GİRİŞ
Hatay’ın anavatana katılma süreci kolay olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Hatay davasıyla yakından ilgilenmesi bu sürecin başarılı bir şekilde tamamlanmasında çok büyük bir rol oynamıştır[1] . Mondros Mütarekesi imzalandığında İtilaf Devletleri tarafından işgale uğramamış olan İskenderun Sancağı (Hatay), Misakımillî sınırları içerisinde kabul edilmiştir[2] . Ancak daha sonra Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal’in karşı koymasına rağmen bölge önce İngiliz[3] ardından Fransız kuvvetleri[4] tarafından işgal edilmiştir[5] . Batı Cephesi’nde işgalci Yunan kuvvetlerine karşı Millî Mücadele’nin yürütüldüğü bir dönemde Fransa ile antlaşma yoluna gidilmiş ve 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’yla Sancak’ın Fransız mandası altındaki Suriye topraklarında bırakılması kabul edilmiştir[6] . Bu antlaşma ile Sancak’ın özel bir statüye sahip olacağı ve Türklerin kendi kültürlerini devam ettirmelerine engel olunmayacağı güvence altına alınmıştır[7] . 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması’nda da Sancak’ın statüsünde değişiklik olmamıştır[8] .
Barışçıl bir dış politika takip eden Türkiye, Hatay’la yakından ilgilenmeye devam etmiştir. 1936 yılında Fransız yönetimi Suriye’ye bağımsızlık vereceğini açıklamıştır[9] . Bu tarihten itibaren Hatay, Türkiye ile Fransa arasında en önemli gündem maddesi olmuştur. Atatürk, TBMM’deki konuşmalarında Hatay konusunu gündeme getirmiştir[10]. Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasının ardından Hatay’da yaşayan Türk nüfusun geleceği Türkiye’yi endişelendirmiştir[11]. Konu Milletler Cemiyetine götürülmüştür[12]. Daha sonra 29 Mayıs 1937 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında yapılan antlaşmayla[13] Sancak, “ayrı bir varlık” olarak kabul edilmiştir[14]. Ayrıca Hatay’da ayrı bir anayasa uygulanacaktır[15]. Ancak anayasanın uygulanmasında birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır[16]. Hatay’da yaşayan Türkler üzerinde Fransız baskısının artmaya başlaması[17] Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkinin gerginleşmesine neden olmuştur[18]. Almanya’nın saldırgan politikalarından endişelenen Fransa, Türkiye ile antlaşma yoluna gitmiştir. 3 Temmuz 1938 tarihinde Türk-Fransız Askerî Antlaşması imzalanmış[19] ve Türk kuvvetleri Hatay’a girmiştir[20]. Daha sonraki süreçte 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuştur[21]. 23 Haziran 1939 tarihinde de Türkiye ile Fransa arasında yapılan antlaşmayla beraber Hatay’ın Türkiye’ye bırakılması kabul edilmiştir[22]. Temmuz 1939’da son Fransız askerlerinin de çekilmesiyle Hatay, Türkiye’ye katılmıştır[23].
Hatay’ın Türkiye’ye katılma süreci bölgede çıkarları olan diğer devletler tarafından da yakından takip edilmiştir. Bu devletlerden birisi de ABD’dir. Bu çalışma Hatay’ın Türkiye’ye katılma sürecinde bölgedeki arkeolojik kazı çalışmalarına dair imtiyazını korumak isteyen ABD hükûmetinin girişimlerini arşiv belgeleri çerçevesinde incelemektedir. Nisan 1920 tarihli San Remo Konferansı’nda Suriye ve onun bir parçası sayılan Lübnan, Fransız mandası altına verilmiştir[24]. 4 Nisan 1924 tarihinde ABD ile Fransa arasında “Suriye ve Lübnan’daki Haklar” adı altında bir antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmanın 14. maddesi bu bölgelerde yapılan kazı çalışmalarından elde edilecek tarihî eserlerle ilgilidir. Buna göre kazılarda çıkarılan eserler bölünecek ve kazı yapan kuruluş pay alacaktır. Bulunan tarihî eserin bölünmesinin mümkün olmadığı durumlarda ise kazı kuruluşuna uygun bir tazminat ödenecektir[25].
ABD ile Fransa arasında varılan bu antlaşma kapsamında Amerikan Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü (The Oriental Institute of the University of Chicago) ve Princeton Üniversitesi Kazı Komitesi, 1935 ve 1937 yıllarında Fransız Yüksek Komiserliği ile 6 yıllığına bir antlaşma yapmışlardır. Bu antlaşmayla adı geçen kuruluşlar Hatay’da arkeolojik kazı faaliyetlerinde buldukları eserleri ülke dışına çıkarabilme gibi birtakım imtiyazlar elde etmişlerdir. Ancak Fransa ile yaptığı antlaşmalar sonucu Türkiye’nin her geçen gün Hatay’da kontrolünü artırması ABD’li bu iki kuruluşu endişelendirmiştir. Hatay’da arkeolojik çalışma imtiyazlarını kaybetmek istemeyen bu kuruluşlar ABD Dışişlerine başvurmuşlardır. ABD Dışişleri de gerçekleştirdiği yoğun diplomatik faaliyetlerle ABD’nin Hatay’daki imtiyazını sürdürmeye çalışmıştır. Bu çalışma ABD’nin tüm bu faaliyetlerini mercek altına almaktadır. Çalışmada arşiv belgelerinin yanı sıra dönemin gazetelerinden ve Hatay sorunu üzerine yazılmış eserlerden istifade edilmiştir. Yapılan bu çalışmanın Hatay’ın Türkiye’ye katılma süreci ilgili yapılacak araştırmalara katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Hatay’daki Arkeolojik Kazı Çalışmalarına Yönelik Endişeler ve ABD Dışişlerinin Konuya Yaklaşımı
22 Şubat 1938 tarihinde ABD’de, Princeton Üniversitesi Antakya ve Çevresi Kazı Komitesi (The Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity) bir toplantı yaparak Hatay’daki siyasi durumu görüşmüştür. Bu toplantı sonrası Princeton Üniversitesi Antakya ve Çevresi Kazı Komitesi Başkanı (The Chairman of the Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity) Profesör Charles Rufus Morey, ABD Dışişlerinde Yakın Doğu İşleri Şubesi Başkan Yardımcısı (the Assistant Chief of the Division of Near Eastern Affairs) olarak çalışan Paul Alling’e toplantıda yapılan tartışmaların sonucu hakkında bir mektup göndermiştir[26]. Morey bu toplantıda yapılan müzakerelerde Hatay’ın siyasi geleceği konusunda büyük bir belirsizlik duygusunun ortaya çıktığını ifade etmiştir. Özellikle Hatay’da Türkiye’nin kontrolü ele almasının tarihî eserlerin ülkeden çıkarılmasına ilişkin Antakya Kazı Komitesinin sahip olduğu imtiyazlı sözleşmenin feshini ortaya çıkarma ihtimalinden komite endişe duymuştur. Bu sözleşme çerçevesinde tarihî kazılarda elde edilen bulguların yarısına komite sahip olmaktadır. Komite bu imtiyazı kaybetmekten korkmuştur. Ayrıca Hatay’da patlak verebilecek herhangi bir ayaklanmanın da komitenin bölgedeki çalışmalarına zarar verebileceğinden endişe edilmiştir[27].
