmasında “Tramvay kumpanyasının yol amelesini haftada yedi gün çalıştırdığından şikayet ederek hükümetin Resmi Hafta Tatili Kanununu bile nazar-ı dikkate almayan şirket hakkında müttehiden hükümete müracaat etmeği teklif etmiş”ti. Bu konuşmanın heyecanı ve teklifin kabulüyle açılış büyük ölçüde tamamlanmıştı[40]. Yine 17 Ekim günü Türkiye Amele Teali Cemiyeti’nin Ayvansaray Şubesi’nin açılışı "birçok amelenin iştirakiyle” gerçekleştirilmişti. Gazeteye göre cemiyetin katib-i umumisi Abdi Recep Bey bir konuşma yapmıştı[41].
1924 yılı sonbaharına kadar işçilerin örgütlenme sürecinin pek de yavaş olmadığı Cumhuriyet gazetesinden izlenebilmektedir. Yılın sonlarında İstanbul’daki her türlü cemiyetin toplam sayısı 300’ü aşmıştı. Bu artışa paralel yapılan incelemede bunların ancak 123’ünün gereken kuruluş işlemlerini tamamlayarak resmiyet kazandığı belirlenmişti. Kuruluş işlemlerini tamamlamayanların ise kapatılmaları öngörülmüştü[42]. İşçi örgütlenmeleri ise ilerleyen tarihlerde de devam edecek ve çeşitli işçi oluşumlarıyla ATC’nin yeni şubeleri kurulacaktı. 30 Mart 1925’te İstanbul Vilayeti’ ne Sefain-i Ticariye-i Gemici ve Ateşçileri Cemiyeti’nin kuruluşu için başvurulurken, aynı gün Çorap ve Fanilacılar Cemiyeti’nin kuruluş beyannamesi de verilmişti[43]. 2 Nisan tarihli Cumhuriyet’teki açıklamaya göre kundura işçileri tarafından kurulan Türkiye Amele Teali Cemiyeti Divanyolu Şubesi, aynı yerde İstiklal Sineması üstündeki daireye yerleşmişti. Üyelerini 3 Nisan Cuma günü toplantıya davet etmişti[44].
1925 yazında işçi örgütlenmeleri sürmüştü. 21 Ağustos 1925 tarihinde Üsküdar Tütün Depo ve Fabrikaları İşçileri Cemiyeti bir şube kurmuştu[45]. Dönemin önemli gelişmelerinden biri, iki cemiyet halinde bulunan tramvay amele örgütlerinin birleşme çalışmalarıydı. Tramvay İşleri Amelesi Cemiyeti ile Tramvay İşçileri Tesanüd ve Teavün Cemiyeti bu dönemde birleşme kararı almışlardı. Bu kararın resmileştirilmesi amacıyla bir nizamname düzenlenmesine de girişilmişti. Bu kapsamda yeni cemiyetin reis ve katib-i umumisinin ameleden olması, Tesanüd Cemiyeti’nden İsmail Münir Bey’in hukuk müşavirliğini, Tramvay İşleri Amele Cemiyeti Reisi Sadi Bey’in de yeni cemiyetin fahri riyasetini üstlenmeleri öngörülmüştü[46]. Birleşme ise Tramvay İşleri Teavün Cemiyeti adıyla 14 Ekim 1925’te gerçekleşmişti[47].
1926 yazında çeşitli toplantılar düzenleyen ATC,[48] 11 Eylül’de 60 kişilik katılımla senelik kongresini düzenlemişti. Kongrede eski heyet-i idarenin faaliyet raporu okunarak tartışıldıktan sonra kongre başkanlık seçimi yapılmış ve seçimden başkan olarak marangoz esnafından Hasan Bey çıkmıştı. Önceki yılın hesaplarını incelemek üzere Adana Şubesi’nden Hamdi, Beykoz Şubesi’nden Mustafa, Divanyolu Şubesi’nden Salih Efendilerden oluşan bir komisyon kurulmuştu. Yapılan seçimle yeni bir heyet-i idare göreve getirilmişti. Refik İsmail Bey reisliğe, Sabri Bey reis-i saniliğe, Hüseyin Bey katib-i umumiliğe seçilmişti. Kongre sırasında amele çocukları için mümkün olan en kısa sürede bir okul açılması ve işçiler için bir yardım (teavün) sandığı kurulması kararlaştırılmıştı[49].
19 Temmuz 1926’da Balat şubesini açan ATC’nin[50] 1926 yılı kongresi, 1 Ekim günü 50 üyenin katılımıyla toplanmıştı. Kongre başkanlığına yapılan seçim sonucunda Elektrikçi Hayrettin seçilmiş; ardından Hüseyin Bey bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında Cumhuriyet Hükümeti’nin işçilere yönelik politikasını övdükten sonra “amelenin Cumhuriyet’in hadimi [hizmetkarı]” olduğunu, “genç Cumhuriyet’in feyizli sahalarda muntazaman ilerlerken amelenin buna bir istinadgah teşkil ettiğini” söylemiş, nutkunu “Yaşasın Gazi Paşamız, Yaşasın Türkiye” sözleriyle bitirmişti. Konuşmadan sonra Türkiye Amele Teali Cemiyeti Kongresi’nin toplanması münasebetiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, İsmet Paşa’ya, Meclis Reisi Kazım Paşa’ya ve Ticaret Vekaleti’ne “arz-ı tazimat [saygı sunma]” telgrafları gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Kongre sırasında bir senelik heyet-i idare raporu kongre reisi tarafından okunmuştu ki raporda amele kooperatifi ile spor kulübü kurulacağı bildirilmekteydi[51]. Okunan rapor aynen kabul edilmiş ve sonrasında açık oy ile heyet-i idare seçilmişti. Bu seçimle riyasete Sabri, ikinci riyasete Mehmet Necati ve katib-i umumiliğe Hüseyin Hilmi, muhasebeye Derviş Hilmi, veznedarlığa İhsan, azalıklara Ali Rıza, Hadi, Nazmi ve Mustafa Beyler getirilmişti[52].
Amele Teali Cemiyeti Riyaseti, 16 Haziran 1927 günü basın aracılığı ile Kazlıçeşme Şubesi’nin açılış tarihini 17 Haziran olarak ilan etmiş ve Yedikule Kazlıçeşme’deki şube binasına ilgilileri davet etmişti[53]. İlana uygun şekilde ertesi gün Kazlıçeşme Şubesi hayata geçirilmişti[54]. 5 Ağustos sabahı ise ATC genel bir toplantı yapmış; cemiyete kayıtlı olan ameleyi diğer esnaf cemiyetlerinin kaydetmek istemeleri ve kendilerinden zorla tahsisat alınmaya kalkışılması değerlendirilmişti. Bu uygulama toplantıda tepki ile karşılanmış; amele kendi cemiyetine sahip çıkarak “katiyen başka esnaf cemiyetlerine kaydedilmek mecburiyetinde olmadıkları ve kendilerinden başka cemiyetler tarafından hiçbir para tahsil edilemeyeceğine karar vermişlerdi”[55].
Cemiyetin Kapatılış Süreci
Cumhuriyet, 20 Ekim 1927 tarihli sayısında ATC merkezi ile Beyazıt, Aksaray, Yedikule, Haliç ve Beşiktaş’ta bulunan şubelerinin güvenlik güçlerince görülen lüzum üzerine kapatıldıklarını ve cemiyetin evraklarıyla defterlerine incelenmek üzere el konulduğunu haber yapmıştı. Gazetenin açıklaması, cemiyetin kuruluş maksadı ile girişim ve çalışmaları hakkında yapılan incelemelerde bazı usulsüzlüklere rastlandığı doğrultusundaydı[56].
