ISSN: 1011-727X
e-ISSN: 2667-5420

Feridun Ata

Anahtar Kelimeler: Divân-ı Harb-i Örfî, Yargılama, Mahkeme, Ermeni, Tehcir

Giriş

Mondros Mütarekesini müteakiben İstanbul’u işgal eden İtilâf Devletleri, 1. Dünya Savaşı sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki mensuplarını, İngiliz esirlerine kötü davranışlarda bulunmak ve Ermeniler hakkında sevk kararı alıp onlara “katliâm” yapmak “suçlarından” cezalandırılmalarını istemişlerdir[1]. İşgal ortamında iktidara gelen mütareke hükümetleri de bu fiilî baskılar karşısında çaresiz kalmış, iç dinamiklerin de devreye girmesiyle, Divân-ı Harb-i Örfî mahkemelerini kurmuşlardır[2]. Böylece İttihatçıların yargılamaları hususu, bu hükümetler için acil, çözülmesi gereken ilk öncelikli bir problem olarak karşılarına çıkarılmıştır. Bu arada, İttihat ve Terakkinin son sadrazamı olan Talat Paşa'nın istifasından sonra 13 Ekim 1918 tarihinde iktidara gelen Ahmet İzzet Paşa hükümeti[3], I. Dünya Savaşı içinde güvenlik amacıyla sevk edilen Ermenilerin geri dönüşüne izin verdi. Ayrıca, gelecek Ermeniler konusunda her türlü tedbiri almak suretiyle, onların mağdur olmalarının da önüne geçti[4]. Alınan bu kararlar, Ermeniler arasında sevinç meydana getirmiş, bizzat Ermeni Patriği, Adliye ve Mezâhib Nezaretin’ne gönderdiği bir arzuhal ile hükümete teşekkür etmiştir[5].

Ahmet İzzet Paşa hükümetinin, Ermenilerle ilgili önemli kararlar almakla beraber, 30 Ekim 1918 tarihinde şartları ağır bir mütareke imzalanması (Mondros Mütarekesi) Osmanlı Devleti’ni ciddi sıkıntılara sokmuştur. Çünkü İtilâf Devletleri, mütarekenin şartlarına aykırı olarak İstanbul’u fiilen işgal ederek, neredeyse devletin tüm resmî kurumlarını ele geçirmişlerdir. Haliyle bu da devletin hükümdarlığının sona ermesi anlamına gelmekteydi. Bu çerçevede İtilâf Devletleri, İttihatçıların cezalandırılmaları konusunda hem hükümete hem de Sultan Vahdettin’e tehditkâr tavırlarla baskı yapmışlardır[6]. Bunun sonucu olarak padişah, bir an önce olağanüstü bir mahkemenin kurulup, İttihatçılara karşı hemen harekete geçilmesini istemiştir. Öte yandan bu dönemde, ülkenin I. Dünya Savaşına sokulup bunun da mağlubiyetle sonuçlanması ve milletin ekonomik ve sosyal buhranlar içinde bulunması, halktan İttihatçılara yönelik büyük bir öfkenin doğmasına yol açmıştır. Dolayısıyla kamuoyu da İttihat ve Terakki hükümeti mensuplarından, yaşanan bu olumsuzlukların hesabının mutlaka sorulmasını beklemekteydi. Böylece İttihatçılara karşı içeride oluşan doğal tepki ile emperyalist amaçlar güden dış baskılar ortak bir zeminde buluşunca, İttihatçıların cezalandırılması konusu bir başka anlam ifade etmiştir. İktidara hazırlanan Hürriyet ve İtilâf Partisi mensupları da İttihatçılara karşı oluşan bu bloku kendi menfaatleri açısından bir fırsat olarak da değerlendirince söz konusu gruba ifrat derecesinde bir tepki doğmuştur. İttihat ve Terakkinin iktidarı sırasında sadrazamdan en alt seviyedeki bir memura kadar her kim görev yapmışsa potansiyel suçlu olarak görülmüş ve onlara ceza vermede herhangi bir sınır ve kural tanınmıştır.

