GİRİŞ
Cumhuriyet idaresi imparatorluktan çıplak, bakımsız bir ülke devralmıştır. Cumhuriyet kurulurken, hastalıklardan, kan kaybından erimiş, bitkin bir vücudu andıran Anadolu, sanayisi gelişmemiş, madenleri işletilmemiş, ziraatı hâlen Orta Çağ düzeyinde, hayvan ve tohum ıslahı yapılamamış, ormanları tükenmek üzere olan bir memleket görünümündedir. Ticaret, genellikle köprübaşlarını tutan azınlıkların elinde olmuş, çıkarılan hammaddeleri dışarıya satmak, dışarının mallarını içeriye sürüp bedeli üzerinden muayyen komisyon almak gibi basit bir esasa dayanmıştır[1] . Cumhuriyet sonrası ise, yenilik hamlelerinin hız kazandığı, ticaret kesiminden başlamak üzere ekonominin hareketlendiği ve canlandığı yıllar yaşanmıştır. Ülkede modern bir ticaret, sınai mülkiyet ve mali sermaye yapısı özlenmekte, canlanma ve yenileşmenin “millî” bir özle dolması isteğiyle çalışmalara hız verilmiştir. Bu canlanmanın yabancı kaynaklarca da ekonomik destek verilmesi hâlinde bir “imar ve inşa” (kalkınma) hareketine dönüşebileceği düşünülmüştür[2] .
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasının devam ettiği süreçte, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi toplanmış ve ekonomide liberal bir politika izlenmesi için Misak-ı İktisadi kararları kabul edilmiştir. Kabul edilen kararların doğal bir sonucu olarak devlet ekonomik teşebbüslerin içerisinde çok fazla yer almak istemese de, 1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Krizi’nin yaratmış olduğu olumsuz etki nedeniyle, 1932 yılından itibaren devletçilik sistemini uygulamaya başlamıştır. Osmanlı Devleti döneminde halk, daha çok askerlik ve tarımla uğraştığı için sanayi ve iş kolları, kapitülasyonların da etkisiyle, azınlıkların ve yabancıların eline geçmiştir. Durumun vahametini Varlık Vergisi uygulamaları döneminde İstanbul Defterdarlığı görevinde olan Faik Ökte yazmış olduğu eserinde şöyle belirtir:
“Paranın gün gün kıymetini kaybetmesi, eşya fiyatlarının durmadan yükselmesi, askerî masrafların yükü altında bütçe mefhumunun kaybolması, ihtikârın alıp yürümesi, halkı da hükûmeti de sinirlendirmekte idi. Muhtekirlere, türedi zenginlere karşı her gün biraz daha yoksulluğun arttığını hissedenlerin diş gıcırtıları açıkça duyuluyordu. Mevzunun çetin tarafı köşe başlarının, ithal ve ihraç iskelelerinin, ekalliyetler (azınlıklar) tarafından tutulmuş olması idi. Hâkim ve müstevli (Müslümanlar) unsur askerlik, memurluk ve benzeri işleri elinde tutmuş, buna mukabil ekalliyetler tüccar, komisyoncu, tüccar mümessili ve benzeri adlarla ithal ve ihraç eşyası üzerinde muayyen pursantajlar (yüzdeler) koyarak zenginleşmişlerdi. Bu mevzuda Avrupalı müesseselerin iş yapmak hususunda daima dindaşlarını tercih ettiklerine esef etmemek kabil değildir. Bu münasebetlerin üzeri hafifçe kazılırsa altından ehlisalip seferlerinden kalma paslı Haç mevcut olduğu hayretle görülür[3] .”
İçinde bulunulan bu nedenlerden, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte sıfırdan bir özel sermaye sınıfı oluşturulmaya çalışılmışsa da[4] , bu oluşum devletin yarattığı imkânlara el koyan aracı faaliyetlerin ve özellikle ithalata dönük bir ticaret kapitalizminin gelişmesinden öte bir anlam ifade etmemiştir. 1929 yılında dünyada yaşanan büyük ekonomik kriz ile birlikte Türkiye’nin ağırlıklı ihracatı olan tarım ürünlerine talep büyük ölçüde azalmış[5] , yetersiz sermaye birikimi yatırımların önünde büyük bir engel teşkil etmiştir. Bu ise devletçilik görüşünün ekonomiye hâkim olmasında çok önemli bir etken olmuştur. Bu sebepten dolayı devletin yeni finansman kaynakları bulması bir zaruret hâlini almıştır.
I. Varlık Vergisi Nedir ve Neden İhtiyaç Duyulmuştur?
1939 yılında patlak veren İkinci Dünya Savaşı devlete ekonomik açıdan problem çıkaran unsurlardan biri olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti sıcak savaşa girmemiş olsa da, ekonomik açıdan bu savaşın yıkımını hissetmiştir. Azami boyutlara ulaşan savunma harcamaları sebebiyle kamu ve zaten yetersiz olan özel sektörün yatırımları asgariye inmiştir. Savunma harcamaları daha çok emisyon aracılığıyla finanse edildiğinden[6] Türk Lirası’nın değer kaybetmesine neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı Türkiye’de, silahaltına alınan genç üretici nüfus ve onun getirdiği üretim eksikliğini, silahaltındaki bir buçuk milyon insanı bu eksik kıt üretimle besleme zorluğunu, ticarette duraksamayı, zorunlu ihtiyaç mallarında iç ticarette stokçuluk ve keyfi fiyat artışlarını yaşatmıştır[7] . Bu dönemde ithalat işleri özellikle Gayrimüslimlerin elinde olduğundan şartları karaborsacılık, istifçilik, vurgunculuk yollarıyla fırsata çeviren savaş zenginlerinin çoğunluğunu da yine onlar oluşturmuştur. Bu servetler yasa dışı işlemlerle elde edildikleri için vergiden de kaçırılmıştır. Bu yüzden devlet hazinesi gereken geliri sağlayamamış, kamu işlerinde güçsüz ve çaresiz kalınmıştır[8] . Rüşvet ve stokçuluk arttığından enflasyon yükselmeye başlamış, vurgundan ve karaborsadan nemalanan kesim haksız kazanç elde etmeye başlamıştır. Halkın bir kısmı fakirleşirken, ticareti elinde bulunduranlar ki bunlar Gayrimüslim azınlıklardır, daha çok zenginleşmeye başlamıştır. İaşe örgütü işlevini belediyelere devretmiş olsa da bu durum belediyelerin yetersiz olması nedeniyle ekonominin daha da kötüye gitmesine sebep olmuştur[9].
Ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde, Başbakan Refik Saydam’ın vefat etmesi üzerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Şükrü Saraçoğlu’na hükûmeti kurma görevini vermiştir. 9 Temmuz 1942 tarihinde göreve başlayan Saraçoğlu hükûmeti[10], bu kötü şartların getirmiş olduğu zorunluluktan dolayı; enflasyonla mücadele, tedavülden para çekme, savaş yıllarında “çok para kazanmış olanlardan” vergi alma ve devlet gelirlerini artırmak[11] amacıyla Avrupa’daki benzer uygulamalar da örnek alınarak[12] Varlık Vergisi Kanunu’nu çıkarmıştır[13]. Başbakan Şükrü Saraçoğlu Kanunun çıkarılış amacını şöyle açıklamıştır:
“Bu kanun ile takip ettiğimiz hedef tedavüldeki (dolaşımdaki) paraları azaltmak ve memleket ihtiyaçlarımıza karşılık hazırlamaktır. Bu böyle olmakla beraber bu kanunun tatbikinden, Türk parasının kıymetlenmesi, muhtekirler üzerinde toplanan halk buğzunun (düşmanlığının) silinmesi, vergileri ödemek için bizzazure (ister istemez) satışa çıkarılacak malların fiyatlarında bir itidal (yumuşama) husule getirmesi gibi tali faydaların tahassul etmesi (ortaya çıkması) de imkân haricinde addedilemez[14].”
Kanunun kabulünün hemen ardından verginin tahakkuk sürecine geçilmiş, estimatör ve mütehassıs adı verilen maliye görevlilerinin görev aldığı tahakkuk sürecinde anonim şirketler, büyük çiftçiler ve emlak sahipleri için servet saptamaları yapılmıştır[15]. Cetveller hâlinde yapılan bu saptamalarda Müslümanlar M grubu, Gayrimüslimler G grubu, Dönmeler D grubu ve Ecnebiler (yabancılar) E grubu olarak gösterilmiş ve ayrı ayrı vergilendirilmişlerdir[16] .
Savaşın en büyük kâr sınıfı tüccarlar olduğu için en büyük vergi dilimi de onlara ayrılmıştır. Verginin tespitini altışar kişiden oluşan komisyonlar yapmıştır[17]. Vergi için, mükelleflerin paralarının gücünden yararlanarak suiistimallerde bulunacakları kaygısıyla 15 gün ödeme müddeti koyulmuş, zamanında ödenmeyen vergi için ilk gecikme haftasında %1, ikinci haftasında %2 faiz uygulanmıştır[18]. Varlık Vergisi Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca, verginin ilanından itibaren bir ay içinde vergi borçlarını ödemeyen mükelleflerin vergilerini ödeyinceye kadar bedeni yeteneklerine göre askerî niteliği olmayan genel hizmetlerde veya belediye hizmetlerinde çalıştırılması ve bunun karşılığında verilecek ücretin yarısıyla borçlarının ödenmesi öngörülmüştür[19] .
Bütün bu uygulamalar neticesinde yurt çapında toplanması öngörülen 465.384.820 liranın ancak 314.920.940 lirası tahsil edilebilmiştir. Geriye kalan miktarın ise 109.985.481 lirası tahsil edilmemiş, 40.478.399 lirası da yanlış ve mükerrer yazıldığı için iptal edilmiştir. Verginin tüm yurttaki tahsilat oranı yaklaşık olarak %74 olmuştur. Vergisini ödeyenler inanç yapıları bakımından incelendiğinde ise; Gayrimüslimlerin 166, Müslümanların 115, yabancıların ise 33 milyon lira ödediği tespit edilmiştir. Toplam tahsilat ise o dönemki bütçe harcamalarının %34,4’üne tekabül etmiştir. Küçümsenemeyecek derecede önemli olan bu miktar devlet için önemli bir gelir kaynağı olmuştur.
Varlık Vergisi uygulamaları konusuna geçmeden, Millî Mücadele sonrası sınırlarımız dışında kalıp, mücadeleler sonucu tekrar Türkiye’ye bağlanan tek vatan toprağı Hatay’ın, idari, siyasi, demografik serencamının kısaca incelenmesi konumuzun öneminin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
II.Birinci Dünya Savaşı’ndan Türkiye’ye Katılışına Uzanan Süreçte Hatay
Hatay, Yavuz Sultan Selim’in 1516 yılında yaptığı Mısır Seferi sonrası Osmanlı topraklarına katılan Suriye ve Antakya bölgesi, Osmanlı Devleti döneminde İskenderun Sancağı olarak adlandırılmıştır. 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra mutasarrıflığa dönüştürülen Hatay, gerek Türk ve gerekse uluslararası belgelerde “İskenderun Sancağı” ya da kısaca “Sancak” olarak geçmiştir[20] .
I. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve İngiltere arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde imzalanan gizli Sykes-Picot Antlaşması’yla Suriye, Lübnan ve Çukurova Bölgesi Fransa’ya bırakılmıştır. 27 Kasım 1918 tarihinde merkezi Beyrut’ta bulunan Fransız Yüksek Komiserliğinin bir kararnamesi ile İskenderun merkez olmak üzere Antakya, Harim ve Belen kazalarını içine alan “İskenderun Sancağı” kurulmuştur. Halep’ten bağımsız idari birim olarak kurulan İskenderun Sancağı, askerî bir vali tarafından yönetilecekti. Ancak Fransa, I. Dünya Savaşı sonrası Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesine dayanarak, 11 Aralık 1918’de İskenderun Sancağı’nı işgal etmiş[21], Ermenilerden müteşekkil Fransız birliklerinin Dörtyol’a girmesiyle birlikte Türk Halkı direnişe geçmiştir. 15 Eylül 1919’da İngiltere ve Fransa kendi aralarında “Suriye İtilafnamesi” adıyla anılan bir mukavele imzalamıştır. Buna göre İngiltere; Adana, Maraş, Antep, Urfa, İskenderun ve Suriye’yi Fransa’ya bırakmış, Musul’u ise kendisi almıştır[22]. Fransa tarafından işgal edilen bölge Suriye ve Lübnan “A” türü mandat yönetimi olarak, 25 Nisan 1920’de Müttefik Devletler tarafından Milletler Cemiyetinin 22. maddesine dayanılarak Fransa’ya bırakılmıştır[23] .