Gerçekte cemiyet ilginç bir dönemde kapatılmıştı. Cemiyetin kapatılışından yaklaşık bir ay sonra Cumhuriyet, 1927’nin son aylarında dış bağlantılı fiili bir komünist şebekesinin takip altına alındığını, şebekenin temasta olduğu kimselerin belirlenerek bu yapılanmaya müdahale edildiğini kamuoyuna aktarmıştı. Kamuoyu ile paylaşılan gazete haberlerine göre şebeke tarafından başta tütün depoları olmak üzere işçilerin yoğun olduğu yerlerde beyannameler dağıtılmış ve propaganda yapılmıştı. Örgütün başında Orak Çekiç ve Aydınlık gibi yayın organlarında çalışan Doktor Şefik Hüsnü bulunuyordu. Bu örgütün merkezinde Nazım Hikmet, Halim, Baytarzade Mehmet, eski Tıbbiye öğrencisi Hasan Ali vardı. ATC, 1927 sonbaharında böyle bir takip ve soruşturma sürecinde kapatılmıştı. Fakat Cumhuriyet’in değerlendirmesi “Bu cemiyetin komünistlerle alakadar olarak sedd edildiği hakkında bir rivayet varsa da” bunun incelendiği yönündeydi. Çünkü soruşturma sırasında cemiyette beyanname bulunmamışsa da polis “cemiyet merkezinin böyle komünizm fikirlerine merkez olacağını düşünerek” kapamaya gitmişti. Öte yandan Cumhuriyet’e göre cemiyetin reisi Sabri Efendi komünist teşkilatı mensubu idi ve tutuklanmıştı[57]. Dolayısıyla Sabri Efendi, İstanbul’daki otuza yakın tutuklu içinde yer almıştı ki toplam tutuklu sayısı 20 Kasım itibariyle 57’ye ulaşmıştı[58]. Bundan sonra komünistlere yönelik takibat, soruşturma ve yargılama haberleri gazete sütunlarını uzun bir süre işgal etmiştir[59].
Komünist hareketlere yönelik soruşturmanın başladığı o günlerde Ağaoğlu Ahmet, komünizm ile Türkiye arasındaki ilişkiyi inceleyen bir köşe yazısı kaleme almış ve Cumhuriyet’in gelişmeler karşısındaki yaklaşımı kadar Ankara’nın “resmi” bakış açısını/politikasını da ortaya koymuştu. Ağaoğlu Ahmet, komünizmin işçi sınıfına dayanması gerektiğini oysa Türkiye’de işçi sayısının az olduğunu “... hakikatten uzaklaşmayarak denilebilir ki amele sınıfı yani gündelikle veyevm-i cedid rızk-ı cedid [bir lokma bir hırka] kaidesine tabi olarak yaşayan insanların adedi Türkiye ahalisinin yüzde üçünü dahi teşkil etmemekdedir” sözleriyle vurgulamıştı. Yazısını bitirirken Cumhuriyet Hükümeti’nin İstanbul’da ve benzeri yerleşim yerlerinde işçilerin meşru menfaatlari için örgütlenmelerine izin verdiğini hatta bazı yerlerde böyle teşkilatları hükümetin kendisinin organize ettiğini belirtmişti. Son nokta “yoktan gürültüler çıkarılmasına” izin verilmeyeceği yaklaşımıyla konmuştu[60].
Cumhuriyet, 18 Ocak 1928’de başlayan yargı sürecini ve diğerleriyle birlikte ATC Reisi Sabri Bey’in sorgulanmasını haber olarak sütunlarına yansıtmıştı. Zaten Sabri Bey ile ATC’nin adı, sanıkların mahkemedeki sorgulanmaları sırasında yer yer geçmişti. Sabri Bey, amele olduğunu, bazı isimleri cemiyetten tanıdığını, rüyasında bile işçi sorunları ile uğraştığını ve komünist olmadığını söylemişti. Gazete bir yandan tutanakları yayınlarken bir yandan da “Komünistliğe heves iden yolunu şaşırmış gençlerin muhakemesi cereyan ediyor. Türkiye’de böyle bir sınıf gavgasına, mücadelesine lüzum var mı?” sorgulamasına yönelmiş ve cevabı Mustafa Kemal’in sınıf mücadelelerine Türkiye’de yer olmadığı değerlendirmesiyle ortaya koymuştu[61]. Bu görüşün paralelinde Yunus Nadi, 25 Ocak tarihli “Türkiye ve Komünizm” başlıklı köşe yazısında “Her cemiyet kendi bünyesinin muhassalası [sonuç-bileşke] olan bir idare ile yürümek ihtiyac ve ıztırarındadır. İşte bu son fikir dahi Karl Marks’ın maddiyatçı tarihinin bir ifadesidir” demişti[62]. Kuşkusuz bu ve benzer açıklamalar “resmi” Ankara söylemlerinin Cumhuriyet tarafından benimsendiğini, bu bakış açısının kamuoyuna yansıtıldığını ya da aktarıldığını göstermekteydi.
21 Ocak’ta ise Cumhuriyet’in anlatımıyla “Komünistlerin muhakemesi bitdi ve müdde-i umumi iddiasını serd” etti[63]. Mahkemenin kararı beklenirken,
“Türkiye’de, komünizm fikirlerini kabul idecek müsaid bir zemin olmadıkdan başka bu cereyanın mesud ideceği insan da yokdur. nihayet komünizm hayali peşinde koşanlar ondört milyonluk Türk kitlesi içinde birkaç hayalperestle onlara kapılan birkaç muhakemesizden ibaret. Gazi Hazretleri, nutuklarının birinde sınıf mücadelatına temas iderek ‘Bizim milletimiz, yekdiğerinden çok farklı menafi takib iden ve bu itibarla yekdiğeriyle mücadele halinde bulunan sunufa malik değildir’. Cumhuriyet bir hakikat, komünizm ise bir hayaldir.”
ifadelerini “Gafiller!” başlıklı makalesine taşıyan Cumhuriyet, genel yaklaşımını tekrarlamıştı[64]. Basından anlaşıldığına göre o günlerde, 23 Ocak’ta başta Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim Beyler olmak üzere bazı komünistler Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hapse mahkum edilmişlerdi. Hasan Sabri’nin de aralarında bulunduğu toplam 25 kişi ise beraat etmişti[65].
Diğer yandan ATC’nin “gayr-ı kanuni bir suretde teşekkületdiği hakkında vaki olan bir iddia” üzerine -Yedinci İstintak [Sorgu] Hakimliği’nde İstintak Hakimi Nazım Bey tarafından cemiyetin reisi Sabri ile Hakkı Bey gibi bazı üyeleri sorgulandıktan sonra evraklar Müdde-i Umumiliğe gönderilmişti. Müdde-i Umumilik “men-i muhakeme” kararı verince cemiyetin yasal düzlemde olduğu açığa kavuşmuştu. ATC için aynı zamanda Adana Grevi’ne katılıp katılmadığı hakkında da bir soruşturma yürütülmüş; cemiyet, Adana’ya Amele Nizamnamesi’nin birinci maddesine uygun bir telgraf gönderdiğinden mahkemeye sevk edilmemişti. Cemiyet üyeleri için kırmızı mürekkep, kırmızı kalem ve kırmızı kitap kullandıkları gerekçesiyle de soruşturma açılmış ancak bir suç niteliği yine bulunmamıştı. Men-i muhakeme kararlarının kendilerine tebliğinden sonra Sabri Bey, 6 Şubat 1928 tarihli demecinde Vilayet’e müracaat ederek cemiyetin açılması için izin isteyeceklerini açıklamıştı[66]. Zaten 7 Şubat tarihli habere göre Vilayet’e verilen dilekçe Polis Müdüriyeti’ne havale edilmişti[67]. O günlerde Polis Üçüncü Şube Müdüriyeti de soruşturma evraklarını Vilayet’e göndermişti ki bunlar cemiyetin açılması beklentisine ağırlık kazandırmıştı[68]. Sonuçta 1927 sonlarından itibaren etkinliği azalan cemiyetin 1928 yılı sonlarına doğru kapandığı anlaşılmaktadır[69]. Ne var ki, Cumhuriyet’te yaklaşık bu bir yıllık zaman diliminde, grev haberleri -ve bazı işçi kazaları- dışında cemiyete ve işçilere yönelik pek bir haber çıkmamıştı[70].