Bu nedenle Morey, ABD Dışişleri Bakanlığının kendilerine yol göstererek yardımcı olmasını istemiştir. Alling’e göndermiş olduğu mektubun amacı bu olmuştur. Ancak dünyanın yeni bir savaş iklimine girdiği bir dönemde infirat politikası uygulayan ABD’nin kendisini Türkiye ile Fransa arasındaki Hatay konusuna müdahil olmuş gibi gösterecek bir tutum almasını beklemek zordur. Aslında Prof. Morey de bu durumun bilincindedir. Bu nedenle Alling’e bu konularda tavsiyede bulunmanın Dışişleri Bakanlığı için zorluğunun farkında olduğunu söylemiştir. Ancak yine de ABD Dışişlerinin Kazı Komitesine verebileceği her türlü bilgi veya tavsiyeden memnun olacaklarını ifade etmiştir. Bir bakıma Hatay sorununda yaşanan gelişmeleri sadece uzaktan izleyebilen komite bölgede sahip olduğu imtiyazları korumak için ABD Dışişlerinden destek arayışı içine girmiştir[28].
Morey’in bu yardım talebine ABD Dışişleri Yakın Doğu İşleri Şubesi Başkanı Wallace Murray cevap vermiştir. Murray, ABD Dışişleri olarak Hatay’daki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve özellikle Morey’in mektubunda belirttiği kazılarla ilgili durumu dikkate alacaklarını ifade etmiştir. Ayrıca bugüne kadar, Hatay’daki Amerikan arkeolojik çıkarlarının tehlikeye girdiğine dair herhangi bir bilginin kendilerine ulaşmadığını belirtmiştir. Murray, 1924 yılında Fransa ile imzaladıkları antlaşmada ifade edilen arkeolojik araştırmalara ilişkin belirli garantilerin Hatay’da hâlen yürürlükte olduğunu ve bu antlaşma sonlandırılıncaya kadar bu şekilde devam edeceğini vurgulamıştır[29]. Böylece Murray, Kazı Komitesi Başkanı Morey’in kaygılarını yatıştırmak istemiştir.
Bununla birlikte Kazı Komitesi Başkanı’nın dile getirdiği endişeleri Murray tamamen göz ardı etmemiştir. Fransa ile aralarındaki antlaşmada herhangi bir değişiklik veya fesih olması durumunda, ABD’nin vatandaşlarının arkeolojik kazı haklarını yeni bir antlaşma ile güvence altına almak için gerekli müzakereleri başlatacağının altını çizmiştir. Ayrıca Kazı Komitesi Başkanı Morey tarafından ABD Dışişlerine gönderilen ve Hatay’da yaşanan gelişmeler karşısında birtakım endişelerin dile getirildiği bu mektubun bir kopyası ABD Dışişlerince Beyrut’taki Başkonsolosları Eliot Palmer’e iletilmiştir. Başkonsolos’a Hatay’da ABD’nin arkeolojik çıkarlarını etkilemesi muhtemel her türlü durumu Washington’a bildirmesi ve bu bölgedeki Amerikan arkeolojik çıkarlarını korumak için uygun adımları atması talimatı verilmiştir[30].
Murray, Kazı Komitesi Başkanı Morey’e göndermiş olduğu bu cevap mektubunun sonunda Beyrut Başkonsolosu’ndan gelecek raporlar çerçevesinde Hatay’daki arkeolojik durumla ilgili yeni bir gelişme olması hâlinde kendisiyle iletişime geçeceğini ifade etmiştir[31].
ABD’nin Beyrut Başkonsolosu Eliot Palmer’in Değerlendirmeleri
ABD’nin Beyrut Başkonsolosu Palmer, 31 Mayıs 1938 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı’na Hatay hakkında göndermiş olduğu telgrafta durumun “giderek daha fazla rahatsız edici” olduğunu bildirmiştir[32]. Bu dönemde Hatay’da seçim süreci devam etmektedir. 29 Mayıs 1937’de Milletler Cemiyeti Konseyinde Hatay’ın “ayrı bir varlık” olduğu hukuken kabul edilmiş ve iki dereceli bir seçim yolu ile 40 milletvekilinden oluşacak bir meclis oluşturulması öngörülmüştür. Meclis seçimlerini düzenlemek üzere Milletler Cemiyeti Konseyince Hatay’a bir seçim komisyonu gönderilmiştir[33]. Mayıs ayının ilk haftasında Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonunun gözetiminde seçimler başlamıştır[34].
Palmer, Hatay’da bulunan yabancı temsilcilerin seçimin sonucundan ziyade Türk ve Türk olmayan unsurlar arasında artan hoşnutsuzluk konusundaki endişelerini kendisine ilettiklerini belirtmiştir[35]. Ayrıca Hatay’da bulunan Milletler Cemiyeti Seçim Komisyonu Başkanı’nın da benzer endişeler dile getirdiğini söylemiştir[36]. Fransız yetkililerin, Hatay’da 600 Faslı asker ve 6 zırhlı araç bulunduğuna ve bu kuvvetlerin düzeni sağlamaya yeteceğine dair yapmış oldukları açıklamalar Palmer tarafından Washington’a rapor edilmiştir. Palmer ayrıca bölgede yaşanan gelişmeler ile ilgili Princeton Üniversitesi yetkilileri ile temasta olduğunu iletmiştir[37].
Palmer, ABD Dışişlerine göndermiş olduğu bu telgraftan kısa bir süre sonra yeni bir telgraf daha göndermiş ve Washington’u Hatay’da yaşanan gelişmeler konusunda bilgilendirmeye devam etmiştir. 2 Haziran 1938 tarihli telgrafında Palmer, Hatay’da bulunan Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü yöneticisi Calvin W. McEwan ile Hatay’daki durumu görüştüklerinden bahsetmiştir. Buna göre Hatay’da durum gergindir ve caddelerde zırhlı araçlarla Fas asıllı Fransız askeri devriyeler gezmektedir. Olayların devam etmesi hâlinde Milletler Cemiyeti Komisyonunun bölgeden geri çekilme ihtimali vardır. Diğer taraftan arkeolojik kazı çalışmalarının hâlihazırda tehdit altında olduğunu gösterecek bir emare de bulunmamaktadır[38].
Ancak bölgede bulunan Doğu Enstitüsü yöneticisi Hatay’daki gergin durum ve belirsizliği ileri sürerek yerel makamlarla sürekli temas hâlinde olacak olan bir Amerikan konsolosluk yetkilisinin Hatay’da görevlendirilmesi konusunda Palmer’den istekte bulunmuştur. Bu öneri Princeton Kazı Komitesince de desteklenmiştir[39]. Palmer, ABD Dışişlerine göndermiş olduğu telgrafta Hatay’daki durumu Beyrut’tan tatmin edici bir şekilde takip etme olasılığının son derece düşük olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Beyrut’ta bulunan Konsolos Yardımcısı William S. Farrell’in ya da yine Beyrut’ta bulunan konsoloslardan Christian T. Steger veya William M. Gwynn’ın bölgeye gönderilmesi talebini ABD Dışişleri Bakanı’na iletmiştir[40].
