GİRİŞ
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından adeta bir “milat” olarak kabul edilir ve yeni kurulan devletin temellerinin “bu çıkış noktası” ile atıldığına inanılır. Manidardır ki bu tarihe dikkatlerimizi çeken de yine bağımsızlık harekâtının mimarı olan Mustafa Kemal’dir. Nutuk adlı eserinde Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl ve ne şartlarda kurulduğunu anlatmaya Samsun’a ayak basması ile başlar ve burada ülkenin içinde bulunduğu durumu tasvir eder.[1]
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşmanın yedinci maddesine dayanarak galip devletler, İngiltere, Fransa ve İtalya Anadolu’nun kritik merkezlerini işgale başlamıştı. Ayrıca Yunanlılar da 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkarmışlardı. Aynı tarihlerde Mustafa Kemal Samsun’da Rum çeteleri ve Türk halkı arasında meydana gelen çatışmaların sonlandırılması için Osmanlı Hükümeti tarafından görevlendirilmiş ve kendisine Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği verilmiştir. Savaşmadan ülkeyi kurtarma politikası izleyen İstanbul Hükümetine karşılık Mustafa Kemal, Anadolu’da işgalci devletlerin tutumlarına yönelik gelişen direniş hareketlerinin gerekliliğine inanmış ve tercihini işgalci devletlere karşı “fiili mücadele yönünde” belirlemiştir.[2] Bu karar hem işgalci devletlere hem de İstanbul Hükümetine meydan okumaydı. İşgallere karşı direnme kararı alanlar aynı zamanda İstanbul Hükümetinin de karşısında yer almış oluyorlardı. İşgalci kuvvetlere karşı girişilen bu hareket “Kurtuluş Savaşı” ve bu dönem “Millî Mücadele Dönemi” olarak adlandırıldı.
Mustafa Kemal Çanakkale’deki başarıları nedeniyle halkın gözünde bir kahraman imajına sahipti ancak onun Anadolu hareketinin lideri olarak sivrilmesi 19 Mayıs ile birlikte oldu. Bu nedenle 19 Mayıs, Mustafa Kemal’in kaderi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderinin birleştiği tarihtir. Sonradan bu birleşme tarihinin “yeni bir devlet” ve “yeni lider” oluşumunun tarihini sembolize edecek olması önemlidir.
Anadolu’da bu kadar önemsenen bu tarihi olgu dışarıda nasıl algılanmak-taydı? Bu konuda bazı çalışmalar olsa da[3] Hırvatistan basınında Türk Millî Mücadelesi ve Atatürk konusunun yeterince araştırılan bir konu olduğu söylenemez. Bu açıdan burada bu boşluğun doldurulmasına kısmen katkıda bulunulmaya çalışılacaktır. Çalışmamız, Hırvat basın ve yayınında Kurtuluş Savaşı sonrasındaki gelişmelerin yansımalarının incelemesi üzerine olacaktır. Hırvat kamuoyu ve basınının, yani Hırvat gazeteleri, dergileri, kitapları ve ansiklopedilerinin 1919 Anadolu’su ve sonrasından ne kadar haberdar olduğu, bu gelişmelere karşı izlenilen tutum aktarılmaya çalışılacaktır. Aşağıda yalnızca Hırvatistan gazeteleri ve yayınlarından değil ayrıca Hırvatistan’a komşu olan ve Hırvat toplumuna da ulaşan diğer ülkelerin yayınlarındaki makaleler ve pasajlara yer vereceğiz. Ça-lışmamız gazeteler, dergiler, kitaplar ve ansiklopediler olarak dört bölüm halinde tasniflenerek ele alınmıştır.
Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ve Türk Millî Mücadelesiyle ilgili arşiv belgeleri ve dokümanlar 1918 ile 1929 yılları arasında Hırvatistan’ın, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın bir parçası olması dolayısıyla bu krallığın başkenti olan Belgrad’daki Yugoslavya Arşivi’nde bulunmaktadır.[4] Bu nedenle o dönemin resmi kaynakları Zagreb’deki Hırvat Devlet Arşivi’nde (Hırvatça: Hrvatski Drzavni Arhiv) bulunmamaktadır. Ayrıca o zamanki Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın Hırvat çıkarlarını temsil etmemesinden dolayı[5] Belgrad’daki bu konu ile alakalı arşiv belgelerinin Sırp tarihinin parçası olduğu görüşündeyiz.
Hırvat kamuoyunun Osmanlı İmparatorluğunun son yılları ve Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç dönemi için Türklerle alakalı fikirleri nasıldı? Osmanlı İmparatorluğu ile alakalı geçmiş dönemlerden kalan olumsuz algının yukarıda bahsettiğimiz dönemler için hala varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Bu algı Güney Slavlarının 500 yıl boyunca Osmanlı boyunduruğu altında kalmalarından dolayı meydana gelen olumsuz fikirlerle donanmıştı. 19. yüzyılın son on ile 20. yüzyılın ilk on yıllarında Güney Slavları arasındaki Osmanlı algısı “zalim ve Asyalı bir millet olan Osmanlıların, Balkan topraklarına damla damla geri kalmışlık ve yolsuzluk akıttığı” idi. Bu dönemde okullarda Hırvat çocuklarına Osmanlı işgalinin bölgedeki travmatik etkileri öğretilmekte ve Osmanlı karşıtlığı bu yolla pekiştirilmekteydi.
Hırvat Gazetelerde Millî Mücadele’nin Yansıması
Çalışmamızı yaparken ilk olarak üzerinde çalışmaya başladığımız kaynaklar Hırvat gazeteleriydi; çünkü Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’ten ilk bahseden Hırvat yayınları bu gazetelerdir. Gazeteler Anadolu’da meydana gelen gelişmeleri hemen ve direkt olarak okuyucularına aktarıyordu. Bu gazete analizleri, Türklerin kurtuluş mücadeleleri ve buna karşı tepkilerin Hırvat kamuoyunda ne çeşit bir yansıma meydana getirdiğini göstermeye yardımcı olacaktır.
