GİRİŞ
Erzurum il sınırları içinde bulunan Oltu, Doğu Anadolu Bölgesi'nin kuzey-doğusunda yer alır. Ancak yüzölçümünün çoğunluğu Doğu Karadeniz Bölgesi sınırları içerisindedir. Oltu Çayı vadisinde kurulan ilçenin yüzölçümü 1380 km2, rakımı ise 1275 m'dir. Coğrafi bakımdan dağlık ve ormanlık bir yapıya sahip olan ilçeyi ikiye bölen Oltu Çayı, Sivri Dere ve Narman Çayı ile birleşerek Çoruh Nehri'ne akmaktadır.
Rakımının düşüklüğü nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi'nin sert karasal ik-liminin karakteristik özelliklerini taşımayan Oltu'nun adı ise Kıpçakların bir boy veya oymağından gelmektedir. Tarihi kaynaklarda Olti'k, Oltu'k, Okhti'k veya Olti'si diye geçen Oltu'nun tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bu süreçte çeşitli devletlerin egemenliğinde kalan Oltu, başlangıçta bir kale yerleşmesi olarak kurulmuş, daha sonra uzunca bir dönem kale ve dış surlar içerisinde gelişmesini sürdürmüş, bir ara Çıldır Sancağı'nın merkezi olmuştur. Kuşkusuz bu durum Oltu'nun jeo-stratejik konumundan kaynaklanıyordu. Doğu Anadolu Bölgesini Karadeniz kıyılarına ve Kafkaslara bağlayan eski yolları kontrol altında tutan önemli bir konuma sahipti.
Saltuklular döneminde Türk egemenliğine giren Oltu, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı topraklarına katıldı. Birçok Osmanlı-Türk mimarisini bağrında taşıyan Oltu, Türk halkının “93 Harbi” olarak andığı 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Rus işgaline düştü ve 40 yıllık uzun bir işgal döneminden sonra, 1920'de yeniden Anavatan topraklarına dâhil oldu.
1877-78 Osmanlı Rus Savaşı Osmanlı Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlandı ve 3 Mart 1878'de Osmanlı Devleti için çok ağır koşullar içeren “Ayastefanos-Yeşilköy Barışı” imzalandı. Buna göre: Osmanlı Hükümeti, 1 milyar 400 milyon ruble savaş tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere “Elviye-i Selâse/Üç Sancak” olarak da bilinen Kars, Ardahan (Oltu, Şenkaya ve Olur dâhil), Batum (Artvin dâhil) ile Bayezid sancaklarını Rusya'ya bırakmak zorunda kaldı. Bu toprak terkine karşılık savaş tazminatı 400 milyon rubleye indirildi[1]. Böylece tam 40 yıl Rus işgalinde kalacak olan Oltu, Rusya'ya katıldıktan sonra ilçe (Okrug) halinde Kars vilayetine bağlandı[2].
Üç Sancak halkı, Rus esaretinde yaşamaktansa Anavatana göç etmeyi yeğ-liyordu. Rusların savaş yıllarındaki zulümleri, tarihi düşmanlık ve halkın tepkisi bunu gerektiriyordu. Ruslar ise göç eden Türklerin yerlerine bazı yabancı unsurları -Rum, Ermeni, Malakan, Yezidi ve Nasturi gibi- yerleştirerek, Osmanlı Devleti ile Azerbaycan ve Kafkas Türkleri arasında Çar’a sadık azınlık kolonileri oluşturuyordu[3].
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Ayastefanos Antlaşması’ndan Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar Oltu’da Rus yönetimine karşı herhangi bir direnme hareketi olmadı. Oltulular, savaş başlangıcında Türkler ile Ruslar henüz savaş durumunda olmadıkları halde büyük bir umuda kapıldılar. Esaretin sona ereceği, kurtuluşun yakın olduğu ortak bir inanç haline geldi.
A- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA OLTU
Birinci Dünya Savaşı Ağustos 1914’te başladı. Osmanlı Devleti ise aynı yılın ekim ayı sonunda savaşa girdi. Savaş öncesinde Ruslar Üç Sancak bölgesinde bas-kıya giriştiler. Oltu’ya getirdikleri silahlı kuvvetler Rum ve Ermenilerin kışkırt-malarıyla Türklere karşı çok sert davranmaya başladılar[4].
Savaşın başlangıcında Oltu’daki umut dolu bekleyiş aradan çok geçmeden yerini endişe ve korkuya bıraktı. Osmanlı Devleti’nin Kafkas Cephesi’ndeki Sarı-kamış taarruzu ve Kanal Cephesi’ndeki girişimleri tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Özellikle en soğuk kış aylarında (1914 sonları) yol vermez Allahuekber Dağlarında bizzat Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın komuta ettiği Sarıkamış Harekâtı felaketle sonuçlandı ve III. Ordu tamamıyla eridi. 1915 yılında karşı taarruza geçen Rus ordusu 1914 sınırlarını aşarak, kısa zamanda Van, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon, Rize ve Erzincan’ı işgal etti[5].
Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun ve milis kuvvetlerinin Üç Sancak’taki başarıları kısa sürdü. Sarıkamış felaketinden sonra 4 Ocak 1915’te Ardahan’a giren Sibir Kazak Tugayı ve daha sonra gelen Rus piyade kuvvetleri, Türkleri alkışlayıp, yardım ettikleri suçlamalarıyla; kasabayı yakıp yıkarak halkını kılıçtan geçirdi. Rusların yaptığı katliam Ardahan'dan başka Çıldır-Ardahan-Göle kazalarına bağlı 70 köyde; hatta Oltu'ya kadar ulaşarak, Oltu'da da yapıldı. Ruslar Oltu'ya girdiklerinde yine aynı nedenlerden dolayı Havdos Köyü erkeklerinin ta-mamını; Terpink, Bahçecik ve Tavusker halkının büyük bir kısmını öldürmüşlerdi. Bundan başka Ruslar, Ardahan'da kurdukları Tahkik Komisyonunda yargıladıkları kişileri tutuklayarak, idam veya sürgün cezası vermişlerdi. Nitekim sadece Bardız'dan 193 kişi Sibirya'ya sürülmüştü[6].
1- Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi ve Oltu’da Milli Teşkilatlanma
Üç Sancak halkının, Oltuluların bu ıstıraplı, kara günlerinde imdadına Azer-baycan Türkleri yetişmiş ve Bakü'deki Azerbaycan milyonerlerinden Hacı Zeynel Abidin Tagiyev'in öncülüğünde kurulan Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi[7] aracılı-ğıyla Oltu halkının yardımına koşmuşlardı.
Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi Kafkas Cephesi'nde Osmanlı-Rus savaşının başlamasından hemen sonra Rus işgaline düşen ve savaştan zarar gören Türklere büyük bir yardım çalışması başlatmış; Kars, Ardahan, Kağızman, Oltu, Batum ve Iğdır'da binlerce insanı sefalet ve felaketten kurtarmıştı[8].
Bakü’de Hacı Zeynel Abidin (Tagiyev)[9]’in evinde Gence ve Bakü aydınları ile zenginleri arasında bir toplantı yapıldı. Kars, Ardahan ve Rus işgalinde bulunan halka yardım yapılmasına karar verildi. Çar Hükümetinden de Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi’ne yardım toplanması için izin istendi. Bu iznin çıkması üzerine Erzurum ve Trabzon’a kadar (felaket ve harpzedelere) yardım yapıldı[10].
“İzin alındıktan sonra Azerbaycan ve Kafkasya genelinde açıktan açığa yardım toplanmaya başlandı. Bakü’deki Cemiyet-i Hayriye Binası’nda toplananlar olanakları ölçüsünde yardım yapıyorlardı. Cemiyetin en büyük destekçileri arasında yer alan Bakü milyonerlerinden Hacı Zeynel Abidin (Tagiyev), yarım milyon altın lira ile listenin başında bulunuyordu. Diğer zenginler de yüz bin liradan az olmamak koşuşuyla yardım için âdeta seferber olmuşlardı. Bakü Türk kadınları da yardım yarışına çıkmışlar, takı ve mücevherlerini Bakü’deki Türk Konsolosluğu’na teslim etmişlerdi. Kafkasya’nın her tarafında yardım işi aynı hızla devam ediyordu. Türkistan’da ise yardım cemiyetleri faal bir şekilde işe koyulmuşlardı. Bu bölgede konsolosluk bulunmadığından yardım paralarını (Devlet Bankasına), İstanbul’da Türk Kızılay Cemiyeti’ne gönderilmek üzere yatırıyor ve karşılığında makbuz alıyorlardı. Ruslar da para yatıranların kimliklerini giz-lice belirliyorlardı. Nitekim Birinci Dünya Savaşı başladığında Türkiye’ye yardım edenlerin hepsi Türkistan’dan İç Rusya’ya sürgün edilmişlerdi.”[11]
Bakü İslam Cemiyeti'nin “Felaket ve Harpzedelere Yardım Şubesi”, yardım için Çardan gerekli izni aldıktan sonra, Tiflis'ten Kars'a gelen Dr. Sultanoğlu Hüsrev Bey, bazı incelemelerde bulundu. Bunun üzerine Bakü'den gönderdiği Efendizade Ruşen Efendi, cemiyetin bir şubesini Kars İl'inde açtı; daha sonra Ardahan, Oltu ve Kağızman'da da şubeler açıldı.
Cemiyet-i Hayriye'nin Kars Şubesi, Oltu, Kağızman, Ardahan ve Sarıkamış'ın Benli Ahmet Köyü'nde birer “yetimhane”; Ardahan'da bir hastane; Karahamza ve Hanak Köylerinde “İaşe Merkezi”; Ardahan'ın Değirmen Köy, Sarıkamış'ın Karahamza, Oltu'nun Penek, Posof'un Duğur Köylerinde “Sağlık Bakım Evleri” açarak, İstihlak Kooperatiflerinin kurulmasını sağladı[12].
Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi, Üç Sancak halkına gereken yardımları yap-tığı gibi el altından da dağıtılan milli teşkilatların yeniden canlanmasını sağla-maktaydı.
1917 yılı, Üç Sancak'ta sürdürülen milli teşkilatlanmaların yoğunlaştığı bir yıldır. Rusya'da 1917 Şubat İhtilali'nden hemen sonra Nisan 1917'de Cemiyet-i Hayriye'nin Kars temsilcileri Kars'ta “Gizli İslam Komitesi” ni kurmuşlar ve halkın teşkilatlandırılması için derhal harekete geçmişlerdi. Komite üyelerinden Ali Rıza (Ataman) Bey ve kardeşleri Kağızman'a, Fahrettin (Erdoğan) Sarıkamış'a, Dr. Esat (Oktay) Bey Oltu'ya gönderilmişlerdi. Bu kişiler, gittikleri yerlerde komitenin birer şubesini açarak, satın aldıkları silahları halka dağıtıyorlardı.