İskenderun Sancağı (Hatay), Misakımillî sınırları içinde kabul edilmesine rağmen, Millî Mücadele Dönemi’nin olağanüstü şartları içinde Fransa ile savaşın bir an önce durdurulması pahasına 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile millî sınırlar dışında bırakılmak zorunda kalınmıştır. Sancak, Fransız mandası altındaki Suriye sınırları içerisinde bırakılarak, Türkiye-Suriye sınırı 1921 Ankara Antlaşması ile belirlenmiştir[24]. İskenderun Sancağı anavatan dışında kalmış olmasına rağmen, Sancak’taki Türk unsurunun menfaatlerini koruyacak ve bu bölgeye muhtariyet verilmesi için gerekli zemini hazırlayacak hükümleri Ankara hükûmeti antlaşmaya koydurmuştur. Zira anlaşmanın 7. maddesine göre “İskenderun mıntıkası için bir usul-i idare-i mahsusa tesis olunacaktır. Mıntıka-yı mezkurenin Türk ırkından olan sekenesi harslarının inkişafı için her türlü teşkilattan müstefit olacaklardır. Türk lisanı orada mahiyet-i resmiyeyi haiz olacaktır” ifadeleri yer almıştır[25] .
Türkiye ile Fransa arasında 30 Mayıs 1926 tarihinde Ankara’da imzalanan dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri sözleşmesi ile bir yandan Türkiye-Suriye ilişkileri düzenlenirken, diğer yandan 1921 Ankara Antlaşması’nın öngördüğü özel yönetim biçiminin Fransa hükûmetince göz önünde tutulacağı hükme bağlanmıştır[26]. Fransa tarafından bundan sonra 1921 Antlaşması’na uygun olarak Suriye içinde Sancak bölgesi için özerk bir idare kurulmuştur. Türkiye ise bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Hatay meselesini ön plana çıkarmak için iç ve dış sorunların çözümlenmesini beklemiştir.
Atatürk’ün Lozan Antlaşması sonrası sınırlarımız dışında kalan Türklerle ilgilendiğini gösteren en önemli olay Sancak İskenderun’un anavatana katılmasını sağlamaya çalışmasıdır. Hiçbir zaman Hatay’ın anavatandan ayrılışını içine sindiremeyen Mustafa Kemal Atatürk, Hatay konusunun geçtiği çeşitli beyanatlarında; “milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele”, “büyük… millî davamız Hatay” ve “Millî Dava” olarak tanımlamıştır[27] . Atatürk, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden sonra Hitler’in Avrupa’da yarattığı gerginlikten de yararlanarak, İskenderun meselesinin çözümünün zamanı geldiğine inanmış[28], aynı yıl verdiği bir emirle Antakya-İskenderun ve havalisinin adını bölgenin Türk kimliğine vurgu yapmak amacıyla Hatay olarak değiştirmiş, Tayfur Sökmen’i de Hatay’ın bağımsızlığına kavuşturma çalışmaları kapsamında görevlendirmiştir[29]. Bu sırada Suriye üzerinden manda idaresinin kaldırılması ve bu ülkeye bağımsızlık verilmesi için Fransa ile Suriye arasında, 9 Eylül 1936 tarihinde bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşma, Sancak’ın statüsü meselesini tekrar ortaya çıkarmış ve bu mesele Fransa ile Türkiye arasında 1939 yılına kadar devam eden bir uyuşmazlık konusu olmuştur[30]. Konuyu Milletler Cemiyetine taşıyan Türkiye bu değişikliğin Türkiye’nin kesin çıkarları ile ilgisi bulunduğunu ve Türkiye’nin bu meseleyi Fransa ile diplomatik yollarla halletmek istediğini bildirmiştir[31]. Diplomatik yollarla yapılan girişimlerin ardından 26 Ocak 1937 tarihinde yapılan TürkFransız görüşmeleri sonucunda Sancak Meselesi üzerinde bir prensip anlaşmasına varılabilmiş; nitekim bu hususlar 27 Ocak’ta M. Sandler’in raporu şeklinde Milletler Cemiyeti Meclisi tarafından onaylanmıştır[32] .
Milletler Cemiyetinin bu kararı gereğince, Sancak için bir statü ve anayasa hazırlamak üzere bir uzmanlar komitesi kurulacaktı. Komite bu çalışmalarını yaparken, Türkiye ile Fransa arasında da direkt görüşmeler cereyan etmiştir. Bu görüşmeler sonunda Sancak üzerinde birçok noktalarda mutabakata varılmış ve iki devlet arasında Cenevre’de 29 Mayıs 1937’de Sancak’ın millî bütünlüğünü teminat altına alan ve yeni Türkiye-Suriye sınırını tespit eden bir anlaşma yapılmıştır. Aynı gün Cemiyet Meclisi tayin etmiş olduğu komitenin raporunu onaylamıştır. Buna göre; Hatay’ın “Ayrı Varlık” gibi iç işlerinde serbest, dış işlerinde Suriye’ye bağlı olarak hukuki varlığı sağlanmış ve Hatay için ayrı bir anayasa kabul edilmiştir[33]. Fakat bu olumlu gelişme Sancak meselesini kökünden halledememiş; Türkiye Hatay’da yeni durumun derhâl uygulanmasını istediği hâlde, Fransa bunu engellemeye çalışmıştır. Hatta Fransa’nın Hatay’daki Ermenileri Türklere karşı kışkırttığı görülmüştür[34] .