1919 yılında Zagreb’de yayınlanmış ve dönemin en önemli üç gazetesi olan Novosti, Obzor ve Jutarnji List gazetelerinin Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos nüshalarında Türkiye üzerine olan haberlerin içerikleri genel olarak şöyle özetlenebilir. Bu gazetelere göre, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı günlerde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en önemli olaylardan biri, Yunanlıların 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmeleriydi. Sözü geçen her üç gazete de bu hadiseyi okuyucuları ile paylaşmıştır.[6] Osmanlı İmparatorluğu ve Türklerin bu olay karşısındaki durumları, Hırvat gazetelerindeki makalelerde oldukça kederli bir konu olarak ele alınmıştır. İlgili haberler “Ayyıldız, İstanbul ile Küçük Asya’dan sonsuza kadar sürüldü” başlıklarıyla servis edildi.[7] Bahsi geçen gazeteler, daha sonraki gelişmelerle alakalı Türk halkının İzmir’de direniş içinde olduğunu ve Yunan ordusuna karşı çetelerin silahlı mücadeleye başladığını ve İzmir’deki Yunan ordusunun bu çetelere karşı zorlandığını yazdı.[8] Bu haberlerle birlikte Hırvat basını, 20-27 Mayıs tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sona erdiğini ve Türk topraklarının, İtalya, Yunanistan, Fransa ve başka devletler tarafından paylaşıldığını duyurdu.[9] Buna göre, sultanın kontrolü altında yalnız İstanbul ile Anadolu’nun bir parçası kalmıştı.[10] Haberlere göre Yunan ordusu, 1919 yılının Haziran ayının ilk haftasında Anadolu’ya doğru ilerlediğinde bir direniş ile karşılaşmadı.[11] Novosti gazetesi İzmir’in Yunanlılarca işgalini haksız olarak görüyordu ve Türklerin işgal karşsındaki tepkilerine hak veriyordu. Bu gazeteye göre İzmir’in işgali “geçici bir şey değil, nihai bir şeydi”.[12] Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında bile Hırvatistan’a gelmeye başlayan haberler karşısında Hırvat gazeteleri Türk bağımsızlık mücadelesi yanında yer alan bir tavır sergilemiş, Türklerin yabancı işgalcilere karşı giriştikleri mücadelede haklı olduklarını savunmuştur. İlerleyen dönemlerle birlikte haberlerdeki “Osmanlı” ismi gittikçe seyrelerek yerini “Türk”e bırakmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a gidişi ve Millî Mücadele’nin başlangıcı ile ilgili haberler, Hırvat basınına oldukça geç yansımıştır. Bu konuyla ilgili yazılar 1919 yılının Ağustos ayı boyunca birtakım dergi ve gazetelerde bulunabilmektedir. Ancak Atatürk ve faaliyetleri hakkındaki haberler, Mayıs, Haziran ile Temmuz aylarında gazetelerde yer bulmaya başlamıştır.
23 Haziran 1919’da Osmanlı ordusunun silahsızlanması sona ermişti[13] ve Paris’teki barış konferansında Fransız başbakanı olan Georges Clemenceau, 28 Haziran 1919’da Osmanlı İmparatorluğu’na sert eleştiriler getiriyordu.[14] Osmanlı İmparatorluğu’nun barış konferansındaki delegasyonu ve Türkiye’nin geleceği zor durumdaydı.[15] Fakat 14 Temmuz 1919’da Hırvat basınındaki haberlere göre şartlar artık değişmiş ve yeni bir oyuncu sahneye çıkmıştı: “Türk düzenli ve düzensiz çeteleri”, yani Kuvâ-yi Milliye. O tarihlerde Obzor gazetesi, Türk milli hareketinden bahsetmeye başladı ve Yunanlıların Küçük Asya’daki durumunun düzenli ve düzensiz çeteler nedeniyle zorlaştığını yazdı.[16]
21 Temmuz 1919 tarihli Novosti gazetesinde, Yunanlılar ile İtalyanların Küçük Asya’daki toprak paylaşmalarını kararlaştırdıkları günden[17] başka bir makalede ise düzensiz Türk çetelerinden bahsedilmektedir. Bu habere göre yaklaşık olarak 70.000 kişi İç Anadolu’da Yunan ile İtalyan ordularını zor duruma düşürmüştü.[18] Her üç gazetenin de Osmanlı İmparatorluğu’nda cereyan etmiş olayları tarafsızca ele aldığını söyleyebiliriz.[19] Aslında, Türk milli hareketinin ilk ortaya çıktığı günlerde sözü geçen gazeteler bu harekete eleştirel yaklaşıyor, “Bu çetelerin, oradaki toprakları tehlikeye attığını”[20] yazıyorlardı; fakat bu eleştirileri kısa bir süre sonra son buldu.