Bu çerçevede Ermeni tehcirini ve sözde “katliâmını” gerçekleştirenleri tespit etmek ve sorgulamak amacıyla 21 Kasım 1918 tarihinde Tahkik ve Heyetleri oluşturulmuş ve bu heyetler on farklı bölgeye ayrılan Anadolu’nun değişik illerine yollanmışlardır[7]. İçerisinde, Osmanlı Devleti’ndeki nüfuslarına oranla dengesiz bir biçimde gayrimüslim üyelerin de yer aldığı söz konusu heyetler, bir taraftan tehcir ve sözde “katliâm” sanıklarını sorgularken, diğer taraftan da sorgulamalar sonucu “suçlu” olanları 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesine göndererek yargılanmalarını sağlamışlardır[8].

Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesinin ele aldığı ilk dava, 6 Şubat 1919 tarihinde başlayan Yozgat tehciri yargılanmasıdır[9]. Mahkeme bundan sonra 1922 yılına kadar birçok kişiyi tehcir veya “katliâm” suçlamasıyla tutuklayıp yargılamış, bunların bir kaçına idam dahil çeşitli cezalar vermiştir. Ancak, yargılamaların seyrine bakıldığı zaman görülmüştür ki, “suçlu” diye tutuklananların bir çoğu, herhangi bir suç unsuru bulunmamasına rağmen hapishanelerde aylarca hatta yıllarca yatmıştır. Ceza verilenler arasında önemli bir kısmı ise, daha çok mahkemedeki yalancı Ermeni şahitler ifadesine göre tahakkuk etmiştir. Diğer cezaların gerekçesi de zaten Ermeni tehciri veya “katliâmı” meselesiyle ilgili değildir.

Tutuklamalar

Yukarıda da belirtildiği gibi, mütarekeden sonra İstanbul’u işgal eden İtilâf Devletleri, Ermeni tehciri veya sözde “katliâmına” girişenlerle, esirlere kötü davranışlarda bulunduklarını iddia ettikleri şahısları kendilerince belirlemişler ve tutuklama işlemlerine girişmişlerdir. İstanbul’da veya Anadolu’nun değişik bölgelerinde gerçekleştirilen tutuklamalar, hem bizzat İtilâf Devletlerinin kendi görevleri tarafından, hem de Osmanlı hükümetinin görevlileri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tutuklamalara ve yargılamalara Osmanlı Devleti vatandaşı olan Rum ve Ermenilerin de büyük destek verdikleri, bu süreçlerin her aşamasında İtilâf Devletleri'nin yanında üzerlerine düşen görevleri çok iyi yaptıklarını belirtmek gerekir. Ayrıca, İttihat ve Terakki Fırkası’na karşı şiddetle bir muhalefet hareketi gösteren Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın particilik taassubuyla, istemedikleri veya sevmedikleri bir şahsın, “Ermeni tehciri”, “öldürme”, “karaborsacılık yapma”, “ Ermeni mallarını alma” gibi iddialarla tutuklanmalarına sebep oldukları bir gerçektir. Söz konusu fiillerin hiçbirisini işlememiş şahısların bu tür basit iftiralarla tutuklanıp ceza almaları maalesef âdi bir âdet halini almıştı. Dolayısıyla tutuklamalar konusunda net bir rakam vermek oldukça zordur. Örneğin, 31 Kasım 1918 tarihinde 150 kadar İttihatçı tutuklanınca, halk arasında, bunların 1500-2000 kişilik listenin başında olan kişiler olduğuna dair söylentiler çıkmıştır[10]. Bu rakamlar, Ermeni tehciri ve “katliâmı” meselesinden ziyade, İttihatçılara karşı içeride ve dışarıda oluşan siyasî linç girişiminin abartılı sonuçlarıydı. Çünkü mütareke atmosferi içinde, Türk halkının büyük çoğunluğunun İttihatçı olduğu, bunların “burunlarının kırılması” gerektiğini söyleyen müfrit Hürriyet ve İtilâfçılar vardı.