26 Haziran 1938 tarihinde alınan bir kararla Türk ve Fransız hükûmetleri statü ve anayasanın tatbikini temin etmek için Sancak’ta ilk seçim işlerinin kontrolünü birlikte uygulamaya karar vermişlerdir. Fransa ile varılan mutabakat neticesinde Türkiye, Hatay’a asker sevk etmeye başlamış, Türk askerleri 5 Temmuz günü Payas ve Hassa üzerinden Hatay’a girmiştir[35]. Hatay’da yapılan 1 Ağustos 1938 seçimleri neticesinde, 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Sünni Arap ve 2 Rum Ortodoks milletvekili seçilmiştir. Hatay Meclisi açılmış ve seçim sonunda Türkiye’nin desteklediği Tayfur Sökmen 2 Eylül 1938’de Hatay Cumhurbaşkanlığı’na, Abdülgani Türkmen Meclis Başkanlığı’na getirilmiş, Dr. Abdurrahman Melek de başbakanlığa atanmıştır. Böylece Hatay Cumhuriyeti adıyla bir devlet kurulmuş ve Hatay bayrağı göndere çekilmiştir[36]. Bir Sonraki adım ise Hatay topraklarının Türkiye’ye iadesine dair Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939’da “Hatay Anlaşması” olmuş, böylece Türkiye ile Suriye arasındaki toprak sorunu kesin olarak çözülerek iki ülke sınırı belirlenmiştir. Hatay Meclisi de 29 Haziran’da oybirliği ile Türkiye’ye iltihak kararı almıştır[37]. Anavatana bağlanışından 3 yıl sonra yürürlüğe giren Varlık Vergisi Kanunu Hatay’da da uygulanmış, vergi tahakkuk ve tahsilat miktarı açısından önemli iller arasında yer almıştır.
III. Hatay Merkez ve İlçelerinde Varlık Vergisi Uygulamaları
III. 1. Birinci Dönem Varlık Vergisi Uygulamaları (1942)
Anavatana bağlanan Hatay’ın topraklarının yüzölçümü 3.996 km2’dir[38] . 1940 yılında yapılan genel nüfus sayımına göre Hatay’da 108.726 erkek, 99.390 kadın olmak üzere 208.116 kişi yaşamaktaydı. Hatay’a aynı yıl Seyhan’dan 27.623 nüfuslu Dörtyol, Gaziantep’ten 10.390 nüfuslu Hassa ilçeleri dâhil edilince yüzölçümü 5.445 km2’ye, nüfusu ise 129.312 Erkek, 116.796 kadın olmak üzere toplam 246.138’e çıkmıştır[39] .
Hatay’da Varlık Vergisi Kanunu’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildiği, yerel basın organı Yenigün gazetesi aracılığıyla 12 Kasım 1942 tarihinde halka duyurulmuştur. Gazetenin “Varlık Vergisi Dün Büyük Millet Meclisinde İttifakla Kabul Edildi” manşetiyle başlayan haberinde, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun Meclis’teki hükûmetçe alınan ekonomik tedbirlerle ilgili yaptığı konuşma verilerek, kanunun ilanıyla birlikte yürürlüğe gireceği belirtilmiştir[41] .
Hatay’a vergi uygulaması ve özellikle ilçelerde oluşturulacak komisyonların belirlenmesine yardımcı olmak üzere Maliye Bakanlığından İhsan Bey adında bir müfettiş görevlendirilmiş[42], bu kişi 20 Kasım’dan itibaren çalışmalarına başlamıştır[43]. 19 Kasım’dan itibaren Varlık Vergisi Kanunu’nun metni gazetede tefrika hâlinde yayımlanmaya başlanarak halk bilgilendirilmeye çalışılmıştır. Bu arada vergi komisyonlarında çalışacak kişiler belirlenerek çalışmalara başlanmıştır[44]. Hatay Merkez’de Vali Şefik Soyer’in başkanlığında oluşturulan vergi tespit komisyonu ilk toplantısını bakanlık müfettişinin de katılımıyla 21 Kasım’da basına kapalı yapmış ve bu suretle vergi verecek mükelleflerin tespitine başlanmıştır[45] .
Varlık Vergisi mükelleflerinin gayrimenkulleri üzerine yapılacak muamele ile ilgili Tapu Kadastro Müdürlüğünce çıkarılan tebligat metni yayımlanarak mükelleflerin gayrimenkullerinin devlet alacağına karşı kanuni bir teminat olacağı belirtilmiştir. Tebligatta vergi borcuna karşılık beyan edilmiş gayrimenkullerden resmî dairelerin ihtiyacını karşılayacak olanların bedel takdiri suretiyle bu dairelere, ihtiyaç olmadığı takdirde mahalli Sümerbank satış mağazalarına veya ofislere devredileceği, bu şekilde olmadığı takdirde de ilgili gayrimenkullerin mal müdürlüklerince açık arttırma usulü ile satılabilecekleri ilan edilmiştir[46] .
Hatay’da Varlık Vergisi komisyonları her gün gece geç saatlere kadar çalışmalarını sürdürerek tüccar, emlak sahibi ve çiftçi mükelleflerin kimler olacağını, verecekleri miktarı belirlemeye çalışmışlardır[47]. Hatay merkez ve ilçelerdeki komisyonlar çalışmalarını 6 Aralık tarihinde bitirdiğinde[48], toplam tahakkuk miktarı 3.280.000 lira olarak belirlenmiştir. Fakat listelerdeki mükerrer ve yanlışlar düzeltildikten sonra miktar 2.400.000 liraya düşmüştür[49] . Defterdarlık vergiye tabi mükellef listelerini Maliye Bakanlığının onaylamasının ardından 15 Aralık 1942 sabahı vergi daireleri ve şehrin belirlenmiş yerlerine asarak ilan etmiştir. İlan edilen bu listeler, yerel basın organı Yenigün gazetesi tarafından da aynı gün başlanarak Hatay Merkez ve İskenderun ilçesi başta olmak üzere, Kırıkhan ve Reyhaniye ilçelerindeki mükelleflerin isimleri ve vergi miktarları ayrı ayrı başlıklar hâlinde yayımlanmaya başlanmıştır[50] . Hatay ve ilçelerinin mükellef listeleri şu şekildedir:
Tablo 2’de bazı isimlerin, eşi, kardeşleri, oğlu, ortakları ve varisleri olarak geçmesi nedeniyle mükellef sayısı bakımından tam bir sayı vermek mümkün olamamıştır. Lakin Hatay Merkez’de ortalama 260 civarında Varlık Vergisi mükellefi vardır denilebilir. Listelerde bazı mükellefler meslekleri, köylerinin adı ya da lakaplarıyla verilmiş olup, isimler Müslim-Gayrimüslim ayırt etmeksizin karışık olarak verilmiştir. Gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu Hatay’da mükellef listelerinde Müslüman Türk vatandaşların sayısının daha fazla olması dikkat çekicidir. Mükellefler arasında birkaç bayan da bulunmaktadır. Listede birinci sırada yer alan Binhas Şayal Kebbudi ve babası borçlarını ödemediklerinden dolayı İstanbul’da yakalanıp gözaltına alınmış ve çalışma kampına sevk edilmişlerdir[53]. Bunun dışında Hatay’dan çalışma kamplarına gönderilen başka bir isim tespit edilmemiştir.