Bu süreçte Hatay’da olaylar durulmamıştır. Bazı Türk köyleri basılmış, seçimlerde Türklerin başarılı olamayacağına dair propagandalar yapılmaya başlanmıştır. Hatay’daki seçim sürecinde yaşanan bu gelişmeler Türkiye’nin tepkisini çekmiştir. Almanya’nın Avrupa’da her geçen gün saldırgan politikasını artırdığı bir dönemde Türkiye ile arasının bozulmasını istemeyen Fransa yeni adımlar atmış ve Hatay’daki temsilcisi Garreau’yu görevinden almıştır. Daha sonra Abdurrahman Melek, Hatay Valiliği’ne atanmıştır[41]. Hatay’da bulunan Doğu Enstitüsü yöneticisi McEwan gelişmeler karşısında Palmer’e vermiş olduğu bilgide kamu güvenliğinin sağlanması noktasında Hatay’da bir sıkıntı yaşanmadığını söylemiş ancak merkezden uzak köylerde ciddi rahatsızlıkların meydana gelme ihtimalinden bahsetmiştir[42]. McEwan, Hatay’daki kazı çalışmalarına katılmak üzere Doğu Enstitüsünden bazı kişileri Hatay’a getirmiştir. Ancak yaşanan olaylar nedeniyle kendi eşini ve diğer çalışanların eşlerini Hatay’dan uzaklaştırarak Beyrut’a gönderme fikri gündeme gelmiştir. Ancak daha sonra McEwan böyle bir girişimi, yerli halkı endişeye sevk edebileceği gerekçesiyle ertelemiştir. Bu arada McEwan, ABD’nin Beyrut Başkonsolosluğuna bir yetkilinin Hatay’a gönderilmesi konundaki talebini tekrar iletmiştir. Bunun üzerine Palmer, Washington’a bir telgraf göndermiş ve daha önce kendisinin Hatay’a bir konsolosluk yetkilisini göndermek için izin talep ettiğini hatırlatarak bu konu hakkında herhangi bir olumsuz dönüşün olmaması nedeniyle Konsolos Yardımcısı William S. Farrell’i Hatay’a gönderme kararı aldığını bildirmiştir[43].
ABD Dışişleri tarafından Palmer’e gönderilen cevap yazısında bakanlığın Hatay’da durumu daha iyi anlamak için Farrell’in Hatay’a gidişine onay verdiği belirtilmiştir[44]. ABD Dışişleri, Farrell’in Hatay’da bulunmasını bölgedeki Amerikan vatandaşlarını ve mülklerini korumak için önemli görmüştür. Ayrıca ABD Dışişleri, Hatay’ın dış bölgelerinde kazı çalışması yürüten Amerikalıların güvenlik açısından Hatay merkeze geri dönmelerini istemiştir. Hatay merkezinde kamu güvenliği tehdidi ortaya çıkması durumunda ise bölgede bulunan Amerikalıların Beyrut’a gitmeleri tavsiye edilmiştir. ABD Dışişlerince Başkonsolos Palmer’e verilen talimatta Hatay’daki yetkili makamlarla irtibatta kalarak bölgedeki Amerikan vatandaşlarının ve çıkarlarının korunmasını takip etmesi istenmiştir. Ayrıca yaşanacak gelişmeler hususunda ivedi bir şekilde Dışişlerini haberdar etmesi söylenmiştir[45].
Hatay’a ulaşan ABD Konsolos Yardımcısı Farrell durumun sakin olduğunu Palmer’e rapor etmiştir. Ayrıca bölgede kamu güvenliğinden sorumlu Fransız Komutan Collet herhangi bir tehlikeli durum olması hâlinde Amerikalıların Hatay’dan ayrılmalarını sağlamak için önceden bilgi vereceğine dair Farrell’e söz vermiştir[46]. Antakya’da ikamet eden Farrell, İskenderun ve Halep şehirlerini de ziyaret etmiştir. Bu iki şehirde de durumun tamamen sakin olduğunu ve Amerikan çıkarlarına zarar verecek herhangi bir gelişmenin olmadığını rapor etmiştir[47]. Antakya ve çevresinde durumun sakin olmasına rağmen yine de tedbir amaçlı olarak Doğu Enstitüsü ve Princeton Üniversitesi kazı ekibinde olan kişilerin çocukları ve eşleri Suriye’nin Tartus ve Lübnan’ın Beyrut kentlerine gönderilmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak yapılan açıklamada bu durumun sadece tedbir amaçlı yapıldığına dikkat çekilmiş ve Amerikalılar bölgeyi terk ediyor gibi oluşabilecek muhtemel bir algının önüne geçilmeye çalışılmıştır[48]. Bunların yanı sıra kazılar sonrası elde edilen mozaiklerin bir bölümü de Beyrut’a nakledilmiştir[49].
ABD Dışişleri Bakanı’nın Girişimleri
Haziran 1938’de ABD Dışişleri Bakanı Cordell Hull, ABD’nin Paris Büyükelçisi William C. Bullitt’e bir mesaj göndermiştir. Bu mesajında Hatay’da arkeolojik keşif kazılarının Princeton Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü yönetiminde yürütüldüğünü bildirmiştir. Dışişleri Bakanı Hull, Hatay’da bulunan Amerikan kazı gruplarının, Türkiye ile Fransa arasında Hatay sorunu nedeniyle yürütülmekte olan müzakerelerin bölgedeki arkeolojik çalışmaları olumsuz etkilemesinden endişe duyduklarını söylemiştir[50]. Hatay’da faaliyet göstermekte olan Amerikan kurumlarının haklarının 4 Nisan 1924 tarihli Amerikan-Fransız antlaşmasının 14. maddesi ile tamamen güvence altına alındığını hatırlatmıştır. Bu nedenle Hull, Büyükelçi Bullitt’in Fransız Dışişleri makamları nezdinde girişimde bulunarak Hatay’daki Amerikan çıkarlarının Türkiye ve Fransa arasında alınacak kararlardan olumsuz yönde etkilenmeyeceğine dair güvence elde etmesini istemiştir[51].
Bu talimatlar üzerine ABD’nin Paris Büyükelçisi Bullitt, Fransız Dışişlerinden Ernest Lagarde ile konuyu görüşmüştür. Lagarde, yapmış olduğu açıklamada, Türk- Fransız müzakerelerinde ABD’nin bölgede sahip olduğu hakları tehlikeye atabilecek herhangi bir gelişme kaydedilmediğini belirtmiştir. Bullitt’e ABD’nin arkeolojik kazı haklarının olumsuz etkilenmeyeceğinden Washington’un emin olabileceğini söylemiştir. Ayrıca Lagarde, ABD’nin sahip olduğu endişeler noktasında Fransa’nın Suriye ve Lübnan Yüksek Komiseri Damien Martel’i bilgilendireceğini de ifade etmiştir[52].