Ermenilerin tehciri ve “öldürülmesi” iddiasıyla, tespit edilebilen ilk tutuklama 5 Kasım 1918 tarihinde gerçekleşmiştir. Söz konusu tutuklanan kişi, I. Dünya Savaşı yıllarında Diyarbakır valiliği yapmış olan Dr. Reşit Bey’dir[11]. Takip eden günlerde tutuklamalar artarak devam etmiştir. 9 Ocak 1919 tarihine gelindiği zaman, Divân-ı Harb-i Örfî heyetinin elinde Ermeni meselesinden dolayı suçlanan 130 kişilik bir isim listesi mevcuttu[12]. Bu listedeki kişiler ele geçtikçe tutuklanmaktaydı. Bu arada, yukarıda temas edilen Dr. Reşit Beyin 25 Ocak 1919 tarihinde tutuklu bulunduğu Bekirağa Bölüğü’nden kaçmasıyla Tevfik Paşa hükümeti hemen harekete geçmiş, İttihatçıların İstanbul’daki etkilerinin hâlâ devam ettiği düşüncesiyle listedeki isimlerin bir an önce yakalanması cihetine gidilmiştir. Nitekim, 30 Ocak 1919 gecesi ani bir baskınla eski nazırlardan ve önde gelen İttihatçılardan 34 kişi tutuklanmıştır[13]. Bunlar; 1- Eski Dahiliye Nazırı İsmail Canbolat, 2- İâşe Nazırı Kemal Bey, 3- Meclis-i Mebusan eksi reisi Hacı Adil Bey, 4- İstanbul Mebusu Karasu Efendi, 5- Meclis-i Mebusan eski birinci reisi Hüseyin Cahit (Yalçın), 6- Merkez-i umumi üyelerinden Ziya Gökalp Bey, 7- İttihat ve Terakki Cemiyeti kâtib-i umumi Midhat Şükrü (Bleda), 8- İzmir Valisi Rahmi Bey, 9- Lazistan mebusu Sudi Bey, 10- Karasi Mebusu Hüseyin Kadri Bey, 11- Erzurum Mebusu Hüseyin Tosun Bey, 12- Bursa Mebusu Rıza Bey, 13- Teceddüt Fırkası meclisi idare üyelerinden Tevfik Rüşdü Bey, 14- Diyarbakır valisi Bedrettin Bey, 15- Muhacirîn İdaresi müdür muavini Veli Necdet Bey, 16- İttihat ve Terakki murahhaslarından Ferid bey, 17- Esnaf Cemiyeti kâtib-i umumisi Selahaddin Bey, 18- Merkez-i umumi kâtiplerinden Salim Bey, 19- Polis müdüriyeti siyasî kısım müdürü Tevfik Hadi Bey, 20- Boğazlıyan Kaymakamı Faik Bey, 21- Enver Paşa’nın kethüdüsı Derviş Efendi, 22- Edirne mebusu Hacı Adil Bey, 23- Erzurum mebusu Vasfi Bey, 24- İttihat ve Terakki merkez-i umumi azasından Dr. Rasuhi Bey, 27- Rüsumat müdürlerinden Salim Bey, 28- Dârulfünun riyaziye muallimlerinden mühendis Şakir Bey, 29- Memur Selahaddin Bey. Askerî şahsiyetler ise, 30- Süleyman Numan Paşa, 31- Mahmut Kâmil Paşa, 32- Cevad Bey, 33- Vasfi Bey, 34- Kaymakam Agâh Bey.