Milli teşkilatlanmanın önemli bir merkezi de Kars Sancağına bağlı Oltu İlçesi'ydi. Oltu'daki teşkilatlanmada, Bakü İslam Cemiyeti'nin Oltu'daki harpzedelere yardım amacıyla gönderdiği Dr. Sultanoğlu Hüsrev Bey[13] ve daha sonra Oltu'ya gelen Revşan Bey Efendioğlu ile İsmail Bey Nazaralioğlu'nun büyük etkileri vardı[14].
Oltu İslam Komitesi, Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi’nin Oltu Şubesi olarak, İsmail Bey Nazaralioğlu’nun teşvik ve yardımıyla onun başkanlığında kuruldu. Oltu İslam Komitesi’nin üyeleri arasında; Dr. Esat (Oktay) Bey, Yusuf Ziya Bey[15], Yasin (Haşimoğlu) Bey, Örtülü Köyü’nden Hüseyin Sırrı (Köycü), Molla Bilal, Terpinkli Mola Veysel, Dağgirli Taştan Efendi, Sefer Efendizade Ahmet ve Şakirzade Ahmet Bey bulunuyordu.
1917 sonlarında Oltu’da, Bakü İslam Cemiyeti’ne bağlı olarak çalışan Gizli İslam Komitesi’nden başka Ermeni Taşnak Komitesi ve 1917 İhtilali sonrası kurulan Er İcra Komitesi vardı. Bu komitenin başkanı Gürcü Üsteğmen Bakradze idi. Oltu İslam Komitesi’nin merkezi Oltu olup, Olur, Narman, Tortum nahiye ve köyleri de komitenin faaliyet alanına girmekteydi[16].
1917 Ekim’inde Rusya’daki Bolşevik İhtilali, Oltu İslam Komitesi’nin daha hızlı bir tempo ile çalışmasına yol açtı. İhtilalle birlikte Ruslar egemenlikleri altındaki yerlerde seçimlerin yapılmasına ve yeni yönetimin yerli halktan oluşturulmasına karar vermişlerdi. Alınan bu kararı, Oltu İslam Komitesi’nin genişlemesi ve kuvvetlenmesi için iyi bir fırsat olarak gören komite temsilcilerinin hummalı çalışmaları sonucunda, Oltu’da yapılan seçimlerin hepsinde komitenin adayları kazandı ve böylece bütün devlet daireleri Türklerin eline geçti[17].
2- Oltu’nun Kurtuluşu (25 Mart 1918)
Oltuluların teşkilatlanması tamamlanmış, sıra halkın silahlandırılmasına gel-mişti. Türkler, Rus işgali süresince askerlik yapmadıkları için silah kullanmasını pek bilmedikleri gibi kullanabilecekleri silahları da yoktu. Buna karşılık Erzincan Mütarekesi'nden sonra Rus ordusu Kafkas Cephesi'ni boşaltırken, onların yerini silahlı Ermeniler almaya başladı ve Ermeniler askeri bakımdan üstün bir konuma geldiler. Ermenilerin 250 kişiden oluşan düzenli bir bölükleri vardı ve bölük komutanı Rus ordusu subaylarından Yüzbaşı Bagdayef'ti. Oltu'daki tüm cephanelikler Ermenilerin elindeydi ve böylece yönetim yavaş yavaş Ermenilerin eline geçmekteydi. Oltu İslam Komitesi, Ermenilerin askeri üstünlüğüne son vermek için Oltu silah deposunun ele geçirilmesine karar verdi. Bu sırada Ermenilerin Türklere karşı saldırıları ve baskıları da sıklaştı. Artık Ermeni yönetimine son verilmesi zamanı gelmişti. Nihayet tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra 27 Ocak 1918'de, Oltu her taraftan kuşatıldı. Mümkün olduğu kadar az kan dökülmesi için de oldukça politik hareket etmeye özen gösteriliyordu. Harekât Ermeni Komutanı Bagdayef'in etkisiz hale getirilmesiyle başladı. Oltu İslam Komitesi üyeleri, Bagdayef'ten silah deposunun teslimi için emir verilmesini istedi. Bu sırada Oltu'nun muazzam bir kuvvetle sarılmış olduğu söylendi. Bagdayef, depoların teslim edilmesini bölük çavuşuna yazılı bir emirle bildirdi. Herhangi bir olay çıkmaması için önlem olarak askerin silahlarını bırakması da istendi. Bagdayef bu isteği de kabul etmek zorunda kaldı[18].
Oltuluların gerçekleştirdiği 27 Ocak 1918 harekâtı başarı ile sona erdi ve düzenli bir bölük kuruldu. Bölük komutanlığına İslam Komitesi kurucu üyelerinden Yusuf Ziya Bey getirildi. Daha sonra Ermeni Bölük Komutanı Bagdayef ve Taşnak Komitesi üyeleriyle görüşmeler yapıldı. Görüşmeler sonucunda Oltu'da ortak bir yönetim kuruldu. Bu ortak yönetim Mart ayı başlarına kadar devam etti. Bu arada Türkler iyi örgütlenmiş, halk da silahlanmıştı. Mart 1918'den itibaren Ermeni mezalimi ile ilgili haberler ve çevredeki Ermenilerin hazırlık yapmakta oldukları Oltu'ya ulaşmaya başladı. Narman'da toplanan Ermeni kuvvetlerinin Narman'da katliam yaptıktan sonra Oltu'ya yürüyecekleri ve buradaki Ermenilerle birleşerek, aynı kötü emellerini gerçekleştirip, Göle'ye doğru ilerleyecekleri hakkındaki planları öğrenildi[19].