Türkiye’nin Antakya’daki Princeton Arkeolojik Saha Keşif Merkezini Kışla Yapma İsteği
ABD Dışişleri Hatay’da arkeolojik kazı çıkarlarını korumaya çalışırken Türkiye ile ABD arasında küçük çaplı bir kriz meydana gelmiştir. Hatay sorununun devam ettiği dönemde Avrupa’daki siyasi durum Almanya’nın saldırgan politikalarıyla gün geçtikçe daha ciddi bir hâl almaya başlamıştır. Bu durum karşısında Fransa, Hatay konusunda Türkiye ile uzlaşmak istemiştir. Orgeneral Asım Gündüz başkanlığında bir heyet Antakya’ya gitmiş ve 17 Haziran 1938’den itibaren Fransız askerî heyeti ile görüşmelere başlamıştır. İki taraf arasındaki görüşmeler, Türkiye adına Orgeneral Asım Gündüz ile Fransa adına Tümgeneral Charles Huntziger tarafından yürütülmüştür[53]. Yapılan bu görüşmelerdeki önemli hususlardan biri de Türk askerinin Hatay’a girmesi olmuştur. Nitekim görüşmeler sonrası varılan antlaşmada bu konu Fransızlar tarafından kabul edilmiştir. Türk tarafı Fransa ile resmî bir antlaşma imzalamadan önce Türk askerlerinin Hatay’da barınacağı yerler konusunda arayış içine girmiştir.
Bu çerçevede Hatay’daki Fransız askerî birliklerinin komutanı Collet, 29 Haziran 1938 tarihinde Princeton Saha Keşif Müdürü’nü aramıştır. Collet, Türk Başkonsolosluğunun Orgeneral Asım Gündüz’ün talebi doğrultusunda resmî olarak Antakya’daki Princeton Arkeolojik Saha Keşif Merkezini Türk birlikleri için kışla olarak istediğini Princeton Saha Keşif Müdürü’ne iletmiştir[54]. Ancak Princeton Kazı Komitesi, Antakya’da mevcut tek uygun tesis olarak gördüğü ve kirasını Temmuz 1939’a kadar ödediği bu merkezi bırakmak istememiştir. Burayı tamir etmek ve yenilemek için önemli miktarda para harcandığı belirtilerek böyle bir girişime olumsuz yaklaşılmıştır. Ayrıca bu konu hakkında ABD’deki Antakya ve Çevresi Kazı Komitesi Başkanı Morey’in de bilgilendirilmesi ABD Başkonsolosu’ndan talep edilmiştir[55].
Hatay’daki Doğu Enstitüsü Müdürü de Türk birliklerinin Hatay’a gelecekleri konusunda resmî bir şekilde bilgilendirilmiştir. ABD Başkonsolosu Palmer, ABD Dışişleri Bakanı’na gönderdiği yazıda Milletler Cemiyeti Komisyonu üyelerinin çoğunun Hatay’ı terk ettiğini, kalanların da yakın zamanda ayrılacağını belirtmiştir. Ayrıca kendisinin henüz Fransız Yüksek Komiseri’ne ulaşamadığını, yarın Yüksek Komiser’le görüşmeden önce ABD Dışişleri Bakanı’ndan Türk talebine verilecek cevaba ilişkin talimat beklediğini yazmıştır[56].
Aynı gün içinde, 29 Haziran’da ABD Dışişleri Bakanı’nın cevabı Palmer’e ulaşmıştır. Buna göre ABD Dışişleri, Türk talebine karşı çıkmıştır. Ayrıca Hatay’daki Princeton Saha Keşif Merkezini Türk askerlerinin zorla işgal etmesinin ABD ve Fransa arasında 4 Nisan 1924 tarihinde yapılan antlaşmanın ihlali olacağını ileri sürmüştür[57]. ABD Dışişleri Bakanı Hull, Palmer’den Hatay’da bulunan kazı heyetlerinin uzun vadeli çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde Fransız Yüksek Komiseri ile görüşmesini istemiştir. Amerikan mülkiyet haklarını korumak için gerekli olabilecek adımların atılması talebinin Fransız Yüksek Komiser’e ilk ağızdan iletilmesi talimatını vermiştir[58].
Bu talimat üzerine Amerikan Başkonsolosu Palmer, Beyrut’ta Fransız Yüksek Komiseri ile görüşmüştür. Bu görüşmede Fransız Yüksek Komiseri, Başkonsolos Palmer’in yanında Antakya’da bulunan Fransız Komutan Collet’i aramıştır. Collet’ten Türkleri ABD’nin Hatay’daki mülkiyet hakları konusunda uyarmasını istemiştir. Ayrıca Washington’dan talimat alan Amerikan Başkonsolosu’nun Saha Keşif Merkezini kışla yapma yolunda atılacak adımları protesto edeceğini Türk tarafına iletmesini istemiştir. Fransız Yüksek Komiseri, Amerikan mülklerinin askerî yolla elde edilemeyeceğini ve Türk birliklerinin başka bir yere yerleştirilmesi gerektiğini Collet’e bildirmiştir. Başkonsolos Palmer yaşanan gelişmeler hakkında Ankara’daki ABD Büyükelçiliğini de bilgilendirmiştir[59].
ABD Dışişlerinin çabaları sonucu Türk tarafı Princeton Saha Keşif Merkezini kışla yapma konusunda ileri gitmemiştir. Antakya’ya giren Türk birlikleri bazı hanlara yerleşmiştir. Ayrıca “köprübaşındaki ilk mektep binası askerî mahfil olarak kullanılmıştır”[60]. Daha sonraki süreçte Fransız askerlerinin Hatay’ı terk etmesinin ardından Türk askeri Antakya’daki askerî kışlaya yerleşecektir.
Antakya Kazı Komitesi’nin Çalışma İzninin İptal Edileceğine Dair Söylentiler ve ABD’nin Tutumu
Daha önce de değinildiği gibi ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Fransa arasında Hatay üzerine yapılan görüşmelerde ABD’nin Hatay’daki arkeolojik kazı çalışmalarının olumsuz etkilenmemesi için girişimlerini başlatmıştır. Bu süreçte Türkiye, Hatay’da adım adım etkinliğini artırmıştır. 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuştur. Cumhurbaşkanı olarak Tayfur Sökmen, Başbakan olarak da Abdurrahman Melek seçilmiştir.
Antakya Kazı Komitesi, Hatay’daki yeni hükûmetin, komitenin Fransızlarla yapmış olduğu kazı sözleşmesini yerine getirme niyetinde olmadığı, bunun yerine arkeolojik buluntu ne olursa olsun ülke dışına çıkışını yasaklayan Türk yasalarını uygulayacağı konusunda bazı kaynaklardan bilgi almıştır. Bu bilgiyi destekler bir durum olarak Hatay’da bulunan Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü yöneticisi McEwan hâlihazırda bölgede yeni bulunan iki adet tarihî eserin bölünmesini Hatay’daki yeni yönetimin reddettiğini ifade etmiştir[61].