Damat Ferit Paşanın 3 Mart 1919 tarihinde sadrazam olmasıyla beraber İttihatçılara yönelik yeni bir girişim daha başlatmıştır. Bu çerçevede 10 Mart 1919 tarihinde eski sadrazam, bakan, mebus ve gazeteci olmak üzere bu sefer de 22 kişi tutuklanmıştır. Bunlar; 1- Dr. Fazıl Berki Bey (eski Çankırı mebusu, İttihat ve Terakki Merkez Komitesi üyesi), 2- Said Halim Paşa (eski Sadrazam), 3- Müştak Bey (Ayan Başkâtibi), 4- Reşad Bey (eski Polis Müdüriyeti Umumiyesi Kısm-ı Siyasi Müdürü), 5- İzzet Bey (İttihat ve Terakki Merkez-i umumi azası), 6- Musa Kazım Efendi (eski Şeyhülislâm), 7- Halil Bey (Meclis-i Mebusan reisi, eski Şûra-yı Devlet Reisi, Adliye Nazırı, Menteşe Mebusu), 8- Salah Cimcoz bey (Gazeteci, İstanbul Mubusu, Türk Sosyalist Partisi Lideri), 9- Rifat Bey (Ayan Reisi, eski Maliye Nazırı), 10- Ali Münif Bey (Eski Lübnan Valisi eski Nafia Nazırı, Dahiliye Nazırı Müsteşarı), 11- Fethi Bey (eski Dahiliye Nazırı), 12- Hasan Fehmi Bey (eski Sinop Mebusu), 13- Sapancalı Hakkı Bey (İstiklâl Gazetesi sahibi), 14- Şükrü Bey (eski Maarif Nazırı), 15- Ahmet Emin Bey (Vakit Gazetesi sahibi ve Baş Muharriri), 16- Habib Bey (Bolu Mebusu), 17- Osman Bey (Dahiliye Nezareti Hukuk Müsaviri), 18- İbrahim Bey (eski Adliye Nazırı, Ayandan), 19- Fuad Bey (eski telefon İdaresi Müdürü), 20- Hilmi Bey (eski Ankara mebusu), 21- Celâl Nuri Bey (İleri Gazetesi sahibi ve Baş yazarı), 22- Ahmed Nesimi Bey (eski Hariciye Nazırı)[14]. 4 Nisan 1919 tarihinde de Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa ile değişik vilâyetlerde valilik yapmış olan Atıf Bey ve Cemal Oğuz bey gizlendikleri yerlerden bulunarak tutuklanmıştır[15]. Tutuklanmaları kararlaştırılmış olan gazeteci Yunus Nadi ile eski Maliye Nazırı Cavid bey saklanmışlardır. Buruda şunu belirtmek gerekir ki, bu son tutuklananların tamamı tehcir suçlaması kapsamında değildir. Zaten bu dönemde tutuklananların İttihat ve Terakki iktidarı döneminde önemli görevlerde bulunmuş olmaları veya onları desteklemiş olmaları yeterlidir.

Şimdi tehcir davalarını, burada yargılananların adlarını ve yargılanmaların sonuçlarını ayrıntılı biçimde verelim.

Yargılamalar ve Verilen Hükümler

Yozgat Tehciri Davası

Yozgat tehciri davasına 5 Şubat 1919 tarihinde başlanmıştır. Bu davada, tehcir sarısında yapıldığı iddia edilen suiistimaller sebebiyle Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasırrıfı vekili Kemal Bey, Yozgat evkaf memuru Feyyaz Ali Bey ve Yozgat Jandarma Kumandanı Binbaşı Tevfik Bey yargılanmışlardır[16].

Yargılamalar sonucunda Kemal Beye idam cezası verilmiş ve bu ceza 10 Nisan 1919 tarihinde infaz edilmiştir[17].

Tevfik Bey bu davada asıl suçlu olmayıp, işlenen “suçlara” ortak olduğu hükmüyle 15 yıl geçici kürek cezasına çarptırılmıştır.

Aynı davadaki bir başka sanık Feyyaz Bey ise, müzayededen aldığı bir yüzük sebebiyle davası aylarca sürmüştür. Ancak bir müddet sonra davası ayrılmış, suçsuzluğu sabit görülerek berat etmiştir. Keza Numan Efendi adlı sanık için de sorgulanmasına gerek olmadığına karar verilmiştir[18].

Trabzon Tehciri Davası

Bu davada; Trabzon Gümrük Müdürlerinden Mehmet Ali Bey, tüccardan Acente Mustafa Efendi, Otelci Niyazi Efendi, Merkez-i umumi üyelerinden Topçu binbaşılıktan emekli Yusuf Rıza Bey, Trabzon Polis Müdürü Nuri Bey, Jandarma müfettiş muavini kaymakam Talat Bey, Trabzon Sıhhiye Şube Müdürü Ali Saib Bey sanık olarak yargılanmışlardır. Trabzon valilerinden Cemal Azmi Bey ve İttihat ve Terakki murahhası Nail Bey ise o sırada Almanya’da bulunduğundan gıyaben yargılanmıştır[19].

Yargılama sonucunda; vali Cemal Azmi Bey ile İttihat ve Terakki murahhası Nail Bey gıyaben idam cezasına çarptırılmışlardır.