Bu listeler yayımlanırken bir taraftan da Yenigün gazetesi aracılığıyla diğer illerdeki vergi uygulamaları örnek gösterilerek İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Samsun’daki mükelleflerin ödeyeceği miktarlar duyurulmuş, yüksek miktarda vergi verecek kişilerin bulunduğu listeler Hataylılarla paylaşılmıştır. Vergi borcunu zamanında ödemeyen mükelleflerin ise Van, Muş vs. vilayetlerdeki köprü inşaatlarında çalıştırılacağı belirtilmiştir[54]. Çalışmalar sonucunda Hatay’da il geneli toplanacak miktarın 2.500.000 lira olacağı, bu miktarla Hatay’ın ülke genelinde 9’uncu sırada yer aldığı bildirilmiştir[55] .
Halk nezdinde Varlık Vergisi’nin çıkartılmasının geçerli sebeplerinin olduğu, hükûmetin haklı bir tedbir olarak bu vergiyi çıkardığı hemen hemen her gün yerel basın aracılığıyla halka anlatılmaya çalışılmıştır. Gerek Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun gerekse Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kanun hakkında yapmış olduğu Meclis konuşmaları, basın demeçleri Hatay’da halka günlük olarak nakledilmiştir. Konuyla ilgili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Bursa’da yaptığı bir konuşması gazete sütunlarında şu şekilde yer bulmuştur:
“Varlık Vergisi bütün milletin vicdanında doğru, haklı bir tedbir telakki olunmuştur. Bu verginin hazine kudretine içtimai ve iktisadi nizama faydalı olacağı halkın her tabakasında anlaşılmıştır. Kanunun ciddi ve kati olarak kabulü için hükûmet, milletin vicdanında geniş istinat bulmaktadır. Millet hükûmetle beraber bir kütle hâlinde demir gibi işi ve gücü ile meşguldür[56].”
Hatay Defterdarlığı mahalli basın aracığıyla sık sık ilan vererek vergi ödeme listelerinin vergi dairelerinin kapılarına asıldığını, 15 Aralık 1942 tarihinden itibaren bu verginin 15 gün içinde yani 30 Aralık 1942 akşamına kadar mal sandığına yatırılması gerektiğini duyurmuştur. Bu ilanlarda, komisyon kararlarının nihai ve kesin mahiyette olduğu, bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dava açılamayacağı, herhangi bir surette yapılacak müracaat ve itirazların kabul edilmeyeceği belirtilmiştir[57]. Ayrıca borcunu ödemeyenlerin menkul ve gayrimenkul malları ile hak ve alacaklarının haciz olacağı, gecikme nedeniyle ilk hafta %1, ikinci hafta %2 cezalı ödeme yapacakları belirtilmiştir. 15 Ocak 1943 tarihine kadar vergi borcunu tamamen ödemeyenlerin ise kamu hizmetinde çalıştırılacakları duyurularak, borçluların son günleri beklemeden bir an önce vergilerini yatırmaları, izdihama neden olunmaması için zaman kaybetmeden tahsilat şefliklerine müracaat etmeleri konusunda uyarılarda bulunulmuştur[58] .
Maliye Bakanlığı mükelleflerin Varlık Vergisi ödemelerinde bankalardan kredi almaları kolaylığını sağlamıştır. Ziraat Bankası, İş Bankası, Osmanlı Bankası, Emlak Bankası, Varlık Vergilerinin %20’sini ödemiş olan mükelleflere menkul ipotekleri karşılığında faizli kredi kullandırmaya, Sümerbank ise fabrikalarının ihtiyacı olan pamuk, deri gibi ürünleri almaya hazır olduklarını bildirmişlerdir[59]. Fakat Hatay’da vergi borçlularının yaşadığı en önemli sıkıntılardan biri Emlak Bankası’nın şehirde bir şubesinin olmamasıdır. Hükûmetin emlak sahibi mükelleflerin mülklerini Emlak Bankası’na ipotek etme şartı ile ödeme kolaylıklarından faydalandırılması, Hatay’da da bu bankanın şubesinin olmaması mükelleflerin bu imkândan faydalanamamasına neden olmuştur. Ziraat Bankası menkul mal ve devlet tahvilleri üzerine kredi kullandırma ve tüccara 1940 yılında açılan kredilerden faydalanma hakkını vermişse de bundan ancak bir kısım tüccar faydalanabilmiştir. Banka bu şekilde kullandırdığı kredileri sahiplerine değil, mükellef oldukları Varlık Vergisi borçlarının ödenmesi için mal sandıkları hesabına yatırmıştır. Mülk sahipleri borçlarının %20’sini yatırmışsa da diğer kısmı için mülklerini ipotek ettirmek için teşebbüslere geçmişlerdir. Ancak zamanın kısıtlı olması borçluları zor durumda bırakmış, yaşanan bu sıkıntıyı göz önünde bulunduran Vali Şefik Soyer ilgili makamlarla görüşerek Emlak Bankası’nın, Ziraat Bankası vasıtasıyla ipotekle kredi kullandırmaya başlaması için gerekli talimatın verilmesini istemiş, bu sorun 26 Aralık 1942’de çözüme kavuşturularak mükellefler rahatlatılmıştır[60] .
30 Aralık 1942 tarihine kadar Hatay’daki mükelleflerin hemen hepsi borçlarının yaklaşık %30’unu ödemişlerdir[61]. Vergi müddetinin bittiği 30 Aralık tarihinde Hatay’da tahsil edilen miktar toplam 807.425 lira olmuştur. Bu miktarın ilçelere dağılımı ise; İskenderun 321.659 lira, Antakya 340.397 lira, Kırıkhan 22.360 lira, Reyhaniye 43.280 lira, Dörtyol 76.860 lira ve Hassa 2.889 lira olarak gerçekleşmiştir[62] .