Hırvat basını, sonraki dönemlerde de Anadolu’daki gelişmeleri okuyucularına aktardı. Sözü geçen “düzensiz Türk çeteleri”nin karakteri ve istekleri Ağustos ayında belli oldu. Obzor gazetesine göre 15 Ağustos 1919’da Türklerin Yunanlılara karşı yeni saldırısının “yaygın bir kurtuluş için saldırgan” nitelikte olduğu, amaçlarının “Türkiye’nin düşman ordularından arındırılması” olduğunu bildirdi. Gazete artık bütün Türkiye’de “birlikçi bir hareket” fark edilmekte ve bu hareketin başında “Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in” olduğunu yazmaktaydı.[21] Jutarnji list gazetesinde 16 Ağustos 1919’da çıkan haber, sözü geçen Türk hareketinin “tehlikeli” olduğunu ve bu milliyetçi hareketin, Paris’teki Barış Konferansında “müthiş bir huzursuzluğa sebep olduğunu” söylüyordu. Jutarnji list tarafından tehlikeli görünen bu hareket, “Küçük Asya’da anlamlı bir biçimde yayıldı”.[22]
Novosti gazetesi 16 Ağustos 1919 yılında, Mustafa Kemal Paşanın “büyük saygınlık ve popülerliği” konusuna değindi. “Anadolu’daki tüm ordunun Mustafa Kemal’in hareketine sadık kaldığı gözüküyor” yorumunu ile O’nu tutuklamanın çok zor olduğunu bildirdi.[23] Yine Novosti’nin 19 Ağustos 1919’da çıkan sayısı, Küçük Asya’daki milliyetçi hareketi, Mustafa Kemal’e atfetti ve “Türklerin istedikleri imparatorluk, Küçük Asya, Ege adaları ile Ermenistan’dan ibaret” rivayetlerine yer verdi.[24] Obzor gazetesi ise “Anadolu’da Mustafa Kemal’in "sözde” önderliğinde ortaya çıkan güçlü milliyetçi hareketin gerçek liderinin, "Enver Paşa” olduğu görüşünde idi. Obzor gazetesi bu yeni kurulan Türk devletinin sınırları, “Ege’den Ağrı Dağı’na kadar uzanıyor” diye yazmıştı ayrıca oldukça abartılı başka bir haberde “Kemal Paşa’nın 200.000 askeri” olduğunu duyuruyordu.[25] Bu söylentilerden anlaşılmaktadır ki Anadolu’dan gelen haberler her zaman en iyi şekilde araştırılmıyordu. Ancak Hırvat basını yine de onları basmayı tercih etmişti çünkü Türk halkı için yaşanan olayların öneminin farkındalardı.
Yukarıda aktarılan haberlerden sonra Mustafa Kemal ve Türklerin Anadolu’daki faaliyetleri hakkında 1920 yılına kadar herhangi bir haber çıkmadı. Hırvat gazetelerinin bu tavrının sebebini ne yazık ki bilemiyoruz. Bu dönemi içerisinde Hırvat basını sadece barış konferanstaki gelişmelerinden bahsetmekle yetindi. 1920 yılındaki yazılarda ise “Atatürk ve Millî Mücadele” hakkında sadece olumlu yorumlarda bulundular. Bu haberler yorumlandığında Hırvat basınının Türk Millî Mücadelesi’ne sempati ile yaklaştığı fikrine varabiliriz. 17 Ekim 1923’te Slobodni dom gazetesindeki “Kemal Paşa, vatanını dış düşmanlardan kurtardı..” ifadesi buna güzel bir örnektir.[26] Bundan sonraki yıllarda da Hırvatistan basınının bu yaklaşımı değişiklik göstermedi 1938 yılında Hrvatski dnevnik gazetesinde çıkan bir makalede Atatürk hakkında şu yorum yapılıyordu: “1919 yılında İstanbul, Müttefiklerin egemenliği altındaydı. [...] Yaşlı ve zayıf sultan, sadece kuklaydı ve sadrazam Enver Paşa ile hükümeti Müttefiklerin ellerinde daha büyük kuklalardı. Enver Paşa onu [Mustafa Kemal’i] önceden sevmedi ve bu yüzden uzağa, Küçük Asya’ya askeri müfettiş olarak onu gönderdi. 1919 Mayısında o [Atatürk] Erzurum ile Sivas civarında Türklerin Müttefiklere karşı direnişini organize etmeye başladı...”[27] Bu haberde bir bilgi hatası vardı; Enver Paşa o dönemde Kafkasya’da olup hükümette değildi. Ayrıca Vrhbosna gazetesi de Atatürk ve Millî Mücadele hakkında şu haberi okuyucularına aktarıyordu: “Giritli Venizelos’un iknasıyla (iki dünya savaşı arasında Yunan başbakanı olmuş Eleftherios) Versay efendileri, bu generale (yani Atatürk’e) karşı Yunan ordusunu gönderdiler; fakat O Yunanları tamamen yenip Türklere nadiren verilen bir unvan olan ‘Gazi’yi aldı...”[28] Ayrıca Pravda gazetesinin 1922 yılındaki haberinde Mustafa Kemal’in “Ankara’da kurduğu Meclis örgütüne benzeyen bir yapı dünyanın hiçbir yerinde bulunamaz. Bu sistemin dayandığı temel ilke bütün hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete verilmesi ve buna göre milletin kaderinin sorumlusu yine kendisidir.”[29] Bu alıntı göstermektedir ki Türk rejiminin temel ilkeleri, gazeteler yoluyla kendisini hızlıca Yugoslav halkına ulaştırabilmişti. Yugoslav tavrı da Türklerin Küçük Asya’da ulus devletlerini kurmasını ve bu haklarını savunmasını desteklemekteydi.