Sanıklar Trabzon Gümrük Müdürlerinden Mehmet Ali Beye; vali Azmi Bey’in suçlarına ortak olmak ve ona hizmet etmekten dolayı 10 yıllık kürek cezası verilmiştir.

Trabzon Polis Müdürü Nuri Beye; asayiş konusunda ihmali görüldüğünden bir yıl hapis ve iki yıl memuriyetten mahrumiyet cezasına çarptırılmıştır. Acente Mustafa Efendi’ye; vali ile sıkı işbirliği sebebiyle keza ona da bir yıl hapis ve iki yıl memuriyetten mahrumiyet cezası verilmiştir.

Jandarma müfettişi muavini kaymakam Talat Bey ile Otelci Niyazi Efendi ise suçsuz bulunarak berat etmişlerdir[20].

Sanıklardan Dr. Saib Beyin ise önce davası ayrılmış, Ermenileri iğneleyerek öldürdüğü yönündeki iddialar sebebiyle yargılanması daha sonra aylarca sürdüyse de, bu iddianın aslı olmadığına hükmedilerek beraatına karar verilmiştir[21].

Büyük Dere Tehciri Davası

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde, İstanbul’da Büyük Dere ve civarı savaş alan ilân edildiğinden, burada oturan Rum vatandaşların bir başka yere nakledilmesi kararlaştırılmıştı. Rus donanması Boğazı bombalamakta olduğu için buradaki vatandaşların can güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan ve tamamen “nakl-i mekân” olan bu olaya da tehcir diye bakılmamıştır. Bu sebeple o zaman burada görev alanlar da Divân-ı Harb-i Örfî’de yargılanmışlardır[22].

Büyük Dere tehciri davasında, Büyük Dere merkez memuru Kerim Bey, Büyük Dere muhtarı Laz Celâl Efendi, eşraftan Selânikli Refik Hıfzı Bey ve Hâfız Mahmut Efendi yargılanmışlardır.

Yargılama sonucunda, söz konusu bu şahıslara yönelik hırsızlık ve suiistimal iddiaların aslı çıkmamış ve beraatlarına karar verilmiştir. Sadece sanıklardan Kerim Bey, şahsî bir suç sebebiyle değil, meydana geldiği iddia olunan bazı hırsızlık olaylarında vazifesinde suiistimal ettiği gerekçesiyle bir yıl hapis, bir yıl memuriyetten mahrumiyet cezasına çarptırılmıştır. Ancak mahkeme üyelerinden Mustafa Paşa bu hükme katılmayarak beraatı yönünde oy kullanmış ve o da daha sonra beraat etmiştir.

İttihat ve Terakki Mensuplarının Yargılanması

İttihatçı liderlerin yargılanmasına 17 Nisan 1919 tarihinde başlanmıştır. İlk celsede; eski sadrazam Said Halim Paşa, eski Hariciye Nazırı ve Meclis-i Mebusan reisi Halil Bey (Menteşe), eski Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Bey, eski Adliye Nazırı İbrahim Bey, İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi üyelerinden Talat Bey (Küçük Talat), Rıza Bey, Mithat Şükrü Bey, Ziya Gökalp Bey, Atıf Bey, eski İâşe Nazırı Kemal Bey, eski Maârif Nazırı Ahmet Şükrü Bey ve eski Merkez Kumandanı Cevad Bey bulunmuştur.

“Paşa” lık rütbeleri alınan ve “efendi” olarak zikredilen Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa ile Dr. Nazım, Dr. Bahaaddin Şakir, Dr. Rusuhi ve Emniyet-i Umumiye eski müdürü Aziz Efendiler ise firarda olmaları sebebiyle gıyaben yargılanmıştır.

Yargılama yukarıda adı geçen kişilerle devam etmekte iken, İtilâf Devletleri, Bekirağa Bölüğü’nde yatmakta eski bakan, sadrazam ve önde gelen İttihatçılardan 67 tanesini alıp Malta adasına götürmüştür[23]. Bu gelişme üzerine Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesini, 3 Haziran 1919 tarihinde geride kalan İttihatçılarla davayı devam etmiştir. Bunlar; eski Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, eksi Posta, Telgraf ve Telefon Nazırı Hüseyin Haşim Bey ve eski Âyan reisi Rifat Bey’dir.