AMELE TEALİ CEMİYETİ’NİN FAALİYETLERİ VE MESAİ KANUNU TASARISI
Cemiyetin Etkinlikleri
1923 yılı birçok grev ve gösteriye -bunların yanında 1 Mayıs kutlamalarına- sahne olurken,[71] 1924 yazında basının gündemini tramvay işçilerinin eylem ve protestoları işgal etmişti[72]. Yaz aylarından sonbahara kadar postacıların iş bırakma eylemi, Ortaköy Tütün Ambarı kadın işçilerinin protestoları ve İstanbul Şehremaneti çalışanlarının bir günlük grevleri gerçekleşmişti[73].
1925’in ilk günlerinde ise gazete sütunlarına İstanbul’da bir Amele Fırkası kurulacağı söylentileri taşınmıştı[74]. Cumhuriyet ise bu söylentilerin gerçeği yansıtmadığını savunmuştu. Gazetenin analizi “En kuvvetli amele teşkilatı olan Türkiye Amele Teali Cemiyeti siyasetten müctenib [sakınan, uzak duran] bulunmakdadır. Tramvay Amele Cemiyeti de dahil olmak üzere şehrimizde [İstanbul’da] mevcud bütün amele cemiyetleri ayrı nizamnameler ve ayrı beyannamelerle teşkil etmiş olup bir federasyon halinde toplanabilmelerine imkan görülmemekte” şeklindeydi. Yine gazetenin yorumuna göre bundan önce de “amele ceryanlarını kuvvetlendirmek içün muhtelif siyasi amele fırkaları tesis etmiş fakat payidar olamamışdı”[75]. Aynı dönemde Türkiye Amele Teali Cemiyeti, Emekci isminde bir gazete çıkarmak ve “Amele Sahnesi” kurmak için girişimde bulunmuştu[76]. Ayrıca o günlerde, 21 Ocak 1925’ten itibaren Cumhuriyet’in ifadeleriyle “yeni bir amele gazetesi” olarak “Orak Çekiç isminde haftalık bir amele gazetesinin” yayımlanmasına başlanmıştı[77].
Bahar aylarına kadar uzanan dönem içinde, işçiler arasında gazete sütunlarına yansıyacak bir hareketlilik yaşanmıştı. Tramvay amelesi ile şirket temsilcilerinin bazı talepler doğrultusunda Mart-Nisan aylarında süren görüşmeleri[78] ve havagazı amelesinin zam istekleriyle grev ilan edeceği haberleri bu hareketliliğin örneklerindendi. Üstelik Dolmabahçe havagazı amelesinin grevi sırasında ATC sürece müdahale etmişti[79] ki bu müdahale, cemiyetin işçiler arasındaki etkinliği açısından bir gösterge niteliğindeydi. Bu dönemde Şirket-i Hayriye liman amelesinin geçim sıkıntısına bağlı istek ve grev söylemlerinin[80] yanında 18 Şubat 1925’te İstanbul Mebusu Abdurrahman Şeref Bey vefat ettiğinden[81] boşalan İstanbul milletvekilliğine işçilerin de aday çıkartmaları gündeme gelmişti[82]. Bahar başlarında yeni seçim için bütün kesimler kendi adaylarını çıkartma hazırlığına girişmişti. Bunlar arasında eczacılar ve baytarlarla birlikte işçiler de vardı[83].
1925 başlarında Şeyh Sait İsyanı patlak verdiğinde İstanbul’da Darülfünun ve İstanbul Türk Ocağı gibi kurumların yanında çeşitli sivil toplum örgütleri bu gelişmeye tepki organizasyonları düzenlemişlerdi. ATC de benzer bir tavır sergilemişti. ATC Merkezi, 27 Şubat günü bir toplantı düzenlemiş ve “Genc’deki irtica hadisesi mevzu-ı bahs olmuş ve bütün amelenin duydukları nefret ve teessürler izhar edilmiş[gösterilmiş]”ti. 28 Şubat akşamı çeşitli amele cemiyetleri temsilcilerinin birleşik ve büyük bir toplantı düzenleyerek bazı kararlar almaları öngörülmüştü[84]. Türkiye Amele Teali Cemiyeti tarafından 15 Nisan 1925 tarihinde Şeyh Sait’in yakalanması münasebetiyle Reis-i Cumhur ile Başvekalet’e birer telgraf gönderilmişti. Bu telgraflara kısa süre içinde cevap gelmiş ve bunlar gazetede yayımlanmıştı[85]. Birkaç ay sonra ortaya çıkan komünistlere yönelik tutuklamalar zinciri İçinde Amele Sıyanet Cemiyeti Reisi Avukat İsmail Münir de yer almıştı[86]. Yıl içinde yeniden Zonguldak ve Ereğli'de greve gidilmişti[87]. Yaz aylarında ise basın yine Şirket-i Hayriye amelesinin grev ihtimali üzerinde durmaktaydı[88].
1925'te yaşanan işçi hareketliliklerine yönelik 21 Ağustos'ta bir başmakale çıkartan Cumhuriyet, Şirket-i Hayriye amelesinin bir kısmının greve gitmeye çalıştığını ve alınan tedbirlerle bunun önlendiğini yazmıştı. Bu yazıya göre Türkiye'de Avrupa'daki gibi bir “amele hayatı teşekkül etmezden evvel, onun idealleri teşekkül etmek tehlikesini gösteriyor”du. Yazıda işçiyi greve sürükleyen yaklaşımlar ve bunların sahipleri, işçiyi işsiz bırakma tehlikesi yaratmakla eleştirilmişti. Ayrıca böyle gelişmelerin sosyal ve iktisadi gelişmeyi tahrip edebilme ihtimali üzerinde durulmuştu[89] ki bunlar yine Ankara’nın söylemlerinin Cumhuriyet üzerinden aktarılmasıydı. Birkaç gün sonra ise gazete “Müşevvikdir müşevvik! Zavallı amele onun hırsı yüzünden işsiz ve aç kalmışdır” başlığı ile grevin “Maalesef amelenin mağlubiyeti ile hitam buldu”ğu üzerinde durmuştu[90]. Öte yandan Ağustos sonunda Şirket-i Hayriye ateşçi ve kömürcülerinin yaptığı grev hakkındaki rapor tamamlanarak Ankara’ya (Vekalet’e) gönderilmiş ve yine ayın sonlarında bu grev haberleri yüzünden Cumhuriyet gazetesi, Ethem Ruhi ile mahkemelik olmuştu. Dava, o günlerde başlamış, ilerleyen günlerde sürmüştü[91].
1926’da Soma-Bandırma demiryolu işçilerinin protestoları, liman hamallarının eylemleri ve 1927’de mavnacılarla Mayıs ayındaki tütün işçilerinin grevi dikkat çeken gelişmelerdi[92]. 1920’li yılların sonlarında işçi kesiminde yeniden hareketlilik gözlemlenmişti. 27 Mart 1928 tarihli Cumhuriyet’te tramvay işçilerinin az ücret aldıkları ve bu açıdan Gayr-ı Müslimlerin kayırıldıklarını içeren şikayet mektupları yayınlanmıştı[93]. 1928 yazında bir yanda İzmir ve çevresinde belediye tarafından sağlıklı amele evleri yapılması projesi gündeme gelirken[94] diğer yanda ücret artışı meselelerine bağlı olarak Şark Şimendifer amelesinin greve gidebileceği haberleri basına sızmıştı[95]. Aynı dönemde tramvay işçileri de hareketlenmiş ve bir kongre düzenleyerek iş şartlarına (ücretler, işten çıkarmalar, hastalara yardım ve çalışma saatleri) yönelik taleplerini belirlemişlerdi[96].