Verilen süre sonunda Hatay Defterdarlığı vergi borcunun tamamını veya bir kısmını ödemeyen mükelleflerin listesini belirli yerlere tekrar asarak ilgililere çağrıda bulunmuştur[63]. Hükûmet, Varlık Vergisi tahsilatlarının yapıldığı bu dönemde vergisini ödeyenlerin Kazanç Vergisi Kanunu’na göre ödemelerini zarar veya masraf gösterip gelecek yılın vergisinden düşmelerinin önüne geçmek üzere Meclis’te çalışmalara başlamış ve bu konuda kanun teklifi sunmuştur. Ayrıca mükellefler söz konusu bu hususta bilgilendirilmiştir[64]. Bu arada 13 Ocak’ta vergi tahsilatı 1.200.000 lirayı geçmiş, cezalı ödeme müddeti de dolmuştur. Bu nedenle 17 Ocak tarihine kadar borcunu ödemeyenlerin kamu hizmetinde çalıştırılacakları, gündelik 250 kuruş alacaklarının 60 kuruşunun kazanç ve diğer vergiler için kesileceği, geriye kalan miktarın yarısının borçlarına karşılık tahsil edilip, diğer yarısının ise iaşelerine karşılık alınacağı bildirilmiştir[65]. Ayrıca Varlık Vergisi borçlarını ödemeyenlerin bedenen çalıştırılmasına dair çıkan kanun mahalli basın tarafından tefrika hâlinde neşredilerek, Erzurum’da çalışma kamplarının hazırlandığı ve bir hafta içinde borçluların kamplara gönderilmeye başlanacağı duyurulmuştur[66] .
Hatay Defterdarlığı vergi tahsilatının resmî müddeti içinde, ilde Varlık Vergisi’ni ödemeyen mükellef sayısının 30, kısmen ödeyenlerin ise 39 kişi olduğunu bildirmiştir[67]. Bu sayı 20 Ocak’ta 24 kişiye düşmüş, defterdarlık mükelleflerin bir kısmının bankalardan kredi alma süresinin uzaması, bir kısmının da mal karşılığı avans alacakların gecikmesi nedenlerinden dolayı süreyi esnek tutmuş ve tahsilat miktarı 1.900.000 liranın üstüne çıkmıştır[68]. Hatay’da borçlarını ödemeyen mükelleflerden çalışma kampına gönderilecekleri tespit etmek üzere Vilayet Mektupçusu Rıfat Toros’un başkanlığında bir komisyon kurulmuş[69], 27 Ocak tarihinden itibaren emniyet güçleri tarafından gözaltına alınan kişilerden bir kaçı gözaltında iken borçlarını ödeyerek serbest bırakılmış, 20 civarında kişi ise gözaltında tutulmaya devam edilmiştir[70] .
İskenderun’da vergi tahsilatları Şubat ayında da devam etmiş, ödenen vergi miktarı %70’i geçmiştir. Kalan %30 civarındaki miktar ise Defterdarlık tarafından teminat altına alındığından İskenderun’da herhangi bir mükellef hakkında kanuni işlem yapılmadan vergi tahsilat süreci sorunsuz bir şekilde sonuçlandırılmıştır[71] .
Bu süreçte, Maliye Bakanlığı defterdarlıklara bir talimat göndererek mükellefler tarafından verilen dilekçelere genel cevap vermek yerine dilekçelerin dikkatli bir şekilde incelenip mükelleflerin iddia ettikleri hususlara ayrıntılı cevap verilmesini istemiştir[72]. Hatay’da Varlık Vergisi ödemeleri Nisan ayına kadar devam etmiş, merkez ilçe Antakya’da %95 oranında gerçekleşen tahsilat miktarı, diğer ilçelerde farklılık gösterse de il genelinde toplam tahsilat tahakkuk miktarının %80’ine ulaşmıştır[73] .
Tablo 3’e dikkatli bakılacak olursa İskenderun vergi mükellef listesinde Gayrimüslim vatandaşların fazlalığı dikkat çekmektedir. Bu listelerde de bazı isimlerin yanında eşi ve oğulları ibareleri kullanıldığından kesin bir sayı vermek mümkün olmamaktadır. Ortalama 170 kişilik listede en az 53 Gayrimüslim mükellef ismi mevcuttur. Bu isimler arasında bayanlar da vardır. İskenderun’da vergi borcunu ödeyen ilk mükellef Mithat Payaslı olmuştur[76] . Listede fırıncı, sinemacı, kasap, bakkal, otel işletmecisi, kahveci, lokantacı, eczacı, kuyumcu ve petrol şirketi sahibi gibi mesleklerle uğraşan kişilerin vergiye tabi tutuldukları görülür. Mükellef sayısı merkez ilçeden sonra en fazla olan ilçe İskenderun olmuştur. Toplamda 1.020.200 lira ile İskenderun Varlık Vergisi miktarı açısından ilk sırada yer almıştır.
Kırıkhan İlçesi mükellef listesinde 55 kişinin adı geçmektedir. Adı geçenlerden 22’sinin Gayrimüslim diğerlerinin Türk Müslüman vatandaşlar olduğu görülür. Yani Kırıkhan’da da vergi verenlerin ekseriyeti Türk ve Müslümanlardan oluşmuştur. İlçedeki mükelleflere toplam tahakkuk edilen vergi miktarı 764.800 lira olmuştur. Listedeki mükellef sayısı az olmasına rağmen toplam tahakkuk tutarı yüksektir. Listenin ilk sırasında yer alan Mustafa Çanakçı 400.000 lira ile il geneli en yüksek vergi veren isim olmuştur. Kırıkhan genel toplamda ise 764.800 lira ile il genelinde üçüncü sırada yer almıştır.