Oltu ve çevresinde bu olaylar cereyan ederken, Ekim İhtilaliyle iktidara gelen Bolşeviklerin ilhaksız-tazminatsız barış önerileri olumlu sonuç verdi ve Sovyet Rusya ile İttifak Devletleri arasında 15 Aralık 1917'de önce mütareke yapıldı. Mütarekeden sonra başlayan uzun ve yorucu barış görüşmeleri sonrası taraflar arasında 3 Mart 1918’de Brest Litovsk Barışı imzalandı. Söz konusu antlaşmanın 4. Maddesi gereğince 1878’de Rusya’ya bırakılan Üç Sancak ile Oltu’nun geleceği bölgede yapılacak referandum sonucuna göre belirlenecekti[20].
Böylece Üç Sancak’ın ve Oltu’nun Türklere ait olduğu gerçeği resmi bir antlaşma ile de hukuken tescil edilmiş oluyordu. Ne var ki devletlerarası hukuk kaidesi hemen kendini gösterdi. Barış kuvvetle desteklenmeliydi. Yani Osmanlı Devleti bu barışı uygulayabilmek ya da uygulatabilmek için kuvvet kullanmak zorunda kaldı. Brest Litovsk Barışı imzalandığı sırada Osmanlı Üçüncü Ordusu hareket halindeydi ve Mart 1918’de Erzurum kurtarıldıktan sonra Türk ordusu 24 Mart’ta 1914 sınırlarına ulaştı[21].
Brest Litovsk Antlaşması, Oltululara büyük bir cesaret verdi. Halkın kazandığı bu moral ve cesaret ile artık sıra Oltu, Narman ve çevresindeki Ermenilerin dağıtılmasına gelmişti. Narman’dan acele yardım istenmesi üzerine Mart ayı baş-larında köylerden toplanan kuvvetler, başlarında İsmail Bey Nazaralioğlu olduğu halde Narman üzerine gönderildiler. Bu kuvvetler Narman’daki yerel kuvvetlerle birleşerek, ilçeyi kuşattı ve Ermenileri Şekerli’ye çekilmeye mecbur ettiler. Ermeniler ise Şekerli’deki kuvvetleriyle birleşerek direnişlerini artırmışlardı. Oltu’daki kuvvetlerin başında Yusuf Ziya Bey ile Dr. Esat (Oktay) Bey kalmışlardı. Narman ve Şekerli’deki savaş devam ederken Oltu’da da Taşnak Komitesi üyelerine, Ermenilerin silahlarını teslim ederek yine evlerine gitmeleri önerildi. Ermenilerin bir kısmı bu öneriyi kabul etmeyerek, Cücürüs-Tamrut tepelerinde mevzilenmişlerdi. Ermenilerin silahlarını teslim etmeleri için gönderilen elçiler red cevabı ile dö-nüyorlardı. Ermeni Papaz Sarafyan’ın başkanlığındaki karma heyet de olumsuz cevapla dönünce teyakkuz halinde olan Türk kuvvetleri taarruza geçti. Kısa bir süre içinde Ermeniler dağıldılar. Ermeni köyleri: Tamrut, Cücürüs ve Zerdenis zapt edildi. Halkın canına ve malına kesinlikle dokunulmadı. Ertesi günü ormanlara kaçan Ermeniler de gelip silahlarını teslim ettiler ve yine köylerine, evlerine döndüler. Narman ve Şekerli’de de Ermeni kuvvetleri dağıtılmıştı. Bu savaşlarda Ermeniler büyük kayıp vermişlerdi. Türkler ise Narman savaşında hiç kayıp vermemiş ancak, Şekerli çarpışmalarında birçok şehit ve yaralı vermişlerdi. Oltu İslam Komitesi kurucu üyelerinden Dağgirli Taştan Efendi de şehitler arasındaydı[22].
Bu arada yukarıda da belirtildiği üzere harekât halindeki Türk ordusu mevsimin kış olmasına rağmen hızla ilerledi, Erzincan, Trabzon, Bayburt, Tercan, Aşkale şehir ve kasabalarını ele geçirdikten sonra 12 Mart'ta Erzurum'a girdi. Türk ordusu karşısında tutunamayacağını anlayan Ermeniler ise etraflarına dehşet ve ölüm saçarak geri çekiliyorlar, Erzurum'un ova köylerinde korkunç katliamlar yapıyorlardı.
Oltu İslam Komitesi, Erzurum, Pasinler ve köylerindeki Ermeni cinayetlerinden günü gününe haber alıyordu. Gerçi Oltu'daki Ermeniler, silahları alınarak etkisiz duruma getirilmişlerdi ancak, yine de akla hayale gelmeyecek işkencelerle Türkleri hunharca katleden Ermenilerin hâlâ Oltu'da bulunmaları yersiz bir tutumdu. Bunun üzerine İslam Komitesi, 12 Mart 1918'de toplanarak, Ermenileri toptan sınır dışı etme kararı aldı. Narman'daki kuvvetlerin de dönmelerinden sonra güvenliğin sağlanması düşüncesiyle Oltu'daki tüm Ermeniler toplanarak, hudut dışı edildiler. Böylece Oltu ve köyleri Ermenilerden tamamen temizlenmiş oldu. Ermenilerin sınır dışı edilmesinden sonra Oltulular, Erzurum üzerinden yürüyüşe geçen Türk ordusunu heyecanla beklemeye başladılar. Ve nihayet 25 Mart 1918'de Yarbay Mürsel Bey komutasındaki V. Kafkas Tümeni Oltu'ya girdi[23].