Tramvay amelelerinin greve gitmesi karşısında, 12 Ekim 1928 tarihli Cumhuriyet’in başmakalesinde,
“Nihayet bugün Cumhuriyet Halk Fırkasının İstanbul Mıntıkası Müfettişi Hakkı Şinasi Paşanın tramvay amelesiyle kumpanya arasında tavassutta bulunacağı haberini almış olmakla derin bir inşırah hissediyoruz... Grev ilan eden amele ıztırar içinde kalmasaydı grev ilan etmezdi. Amelenin harici bir tesirle hareket etmediği tahakkuk eylediğine göre grevde ihtiyaç ve zaruretten başka amil aramakta elbette mana yoktur. Fakat kumpanyanın, amelenin metalibini aynen kabul edememekteki hakkını da bir dereceye kadar teslim etmek lazım gelir. Memlekette ecnebi sermayesine her vakitten ziyade ihtiyacımız olduğu amelece de malumdur ve memlekete kolay kolay ve bol bol gelmesi matlup olan bu sermayeyi ürkütmemek hükümet gibi halktan olan amelenin de menfaati milliye icabından olduğunu idrak etmesi lazımdır”
cümlelerine yer verilmiş ve aynı gün “amele[nin] Fırkanın tavassutundan memnun olduğu değerlendirilmişti[97]. Gazete, 14 Ekim tarihinde ise “Tramvay seferleri[nin] eski halini aldı'ğını aktarmıştı[98] ki bu CHF aracılığı ile grevin sonuçlandırıldığının ifadesiydi. Ertesi gün ki “Amele, haklarının müdafaasını bilakayd ü şart hükümete bırakdılar, bugün işe başlıyorlar”[99] manşeti şaşırtıcı değildi. Tramvay amelesi 16 Ekim itibariyle işbaşı yapmışsa[100] da 74 kişi işe alınmamıştı[101]. Gazetenin ilerleyen günlerdeki değerlendirmesinde, Tramvay Grevi’ni teşvik edenlerin işe alınmamış oldukları kamuoyuna aktarılmıştı ki bunlar arasında Amele Cemiyeti Heyet-i İdare üyeleri de vardı. Tramvay çalışanları 7 Kasım’da bunların yerlerine yeni heyet-i idare üyelerini seçmişlerdi[102].
Amele Teali Cemiyeti ve 1 Mayıs’lar
1925 yılı 1 Mayıs’ı, ATC’nin kuruluşunun ardından cemiyetin ilk kutlaması olacaktı. Bu yüzden işçi çevrelerinde kutlama hazırlıkları doğrultusunda bir faaliyet gözlemlenmişti[103]. Bundan hareketle çeşitli haberler yayınlayan Cumhuriyet gazetesi, 1 Mayıs gününün geçmişini,
“İlk amele hareketi otuz iki sene evvel Şikago’da ve bir Mayıs tarihinde vaki olmuşdu. Birinci Enternasyonel'in ikinci kongresi bu günü amele bayramı olarak kabul ettiği tarihden itibaren her sene bir Mayıs’ın ameleler tarafından tesidi [kutlama] mutaddır [alışılmıştır]. Birkaç seneden beri memleketimizde de bir Mayıs vesilesiyle amele tarafından bazı tezahüratyapılmakdadır”
sözleriyle tanıtmıştı. Cumhuriyet’in aktarımına göre, bir önceki yılın (1924) 1 Mayıs kutlaması toplu gösteriye izin verilmediği için Amele Birliği binasında yapılmıştı. Amele Birliği’nin Yerebatan’daki binası kırmızı bayraklarla süslenmiş ve bir bando-mızıka takımı Enternasyonel Marşını çalmıştı. Tunalı Hilmi Bey de törene katılarak Türk amelelerine hitaben konuşmuştu.
Gazetede bu haberlerin çıktığı günlerde, ATC 1 Mayıs’ı kutlama hazırlıklarına girişmişti. Cemiyet, İşçi Günü’nü İstanbul’da kutlamak üzere bir program düzenleyerek 21 Nisan’da Vilayet’e başvurmuş ve dilekçesi Polis Müdüriyetine aktarılmıştı. Polis Müdüriyeti de bu dilekçeyi Üçüncü Şube’ye göndermiş; Nisan sonlarında ise evrak, Birinci ve İkinci Şubelere havale edilmişti. Bu programda, 1 Mayıs’ın zaten tatil olan Cuma gününe tesadüf ettiği dolayısıyla genel menfaatlerin zarar görmeyeceği belirtilmişti. Programa göre saat 13.00’a kadar Amele Teali Cemiyeti Merkez-i Umumisi’nin önünde toplanılacak, orada konuşmalar yapılacak ve şiirler okunacaktı. Sonrasında kalabalık İstanbul Hükümet Konağı’na gidecek ve amele arasından seçilecek bir heyet Vali’yi (Süleyman Bey) ziyaret ederek "amelenin hissiyat ve temenniyatının hükümet-i merkeziyeye arz ve iblağı ricasında” bulunacaktı. Ardından Sirkeci-Eminönü-Karaköy köprüsü yoluyla ve tramvay hattını takip ederek Şişli’ye ve Abide-i Hürriyet Tepesi’ne gidilecekti. Orada oyunlar ve eğlenceler düzenlenecekti[104].
Cumhuriyet’in istihbaratına göre ATC’nin 1 Mayıs programı incelendikten sonra işçi temsilcileri Polis Müdüriyeti’ne davet edilerek “programda icrasına müsaade edilen kısımlar" kendilerine bildirilmişti. Hükümet, Merkez-i Umumi önünde toplanılarak şiirler okunmasını ve toplu bir halde Eminönü-Karaköy üzerinden tramvay hattının takip edilerek Abide-i Hürriyet Tepesi’ne gidilmesini uygun görmemişti. Buna karşılık Cemiyet’te resmikabul yapılması ve amele temsilcilerinin Vilayet’e giderek hükümete saygı ve temennilerini sunmaları uygun bulunmuştu. Fakat işçi temsilcileri, Kağıthane gibi başka bir mahalde toplu bir şekilde eğlence düzenlemek amacıyla Vilayet nezdinde girişimlerini sürdürmüşlerdi. Nitekim ATC Katib-i Umumisi Mühendis Abdi Recep, 28 Nisan’da CHF İstanbul Mutemeti Sadi Bey ile Vali’yi ziyaret etmişti. Sonuçta cemiyetin programının sadece bir kısmı kabul edilerek sade bir kutlama yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Diğer yandan gazetenin aktarımlarına göre İstanbul işçileri de sakin bir 1 Mayıs kutlamasını tercih ettiklerinden bando-mızıka bulundurmama kararı almışlardı. Aynı gün gazetenin Paris’te 1 Mayıs kutlamaları nedeniyle asayişin korunmasına yönelik sert tedbirler alındığı haberine yer vermesi tesadüf olmasa gerektir[105].