ABD Dışişleri Bakanlığı bu bilgiler üzerine harekete geçmiş ve Beyrut’ta bulunan Başkonsolos Palmer’e bir telgraf gönderilmiştir. Bu telgrafta 4 Nisan 1924 tarihinde ABD ile Fransa arasında imzalanan antlaşmaya atıf yapılarak kazılarda çıkarılan eserlerin bölünmesi ve kazı yapan kuruluşun pay alması gerektiğinin altı çizilmiştir. Ayrıca, Kazı Komitesi ile Fransız Yüksek Komiserliği arasında 1 Ocak 1937’de 6 yıl geçerli olan bir antlaşma yapıldığı ve bu antlaşmada tarihî eserlerin nasıl bölüneceğine ve ülkeden nasıl çıkarılacağına dair ayrıntılı hükümler yer aldığı ifade edilmiştir. Bu bilgiler çerçevesinde ABD Dışişleri, Palmer’den konuyu Fransız Yüksek Komiserliği ile görüşmesini istemiştir. Buna göre Palmer, Hatay’daki yeni hükûmetin ABD ile Fransa arasındaki antlaşmadan kaynaklı yükümlülükleri titizlikle yerine getirmesi için Fransa’nın devreye girmesini isteyecektir. Aslında ABD Dışişleri sadece Yüksek Komiserlik nezdinde yapılacak olan girişimin sonuç alabilmek açısından yetersiz olabileceğini düşünmüştür. Bu nedenle doğrudan Hatay’daki Türk yönetimiyle irtibat kurulması ya da Ankara ve Paris’teki Amerikan büyükelçilikleri vasıtasıyla ilgili hükûmetler nezdinde girişim yapılması gibi seçenekleri de masaya yatırmıştır. Ancak bu yöntemlere başvurmadan önce sahayı daha iyi bilen ve gelişmeleri yakından takip etme imkânı olan Başkonsolos Palmer’den görüş bildirmesi istenmiştir[62].
ABD Dışişleri Bakanlığından aldığı talimatlar sonrası Palmer, Fransız Yüksek Komiseri Vekili Meyrier ile Beyrut’ta görüşmüştür. Palmer bu toplantıda ABD ile Fransa arasındaki antlaşmayı hatırlatarak Hatay hükûmetinin arkeolojik kazı çalışmalarına yönelik yaklaşımına tepkisini dile getirmiştir. ABD’nin tepkisini anladığını belirten Meyrier, konuyu Antakya’da bulunan Collet ile konuşacağını söylemiştir. Ancak Palmer’e göre Meyrier, Yüksek Komiserliğin bu konuyu çözmede etkili olma ihtimalini düşük görmektedir. Meyrier, Hatay sorununun tümüyle tartışılacağı bir toplantıya katılmak için Collet’in kısa süre içinde Ankara’ya gideceğini belirtmiştir. Meyrier, Türk yetkililerle yapılacak olan ve Fransız Büyükelçisi’nin de hazır bulunacağı bu toplantıda uygun bir anda Amerikan kazı heyetleri konusunu gündeme getirmesi için Collet’e talimat vereceğini söylemiştir. Ancak Meyrier, Ankara’daki bu buluşmanın Hatay sorununda önemli konuların ele alınacağı bir toplantı olması nedeniyle arkeolojik kazı konusunun ikincil öneme sahip olabileceğine dair endişesini de Palmer’e iletmiştir[63].
Meyrier ile gerçekleştirdiği bu görüşmenin ardından Palmer, ABD Dışişlerine bir rapor göndermiştir. Bu raporda hâlihazırda arkeolojik kazılarla ilgili Hatay hükûmetiyle doğrudan temasa geçmeyi uygun görmediğini belirtmiştir. Palmer’e göre Ankara ile de herhangi bir temasta bulunmayıp Meyrier’in ifade ettiği görüşmenin neticesini beklemek yerinde olacaktır. Ancak bu bekleme esnasında ABD’nin Paris Büyükelçiliğinin, Fransız makamları nezdinde sorunun çözümüne yönelik girişimlerde bulunması, Palmer tarafından ABD Dışişlerine tavsiye edilmiştir[64].
Palmer’in önerisinin ardından ABD Dışişleri, Paris’teki Büyükelçiliğine bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta Antakya Kazı Komitesinin Fransız Yüksek Komiserliği ile yapmış olduğu 6 yıllık sözleşmeye rağmen Hatay’daki yeni hükûmetin Türk yasalarını uygulamak istediği ve Kazı Komitesi tarafından bulunan tarihî eserlerin ülke dışına çıkışını önlemeye çalıştığı açıklanmıştır. Sorunun hâlihazırda Beyrut’taki Fransız Yüksek Komiserliği ile görüşüldüğü ancak Komiserliğin sorunun çözümü için Ankara’da Türk ve Fransız heyetleri arasında yapılması planlanan görüşmeyi işaret ettiği söylenmiştir[65]. ABD Dışişleri, Paris’teki Büyükelçiliğinden bu konuyu Fransız makamları ile görüşerek Hatay’da elde edilmiş Amerikan haklarının titizlikle uygulanmasına yönelik ABD hükûmetinin talebini iletmesini istemiştir. Yapılacak temaslarda Fransız hükûmetinin istenen güvenceyi veremeyeceğinin anlaşılması durumunda ise sorunun çözümü için doğrudan Ankara’da Türk yetkililerle temasa geçilip geçilmemesi konusunda Paris Büyükelçiliğinin görüş bildirmesi de ABD Dışişleri tarafından talep edilmiştir[66].
Washington’dan alınan direktif sonrası Büyükelçilik harekete geçmiştir. Maslahatgüzar Wilson, 9 Ocak’ta Fransız Dışişlerinden Ernest Lagarde ile ABD’nin Hatay’daki arkeolojik kazı çalışmaları hakkında görüşmüştür. Lagarde, Fransa ile ABD arasında yapılan antlaşmanın yerine getirilmesi ile ilgili Fransa’nın sorumluluğunu kabul etmiştir. Bu konuyla ilgili “dostane pazarlık sınırları dâhilinde” Türkiye nezdinde mümkün olan her adımı atacaklarını ifade etmiştir[67]. Hatta Ankara ve Beyrut’taki temsilciliklerine sorunun çözümü için çalışmalarına yönelik talimat göndereceğine dair Wilson’a söz vermiştir. Lagarde, Hatay’daki yeni yönetimin Fransa’nın daha önce ABD ile yapmış olduğu antlaşmanın kendilerini bağlamayacağına dair itirazda bulunabileceği ihtimalinden de bahsetmiştir. Ancak, bu konu hakkında Türk tarafının bir sorun çıkaracağını düşünmediğini de sözlerine eklemiştir. Lagarde, Kazı Komitesi temsilcilerinin Hatay hükûmet yetkilileri ile doğrudan temas kurmasını gerektirebilecek durumlar haricinde, konunun çözümünün tamamen Fransız makamlarının eline bırakılmasını Wilson’a bildirmiştir. Wilson daha sonra görüşmenin içeriği hakkında ABD Dışişlerini bilgilendirmiştir[68].
Daha sonra ABD Dışişleri, Ankara’daki Büyükelçiliğine telgraf göndererek Hatay’daki Kazı Komitesinin endişe duymuş olduğu konu hakkında Paris ve Beyrut’ta yapılan girişimlerden Büyükelçiliği haberdar etmiştir. ABD Dışişleri, Ankara’daki Büyükelçiliğinin hâlihazırda Türk makamları ile Hatay’daki Amerikan çıkarları hakkında herhangi bir görüşme yapmasını istememiştir. Ancak yine de doğrudan Türk hükûmetiyle arkeolojik kazı meselesinin ele alınmasının sorunun çözümünde etkili olup olmayacağı noktasında Büyükelçilikten görüş bildirmesini talep etmiştir[69].