Ünlü Hırvat siyasetçi ve Hırvat tarihinin en büyük siyasi partisinin kurucusu ve başkanı olan Stjepan Radie, 1924 yılında Slobodnidom gazetesinde Türkiye’nin Millî Mücadelesi hakkında şunları yazmaktaydı: “Türkiye sadece Avrupa’daki topraklarını değil Küçük Asya’nın en değerli kısımlarını da kaybetti... Fakat böyle haksız barışa karşı Türk milleti, öyle müttefik, öyle özverili, öyle korkusuzca karşı çıktı ki, hem silahla hem diplomasiyle İngiltere’yi Kafkaslar, İstanbul ve Çanakkale Boğazı’ndan, İtalya’yı ve Fransa’yı güney Küçük Asya’dan çıkardı ve Yunan ordusunu mağlup ederek neredeyse denize sıkıştırdı... Türklerin Lozan Antlaşması’ndaki en büyük başarısı Batı kuvvetlerini Türk Devleti’nin iç ve dış egemenliğini kabul etmeye mecbur bırakmalarıdır.”[30]
Günümüzde Bosna-Hersek’in başkenti olan Saraybosna’da basılan ve Bosna’da yaşayan Hırvatlar tarafından da okunan Oslobodenje gazetesinin 1982 yılında çıkmış iki makalesinde Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile ilgili detaylı bilgiler verilmiştir: “Mütarekenin imzalanmasından hemen sonra İmparatorluğun Doğu vilayetlerinde, Bâb-ı Âli ile Müttefiklerin endişelenmelerine neden olan karışıklıklar meydana geldi. Sultan ve Müttefiklerin güvenini kazanmış ve otoritesiyle bu karışıklıkları düzenleyecek bir adam bulunması gerekiyordu. Bu görev için VI. Mehmet ile sadrazamının tercihi, Mustafa Kemal oldu. Müttefikler Mustafa Kemal’e güvenmemelerine ve onun gizli faaliyetler yürüttüğü hakkında bilgilerinin olmasına rağmen bu ismi kabul ettiler. Bu seçimden memnun olan kişi bilhassa Mustafa Kemal Paşa’ydı. Bu görev sayesinde Mustafa Kemal, Bâb-ı Âli ve Müttefiklerin kontrolünden uzağa, Türkiye’nin kalbi olan Anadolu’ya gitmek için bir çıkış yolu, halkın örgütlenmesi ve mücadeleyi yönlendirmesi için büyük bir şans yakaladı. Sonraki olaylar, Türk Milletinin kendini kurtaracağına olan inancında haklı olduğunu ortaya koydu. Mustafa Kemal Paşa, kuzey bölgeleri başmüfettişi ve doğu vilayetleri genel valisi olarak ilan edildi. O’nun Bandırma vapuruna bindiği sıralarda Paris Barış Konferansı’ndan, Müttefiklerin Yunanistan’ın İzmir’i işgal etmesine izin verdikleri haber geldi. [...] Sadrazam Britanya’nın üst vekiline Sultan’ın fikrini değiştirdiği ve Kemal Paşa’nın tayininin iptal edildiği haberini verdiğinde, Kemal Paşa’nın vapuru Karadeniz’e açılmış bulunuyordu [...] ve artık çok geçti. Mustafa Kemal tarihi misyonunun yolundaydı. Karadeniz limanı olan Samsun’a 19 Mayıs 1919 yılında vardı. Mustafa Kemal’in gözaltına alınması emri kısa süre sonra unutuldu. İstanbul’daki yönetimde tamamen düzensizlik hâkimdi.”[31]
Yukarıda bahsedilen makalenin devamı olan ve Oslobodenje gazetesinin bir sonraki sayısında basılan makalede şu bilgiler yer alıyordu: “Kemal Paşa Anadolu’ya gelir gelmez işe koyuldu. Maneviyatı oldukça bozulmuş olan ordu hakkında haberler topladı [...] Mustafa Kemal, komutanların hangilerine ne kadar güvenebileceği konusunda araştırmalar yaptıktan sonra güvendiği komutanların birkaçı ile Amasya’daki karargâhta gizli olarak görüştü. Onlar da Mustafa Kemal gibi teşekküllü direnişten başka bir çözüm olmadığına inanıyorlardı. Yunan işgalinin geri püskürtülmesini gerilla çetelerine bıraktılar ve kendilerini daha düzenli yeni bir ordunun biçimlendirilmesine adadılar. Kemal Paşa, onlara geçici bir hükümetin kurulmasını teklif etse de komutanların çoğu hala Padişaha sadık olduklarından bu teklifi kabul etmediler. Bu toplantıdan sonra Kemal Paşa, ülkenin iç kısımlarını teftiş edip propaganda yapmaya başladı. Türk köylüsünün trajik, adeta umutsuz durumu savaşmanın gerekliliği konusundaki niyetinde bir değişiklik meydana getirmedi. Yolculukları boyunca her köyde görevli askeri bir kurulun oluşturulmasından sorumlu delegelerden oluşan yerel bir heyet oluşturdu. Ateşli sözleriyle, umutsuzluğa düşen insanların öfkesinin son kıvılcımlarını başarıyla ateşledi. Subaylar birbiri ardına Kemal Paşa’ya katıldılar.”[32] Bu alıntı göstermektedir ki Türk bağımsızlığına karşı Yugoslav kamuoyunda çok büyük bir ilgi vardı ve bu konu oldukça detaylı bir şekilde yayınlara yansıyordu.