Vilayet ile cemiyet arasında 29 ve 30 Nisan günlerinde de törenin izin verilen yönleri hakkında yazışma ve temaslar sürmüştü. ATC tarafından 29 Nisan günü Vilayet’e bir beyanname sunulmuş; cemiyetin genel merkezinin darlığı ve resmi- kabule uygun olmadığı gerekçesiyle Divanyolu’ndaki Cumhuriyet Gazinosu’nda bayramlaşmaya izin verilmesi istenmişti. Vilayet, bu yazışmayı da Polis Müdüriyetine havale edecekti. Türkiye Amele Cemiyeti Katib-i Umumiliği tarafından 30 Nisan tarihli gazetede yayımlanan ilanda, cemiyet tarafından hazırlanan kutlama programının bir kısmının kabul edildiği belirtilmiş ve ancak “Merkez-i Umumi’de merasim-i kabuliye ifa edileceğinden arzu iden”lerin teşrifleri istenmişti. Zaten aynı gün Katib-i Umumi Abdi Recep Bey, Ayasofya polis merkezine davet edilerek sundukları beyannameye verilen karşılık, yani bir anlamda isteklerinin uygun bulunmadığı tebliğ edilmişti. Yine Cumhuriyet’ten takip edildiğine göre aynı sıralarda şehirdeki çeşitli amele cemiyetlerinin yönetim kurulları ayrı ayrı toplanarak 1 Mayıs bayramını, Vilayet’in izin verdiği sınırlar içinde ne şekilde organize edeceklerini görüşüyorlardı. Bu arada bazı cemiyetler ise genel kurullarını (heyet-i umumiye) toplamışlardı. Bu genel kurullarda bütün amele cemiyetlerinin 1 Mayıs bayramını tebrik amacıyla karşılıklı heyetler oluşturmaları kararlaştırılmıştı. Amele Teali Cemiyeti Heyet-i İdaresi de 1 Mayıs münasebetiyle diğer amele cemiyetlerinin idare heyetleriyle temas etmeyi öngörmüştü. Bu kapsamda Türk Mürettibin Cemiyeti ile de görüşülecek ve 1 Mayıs’a katılım hakkında görüş alışverişinde bulunulacaktı. Öte yandan Tramvay Kumpanyası amelesi de 29 Nisan gecesi, 1 Mayıs kutlamalarını görüşmek üzere Şişli Deposu’nda toplanmıştı. Tramvay amelesinin çoğu 1 Mayıs’ta çalışmama taraftarlığı sergilerken, -1925 senesinde de- Tramvay İşleri Amelesi Cemiyeti Heyet-i İdaresi, İşçi Günü’nün tramvay amelesi tarafından kutlanmasını ve bir kısım amelenin çalışmasını teklif etmişti. Görüşmelerde, Tramvay Şirketi çalışmayanlara 1 Mayıs’larda göz yumduğundan işçilerin çalışıp çalışmamalarında serbest olmaları kararlaştırılmıştı. Ayrıca cemiyet yönetimi “Hükümetin tezahürat icrasına müsaade edilmeyeceği hakkındaki emrini azasına tebliğ eylemiş”ti[106].
Sonuçta 1 Mayıs günü, ATC’nin Bab-ı Ali’deki merkezinde bir resmikabul düzenlenmişti. İşçiler birbirleri ile bayramlaşmışlar ve Cumhuriyet’in ifadesi ile “şayan-ı takdir bir vakar ve sekinetle” bayram kutlanmıştı. Cemiyetin çeşitli şubelerine mensup birçok şirket işçisi sabah 10.00’dan itibaren cemiyet merkezine gelmeye başlamışlar ve kısa süre sonra tören odası göğüslerinde kırmızı kurdeleler takılı amelelerle dolmuştu. Tören kırmızı renkte döşenmiş bir toplantı odasında gerçekleşmişti. Odada kırmızı perde ve bayraklarda beyaz zemin üzerine siyah bir örs ve iki çekiç resmi bulunuyordu. Oda ayrıca kırmızı bezler üzerine siyah yazılı levhalarla süslenmişti. Gazete bazı levha (afiş) yazılarını “Türk Amelesi İrticaa Karşı Amansız Bir Mücadele Açmalıdır”, “P[b]urjuvanın Zulmünü Protesto Ediyoruz”, “Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz” ve “8 Saat İş 8 Saat İstirahat 8 Saat Uyku” şeklinde aktarmıştı. Törende gazetenin bu kez cemiyet reisi olarak tanıttığı Abdi Recep Bey bir konuşma yapmıştı. Abdi Recep Bey, cemiyetin beş maddelik bayram programının iki maddesinin hükümetçe kabul edilmesini, 1 Mayıs’ın resmen kutlanması ve işçi varlığının tanınması açısından tarihi bir olay olarak değerlendirmişti. Ondan sonra Osman Şaban ve İhsan Beyler (gazete Osman Şaban ve İhsan arkadaşlar olarak ifade etmişti) konuşmuşlardı. Kutlamaların tamamlanmasından sonra küçük gruplara ayrılan işçiler kırlara giderek akşama kadar eğlenmişlerdi. Bu arada programda öngörülen şekilde bir heyet valiyi ziyaret etmişti.
1 Mayıs günü tramvay amelesinin yarıdan fazlası işbaşı yapmamıştı. Diğer birçok şirketin de işçileri çalışmamıştı. Fakat işçilerin bir kısmı çalıştığından şehirde “umumi mesai” aksamamış ve “sükunet ihlal edilmemiş’ti. Öte yandan Rus Konsolosluğu’nda General Konsolos Potemkin’in konuşma yaptığı hararetli bir resmikabul gerçekleştirilmişti[107]. Cumhuriyet, 1925 yılı 1 Mayıs’ına yönelik Paris, Berlin, Roma ve Madrid gibi Avrupa merkezlerindeki kutlamaları sütunlarına taşımıştı. Bu haberlerde genelde taşkın sayılabilecek olayların yaşanmadığı aktarılmıştı[108].
Takrir-i Sükun Kanunu’na paralel uygulamalar, zamanla böyle kutlamaların hararetini düşürecekti. Nitekim Cumhuriyet’te 1926 kutlamalarına yönelik Rus Sefarethanesi’nde resmikabul yapılmayacağı yönündeki haberden başka kayda değer bir veriye rastlanmamaktadır[109]. 1927 yılının kutlaması ise yine ATC merkezinde yapılacaktı. Tören sonrasında ameleler dağınık bir şekilde ve bir kısmı aileleriyle gezinti gerçekleştireceklerdi. Gazetenin yorumu “bayramın sükunetle tesid” edildiği yönünde olmuştu. Büyükdere’deki Rus Sefarethanesi’nde de 1 Mayıs’ın kutlandığını belirten Cumhuriyet, Yunanistan’da da bayramın sakin geçtiğini haber yapmıştı[110]. Ancak 1 Mayıs bayramına katıldıkları gerekçesi ile Tramvay Kumpanyası 79 kişiden önemli bir kısmını ihraç etmişti. Bunun üzerine Vilayet önünde işçiler arkadaşlarına destek vermişler ve konunun çözümü için Vilayet’e yazılı başvuru yapmışlardı[111].
1928 yılına gelindiğinde, gazetedeki Rus Konsolosluğunda tören yapılacağından ibaret ufak bir haber, o yılın kutlamalarının sadeliğinin sembolü durumundaydı. Zaten o yılın 1 Mayıs’ı son derece mütevazı geçmişti. Ameleler kır gezintisi yapmış; şoförler arabalarına çiçek takmıştı. Tramvay ameleleri, 1 Mayıs akşamı Beşiktaş, Şişli, Fatih ve Aksaray merkezlerinde küçük çaplı toplantılar yapmışlardı. Seyrü Sefain, Tramvay ve diğer kurumlarda amelenin "umumi suretde gezmeleri muvafık görülmemiş’ti[112]. Cibali’de “Amele bayram yapsun!” bildirileri basılmış ve beş kişi tutuklanmıştı. Öte yandan gazetenin haberlerine göre 1 Mayıs “Türkiye’de nisbeten sükunetle geç’mişti. Ancak Avrupa’da özellikle Paris ve Londra’da tutuklamalar olmuş, Yunanistan’da çeşitli olaylar yaşanmıştı[113].