ABD hükûmetinin girişimlerini sürdürdüğü bu süreçte 8 Şubat 1939 tarihinde ABD’nin Paris Büyükelçisi Bullitt, Washington’a bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta Fransız Dışişlerinin, kendisini Ankara’daki Fransız Büyükelçiliğinden gelen bir mesaj hakkında bilgilendirdiğini belirtmiştir. Buna göre Türk hükûmeti Amerikan kazı heyetlerinin antlaşmalarının devam etmesine itiraz göstermemiş ve Hatay’daki yetkililere de bu yönde talimatlar göndermiştir[70]. Aynı şekilde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Antwerp MacMurray da ABD Dışişleri Bakanı’na göndermiş olduğu telgrafta Ankara’daki Fransız Büyükelçiliğine Türk Dışişleri tarafından Amerikan kazı heyetlerinin antlaşmalarının devam edeceğinin bildirildiğini aktarmıştır[71].
Hatay Devleti’nin Türkiye’ye Katılımı İçin Yapılan Türk-Fransız Görüşmelerinde ABD’nin Tutumu
Hatay Devleti’nde Amerikan kazı çalışmalarının eskiden olduğu gibi devam edecek olması ABD tarafında bir rahatlama sağlamıştır. Ancak Hatay’ın Türkiye’ye verileceğinin Türk ve Fransız yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda belirtilmesi, ABD Dışişlerinin yeniden endişelenmesine yol açmıştır. Hatay Devleti’nde çalışmalarını yürüten Amerikan kazı heyetlerinin Hatay’ın Türkiye’nin bir parçası hâline geldikten sonra da çalışmalarını yürütebilmesi ABD’nin üzerinde durduğu bir konu olmuştur. Ankara’da Fransız Büyükelçiliğinden yetkililer ABD Büyükelçisi MacMurray’a Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla ilgili Türk-Fransız görüşmeleri sürerken ABD’nin Hatay’la ilgili açıklığa kavuşturmak veya güvence altına almak istediği noktaları kendilerine iletmelerinin faydalı olacağını söylemişlerdir. MacMurray, Washington’a göndermiş olduğu telgrafında hâlihazırda hem Türk hem de Fransız yetkililerin Amerikan kazı heyetlerinin çalışma antlaşmaları hakkında bilgi sahibi olduklarını ifade etmiştir. Ancak dikkat çekilmesi gereken başka konular varsa bunları Ankara’daki Fransız Büyükelçiliğine iletebileceğini söylemiştir[72].
Bunun üzerine ABD Dışişleri tarafından Beyrut Başkonsolosu Palmer’e bir telgraf gönderilmiş ve Hatay’ın Türkiye’ye katılması durumunda Amerikan çıkarlarını korumak için güvence altına alınması gerekli görülen hususlar varsa bunların bildirilmesi istenmiştir[73].
Palmer, ABD Dışişlerine gönderdiği yazıda kendisinin Hatay’a ziyarette bulunduğunu ve burada Princeton Üniversitesi Kazı Keşif Müdürü ile görüşme yaptığını bildirmiştir. Buna göre Hatay’da yetkililer Kazı Komitesine karşı dostane ve yardımsever bir tavır sergilemektedirler. Ancak kazılarda elde edilen bulguların iki taraf arasında bölünmesine yönelik komitenin endişeleri vardır. Kazı Keşif Müdürü mevcut Hatay hükûmetinin, bulguların bölünmesi ile ilgili hükümleri eski Fransız Yüksek Komiserliği yetkililerine göre daha sıkı bir şekilde uyguladığını söylemiştir. Hatay’ın Türkiye’ye devredilmesinin arkeolojik bulguların bölünmesini daha da zorlaştıracağına dair endişesini dile getirmiştir[74]. Bu nedenle sadece Kazı Komitesinin çalışmasına değil, aynı zamanda kazılarda ele edilen bulguların bölünmesi ve ülke dışına çıkarılmasına yönelik de izin verecek güvenceler alınması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca, Princeton Üniversitesinin uzun soluklu olarak tasarladığı kazı programının tamamlanması için komitenin 6 yıllık sözleşmesi sona erdiğinde imtiyazlarını sürdürebileceği yeni bir sözleşmenin yapılacağına dair Türk tarafından güvence alınmasına dikkat çekilmiştir[75]. Bu hususlar Palmer tarafından ABD Dışişlerine iletilmiştir.
Daha sonra ABD Dışişleri tarafından Paris Büyükelçisi Bullitt’e bir mesaj gönderilmiştir. Hatay’daki arkeolojik çıkarların korunmasının kendileri için en acil çözülmesi gereken sorun olduğu hatırlatılmıştır. ABD hükûmetinin Türkiye ile Fransa arasındaki görüşmeleri zorlaştırma gibi bir amacının olmadığı, ancak Hatay’daki Amerikan hakları ve çıkarları için birtakım güvenceler talep ettikleri ifade edilmiştir. Bu nedenle Türkiye ile Fransa arasında yapılacak herhangi bir antlaşmada, bu hakların ve çıkarların korunmasını Fransız hükûmetinden bekledikleri Büyükelçi Bullitt’e iletilmiştir[76].
ABD Dışişlerinden gelen bu direktifin ardından ABD’nin Paris Büyükelçiliğinden Wilson, Fransız Dışişlerinden Lagarde’ye Hatay’da tüm Amerikan hak ve çıkarlarının korunmasını talep eden bir nota sunmuştur. Lagarde, Türkiye ile müzakerelerde Fransız hükûmetinin, genel olarak yabancıların Hatay’da sahip oldukları hakları korumaya çalıştığını söylemiştir. Türkiye ile yapılacak antlaşmaya arkeolojik kazılarla ilgili mevcut sözleşmelere saygı gösterilmesini sağlayacak özel bir hüküm eklendiğini belirtmiştir. Bölgede arkeolojik çalışma yürüten heyetlere teminatlar verilmektedir ve yürürlükteki sözleşmelere uyulacaktır. Lagarde, bu şartların Hatay’la ilgili Fransız mandasından kalan hükümleri kabul etmek istemeyen Türk hükûmetinden elde edilen en iyi şartlar olduğunu söylemiştir[77].
Lagarde, ayrıca Hatay’ın devrinin bu duruma karşı çıkan Fransız kamuoyu tarafından coşkuyla karşılanmayacağını sözlerine eklemiştir. Lagarde göre, Türkiye ile yapılacak olan antlaşma kesinlikle Fransa için “görkemli bir zafer” değildir. Ancak bölgede kalıcı barışçıl şartların kurulması için Fransız hükûmeti Hatay’ın Türkiye’ye bırakılmasını kabul etmiştir[78].