Hırvat Dergilerinde Millî Mücadele’nin Yansıması
Hırvatistan dergilerinde de Atatürk, Samsun ve Millî Mücadele ile ilgili olumlu yazılar yer almıştır. Ayda bir yayınlanan ve askeri bir dergi olan Ratnik’in 1921 yılının Nisan-Mayıs ve Ekim sayılarındaki oldukça kapsamlı iki yazıda Millî Mücadele boyunca cereyan eden çatışmalar çok ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Ayrıca bu yazılara titizlikle hazırlanmış iki savaş haritası bile eklenmişti.[33]
1930’lu yıllarda yayınlanan Hırvat dergilerinde Türk Millî Mücadelesi ile ilgili başka yazılarda kendine yer bulmuştur. 1933 yılına ait Kultura dergisinde Millî Mücadele hakkında şu bilgiler yer alıyordu: “Türkiye’deki devrim hareketi savaştan hemen sonra, yani Sevr Antlaşması’nın neticelenmesinin öncesinde başladı. Mütarekenin şartları, Müttefiklerin, Türk İmparatorluğunun bağımsızlığının sona erdirilmesini düşündüklerini açıkça ortaya koydu. [...] Anadolu’da düzenlenen kongrelerde, en tartışmalı konular Türkiye’nin bağımsızlığı yönünde ve sınırlar üzerine idi. [.] Asker enerjik bir şekilde yeniden örgütlendi ve silahlı mücadele başladı. Bu dönemde, millî hareketinin ve silahlı mücadelenin örgütleyicisi olarak Mustafa Kemal Paşa öne çıktı. [.] Son Türk- Yunan Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun başkomutanıydı. Bu savaşta Türk millî ordusu gerçek kahramanlığını gösterdi. Açıkça olmasa da İngiltere’nin desteğini alan ve taze kuvvetlere sahip Yunan ordusun karşısında Türkler, 1919 yılından beri dört yıldır durmadan savaşmalarına rağmen ellerindeki yorgun kuvvetlerle bağımsızlığı için elinde silahla ülkesini savundu. Türk halkının mertliğine hayranlık duymamak mümkün değil.”[34]
1930 yıllarında çıkmış başka makalelerde Millî Mücadele’deki Atatürk’ün rolü hakkından sıklıkla bahsedildi. Örneğin Riječ dergisinde: “Yunanistan, 1919 yılının Mayıs ayında İzmir’i işgal etti. Yunanlılar tarafından İzmir’in ve Anadolu’nun bir kısmının işgali, işgale karşı olanların tepkisinin artmasına neden oldu. Bu süreçte oluşan hareketin başına Mustafa Kemal Paşa geçti. ”[35] Ayrıca Katolička riječ dergisinde şu görüşe yer verildi: “Türkiye’nin [yani Osmanlı İmparatorluğunun] kapitülasyonundan sonra, Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında, o [yani Atatürk] hem Sultan’a hem de İngilizlere karşı çeşitli faaliyetler yürüttü. 23 Nisan 1920 yılında, ordunun başında Küçük Asya’da iktidarı ele geçirdi. Büyük Millet Meclisi’ni Ankara’da toplanmaya çağırdı ve Meclis başkanı olarak seçildi. Böylece İstanbul’daki hükümete açıkça karşı çıkıldı. Ardından Yunanlılara karşı Küçük Asya’da savaş başladı. Mustafa Kemal her iki cephede de kazandı ve Yunanlıları Küçük Asya’dan sürdü...”[36]
Gazeteci Muhamed Mujagic 1929 yılında Novi Behar dergisinde çıkan makalesinde Atatürk’ün Anadolu’ya gitmek niyeti hakkında şu görüşü yazıyordu: “Türkiye’den hem bağımsızlığını hem de Avrupa’daki toprakların son parçasını alan Sevr Antlaşması’nı 1919 yılında[37] zorla kabul ettirdikleri zaman Türkler, gerçekten Avrupa’nın köleleri oldular. O zaman Türklerin düşmanları kafalarını daha da kaldırdı. Barış antlaşmasından hemen sonra, Antant’ın izniyle, Yunanlılar İzmir’i işgal edip kan dökerek cinayetler işledi. Böyle kötü bir anda Mustafa Kemal Paşa ortaya çıktı. [Kemal’in Sultan VI. Mehmet’e] ziyareti boyunca Sultan Vahdeddin, Mustafa Kemal Paşa’ya şunu sordu: ‘Şimdi yapacak şey nedir? Tamamen mahvolup imha edilmişiz.’ Bu sözleri Kemal Paşa şöyle yanıtladı: ‘Padişahım, Anadolu’ya tam yetkili, enerjik, askeri ve sivil bir komutan tayin edilirse bir şey yapabilir. Bu kişi, millete göre düzenlenen ve sapasağlam bir örgütlenmeyi meydana getirebilir.’ [.] Bu görüşmeden sonra Sultan Vahdeddin’in, Kemal Paşa’ya Anadolu’ya tam yetkili kişi olarak gitmesi için yetki verdiği söylenmektedir.”[38]
Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılabileceği gibi geç 1920 ve erken 1930 Yugoslavya’sında kamuoyu Türk Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’ün politik faaliyetlerine karşı neredeyse tamamıyla olumlu bir tavır takınmış gözükmektedir. Bu olumlu tavır aynı zamanda Bosna Hersek’in Müslüman gazetecileri arasında olduğu kadar Hırvatistan’ın Katolik gazetecileri arasında da göze çarpmaktaydı. Aslında bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti Yugoslav kamuoyunda oldukça popüler bir temaydı; çünkü Osmanlı İmparatorluğunun Balkanlardan kademeli olarak çekilip nihaî olarak yıkılmasının ardından Balkan Devletleri ve Balkan halkları bu ölmüş imparatorluğun takipçisi hakkında olabildiğince fazla bilgi sahibi olmayı arzuluyorlardı. Yugoslavya esasında Balkan siyasetine derinlemesine müdahil olmuş bir devlet olarak kendini Türkiye’nin kuruluş yıllarındaki politikalarıyla da ilgilenmek zorunda hissediyordu. Yugoslav kamuoyundaki yükselen Türkiye ilgisi kısa zaman içinde 1923’de ilan edilen Türkiye Cumhuriyetinin ilanına yoğunlaştı. Bu ilgiye rağmen ne yazık ki Yugoslavya- Türkiye arasındaki ilişkiler tam olarak anlaşılmamış politik sebeplerden dolayı 1926 yılına kadar istenilen seviyeye ulaşamamıştı. Kademeli olarak birbirine yaklaşan iki ülke arasında kısa zamanda oldukça verimli bir ilişki gelişmiş ve 1932, 1933 ve 1934 yıllarında karşılıklı antlaşmalar imzalanmıştı. İlişkilerin bu derece hızlı ilerlemesinin en önemli nedenlerinden biri hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk ve SHS Kralı I. Alexander arasındaki oldukça samimi ilişkiydi.[39]