Amele Teali Cemiyeti’nin Mesai Kanunu Eleştirisi
1925 yılı başlarında, Şirket-i Hayriye liman amelesinin sorunlarının gazete sütunlarına yansıdığı günlerde, TBMM’de encümenler düzeyinde incelenen Mesai Kanunu Tasarısı gündeme taşınmıştı. TBMM’de encümenlerce (gazetede önce İktisat Encümeni’nin daha sonra Ticaret ve Ziraat Encümeni’nin adı geçmişti) ele alınan Mesai Kanunu’nun, proje halindeki örneğinin basın organlarıyla birlikte ilgili çevrelere gönderilmesi uygun görülmüş, ayrıca gönderilecek projeye yönelik eleştiri ve görüşlerin bildirilmesi istenmişti. Çeşitli şirketler görüşlerini aktarmışlarsa da kanunla asıl ilgilenen işçi çevreleri Şubat ayının ilk günlerini de kapsayacak süreçte bir görüş bildirmemişlerdi. Buna karşılık bazı amele yapılanmalarının temsilcileriyle bir kısım amele, ATC’ye başvurarak kanun hakkında işçi görüşlerinin Meclis’e bildirilmesini istemişlerdi. Çeşitli işçi sorunlarıyla (Ayvansaray işçileri ve diğer işçilerin talepleriyle) meşgul olan cemiyet böyle bir girişimde bulunamamıştı. Fakat gelen taleplerin yoğunluğu üzerine bir görüş belirlemek amacıyla toplantı yapılması kararlaştırılmış ve ilk aşamada bu toplantıların birkaç celse halinde sürmesi öngörülmüştü. Ayrıca bu organizasyona İstanbul’daki esnaf cemiyetlerinin temsilcileriyle diğer alakadarlar da davet edilmişti[114].
Yaklaşık bir hafta sonra, 13 Şubat 1925’te ATC’nin Babıali’deki Merkez-i Umumisi’nde yapılan toplantıya Mürettibin Cemiyeti, Bahriye Milli Sanatkaran Cemiyeti, Tahmil ve Tahliye Maden Kömürü Amelesi Cemiyeti, Emval-i Ticariye Tahmil ve Tahliye Cemiyeti, Cibali Tütün Amelesi Cemiyeti, Şark Şimendiferleri Müstahdemin Teavün Cemiyeti, Balat Un Fabrikası Amelesi, Seyr-ü Sefain Fabrikaları Amelesi, Şirket-i Hayriye Amele Cemiyeti, Şirket-i Hayriye Memurin Cemiyeti, Perukar Esnafı Cemiyeti, İnşaat Irgad ve Rencber Amelesi Cemiyeti, Hasköy Değirmen Amelesi, Kapudan ve Makinist ve Müntesibin-i Bahriye Cemiyeti, Anadolu Bağdat Şimendiferleri Cemiyeti, Şark Şimendiferleri Orta Şubesi, Kazancı Amelesi, Makriköy Fabrikaları Amelesi, Tramvay İşleri Amelesi Cemiyeti, Kalafatyeri Fabrikaları Amelesi, İstinye Dok Şirketi Amelesi ile temsilcileri katılmışlardı.
ATC öncülüğünde şubeler ve amele örgütleri bir araya gelerek Ticaret ve Ziraat Encümeni’nde görüşülmekte olan Mesai Kanunu hakkında görüş alışverişinde bulunmuşlar ve Cumhuriyet’in ifadesiyle "bütün amele murahhaslarının iştirakiyle yapılan ictima”da 19 kişilik bir encümen kurulmuştu. Bu encümen, İzmir İktisat Kongresi’nce kabul edilen kararları referans alacak ve işçinin bakış açısına göre bir tasarı düzenleyerek raporlarla destekleyecekti. Bu düzenleme ATC’nin genel kurulunca [heyet-i umumi] kabul edildikten sonra TBMM’ye gönderilecekti[115].
Encümen, 16 Şubat’ta toplanmış ve sonrasında kısa süre içinde bir rapor hazırlamıştı. 20 Şubat’ta çeşitli işçi grupları Divan Yolu’ndaki Cumhuriyet Gazinosu’nda bir araya gelerek raporu tartışmışlardı. Türk komünistlerinin de katıldığı toplantıda sert tartışmalar yaşanmakla birlikte bir yandan "ferdlerin kanun layihasını tanzim ederek Meclise takdime salahiyetleri olmadığı kabul edilmiş” ve bir yandan da "bizzat hükümet tarafından teklif edilen bazı maddeler tasvib olunmuştu”. Toplantının ardından Tramvay İşçileri Reisi (ve CHF Mutemeti) Sadi Bey,
"Mesai Kanunu hakkında bütün amele zümrelerinin fikri alınmak lazım geldiğinden, içtimaa müfritler de iştirak etmişlerdi; fakat müfritlerin serdetmiş olduğu iddiaları ben doğru bulmuyorum. Onlar bu kanun suretini protesto etmek ve yeni bir layiha tanzim edüb göndermek istiyorlardı. Halbuki parlamenter hükümetlerde, haricden bir ferdin kanun layihası tanzim edüb göndermesi usulden değildir. Esasen tedkik edilmekde olan Mesai Kanunu değil, Mesai Kanunu layihası olduğu içün protesto etmek de manasızdır. Mamafih bu nokta-i nazara bilahire müfrit arkadaşlarda iştirak etdiler ve hatta Mesai Kanunu layihasının amele tarafından intihab edilen encümen tarafından tedkikatında hazır bulunarak bizzat hükümetin teklif etdiği bazı maddeleri de pek beğendiler”
şeklinde basın demeci vermişti[116]. Ancak birkaç gün içinde Ticaret Encümeni’nin kabul ettiği Mesai Kanunu Tasarısı’nda tadilat istendiğinden uzun bir rapor hazırlığına gidilmişti[117].
O günlerde İkdam’da ATC’nin bu faaliyetleri hakkında bir yazı çıkmıştı. 21 Şubat tarihli yazıda, cemiyetin katib-i umumisinin bütün amele cemiyetlerine 20 Şubat günü bir mektup gönderdiği ve Mesai Kanunu Tasarısı’nın değiştirilmesi için çalışma yapmak amacıyla işçi temsilcilerinin davet edildikleri belirtilmişti. Bu birinci sayfa haberinde, bir hafta önce de benzer mektupların gönderildiği ve amele murahhaslarının toplantıyı onaylamayarak dağıldıkları; ayrıca 20 Şubat tarihli toplantıda da benzer bir sonucun yaşandığı ileri sürülmüştü. Hatta daha ileri gidilerek, Şirket-i Hayriye Amele Cemiyeti, Tarik ve Maber [köprü, geçit] İnşaat ve Rencberleri Cemiyeti, Sandalcılar ve Mavnacılar Cemiyeti ve tramvay amelelerinin toplantıya katılmadıkları tam aksine amele hayatıyla yakınlığı söz konusu olmayan gayri resmi kimselerin toplandıkları iddia edilmişti. Üstelik böyle kimselerin hazırladığı bir projeye destek arandığı fakat bulunamadığı, “komünist cereyanlara iştirak etmeyen” bu cemiyetlerin kanun hakkında ayrıca bir çalışma yürütecekleri kamuoyuna aktarılmıştı[118].
24 Şubat tarihli Cumhuriyet’te, İkdam’da çıkan bu yazıya karşı Abdi Recep Bey’in gönderdiği açıklama yayınlanmıştı. Açıklamada 13 Şubat Cuma günü 15 resmi amele cemiyeti temsilcisinin toplantıyı onaylamayarak dağıldıkları haberi yalanlanmıştı. Sadece Emval-i Ticariye Tahmil Amelesi Cemiyeti temsilcisinin mazeret bildirerek ayrıldığı, 14 cemiyet temsilcisinin ise encümen seçiminde hazır bulunduğu hatırlatılmıştı. Ayrıca Cumhuriyet Gazinosu’nda, İkdam’ın iddiasının aksine Şirket-i Hayriye Amelesi Cemiyeti de dahil olmak üzere hükümet tarafından tanınmış 17 cemiyet ve 17 çeşitli amele grubuna mensup 30.000’i aşkın işçi adına 150 temsilcinin katıldığı resmi bir amele kongresi yapıldığının altı çizilmişti. Ankara’ya bir heyet gönderilmesi kararı doğrulanırken yardım talebi yalanlanmış; heyetin masraflarının kongreye katılan cemiyetlerce karşılanacağı belirtilmişti. Açıklamanın dördüncü maddesi ise,
“4-Komünist cereyanlarına iştirak etmediği yazılan Şirket-i Hayriye Amelesi Cemiyeti ’ne, yani İkdam muharririnin cemiyetine gelince: Cumhuriyet Gazinosu’nda akd edilen ictima hakikaten bir komünist kongresi idiyse Şirket-i Hayriye Amelesi Cemiyeti de komünistdir. Çünkü müzakerat son dakikaya kadar mezkur cemiyet murahhasları tarafından tamamen takip edilmiş olduğu gibi kongre defterinde de imzaları mevcuddur” şeklindeydi. Açıklama amelenin şuurlanmaya/bilinçlenmeye başladığı ve amelenin olur olmaz girişimlere alet olmayacağını anlayanların bu kitleyi bölerek, kendi konumlarını güçlendirme kaygısında olduklarını anlatan cümlelerle son bulmuştu[119].