Sonuç itibariyle ABD yönetiminin arkeolojik imtiyazlarını korumak için vermiş olduğu çaba meyvesini vermiştir. 14 Haziran 1939 tarihinde ABD’nin Ankara Büyükelçisi MacMurray Türk hükûmetinin Hatay’daki mevcut Amerikan arkeolojik imtiyaz koşullarını tam olarak yerine getireceğine dair kendisine Türk Dışişleri tarafından verilen bilgiyi Washington’a iletmiştir[79]. 23 Haziran 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına dair antlaşmanın imzalandığı gün Hatay’daki Amerikan arkeolojik sözleşmelerinin Türk hükûmeti tarafından kabul edilmesi ile ilgili olarak ABD’nin istediği güvenceler, Türk hükûmeti tarafından Fransız Büyükelçisi’ne hitaben yazılan bir notla iletilmiştir[80]. Buna göre Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, Fransız Büyükelçi René Massigli’ye gönderdiği yazıda Princeton Üniversitesi ile Fransa hükûmeti arasında imzalanan ve 1 Kânunusani (Ocak) 1937 tarihinden itibaren 6 sene geçerli olan sözleşmenin Türkiye tarafından tanındığını bildirmiştir. Yine aynı şekilde Calvin W. McEwan yönetimindeki Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü ile Fransa hükûmeti arasında 20 Eylül 1935 tarihinde yapılmış olan 6 yıl süreli antlaşmanın da geçerli olduğunu açıklamıştır[81]. Fransa Büyükelçisi, Ankara’daki ABD Büyükelçiliğine hâlihazırda Türkiye tarafından kabul edilen sözleşmelerin sona ermesi durumunda yenileme olasılığı ile ilgili olarak Türk hükûmetinden herhangi bir güvence almanın mümkün olmadığını iletmiştir[82].
Sonuç olarak ABD hükûmeti Hatay’da kazı çalışmalarını yürüten Amerikan heyetleri için istediği garantiyi elde etmiştir. Ancak Amerikan heyetlerinin bu bölgedeki faaliyetleri uzun sürmeyecektir. “Antakya ve Çevresi Kazı Komitesi” son kazılarını 1939 Eylül’ünde gerçekleştirecektir. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte çalışmalar durdurulacaktır[83]. Daha sonraki süreçte Türk Tarih Kurumu devreye girecek ve 1942 yılında Türk arkeolog Remzi Oğuz Arık önderliğindeki bir heyetle Hatay’da arkeolojik kazı çalışmaları devam ettirilecektir[84]. Ancak uzun yıllardır bölgede kazı çalışması yürüten Princeton Üniversitesi yapmış olduğu çalışmaları yarım bırakmak istememiştir. Bu nedenle Prof. William A. Campbell, Princeton Üniversitesi adına Antakya ve Defne’de kazı çalışmalarını sürdürmek için Türkiye Cumhuriyeti’ne başvuruda bulunmuştur. Campbell’in çalışmasına Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uymak ve Türk komiserin nezaretinde olmak şartıyla Ocak 1943’ten başlamak üzere üç yıl süreyle izin verilmiştir[85]. Bu şekilde Amerikan kazı heyetlerinin Fransız yönetiminden elde ettiği imtiyazlar, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla ile birlikte son bulmuş ve yapılacak çalışmalarda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına riayet etme şartı getirilmiştir.
SONUÇ
ABD Dışişleri, “Antakya ve Çevresi Kazı Komitesi” tarafından kendisine konunun intikal ettirilmesinden itibaren Hatay’daki Amerikan kazı imtiyazlarını korumak için yoğun bir çaba içerisine girmiştir. Yapılan çalışmanın ortaya koymuş olduğu ilk sonuç budur. Çalışmada göze çarpan diğer bir husus ABD Dışişleri Bakanlığının duruma doğrudan müdahil olup ilgili devletlerin dışişleri ile temasa geçmek yerine büyükelçileri ve başkonsolosları aracığıyla Hatay’daki çıkarlarını korumaya çalışmasıdır. Burada dikkat çeken nokta, ABD’nin bu girişimlerini gerçekleştirirken daha çok Fransız makamlarını muhatap alması olmuştur. Bu durum ABD’nin 1924 tarihinde Fransa ile olan ikili antlaşması ile ilgilidir. ABD, Fransa üzerinden diplomatik girişimlerde bulunarak bir bakıma Fransa’nın kendisiyle yapmış olduğu antlaşmanın hükümlerine uymak zorunda olduğunu hatırlatmıştır. ABD, Hatay konusunda Fransa’nın Türkiye ile görüşmeler yürütürken bu antlaşmayı göz önünde bulundurmasını istemiştir.
Diğer taraftan ABD, Fransa kanalıyla Hatay’daki imtiyazları için istediği sonucu elde edememesi durumunda direkt olarak Türk makamları ile irtibata geçme konusunu da göz ardı etmemiştir. Ancak böyle bir duruma gerek kalmamıştır. Çünkü Fransa, Türkiye ile yapmış olduğu müzakerelerde Ankara’nın Amerikan kazı heyetlerinin Hatay’da sahip olduğu imtiyazlarını, sözleşmeleri sona erene kadar tanıdığını ilan etmiştir. Bu durum ABD tarafında bir rahatlama sağlamıştır. Ancak yine de Amerikan kazı heyetleri, eski Fransız yönetimiyle kıyaslandığında tarihî eserleri yurt dışına çıkarmalarının Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla artık kolay olmayacağının farkında olmuşlardır. Nitekim Hatay Türkiye’ye katılmadan önce, Hatay Devleti kurulduğunda Amerikan kazı heyetlerinin eserleri ülke dışına çıkarmada karşılaştığı zorluklar bu durumun sinyalini vermiştir. Zaten Fransızlar, Amerikan kazı heyetlerinin hâlihazırdaki sözleşmelerinin süresinin sona ermesinin ardından imtiyazlarının devam edeceğine dair Türk tarafından herhangi bir garanti alamadıklarını ABD makamlarına iletmişlerdir. Nitekim sonraki süreçte Hatay’da arkeolojik kazı çalışmalarını sürdürmek isteyen Princeton Üniversitesi’nden Prof. Campbell’e Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına riayet etmesi şartıyla Türk hükûmeti tarafından izin verilmiştir. Sonuç olarak Hatay’ın Türkiye’ye katılma sürecinde imtiyazlarını kaybetmek istemeyen ABD Dışişleri, yoğun bir diplomatik faaliyetin içine girmiş ve istediği neticeyi elde etmiştir. Ancak bu netice uzun süreli olmamıştır. Hatay’ın Türkiye’nin bir parçası hâline gelmesi ve Amerikan kazı heyetlerinin eski Fransız yönetimiyle yapmış olduğu sözleşmelerin sona ermesinin ardından Amerikan kazı heyetleri eski imtiyazlarını kaybetmişlerdir.
EKLER
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
Foreign Relations of the United States (FRUS), (ABD Dış İlişkileri)
FRUS, Volume I, 1924, “Convention between the United States of America and France, Signed at Paris, 4 April 1924”.
FRUS, The British Commonwealth, Europe, Near East, and Africa, 1938, Volume II, Protection of American rights and interests in the Sanjak of Alexandretta, “The Chairman of the Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity (Morey) to the Assistant Chief of the Division of Near Eastern Affairs (Alling)”, Document no: 836, 7 March 1938.
FRUS, “The Chief of the Division of Near Eastern Affairs (Murray) to the Chairman of the Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity (Morey)”, Document no: 837, 14 March 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 838, 31 May 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 839, 2 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 840, 3 June 1938.
FRUS, “The Acting Secretary of State to the Consul General at Beirut (Palmer)”, Document no: 841, 3 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 842, 4 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 843, 6 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 844, 8 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 845, 9 June 1938.
FRUS, “The Secretary of State to the Ambassador in France (Bullitt)”, Document no: 846, 14 June 1938.