Yasin Haşimoğlu bu tarihi günü hatıralarında şöyle anlatmaktadır: “Anava-tandan ayrı düşen, 40 sene esaret hayatı geçiren Oltulular, hasretini çektikleri aziz Türk ordusuna, mukaddes Türk bayrağına heyecan ve sevinç gözyaşları içinde ka-vuşmuş oldu. O gün Oltulular, hasretini gidermek için askeri kucakladı, boynuna sarıldı, ayağının altındaki toprağı öptü.”[24]
Oltu İslam Komitesi, 25 Mart 1918’den sonra görev ve yetkilerini Türk or-dusuna devrederek kendi kendini feshetti. Yarbay Mürsel Bey, Yusuf Ziya Bey’i hizmetlerinden dolayı Oltu Kaymakamlığı’na atadı[25].
Daha öncede değinildiği üzere Üç Sancak ve Oltu’nun geleceğini belirlemek için Brest Litovsk Antlaşması’nın 4. Maddesine göre, bölgede referandum yapılması gerekiyordu. Referandum hazırlıkları Haziran ve Temmuz aylarında tamamlandı ve referandum sonuçları Ağustos sonlarında tamamen belli oldu. Türklerin büyük çoğunluğu oluşturması ve “evet” demesiyle Üç Sancak’ın Osmanlı Devleti’ne ilhakı kesinleşti. Böylece Brest Litovsk Antlaşması’nın 4. Maddesi fiilen ve hukuken gerçekleştirildi[26].
Üç Sancak’ta yapılan referandum sonucunda, Oltuluların hepsi ittifakla “evet” oyu verdi ve Oltu 40 yıllık bir ayrılıktan sonra yeniden anavatana kavuştu[27].
B- MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA OLTU
Oltuluların bu sevinci fazla uzun sürmedi. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi yeni bir felaketin habercisiydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldı. Mütareke koşullarına göre Türk ordusunun 1914 sınırları gerisine çekilmesi gerekiyordu. Bu da Üç Sancak’ın yeniden işgali anlamına geliyordu.
1- Oltu’nun Yeniden Teşkilatlanması ve Oltu Şûra Hükümeti
Üç Sancak halkı mütareke koşullarını kabul etmeyerek, yeniden teşkilat-lanmaya başladı. 5 Kasım 1918’de ilk müdafaa-ı hukuk cemiyeti olarak kurulan “Kars Milli İslam Şûrası” Oltu ve Üç Sancak Türkleri için yeni bir umut kaynağı oldu. Kars İslam Şûrası, Üç Sancak’taki Türklerin hukukunu savunmak amacıyla kuruldu ve daha sonra 18 Ocak 1919’da Kars’ta kurulan Cenub-i Garbi Kafkas Hükümetinin[28] temellerini oluşturdu. Kuruluşundan 13 Nisan 1919'da İngilizler tarafından dağıtılmasına kadar bu hükümete bağlı olarak çalışan “şûra şubeleri arasın da Oltu da bulunuyordu.
Yusuf Ziya Bey, Mondros Mütarekesi'nden sonra Oltu İslam Komitesi'ni “İslam Terakki Komitesi” adıyla yeniden teşkilatlandırdı. 13 Nisan 1919'da İngilizlerin Kars'ı işgal ederek Cenub-i Garbi Kafkas Hükümetini dağıtmaları ve hükümet üyelerini Malta'ya sürmeleri, Oltu İslam Terakki Komitesi tarafından şiddetle protesto edildi. Kafkas Hükümetinin dağıtılmasından sonra İngiliz planını uygulattırmamak, Ermenileri Oltu'ya sokmamak ve sonuna kadar mücadele etmek için Yusuf Ziya Bey'in başkanlığında “Oltu Şûra Hükümeti” kuruldu[29].
2- İngiliz ve Ermenilerin Oltu’yu Ermenistan’a İlhak Etme Girişimleri
Oltu Şûra Hükümeti, Oltu ve çevresini bir yıl kadar başarı ile yönetti. Oltu Şûra Hükümeti zamanında İngilizler ve Ermeniler Oltu'yu Ermenistan'a ilhak etmek için çok çalıştılar, heyetler gönderdiler, hükümet üyelerini ikna amacıyla aracılar koydular. Ancak onların bu girişimleri hiçbir sonuç vermedi. Yusuf Ziya Bey ve arkadaşları İngiliz ve Ermeni önerilerini kesinlikle reddettiler[30].
İngiliz ve Ermenilerin Oltu'yu Ermenistan'a ilhak etmek için girişimlerde bulunduklarını belirten Yasin Haşimoğlu, hatıralarında şunları yazmaktaydı:
“İngilizler Ermenileri Sarıkamış'a ve Göle'ye kadar getirip yerleştirdiler. Oltu, istiklalini korumak için İngilizlere ve bütün milletlere karşı durmaya kararlıydı ve bu tutumlarından dolayı İngilizleri protesto ediyordu. Buna rağmen İngilizler, Mayıs 1919'da Kars İngiliz askeri temsilcisi Yüzbaşı Farel'i bir manga erle Oltu'ya gönderdiler. Yüzbaşı Farel, Oltu Şûra Hükümetine başvuruda bulunarak Oltu ve çevresinin Ermenilere ait olduğunu, bu yüzden buralara Ermenilerin getirilmesine izin verilmesini istedi. Hükümet üyeleri bu öneriyi reddettiler. Oltu'nun Ermeni idaresine karşı olduğunu ve Şûra Hükümetinin zorla dağıtılamayacağını anlayan Farel, ‘Meclis-i İdare' adıyla yeni bir meclis kurulmasını ve bu meclise Rumlardan da bir üye alınmasını istedi. Oltulular zaman kazanıp toparlanıncaya kadar bu yönetim biçimini kabul etmişlerdi. İngilizlerin bölgede kuvvetli bulundukları sırada yumuşak ve politik davranmak gerekiyordu. Mehmet Ramiz Bey'in başkanlığında kurulan ve şûra yönetiminin yerini alan yeni meclis ‘Oltu Meclis-i İdaresi' adını aldı. Meclis kararlarını kendisini ‘Oltu Mutasarrıfı' olarak tanıtan Farel vize ediyordu.