Türkiye Amele Teali Cemiyeti Merkez-i Umumisi Amele Encümeni Riyaseti, ilerleyen günlerde bir basın bildirisiyle, 20 Şubat 1925 tarihli karar doğrultusunda Mesai Kanunu Tasarısı hakkında işçilerin bakış açısının gerekçeli bir raporla TBMM’ye bildirildiğini duyurmuştu. Açıklamada, Amele Encümeni’nce hazırlanan tasarıyı, Ankara’da, Ticaret Encümeni’nde savunmak üzere üç kişilik bir komisyon oluşturulduğuna da yer verilmişti. Ayrıca komisyonun bir an önce Meclisle temas kurabilmesi için Amele Encümeni ile üç kişilik komisyon üyesi arasında bulunan ATC Beykoz Şubesi Reisi Makinist Hüseyin Hami Bey’in fevkalade temsilci olarak görevlendirildiği fakat TBMM’nin tatile girecek olmasından dolayı başkentte temsilciler aracılığıyla girişimde bulunmaktan vazgeçildiği belirtilmişti. Bununla birlikte Ticaret Encümeni tarafından Mesai Kanunu hakkındaki inceleme tamamlanamadığından bu çalışma devresinde kanunun Mecliste ele alınamayacağı görüşü de ortaya konmuştu[120].
İş Kanunu, 1927 yılında tekrar gündeme geldiğinde, 14 amele cemiyetinin temsilcisi ATC’de toplanarak yeniden çalışma başlatmışlardı. 25 Nisan 1927’de İş Kanunu Tasarısı’nın ele alındığı toplantıda ameleler bu düzenlemeyi tatminkar bulmamışlar ve bir proje hazırlamak üzere komisyon kurmuşlardı[121]. Komisyon, Nisan sonlarına kadar çalışmalarını tamamlamıştı. Bu düzenleme, 29 Nisanda ATC merkezinde tartışılmış ve ufak tefek değişikliklerle kabul görmüştü. Proje çerçevesinde amele kesimi, işçinin kim olduğunun tanımlanmasını, kaç yaşında çıraklığa dahil olunabileceği ve işe başlanabileceğinin belirlenmesini isteyerek, özellikle çalışma saatleri, ücret ve örgütlenme sorunları üzerinde durmuştu[122]. Benzer bir faaliyet, işverenlerin görüşlerini ortaya koymak amacıyla İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’nda da başlatılmıştı[123]. Zaten Ticaret Vekaleti, İş Kanunu hakkında ilgili kurumlardan görüş istemiş; Ticaret Odası, tasarıyı inceleyerek 27 Nisanda bazı değişiklerle birlikte kabul etmişti[124]. 4 Mayıs tarihli Ticaret Odası toplantısında ise İş Kanununun tadili hakkındaki bir önceki toplantıda verilen kararın Vekalet’e gönderilmesi uygun bulunmuştu[125].
Mayıs başında TBMM’de tasarıyı incelemek üzere bir komisyon oluşturulmuştu[126]. O günlerde, 3 Mayıs’ta, hükümetçe tanınmış İstanbul’daki yardımlaşma cemiyetleri tarafından Meclis’teki İş Kanunu hakkında ortak hazırlanan “Temenni Layihası” İstanbul CHF Müfettişliği’ne sunulmuştu[127]. Bundan sonra süreç yine duraksayacaktı. Bu duraksama devresinde tramvay amelelerinin grevi münasebetiyle Cumhuriyet tasarıyı gündeme taşımıştı. Tramvay amelesinin 1928’de greve gitmesi, Ekim başlarında Cumhuriyet’i “Tramvay Grevi münasebetiyle: İş Kanunu artık bir zaruret olmuşdur” yorumuna itmişti[128]. İlerleyen tarihlerde de tasarı, zaman zaman gündeme gelmiş ve 1924-1925, 1927, 1929, 1932, 1934 yıllarıyla tarihlendirilebilecek iş yasası tasarılarına rağmen bu yöndeki kanun ancak 1936’da çıkmıştı[129].
SONUÇ
Amele Birliği’nin kapatılmasından sonra kurulan ATC, Cumhuriyet’in ilk yıllarında işçileri temsil eden etkin bir örgütlenme olarak ortaya çıkmıştır. Cemiyet kurulduğu tarihten kapatıldığı 1928 yılına kadar hem işçilere yönelik hem de işçiler adına çeşitli girişimler gerçekleştirmiş ve bu faaliyetleriyle basın düzleminde de dikkat çekmişti. Nitekim Ankara’nın siyasi perspektifini kamuoyuna yansıtma misyonuna sahip bir yayın organı olan Cumhuriyet gazetesi, ATC merkezli olmak üzere işçi hareketlerini ve örgütlenmelerini yakından izlemişti.
Cumhuriyet’in sütunlarından ATC’yle şubelerinin açılışları, teşkilatlanması, faaliyetleri ve bu örgütlenmenin işçileri ne ölçüde temsil edebildiği periyodik bir şekilde takip edilebilmektedir. Cumhuriyet’te böyle haberlerin kamuoyuna aktarılış tarzı ve eleştirel bir tutum takınılmaması, ATC’nin örgütlenmesine genellikle olumlu ve ılımlı yaklaşıldığını düşündürtmektedir. Üstelik ilk aşamadan itibaren -çok fiili olmasa bile fahri düzeyde ya da sembolik olarak- örgütün başında CHF mutemetlerinden Refik İsmail Bey’in bulunması da gazetenin yaklaşımını etkilemiş görünmektedir. Ayrıca oldukça etkin olan tramvay işçileri örgütünde de Sadi Bey üzerinden benzer bir işleyiş vardı. Bu tablo içinde gazete Ankara’nın söylemlerine fazla başvurmamıştı (ya da ihtiyaç duymamıştı). Ancak Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında ve özellikle işçi grevlerinin yoğunlaştığı, komünist takibatların arttığı dönemlerde Cumhuriyet’in yayın politikası belirginleşmiş hatta keskinleşmişti. Gazete hem Ankara’nın resmi söylemleriyle işçi kesimine ve örgütlenmelerine yaklaşmış hem de zamanla cemiyetin adı gazetede daha az geçmeye başlamıştı.
1920’li yılların sonlarına doğru, gazete işçi hareketlilikleri karşısında Ankara’nın resmi söylemlerine daha çok yer verirken işçi sorunlarının çözüm aşamalarında CHF’nin ağırlığı da artmaya başlamıştır. Cumhuriyet gazetesinden de kolaylıkla izlenebildiği gibi grev süreçlerinde CHF’nin arabulucu konumuna gelmesi,[130] hatta işçileri temsil etme ve savunma haklarını üstüne alması kısa süre içinde ATC’nin rolüne soyunduğu ve işçi kitlesini bir ölçüde kendine bağladığı anlamına gelmektedir. Üstelik Cumhuriyet’in işçilere yönelik haber ve yayın politikası, bu dönemde ATC’nin Kemalistlerin eline geçtiği yönündeki günümüz değerlendirmelerini de kısmen doğrular niteliktedir[131].