Reyhaniye listesi incelendiğinde 89 kişinin Varlık Vergisi mükellefi olduğu görülür. Mükelleflerin neredeyse tamamı Müslüman Türklerden oluşmuştur. Mükellefler arasında en göze çarpan isim ise Tayfur Sökmen’dir. Hatay’ın 1939 yılında Türkiye’ye bağlanmadan önceki Devlet Başkanı olan Tayfur Sökmen, Reyhaniye ilçesi Varlık Vergisi mükellefi olarak karşımıza çıkmaktadır. İl genelinde miktar bakımından vergi tahakkuk ettirilen dördüncü sıradaki ilçe olan Reyhaniye’de bayan vergi mükellefleri de bulunmaktadır.
III. 2. İkinci Dönem Varlık Vergisi Listeleri (1943)
Hatay’da Varlık Vergisi ödemelerinin bitmesinin ardından unutulan ya da eksik vergi borcu çıkartılan mükelleflerin tespiti için Antakya, Kırıkhan ve Reyhaniye ilçelerinde ikinci defa Varlık Vergisi komisyonları oluşturulmuştur. Hatay’da yeni komisyon üyeleri Belediyeden Eczacı Muhsin Kunt, Şükrü Melek; Ticaret Odasından Sami Aselci, Sıddık Müftü; Ziraat Odasından Abdullah Türkmen ve Mahmut Kuşçu olmuştur[77]. Bu komisyon 15 günlük yeniden incelemelerde bulunmak üzere Vali Şefik Soyer’in başkanlığında 5 Şubat 1943 tarihinden itibaren çalışmalara başlamıştır[78]. 20 Şubat’ta çalışmalarını bitiren komisyon üyeleri, 1 Mart 1943 tarihinde Varlık Vergisi vereceklerin tespit edildiği ikinci listeleri yayımlamıştır[79]. Buna göre Hatay’da Merkez ve Kırıkhan’da olmak üzere 13, Reyhaniye’de ise toplamı 10.000 lira olmak üzere 5 vergi mükellefi tespit edilmiştir. İkinci listeye göre Hatay Merkez’de toplanacak miktar 19.000 lira, Kırıkhan’da ise 38.000 liradır. Her iki listede de Gayrimüslim mükellefler olsa da çoğunluğu yine Müslüman Türk mükellefler oluşturmuştur. Merkez ve Kırıkhan listeleri şu şekildedir[80]:
Tablo 6’da görüldüğü gibi Hatay Merkez’de ikinci mükellef listesi Müslim ve Gayrimüslim olmak üzere toplam 9 isimden oluşmuştur. Toplanacak vergi miktarı 19.000 lira olarak belirlenmiştir.
Kırıkhan’da tespit edilen ikinci mükellef listesi biri Gayrimüslim toplam dört isimden oluşmuştur. Haçadur Karabacakyan isimli mükellefin birinci listede de Karabacakoğlu soyadıyla yazıldığı ve 25.000 lira vergiye tabi tutulduğu görülür. İkinci listede tekrar yer almasının nedeni vergi miktarının daha önce yanlış hesaplanmasından kaynaklanmaktadır. Bu mükellef toplamda 60.000 lira vergiye tabi tutulmuştur. Tablodaki diğer isimler ise ilk defa vergiye tabi tutulmuştur. Kırıkhan, toplamda 38.000 lira olan tahakkuk miktarı ile Hatay merkezin vergi miktarını geçmiştir.
SONUÇ
Varlık Vergisi ve tahsilat uygulamaları İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’deki yansımaları içerisinde öne çıkmış olan ve tartışılan bir konu olmuştur. Konuyla ilgili bu güne kadarki çalışmalar içerisinde objektif bir tavır sergilenmesi açısından çeşitli sıkıntılar yaşanmıştır. Konu, özellikle 1950’lerden sonra siyasallaştırılarak çok fazla tartışılmış, dönem iktidarına taraftarlık ya da karşıtlık anlamlarıyla ön plana çıkarılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti adına çok önemli sayılabilecek bir konu, dünyada birçok örneği olmasına ve dönem şartlarının bir gerekliliği sonucu gerçekleşmesine rağmen, çoğunlukla objektif değerlendirmeye tabi tutulmamış, meseleye Müslim-Gayrimüslim ayrımı üzerinden yaklaşılmıştır. Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllarda olağanüstü şartlar altında gittikçe kötüleşen Türkiye ekonomisinin iyileştirilmesi için atılan adımlardan birisi olmasına rağmen uluslararası arenada Türkiye’yi Gayrimüslim düşmanı olarak göstermeye çalışan bir araç olarak kullanılmıştır. Oysaki aynı yıllarda Avrupa’daki birçok ülkede (Amerika, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Macaristan vs.) benzer vergi uygulamalarının olduğu da bir gerçektir.
Varlık Vergisi’ne genel manada Müslim ve Gayrimüslim nüfus oranlarına bakarak hüküm vermek ya da gerçek kişilerin ödediği rakamlara göre sonuca varmak da yanıltıcı olur. Çünkü Osmanlı Devleti’nden itibaren Müslümanlar ticareti önemsememiş, kendileri için daha önemli olan tarım ve askerlikle uğraşmışlardır. Vergi döneminde de ticaretin büyük kısmı Gayrimüslim halkın elindeyken, vatan savunmasında silahaltında bulundurulan üretici genç nüfus ise her zaman Müslüman gençlerden oluşmuştur. Cumhuriyet sonrası, özellikle 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ve ardından gelen II. Dünya Savaşı’nın ülke ekonomisinde açmış olduğu yaraları sarmak için Varlık Vergisi uygulamaları çare olarak görülmüştür. Fakat II. Dünya Savaşı’nın ağır ekonomik şartlarında Varlık Vergisi’ni çıkarmak ve uygulamak ekonominin düzelmesine tek başına yeterli olmamıştır. Bununla birlikte uygulamada çeşitli hataların yapıldığı ve birtakım suistimallerin yaşandığı gerek döneme ilişkin hatıratlarda, gerekse konu ile ilgili metin içindeki dipnotlarda belirttiğimiz akademik bazı çalışmalarda tespit edilmiştir. Fakat temel eleştiri konusu uygulamadaki yanlışlar üzerine değil, kanunun kendisine yani devlete karşı olmuştur.