Hırvat Kitaplarında Millî Mücadele’nin Yansıması
Hırvatistan’da Türk Millî Mücadele’sini konu edinen diğer yayın organları kitaplardır. İtalyan siyasetçi ve diplomat Carlo Sforza’nın Hırvatçaya Neimari savremene Evrope adı ile çevrilen kitabında şu bilgiler yer alıyordu: “Bâb-ı Âlî, Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırırsa her tehlikeyi ortadan kaldıracağına inanıyordu bu yüzden O’na Asya’da kumandanlık görevini verdi. [...] Ancak Bâb-ı Âlî, Kemal’in Küçük Asya’da daha da tehlikeli olabileceğini düşünememişti. Kemal, İzmir’in işgal edildiği haberini aldığında Samsun yakınlarındaydı. Halkı toplayıp ateşli konuşmalarla direnişe teşvik etti. İnsanlar, bu söylevin şimdiye kadarki en heyecanlı nutuklardan biri olduğunu söylüyorlardı. Samsun’u denetleyen İngiliz subay, İstanbul’a telgraf göndererek tehlikeli komutanın derhal geri çağırmasını talep etti. [.] Kemal, devletin genel durumunu konuşmak üzere İstanbul’a çağrıldı; ancak Kemal’in arkadaşları hatta Bâb-ı Âli’nin bazı üyeleri, ona bu çağrının geleceğini önceden bildirmişlerdi. Böylece, bulunduğu yerden ayrılmaya henüz karar vermemiş olan Kemal’in, Erzurum’a doğru yönelen ve teftiş olarak zannedilen yolculuğa hemen çıkması gerekti. Bu yolculuk sayesinde Sultan’ın emrine uymaktan kurtuldu çünkü bu emrin resmi metni, Kemal’in Samsun’dan çıkmasından sonra Samsun’a ulaştı.”[40]
Hırvat etnograf, toplumbilimci ve yayımcı Mirko Kus-Nikolajev de Atatürk hakkında yazanlar arasındaydı; Kamal Atatürk başlıklı kitabında Kus-Nikolajev, Atatürk’ün 1919 yılın Mayısında Anadolu’daki Üçüncü Ordu Kıtaatı Müfettişi olduğunu yazıyordu.[41] Kus-Nikolajev’e göre Atatürk’ün Anadolu’ya gidişi Türk Millî Mücadelesi’nin başlangıcıydı.[42]
Sırp siyasetçi Milan Stojadinović, Ni rat, ni pakt. Jugoslavija između dva rata kitabında, “[Atatürk] Türk milli tarihinin en zor günleri ve her şeyin yitirildiğinin düşünüldüğü bir zamanda düşmanla hem içeride hem de dışarıda savaşmak pahasına da olsa sert bir karşı saldırı gerçekleştirdik Ingilizler ve Fransızlara karşı mücadeleyi başarıyla yürüttü [...] Sayıca daha güçlü olan Yunanları yendi (1921 yılında).”[43] diye yazmıştı.
90’lı yıllarda Hırvatistan cumhurbaşkanlığı görevini yürüten ve aynı zamanda tarihçi ve yayımcı olan Franjo Tuđman, birkaç kitabında Atatürk’e genişçe yer verdi ve hakkında olumlu yazılar kaleme aldı. Tuđman, Hırvatistan Cumhuriyetinin kurulması için laik Türk Cumhuriyeti’ni örnek almıştı.[44] Aynı yazar, Bespuća povijesne zbiljnosti adlı kitabında Türkiye Millî Mücadelesi hakkında şu yorumları yapıyordu: “Zayıflayan Türkiye, başlangıçta (1919 yılında) Fransa’nın yardımından yararlanmış olan Yunanistan’ın saldırısına gerektiği gibi karşı koyamadı. Fakat parçalanma tehlikesi, Türk milli direnişinin ruhunu oluşturdu. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki devrimci-demokrat inkılâp hareketi sultanın gevşek rejimini ortadan kaldırarak Yunan ordusunu yenip onu Küçük Asya’dan dışarı attı.”[45] Başka bir kitabında ise Tuđman şunu yazmıştı: “Türkiye, o kadar zayıftı ki Yunanistan’ın Küçük Asya’daki topraklarına nüfuz etmesine karşı çıkamadı. Yunanistan, Fransa’nın da yardımıyla Türkiye’yi Anadolu’da parçalamaya çalışıyordu. Oysa bu, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği altındaki Türk milli direnişine ve devrimci-demokratik Türk inkılâbına sebep oldu. Atatürk, Sultan’ın düzensiz rejimini ortadan kaldırıp, 1921 ile 1922 yılları arasında Yunan ordusunu yenerek onu Küçük Asya’dan dışarı attı.”[46]
Tuđman’ın Atatürk’ün politik görüşlerinden ve uyguladığı politikalardan etkilendiğini söyleyebiliriz; çünkü Tuđman başka bir ülkenin komşusu tarafından işgal edilmesi konusunda oldukça deneyim sahibiydi. Yeni kurulan bağımsız Hırvatistan Cumhuriyeti’nin başkanlığı görevini üstlenen Tuđman, 1991-1995 yılları arasında Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’ne ait olan ancak Sırp kontrolünde hareket eden Yugoslav Halk Ordusu ve yerel Sırp milislerine karşı yürütülen savaşta ülkesine liderlik etti.
25 Temmuz 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan’a karşı Yugoslav Halk Ordusu bütün ülkeyi işgal ederek onu birliğin içinde tutmaya zorlamak istedi. Ancak bu plana Tuđman önderliğinde karşı koyan Hırvat kuvvetleri Sırpları ülkeden atmayı başararak Sırp kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. 1995 yılında yürütülen “Yıldırım” ve “Fırtına” operasyonlarının ardından Sırplara karşı kesin olarak zafer kazanan Hırvatistan savaşın başında ilan ettiği “bağımsızlık ve sınırların korunması” hedeflerini Tuđman önderliğinde elde etmişti. Bu savaş ve kazanılan zaferin Atatürk ve onun yürüttüğü Türk Millî Mücadelesi’nden ilham almış olması neden bu hadisenin Hırvatistan tarihi açısından da önemli olduğunun kanıtı olarak görülebilir.