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in ilk yıllarında işçilere ve etkinliklerine yönelik Cumhuriyet gazetesinin aracılığı ile ulaşılan veriler, bu sınıfın tarihine ışık tutmaya yardımcı olacak niteliktedir. Aynı veriler, Türkiye’deki yeni rejimin işçilere bakış açısını anlamaya yardımcı olduğu kadar o rejimin sözcüsü gazetelerin siyasal bağlılıklarının etkisiyle işçi sınıfına nasıl yaklaştıkları hakkında da bir perspektif oluşturulmasına katkıda bulunmaktadırlar.
KAYNAKÇA
ARŞİV BELGELERİ
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Fon Kodu: 030.10, Yer No:78. 518.6.
BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No:6.38.35.
BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No:6.38.37.
BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No:6.38.40.
BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No:7.39.9.
BCA, Fon Kodu: 030.10, Yer No:7.39.26.
BCA, Fon Kodu: 030.18.1.1, Yer No:13.28.20.
KİTAP ve MAKALELER
“1922 Güzünde Beynelmilel İşçiler İttihadı’nın İstanbul’da Dağıttığı Bildiri”, Tarih ve Toplum, S 42 (Haziran 1987), s.4-5.
“Osmanlı Proletaryası, Keresteciler 1721’de Grev Yaptı”, Atlas Tarih, S 2, s.50-54.
İNAN, A., Afet, İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989.
AĞAOĞLU Ahmed, “Komünistlerin Tevkifi”, Cumhuriyet, 28 Teşrin-i Sani 1927 (No:1277), s.1,3.
AHMAD, Feroz, “Cumhuriyet Türkiye’sinde Sınıf Bilincinin Oluşması, 1923-1945”, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne İşçiler 1839-1950, Der.:Donald Quataert-Erik Jan Zürcher, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011.
AKBULUT, Erden-TUNÇAY, Mete, Beynelmilel İşçiler İttihadı (Mütareke İstanbulu’nda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri), Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2009.
ALKAN, Mehmet Ö., “1923 Amele Birliği”, Tarih ve Toplum, S 72/1989, s.61-64.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, “Olaylar ve Görüşler-Ciddi Bir Problem Karşısındayız”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1972 (No:17210), s.2.
AYNÎ, Mehmed Ali, Hatıralar, Haz.:İsmail Dervişoğlu, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
DÖLEN, Emre, Türkiye Üniversite Tarihi 2, Cumhuriyet Döneminde Osmanlı Darülfünunu (1922-1933), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010.
ERKEK, Mehmet Salih, Bir Meşrutiyet Aydını Ethem Nejat 1887-1921, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2012.
GÜLMEZ, Nurettin, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da Yeni Gün, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
GÜZ, Nurettin, Türkiye’de Basın-İktidar İlişkileri (1920-1927), Turhan Kitabevi, Ankara, 2008.
KARAKIŞLA, Y. Selim, “Osmanlı Sanayi İşçisi Sınıfının Doğuşu 18391923”, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne İşçiler 1839-1950, Der.:Donald Quataert-Erik Jan Zürcher. İletişim Yayınları, İstanbul, 2011.
KAYA, Ayşe Elif Emre, “Cumhuriyet Gazetesinin Kuruluşundan Günümüze Kısa Tarihi”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, S 39, 2010, s.75-91.
KUMRAL, Esin, “Ne Kadar Sınıf, O Kadar Sosyalizm! 1908 Grevleri”, Toplumsal Tarih, S 172/2008, s.13.
MAKAL, Ahmet, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çalışma İlişkileri: 1920-1946, İmge Kitabevi, Ankara, 1999.
MAKAL, Ahmet, Ameleden İşçiye Erken Cumhuriyet Dönemi Emek Tarihi Çalışmaları, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007.
MALKOÇ, Eminalp, “Ankara from Payitaht’s Perspective: Ankara Comments of an Istanbul Newspaper in 1921”, International Journal of Turcologia, N:7/14, Fall 2012, s.131-143.
MALKOÇ, Eminalp, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri”, Laborcomm 2013, Uluslararası İşçi ve İletişi m Konferansı, Bildiriler Kitabı (E-Kitap-ISBN 978-605-85244-0-8), s.1-16.
MALKOÇ, Eminalp, Cumhuriyet’ten Büyük Söylev’ e Ankara-İstanbul İkilemi (1923-1927), Derin Yayınları, İstanbul, 2014.
NADİ, Yunus, “Türkiye ve Komünizm”, Cumhuriyet, 25 Kanun-ı Sani 1928 (No:1335), s.1.
ODABAŞI, İ. Arda, Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık-Rasim Haşmet Bey, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011.
OKAY, Cüneyd, “1927 Seçimlerinde Bir Müstakil Amele Mebus Namzedinin Beyannamesi”, Toplumsal Tarih, S 49/1998, s.34-36.
PEKTAŞ, Şerafettin, Milli Şef Döneminde (1938-1950) Cumhuriyet Gazetesi, Fırat Yayınları, İstanbul, 2003.
QUATAERT, Donald, Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908), Yurt Yayınları, Ankara, 1987.
SÜLKER, Kemal, İşçi Sınıfının Doğuşu, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, İstanbul, 1998.
TİL, Enis Tahsin, Gazeteler ve Gazeteciler, Haz.:İbrahim Şahin, Bilge Yayınları, Ankara, 2004.
TOPRAK, Zafer, “İstanbul’da Amele Bayramları I-Cumhuriyet Öncesi”, Tarih ve Toplum, S 41/1987, s.35-42.
TOPRAK, Zafer, “İstanbul’da Amele Bayramları II-Cumhuriyet’in İlk Yılları”, Tarih ve Toplum, S 43/1987 s.44-47.
TOPUZ, Hıfzı, 100 Soruda Başlangıçtan Bugüne Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1996.
TUNÇAY, Mete, “Türkiye İşçi Hareketi Tarihi-Amele Birliği 1923”, Toplumsal Tarih, S 189/2009, s.92-95.
TUNÇAY, Mete, 1923 Amele Birliği, BDS Yayınları, İstanbul, 1989.
TUNÇAY, Mete, Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925, C 1, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009.
TUNÇAY, Mete, Türkiye’de Sol Akımlar 1925-1936, C 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009.
TUNÇAY, Mete-ZÜRCHER, E.J., Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik (1876-1923), İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
YAVUZ, Erdal, “1920’lerde İşçi Sınıfı ve İşçi Gözüyle Çalışma Sorunları”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Problemler, Araştırmalar, Tartışmalar, 1. Uluslararası Tarih Kongresi, Ankara 24-26 Mayıs 1993, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999.
YAVUZ, Erdal, “Sanayideki İşgücünün Durumu, 1923-1940”, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne İşçiler 1839-1950, Der.: Donald Quataert-Erik Jan Zürcher, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011.
YILDIRIM, Kadir, Osmanlı’da İşçiler (1870-1922), Çalışma Hayatı, Örgütler, Grevler, İletişim Yay., İstanbul, 2013.
SÜRELİ YAYINLAR
Cumhuriyet (1924-1928,1972).
İkdam (1925).
Meslek (1925).
TBMM ZABITLARI
TBMM Zabıt Ceridesi (TBMM ZC), C 1, İ:6, 19.8.1339, s.90.
TBMM ZC, C 5, İ:100, 12.2.1340, s.733-734.
TBMM ZC, C 10, İ:13, 27.11.1340, s.396.
TBMM ZC, C 11, İ:17, 6.12.1340, s.5-6.
TBMM ZC, C 11, İ:20, 11.12.1340, s.87.
TBMM ZC, C 11, İ:23, 18.12.1340, s.168.