Yüzbaşı Farel'in Kars'a dönmesinden sonra 25 Mayıs 1919'da Ramiz Bey'in başkanlığındaki ‘Meclis-i İdare' lağvedilerek, Oltu Şûra Hükümeti kuruldu. Başkanlığına da Yusuf Ziya Bey getirildi. Bu arada Kars'tan İngiliz subayları sık sık Oltu'ya geliyor, yönetimin Ermenilere verilmesini talep ediyor ve tehditler savurarak geri dönüyorlardı. Ayrıca Ermenileri hudutta tecavüze teşvik ediyorlardı. Ermenilerin yanı sıra Rumlar da hudut tecavüzlerine başlamışlardı. Oltu Hükümeti ile Rum ve Ermeniler arasındaki tehditkâr mektuplar ve karşılıklı protestolar ise olağan işlerdendi.
Ağustos 1919 başlarında, Ermeniler görüşme isteğinde bulundular. Rum milletinden Paşalof'un başkanlığında bir heyet Oltu'ya geldi. Bu heyet öyle bir tavır takındı ki sanki görüşmelerde bulunmak için değil de Oltu ve idaresini teslim almaya gelmişti. Paşalof kendisini Ermeni Hükümetinin Oltu Mutasarrıfı, yanındakileri de maiyeti olarak tanıttı. Görüşmeler fazla uzun sürmedi. Arabalara bindirilerek Göle'ye gönderildiler. Ne bir tutanak tutuldu ne de bir yazı yazıldı. Görüşme şifahen verilen bir cevapla sona erdi.
Yine bu sıralarda Kars İngiliz askeri temsilcilerinden Yüzbaşı Prissol, bir Amerikalı yüzbaşı ile birlikte Oltu'ya geldi. Prissol'ün Oltu'daki görüşmeleri çok ılımlı bir hava içerisinde geçiyor, önceki İngiliz subayları gibi sert davranmıyor hep alttan alıyordu. Prissol yaptığı bir konuşmasında: ‘Buraların Türklere ait olduğunu ve Türklerin elinde kalmasını uygun gördüğünü, ancak buralar Ermenistan'a verilmiş olduğundan sırf hükümetinin isteği yerine gelsin diye bir nota vereceğini ve bu notasına yazılı bir cevap verilmesi gerektiğini' söyledi. Prissol, Oltu'nun Ermenilere bırakılmasını öngören İngiliz notasını verdiği sırada, hükümet önünde toplanan halk İngilizleri protesto ederek, Oltu'nun Ermenilere verilmesini şiddetle reddetti ve hükümet de halkın bu isteğini yazılı olarak Prissol'e bildirdi.”[31]
Öte yandan Oltu'nun Ermenistan'a ilhak edilmesi girişimleri ile ilgili olarak XV Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Harbiye Nezareti'ne şu bilgiyi vermekteydi:
“1.6.35’te (1.6.1919) Kosor (Akşar) tarikiyle Oltu’ya Ermenilerden 3 zabit, kırk asker ve yirmi milis jandarması gelmiş ve Oltu Hükümetini teşkil etmek istemişlerse de Oltu İslam Şûrası, bunları şimdilik ancak misafir olarak kabul edebileceklerini, oraların Ermenilere verildiğine dair kendilerine şimdilik hiçbir taraftan tebligat olmadığı ve Şûra Hükümeti, ahalinin intihabıyla teşkil etmiş olduğundan ahalinin reyleri olmadıkça cevap veremeyeceklerini söylemiş oldukları ve ahalinin de bunları bu suretle kabul edemeyeceklerini söylemeleri üzerine gelen Ermeni zabit, asker ve jandarmasının geriye gittiği istihbar kılınmıştır.”[32]
Yine 18.6.35 tarihli bir başka belgede: “Kafkasya'dan Oltu civarına silahlı Er-meni kuvvetleri gelmişse de Oltu İslam Şûrası kendilerini ancak misafir olarak kabul edeceklerini bildirmiş ve Ermeniler tekrar geri dönmüşlerdir” deniliyordu[33].
Erzurum'dan XV. Kolordu Komutan Vekili Rüştü Bey'in 29.4.35'te Harbiye Nezareti'ne gönderdiği şifre telgrafta da: “Oltu ve Ardahan'a İngiliz efradının geldiği fakat miktarı hakkında doğru malumat alınamadığı, İngilizlerin Oltu'da Müslüman ve Rumlardan jandarma kaydına başladıkları, Oltu'da bir İngiliz subayının Kafkasya'nın İngiltere veya Amerika'nın taht-ı himayesine verileceğini söylediği” belirtiliyordu[34].
Bir başka arşiv vesikasında da: “Kafkasya dâhilinde Merdenek'te Ermeniler kuvâ-yı lazıme tahşid etmiş ve şimdiye kadar işgal edemedikleri Oltu havalisine İslam ve Ermenilerden mürekkep bir heyet göndererek, Oltu'nun işgaline ahalinin muhalefet etmemesini tebliğ etmişlerdir. Ahalinin bu teklife, gelen heyeti tevkif etmek suretiyle mukabele etmiş olduğu müstahberdir” deniliyordu[35].