Hırvat tarihçisi Dino Mujadžević, 2011 yılında Britanyalı tarihçi Andrew Mango’nun Atatürk. The Biography of the Founder of Modern Turkey kitabını İngilizceden Hırvatçaya çevirip kitaba bir de sonsöz eklemiştir. Bu çeviri sayesinde sözü geçen kitapta, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ve sonrasındaki olaylar, Hırvat halkına sunulmuştur. Sonsözde Mujadžević, Atatürk’ün Hırvatistan için öneminden bahsederek üst paragrafta sözü geçen görüşte tam karşı bir görüş sunmuştur. Mujadžević’e göre 1919 yılından günümüze kadar Atatürk’ün siyasal etkinliğinin Hırvatistan’daki yankısı oldukça azdır.[47] Ona göre bu durum, Hırvatistan’ın Batıya dayanan, Türkiye ve Orta Doğu ile yeterli bağlantı kurmayan bir devlet olmasından kaynaklanmaktadır. Mujadžević ayrıca Franjo Tuđman üzerinde Atatürk etkisi ve onun politik ideallerinin yansıması olduğu fikrini reddetmiştir.
Hırvat Ansiklopedilerinde Atatürk ile Millî Mücadele
Hırvatistan ve Yugoslavya ansiklopedilerindeki Millî Mücadele ve Samsun ile ilgili bilgi oldukça muayyen ve sade fakat bahsettiğimiz her ansiklopedide Türkiye’de 1919 yılında cereyan etmiş olaylardan bahsedilmektedir. Böylelikle 1936’de basılmış Leksikon Minerva ansiklopedisinde Atatürk hakkında “1919’da Yunanlılara karşı yöneltilen Küçük Asya hareketinin başına geçti. İstanbul’daki hükümete karşı kendi millet meclisini kurdu. 1920’de Ankara’da Meclis başkanı ve hükümet başkanı olarak seçildi”[48] yazıyor ve Türkiye hakkında “İtilaf Devletleri’nin Türkiye’yi bölme planlarına karşı Mustafa Kemal direndi. Türkiye, Sevr Antlaşması’nı kabul etmedi. Küçük Asya’da Yunanlılara karşı zafer (1921)’de kazanıldı. VI. Mehmet’in tahttan indirilmesinden sonra 1923’de cumhuriyet ilan edildi.”[49] 1936’da Hırvatistan’daki ilk ansiklopediyi hazırlayanlar arasında ve onların hazırladıkları ansiklopedi maddesindeki bilgiler ve Atatürk imajı oldukça nesneldi ve genelde Türklerin lehine bir üslup kullanılmıştı.
Ayrıca 1999’de basılmış Hrvatska enciklopedija ansiklopedisinde Atatürk hakkında “Yunanlılar, Mayıs 1919’de İzmir’i fethettiklerinde Atatürk, Türkiye’nin bağımsızlığı için milli hareketin başına geçti. Önderliğinde Türkiye, tarihinin yeni dönemine girdi”[50] yazıyordu. Aynı ansiklopedide “Türkiye” başlıklı yazıda şu yorum görülüyordu: “Türkiye’nin milli egemenliğinin inkâr edilmesi Türklerin büyük hıncına sebep oldu ve Kemal Paşa yönetimindeki milli devrimin ortaya çıkmasına yol açtı. Atatürk’ün ordusu 1920’de Kars şehrinin yakınlarını fethetti [...] 1921’de Fransız ve İtalyan ordularını geri çekilmeye zorladı ve 1922’de Yunan ordusunu mahvedip Küçük Asya’dan geri çekilmesine sebep oldu.. .”[51]
1977’de basılmış Opća enciklopedija Jugoslavenskog leksikografskog zavoda ansiklopedisinde, “1919 Mayıs’ında Yunanlıların İzmir’i işgal etmelerinden sonra Atatürk, Kuzeydoğu Anadolu’daki Türk ordusunun kumandanı olarak Türkiye’nin bağımsızlığı için milli hareketinin başına geçti.”[52] diye yazıyordu. Bu ansiklopedinin devamı niteliğindeki 1978’de basılmış Mala enciklopedija Prosveta ansiklopedisinde ise Atatürk hakkında şu bilgiler yer alıyordu: “[Atatürk], 1919 yılında Yunan işgaline karşı yönetilen milli hareketin başına geçti. Türkiye Büyük Millet Meclisi, O’nu 2 Mayıs 1920’de başbakan olarak seçti. Yunanlılar ile savaşta 1919-22 yılları arasında Türk ordusunun komutanı olarak Yunanlıları Küçük Asya’dan dışarı attı. Böylece ağır şartlara sahip Sevr Antlaşması’nın gerçekleşmesini önledi.. .”[53]
Bundan başka 1971’de basılmış Enciklopedija Jugoslavije’da Yugoslavya ile Türkiye ilişkileri hakkında şu olumlu görüşe yer verildi: “Yugoslav Hükümeti, 1919-1920 yıllarında İngiltere’nin, Türkiye’nin kalıntılarının üstünde bir ‘Yakın Doğu etki alanını’ oluşturmak istediğini anlamıştı ve [...] Yugoslavya, 1920 Ağustos’unda Sevr’de İtilaf Devletleri ile Türkiye arasında kabul edilen antlaşmayı imzalamadı.”[54] Bu ansiklopediler içerisinde en ayrıntılı olan ve 1970’de basılan Vojna enciklopedija ansiklopedisinde de Atatürk hakkında şu bilgi verilmektedir: “[Atatürk], 15 Mayıs 1919 yılında Doğu Anadolu genel valisi ve Üçüncü Ordu Kıtaatı Müfettişi olarak tayin edildi.”[55] “Bağımsızlık taraftarı milli unsurları toplamayı başarıp, Müttefiklerin ve özellikle Yunanlıların Küçük Asya’daki Türk topraklarının işgaline karşı Türk direnişini kumanda etti [...] Bu savaşta Atatürk, Türk milli kurtuluş ve inkılâp hareketinin merkezi, siyasi ve askeri yüzüdür. Angora’daki (Ankara) Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920 yılında O’nu başbakan olarak tayin etti. 5 Ağustos 1921 yılında başkomutan oldu. Sakarya Savaşı’ndaki başarısı için Gazi unvanıyla mareşal rütbesine terfi etti.”[56]
1936’dan bu güne uzanan süreçte bütün Hırvat ansiklopedi yazarları genel olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı nesnel tavır takınmışlardır. Bu nedenle Türkiye ve Atatürk üstüne bilgi sahibi olmak isteyen Hırvat okurlar adı geçen olaylar ve kişiler için eksiksiz ve tarafsız bilgi almak istediklerinde ansiklopedilere rahatça müracaat edebilmektedirler.