Vergi sadece Gayrimüslimlerden toplanmış gibi gösterilmeye çalışılsa da Gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu Hatay’daki uygulamalara bakıldığında durumun hiç de öyle olmadığı görülmüştür. Mükellef listeleri incelendiğinde Müslim-Gayrimüslim ayrımı yapılmadan vergi tahsilatlarının yapıldığı çalışmamızda tespit edilmiştir. Ayrıca Hatay’da sürecin sadece Yenigün gazetesi aracılığıyla günlük olarak takip edildiği gözden kaçmayan diğer bir husus olmuştur. Sonuç olarak, Hatay Merkez’de 943.650, İskenderun’da 1.020.200, Kırıkhan’da 802.800, Reyhaniye’de 333.590 olmak üzere il genelinde toplam 3.253.440 lira vergi tahakkuk ettirilmiş, tahsil miktarı ise 1.978.794 lira olmuştur. Vergi ödemediği için çalışma kamplarına gönderilen sadece bir kişinin olduğu tespit edilmiştir.
EKLER
KAYNAKÇA
Aktar, Ayhan, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2004.
Artuç, İbrahim, İkinci Dünya Savaşı, 1. Cilt, Kastaş Yayınevi, İstanbul 2003.
Aslan, Gürbüz, Şükrü Saraçoğlu’nun Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2014.
Atabey, Figen, “Hatay’ın Anavatana Katılma Süreci”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C 4, S 7, Temmuz 2015, ss.192-209.
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1991.
Aydın, Mithat, Akseki, Cengiz, “Türk Ulusal Basınına Göre 1938’de Hatay ve Atatürk’ün Ölümünün Hatay’daki Yansıması”, Belgi, C 2, S 15, Kış 2018/1, ss.656-679.
Dayı, Esin, “Hatay Devleti ve Hatay’ın Anavatana Katılması”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S 19, Erzurum 2002, ss.331-340.
Dokuyan, Sabit, “Savaş Ekonomisi ve Varlık Vergisi Üzerine Bir Değerlendirme”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C 15, S 2, Aralık 2014, ss.23-56.
Goloğlu, Mahmut, Tek Partili Cumhuriyet (1931-1938), Ankara 1974.
Gönlübol, Mehmet, Sar, Cem, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), İstanbul 1963.
Kafaoğlu, A. Başer, Varlık Vergisi Gerçeği, Kaynak Yayınları, İstanbul 2002.
Karabulut, Kerem, “11 Teşrinisani 1942 Tarihli Varlık Vergisi’ne Bir Bakış”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, C XI, S 27, Erzurum 2005, ss.325-339.
Karakoç, Ercan, “Atatürk’ün Hatay Davası”, Bilig, S 50, Yaz-2009, ss.97-118.
Kayra, Cahit, Savaş, Türkiye, Varlık Vergisi, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2011.
Kuruç, Bilsay, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, 1. Cilt, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1988.
Melek, Abdurrahman, Hatay Nasıl Kurtuldu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1986.
Ökte, Faik, Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951.
Pamuk, Şevket, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Küreselleşme İktisat Politikaları ve Büyüme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2008.
Pehlivanlı, Hamit, Sarınay, Yusuf, Yıldırım, Hüsamettin, Türk Dış Politikasında Hatay (1918-1939), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2001.
Sahillioğlu, Halil, “Antakya”, İslam Ansiklopedisi, 3. Cilt, İstanbul 1991, ss.228-232.
Soysal, İsmail, “Hatay Sorunu ve Türk-Fransız İlişkileri (1936-1939)”, Belleten, S 193, Ankara 1985, ss.79-110.
Sökmen, Tayfur, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1978.
Şahin, Mehmet Serkan, “Gaziantep’te Varlık Vergisi Uygulaması”, Belgi, S 15, Kış 2018/I, ss.680-693.
T.C. Başbakanlık İstatistik Genel Direktörlüğü, 20 İlkteşrin 1940 Genel Nüfus Sayımı, Hüsnütabiat Basımevi, İstanbul 1941.
T.C. Resmî Gazete, Sayı: 4255, 11.07.1939.
T.C. Resmî Gazete, Sayı: 5255, 12.11.1942.
Tekin, Mehmet, Hatay Tarihi, Hatay Kültür, Turizm ve Sanat Vakfı Yayınları, Antakya 1993.
Tokgöz, Erdinç, Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi (1914-2011), İmaj Yayınevi, Ankara 2001.
Topal, Coşkun, “Sancak (Hatay) Sorunu ve İkinci Dünya Savaşı Öncesi Süreçte Arap Kamuoyundaki Etkileri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S 2, Edirne 2009, ss.1-16.
Weisband, Edward, II. Dünya Savaşında İnönü’nün Dış Politikası, çev. M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul 1974.
Yenigün, S 3225, 18.11.1942.
Yenigün, S 3231, 12.11.1942.
Yenigün, S 3233, 14.11.1942.
Yenigün, S 3238, 20.11.1942.
Yenigün, S 3239, 21.11.1942.
Yenigün, S 3242, 25.11.1942.
Yenigün, S 3248, 02.12.1942.
Yenigün, S 3249, 03.12.1942.
Yenigün, S 3252, 06.12.1942.
Yenigün, S 3254, 09.12.1942.
Yenigün, S 3256, 11.12.1942.
Yenigün, S 3259, 15.12.1942.
Yenigün, S 3260, 16.12.1942.
Yenigün, S 3261, 17.12.1942.
Yenigün, S 3262, 22.12.1942.
Yenigün, S 3263, 23.12.1942.
Yenigün, S 3265, 25.12.1942.
Yenigün, S 3266, 26.12.1942.
Yenigün, S 3268, 29.12.1942.
Yenigün, S 3269, 30.12.1942.
Yenigün, S 3270, 31.12.1942.
Yenigün, S 3273, 06.01.1943.
Yenigün, S 3274, 07.01.1943.
Yenigün, S 3279, 13.01.1943.
Yenigün, S 3281, 15.01.1943.
Yenigün, S 3284, 19.01.1943.
Yenigün, S 3285, 20.01.1943.
Yenigün, S 3292, 28.01.1943.
Yenigün, S 3299, 05.02.1943.
Yenigün, S 3300, 06.02.1943.
Yenigün, S 3316, 26.02.1943.
Yenigün, S 3317, 27.02.1943.
Yenigün, S 3318, 01.03.1943.
Yenigün, S 3319, 02.03.1943.
Yenigün, S 3345, 31.03.1943.