Gerek Yasin Haşimoğlu'nun hatıralarından gerekse yukarıda metinleri verilen arşiv vesikalarından Oltu Şûra Hükümetinin, Cenub-i Garbi Kafkas Hükümetinin İngilizler tarafından dağıtılmasından 17 Mayıs 1920'ye kadar Oltu ve dolaylarını bağımsız olarak yönettiği, İngiliz ve Ermenilerin önerilerini her defasında reddederek, Ermenileri Oltu’ya sokmamak için sonuna kadar mücadeleyi sürdürme kararında olduğu anlaşılmaktadır.
3- Oltu'nun Anavatana Katılması
Ingilizler, bir taraftan Rumları ve Ermenileri kışkırtarak Oltu hududuna tecavüz ettiriyor, bir taraftan da heyetler göndererek Oltu’nun Ermenilere teslimini talep ediyorlardı. Mücadele bu şekilde sürerken, Oltu Şûra Hükümeti (Mart 1920), Rüstem (Acar) Bey ile Yasin (Akdağ) Haşimoğlu’nu hem Oltu’nun Türkiye’ye ilhakı için delege tayin etti hem de Osmanlı Mebusan Meclisi’ne mebus seçti. Ancak İstanbul’un Ingilizler tarafından işgal edildiği haberi Erzurum’a ulaşınca Rüstem Bey Oltu’ya döndü, Yasin Bey ise Oltu Şûra Hükümetinin onayı ile B.M.M.’ye katılmak üzere Ankara’ya doğru hareket etti. Bundan sonrasını Yasin Haşimoğlu hatıralarında şu şekilde anlatmaktadır:
“Ankara’da toplanacak meclis için Erzurum’dan mebus seçilen Durak (Sakarya) Bey’le birlikte meclise katılmak üzere Ankara’ya hareket ettik. Ankara’da bizi Erzurum Mebusu Süleyman Necati Bey karşıladı. Millet Meclisine 13 Mayıs 1920’de katılabildim. Meclis kürsüsündeki konuşmam ise birkaç gün sonra oldu. 17 Mayıs’ta kürsüye davet edildiğimde, Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile meclisin sürekli alkışları arasında el sıkıştıktan sonra, bir konuşma yaparak[36], 40 yıl düşman işgalinde iki yılda düşmanlarla Anavatan dışında mücadele eden Oltu’nun Türkiye’ye ilhakından duyduğum sevinci belirtip, Oltu adına teşekkürlerimi sundum. Konuşmamı yapıp yerime dönünceye kadar alkış devam etti. Bu tezahürat şahsıma karşı değil, 42 sene ayrı yaşadığı vatanın bir parçasına, Oltu’ya kavuşma sevinç ve heyecanıydı. Ancak bu mesut günde Oltu halkını temsil şerefi bana nasip olmuştu.”[37]
Görüldüğü gibi bir yıl kadar Oltu ve çevresini başarı ile yöneten, düşmanı sınırları içerisine sokmayan Oltu Şûra Hükümeti, Yasin (Haşimoğlu) Bey’i mil-letvekili seçerek Ankara’ya göndermiş, BMM. Hükümetine Oltu’nun Anavatana katılma arzusunda olduğunu bildirmiştir. BMM. 17 Mayıs 1920’deki oturumunda bu isteği alkışlarla kabul ederek, Oltu’nun Anavatana katıldığını ilan etmiştir. Gösterdikleri yararlardan dolayı Şûra Hükümeti Reisi Yusuf Ziya Bey, BMM. tarafından Oltu Mutasarrıflığına, Yasin (Haşimoğlu) Bey ise milletvekilliğine se-çilmişlerdir[38].
4- Oltu Bölgesinde Türk-Ermeni Çatışmaları
Oltu'nun Türkiye'ye ilhakından sonra bölgede Ermenilere karşı büyük bir mücadele verildi. Ermeniler Oltu'yu işgal etmek istemişlerse de gerek Oltu müfrezesinin gerekse Oltu Mutasarrıfı Yusuf Ziya Bey komutasındaki yerel kuvvetlerin kahramanca direnişleri karşısında başarısızlığa uğramışlardı.
Yasin Haşimoğlu'nun da belirttiği gibi “Oltu, 1918 yılı başlarından 1920 Haziranı'nda Türk ordusunun gelişine kadar yerel kuvvetlerin koruma ve idaresi ile hiçbir Ermeni işgal ve istilasına uğramadı.”[39]
Yasin Haşimoğlu'nun yukarıdaki açıklamasını XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa da doğrulamaktadır: “Oltu'nun Ermeniler tarafından zaptı havadisi yalan ve uydurmadır. Bu kabil havadislerin tevsik ve tespit edildikten sonra neşri daha muvafık olacaktır zannındayım. Ermeniler yazın Oltu'yu zapta teşebbüs etmişlerse de muvaffak olamamışlardı. Şimdiki halde böyle bir teşebbüste bulunmaları muhtemel olmadığı gibi yapsalar dahi muvaffak olamayacaklarını zannediyorum.”[40]
19 Haziran 1920'de başlayan Ermeni saldırılarına kahramanca karşı koyan Oltulular, aynı ayın sonlarına doğru IX. Kafkas Tümeni'ne bağlı birliklerin Oltu'ya ulaşmasıyla daha da güçlenmiş ve Ermenileri Alıcuk Köyü ile Baskut Dağı (İsmail Çavuş Tepesi) hattından ileriye sokmamışlardı. Ve nihayet 1 Eylül 1920'de Kâzım Karabekir Paşa'dan aldığı emir üzerine harekete geçen IX. Kafkas Tümen Komutanı Yarbay Halit Bey idaresindeki Türk birlikleri 13 Eylül 1920'de General Mazmanof komutasındaki Ermenilere ağır bir darbe vurmuş ve böylece uzun yıllar Türklük şuurunu kaybetmeyen, Anavatanlarına kavuşmak için büyük bir mücadele veren Oltulular, Ermeni tehlikesini de bertaraf etmişlerdi[41].