SONUÇ
Türk Millî Mücadelesi ve özellikle Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ilk dönemlerde Hırvatistan basınında pek yer bulamamıştır. 19 Mayıs 1919 tarihi Hırvatistan’da sonradan ilgi görmeye başlayan bir hadisedir. Bu nedenle 19 Mayıs’ın zaman ilerledikçe bir kurtuluş mücadelesi şeklinde kendine yer bulması olağan karşılanmalıdır. 1930’dan sonraki dönemde ise Hırvatistan’da basılan kitap, dergi ve ansiklopedilerde sözü geçen konular hakkında pek çok bilgi göze çarpmaya başlamıştır; çünkü bu tarihten sonra bahsi geçen olaylar bağımsızlık harekâtı olarak görülüp desteklenmiştir. 1930’dan sonraki dönemde basılmış Hırvatistan basınında, neredeyse tek bir ses olarak kendini gösteren ve baskın bir söylem ile ifade edilen 19 Mayısın Türk halkı için gerçekçi olmasından daha çok sembolik önemine vurgu yapılmaktadır.
KAYNAKÇA
1. GAZETELER
Hrvatski dnevnik, Zagreb 1938.
Jutarnji list, Zagreb 1919.
Katolička riječ, Split 1938.
Novi Behar, Saraybosna 1929.
Novosti, Zagreb 1919.
Obzor, Zagreb 1919.
Oslobodenje, Saraybosna 1982.
Pravda. Glasilo Jugoslavenske Muslimanske Organizacije, Saraybosna 1922.
Ratnik, Belgrad 1921.
Slobodni dom, Zagreb 1923.
Vrhbosna, Saraybosna 1938.
2. ANSİKLOPEDİLER
Enciklopedija Jugoslavije, C 8, Jugoslavenski leksikografski zavod, Zagreb 1971.
Hrvatska enciklopedija, C 6, Leksikografski zavod Miroslav Krleža, Zagreb 1999.
Leksikon Jugoslavenskog leksikografskog zavoda, Jugoslavenski leksikografski zavod, Zagreb 1974.
Leksikon Minerva. Praktični priručnik za modernog covjeka, Minerva nakladna knjižara, Zagreb 1936.
Mala enciklopedija Prosveta. Opšta enciklopedija, C 2, Prosveta, Belgrad 1978.
Opća enciklopedija Jugoslavenskog leksikografskog zavoda, C 1, Mladinska knjiga, Zagreb 1977.
Vojna enciklopedija, Vojnoizdavački zavod, C 1, Belgrad 1970.
KİTAPLAR ve MAKALELER
Godec, M, “Nacionalna gibanja na Istoku“, Kultura, S 5, Zagreb 1933, s.379-390.
Jakšić, Danica, “Mustafa Kemal Ataturk — tvorac moderne Turske (5)“, yıl 39, S 12307, Oslobodenje, Saraybosna 1982, s.6.
Jakšić, Danica, “Mustafa Kemal Ataturk — tvorac moderne Turske (6)“, yıl 39, S 12308, Oslobodenje, Saraybosna 1982, s.10.
Kus-Nikolajev, Mirko, Kamal Atatürk, Orbis, Zagreb 1939.
Livajušić, Anto, “Mustafa Kemal Atatürk“, Vrhbosna, S 12, Saraybosna 1938, s.268-269.
Mango, Andrew, Atatürk. Biografija utemeljitelje moderne Turske, Golden Marketing — Tehnicka knjiga, Zagreb 2011.
Miralem, Edhem, “Turska republika”, Slobodni dom, S 43, Zagreb 1923.
Mujadžević, Dino, “'The Image of Ottomans in Croatian Historiography: Changing Narratives in Elementary School Textbooks in Croatia — 1980s to 2000s”, Journal of Muslim Minority Affairs, 34 (2014), S 3, s.293-302.
Mustafa Kemal Atatürk, Söylev ‘Nutuk’, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1997.
Novak, Grga, “Deset godina Velike turske Narodne skupstine”, Riječ, S 15, Zagreb 1930, s.13-16.
Sforza, Carlo, Neimari savremene Evrope, Zaklada tiskare Narodnih novina, Zagreb 1932.
Stojadinović, Milan M., Ni rat, ni pakt. Jugoslavija između dva rata, Otokar Kersovani, Rijeka 1970.
Tuđman, Franjo, Bespuća povijesne zbiljnosti. Rasprava o povijesti i filozofiji zlosilja, Nakladni zavod Matice hrvatske, Zagreb 1989.
Tuđman, Franjo, Nacionalno pitanje u suvremenoj Europi, Nakladni zavod Matice hrvatske, Zagreb 1996.
Župančić, Tonka, “Poslanstvo Kraljevine Jugoslavije u Turskoj — Carigrad, Ankara 1919-1945. (1890-1945), Istorijat stvaraoca i značaj arhivske građe fonda” (Türkiye’de Yugoslavya Krallığı Elçiliği — Istanbul, Ankara 1919-1945 (18901945), Kurucunun tarihi ile fondun arşiv maddelerinin önemi), Arhiv, 5 (2004), S 2, s.9-25.