FRUS, “The Ambassador in France (Bullitt) to the Secretary of State”, Document no: 847, 17 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 848, 29 June 1938.
FRUS, “The Secretary of State to the Consul General at Beirut (Palmer)”, Document no: 849, 29 June 1938.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 850, 30 June 1938.
FRUS, 1939, The Far East; The Near East and Africa, Volume IV Cession of the Hatay (the Sanjak of Alexandretta) by France to Turkey; protection of American rights and interests, “The Acting Secretary of State to the Consul General at Beirut (Palmer)”, Document no: 878, 5 January 1939.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 879, 7 January 1939.
FRUS, “The Acting Secretary of State to the Chargé in France (Wilson)”, Document no: 880, 9 January 1939.
FRUS, “The Chargé in France (Wilson) to the Secretary of State”, Document no: 881, 10 January 1939.
FRUS, “The Secretary of State to the Chargé in Turkey (Kelley)”, Document no: 882, 18 January 1939.
FRUS, “The Ambassador in France (Bullitt) to the Secretary of State”, Document no: 883, 8 February 1939.
FRUS, “The Ambassador in Turkey (MacMurray) to the Secretary of State”, Document no: 884, 16 February 1939.
FRUS, “The Ambassador in Turkey (MacMurray) to the Secretary of State”, Document no: 892, 25 May 1939.
FRUS, “The Acting Secretary of State to the Consul General at Beirut (Palmer)”, Document no: 893, 29 May 1939.
FRUS, “The Consul General at Beirut (Palmer) to the Secretary of State”, Document no: 895, 31 May 1939.
FRUS, “The Secretary of State to the Ambassador in France (Bullitt)”, Document no: 896, 5 June 1939.
FRUS, “The Chargé in France (Wilson) to the Secretary of State”, Document no: 897, 7 June 1939.
FRUS, “The Ambassador in Turkey (MacMurray) to the Secretary of State”, Document no: 898, 14 June 1939.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA)
BCA, Fon Kodu: 30-10-0-0, Yer Bilgisi: 224-510-12, (04.07.1938).
BCA, Fon Kodu: 490-1-0-0, Yer Bilgisi: 606-99-3, (1938).
BCA, Fon Kodu: 30-18-1-2, Yer Bilgisi: 100-98-11, (26.11.1942).
Resmî Yayınlar
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, D 6, C 3, B 33, 30.06.1939.
Süreli Yayınlar
Akşam
Chicago Daily Tribune
Cumhuriyet
Los Angeles Times
The New York Times
The Washington Post
Kitap ve Makaleler
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1995, Timaş Yayınları, İstanbul 2015.
Atabey, Figen, “Hatay’ın Anavatan’a Katılma Süreci”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C 4, S 7, Temmuz 2015, s.192-209.
Arık, Remzi Oğuz, “Bitik Kazısı ve Hatay Tetkikleri Hakkında Kısa Rapor”, Belleten, C VIII, S 30, Nisan 1944, s.341-384.
Aydın, Ayşe, “Hatay Meselesinin Çözümü Esnasında Başbakan Celâl Bayar’ın Faaliyetleri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C XIV, S 1, Haziran 2012, s.143-153.
Aydın, Mithat, Akseki, Cengiz, “Türk Ulusal Basınına Göre 1938’de Hatay ve Atatürk’ün Ölümünün Hatay’daki Yansıması”, Belgi, S 15, Kış 2018/I, s.656-679.
Çapa, Mesut, “Hatay Millî Mücadelesine Katılanların Anıları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S 62, Bahar 2018, s.21-38.
Dağıstan, Adil, Sofuoğlu, Adnan, “Arşiv Belgeleri Işığında Sancak’ın (Hatay) Bağımsızlık Sürecinin İlk Aşaması ve Türkiye”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XXI, S 61, Ankara 2005, s.1-46.
Dayı, Esin, “Hatay Devleti ve Hatay’ın Anavatan’a Katılması”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S 19, 2002, s.331-340.
Erden, Ömer, Fransa-Suriye Kıskacında Hatay (1937-1939), Serüven Yayınevi, İstanbul 2015.
Hatipoğlu, Süleyman, “Hatay’ın Türkiye’ye Katılması”, Türkler, C 16, Ankara 2002, s.685-690.
http://vrc.princeton.edu/archives/collections/show/7 (Erişim Tarihi: 18.02.2019).
Kara, Adem, “Hatay’ın Anavatana Katılması Hakkında Yeni Bir Belge”, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C 10, S 2, 2017, s.117-134.
Karakoç, Ercan, “Atatürk’ün Hatay Davası”, Bilig, S 50, Yaz 2009, s.97-118.
Kocatürk, Utkan, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi (1918-1938), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2002.
Melek, Abdurrahman, Hatay Nasıl Kurtuldu, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, İstanbul 1999.
Özkaya Duman, Olcay, “Misakımillî’ye Giden Yolda Hatay’da Bir Kalem Evinden Kurtuluş Yılları: Hatay Gazetesi ve Faaliyetleri”, Yeni Türkiye Dergisi, Misakımillî Özel Sayısı, Yıl 23, S 93, Ocak-Şubat 2017, s.1117-1131.
Payaslı, Volkan, “Halkevleri’nin Hatay’daki Faaliyetleri ve Hatay’ın Türkiye’ye Katılımı Sürecindeki Rolü Üzerine Bir Değerlendirme (1937- 1939)”, History Studies, C 3, S 1, 2011, s.217-235.
Pehlivanlı, Hamit, “Atatürk Dönemi Millî Emniyet Hizmetleri Teşkilâtı İstihbarat Raporlarında Hatay Meselesi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XIV, S 40, Mart 1998, s.159-205.
Sarınay, Yusuf, “Atatürk’ün Hatay Politikası I (1936-1938)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XII, S 34, Mart 1996, s.3-65.
Sarınay, Yusuf, “Atatürk’ün Hatay Politikası II (1938-1939)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XII, S 35, Temmuz 1996, s.407-454.
Soysal, İsmail, “1939 Türk-İngiliz-Fransız İttifakı”, Belleten, C XLVI, S 182, 1982 Nisan, s.367-414.
Sökmen, Tayfur, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, İstanbul 1999.
Şener, Bülent, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasında Çok Yönlü Bir İnce Diplomasi Uygulaması: Siyasal, Hukuksal ve Askerî Boyutlarıyla Hatay’ın Türkiye’ye Katılması Süreci (1921-1939)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XXXIV, S 97, Bahar 2018, s.139-178.
Tansel, Selahattin Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, I. Cilt, Millî Eğitim Basımevi, Ankara 1977.
Tekin, Mehmet, Hatay İşgal Yılları ve Bağımsız Hatay Devleti Kronolojisi (1918-1939), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010.
Topal, Coşkun, “Hatay (Sancak) Sorunu ve İkinci Dünya Savaşı Öncesi Süreçte Arap Kamuoyundaki Etkileri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C 11, S 2, Aralık 2009, s.1-16.
Yorulmaz, Şerife, “Fransız Manda Yönetimi Döneminde İskenderun Sancağı (Hatay)’nın Sosyo-Ekonomik ve Siyasal Durumuna İlişkin Bazı Kayıtlar (1918-1939)”, Ankara Üniversitesi Atatürk Yolu Dergisi, 1998, C 6, S 22, s.231-259.