IX. Kafkas Tümeni’nin Oltu bölgesinde Ermenilere karşı kazandığı bu büyük başarıdan sonra TBMM, Ermenistan üzerine askeri harekâta karar verdi ve bu kararı Eylül 1920’de XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya iletti. Bunun üzerine 28 Eylül 1920’de başlayan askeri harekât hızlı bir şekilde sürdürüldü, 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars, Ermenilerden kurtarıldı[42].
XV. Kolordu’ya bağlı birliklerin başarılı askeri harekâtı karşısında daha fazla direnemeyen Ermeniler barış istemek zorunda kaldı ve yapılan mütarekeden sonra 3 Aralık 1920’de Gümrü Barış Antlaşması imzalanarak iki devlet arasındaki savaş durumuna son verildi.
Gümrü Barış Antlaşması’nın imzalanmasından kısa bir süre sonra Ermenistan’ın Kızıl Ordu birlikleri tarafından işgal edilip, Sovyetleştirilmesi üzerine barış antlaşması Türk ve Ermeni Hükümetleri arasında onaylanamadı. Ancak Sovyet-Rusya ile imzalanan Moskova ve Kars Antlaşmaları ile Gümrü’de belirlenen Türk-Sovyet sınırı aynen kabul edildi[43].
Böylece 1878-1918 yılları arasında tam 40 yıl Rus işgalinde kalan, iki yıl da Anavatan dışında Ermenilere karşı büyük bir mücadele veren Oltu’nun Türkiye ile birleştiği bu antlaşmalarla resmen ve hukuken tanınmış oluyordu.
KAYNAKÇA
Akdağ, Y.H., “Kurtuluş Savaşı Tarihimizde Önemli Bir Noktanın Aydın-latılması”, Kars Halkevi Dergisi (Doğuş), Yıl: 5, S 46 (İlkteşrin Ekim), Kars, s.17-19, 1939.
Aslan, B., I. Dünya Savaşı Esnasında Azerbaycan Türklerinin Anadolu Türklerine “Kardaş Kömeği (Yardımları)” ve Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000.
Aslan, B., “I. Dünya Savaşı Esnasında Azerbaycan Türklerinin Erzurum Ahalisine Yaptığı Kardaş Kömeği (Yardımı)”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S 6, Erzurum, s. 161-178, 1996.
Akbulut, D. A., “Brest Litovsk'ta Arazi-i Meşgule' Meselesi”, Akademik Açı, 1996/1, Samsun, s. 1-9, 1996.
Aydoğan, E. (Haz.), Oltu Şûra Hükümetinin Ermeni Mücadelesi, Salkım Söğüt Yayınları, Ankara, 2005.
Dayı, S. E., Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlanma, Kültür Eğitim Vakfı Yayınları, Erzurum, 1997.
Gerhard, M. von., Der Nationale Kampf der Rußland Türken, Berlin, 1936.
Erdoğan, E, Türk Ellerinde Hatıralarım, Yeni Matbaa, Ankara, 1954.
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Başkanlığı Arşivi (ATASE).
Gökdemir, A.E., Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989.
Haşimoğlu, M., “Bakü İslam Cemiyeti Hayriyesi ve Oltu Milli İslam Komitesi”, Tarih Yolunda, S 2, Erzurum, s. 13-22, 1959.
Haşimoğlu, Y., (TBMM. İlk Dönem Oltu Milletvekili), Hayat ve Hatıra-larından, Ankara.
-------, Hatıralar, (Haz: Süreyya Şehidoğlu), Ankara Basım ve Ciltevi, Ankara, 1973.
Kılıç, S., Türk-Sovyet İlişkilerinin Doğuşu (Brest-Litovsk Barışı ve Mü-zakereleri), Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998.
Kırzıoğlu, M. F., “Cenûbu-Garbi Kafkas Cumhuriyeti (Kars Milli-Şûrâ Hü-kümeti)”, Türk Kültürü, S 72, İstanbul, 1968, s. 948-968.
Kurat, A.N., Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990.
-------, “Üç Sancak: Kars, Batum, Ardahan”, Türk Yurdu, VII/3 (345), Ankara, s. 25-28, 1970.
Munschi, H., Die Republik Aserbeidschan, Berlin, 1930.
Önal, S., Milli Mücadele’de Oltu, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1968.
-------, “Oltulu Yusuf Ziya Bey”, Türk Kültürü, S 70, İstanbul, 1968, s. 733-736.
-------, “Oltu’nun 50. Kurtuluş Yıldönümü”, Türk Kültürü, S 65, İstanbul, 1968, s. 311-315,
-------, “Oltu Şûra Hükümeti ve Oltu’nun Anavatanla Birleşmesi”, Türk Kültürü, S 72, İstanbul, 1968, s. 969-983.
Şehidoğlu, S., “Keğanili Mahmut Ağa”, Tarih Yolunda Erzurum, S 5-6, Erzurum, 1960, s. 27-28.
Suny, R. G., Bakü Komünü, Türkçesi: Kudret Emiroğlu, Belge Yayınları, İstanbul, 1990.
TBMM. Zabıt Ceridesi, I/1, 17 Mayıs 1335, Ankara, 1959.
Türk İstiklal Harbi Doğu Cephesi (1919-1921), III, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1965.