Gıyaben verilen hüküm sonucunda, Talat, Enver ve Cemal Paşalar ile Dr. Nazım Bey gıyaben idam cezasına çarptırılmışlardır. Keza; Cavid Bey ile Mustafa Şerif Bey de yine gıyaben olmak üzere on beşer sene kürek cezasına çarptırılmışlardır.

Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi ise vicâhen yapılan yargılama sonucu on beş sene kürek cezasına çarptırılmıştır, ancak padişah bu cezayı “nefy-i muvakkat” yani geçici sürgün cezasına çevirmiştir.

Eski Posta, Telgraf ve Telefon Nazırı Hüseyin Haşim Bey ile eski Âyan reisi Rifat Bey ise beraat etmişlerdir[24].

İttihat ve Terakki Cemiyeti Kâtib-i Mesullerinin Yargılanması

İttihat ve Terakkinin merkezdeki görevlilerine ilâveten, vilâyetlerdeki temsilcisi durumunda olan Kâtib-i Mesullerin davası da 21 Haziran 1919 tarihinde başlamıştır. Bu davada; Kastamonu Kâtib-i Mesulü Hasan Fehmi Efendi, Bolu Kâtib-i Mesulü Dr. Midhat Bey, Bursa Kâtib-i Mesulü, Dr. Ahmet Mithat Bey, Eskişehir Kâtib-i Mesulü Dr. Besim Zühdü Bey, Manisa Kâtib-i Mesulü Avni Bey, Edirne İttihat ve Terakki müfettişi Abdülgani Bey, Teceddüt Fırkası Beyoğlu Kâtib-i Mesulü Selahaddin Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti Mirgün Şubesi kâtip vekili Hüseyin Cevdet Bey ve Halep Kâtib-i Mesulü Mehmet Cemal Bey yargılanmıştır.

Bu yargılamalar sonucu; Kastamonu Kâtib-i Mesulü Hasan Fehmi Efendi ile Bolu Kâtib-i Mesulü Dr. Midhat Bey 10’ar sene kürek cezasına çarptırılmışlardır[25].

Edirne İttihat ve Terakki müfettişi Abdülgüni Beyin davası ise, Edirne tehciri davası devam ediğinden, Abdülgüni Beyin söz konusu dava içinde yargılanmasına karar verilmiştir.

Manisa Kâtib-i Mesulü Avni Beye dokuz ay hapis cezası verilmiş, fakat yattığı süre dikkate alınarak tahliye edilmiştir. Avni Bey, iç borçlanma tahvillerinin kaydı için oluşturulan komisyondaki görevi sırasında bazı kişileri dövdüğü ve kanunsuz olarak hapsettirdiği gerekçesiyle cezalandırılmıştır. Ancak bu şahıslar hakkında verilen kararlar daha sonra temyiz tarafından incelenmiş ve 6 Ocak 1921 tarihinde dördünün cezası da bozulmuştur[26].

Diğer sanıklar; Beyoğlu Kâtib-i Mesulü Hasan Selahaddin Bey, Eskişehir Kâtib-i Mesulü Dr. Besim Zühdü Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti Mirgün Şubesi kâtip vekili Hüseyin Cevdet Bey, Halep Kâtib-i Mesulü Mehmet Cemal Bey, Konya Kâtib-i Mesulü vekili Abdülkadir Efendi, Kastamonu Kâtib-i Mesulü vekili Münir Bey, Karahisar-ı Sahib Tasfiyesi Komisyonu eski reisi Âgah Bey ve Karahisar-ı Sahib eski Tasfiye Memuru Hayreddin Bey, kendilerine isnat edilen suçları işlemediği, katkı ve ortaklıkları da bulunmadığından beraatlarına karar verilmiştir[27].

Mamüratülaziz (Elazığ) Tehciri Davası

Elâzığ tehciri davası 30 Temmuz 1919 tarihinde başlanmıştır. Bu davada; İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumi Üyelerinden Teşkilâtı Mahsûsa reisi Dr. Bahaeddin Şakir, İttihat ve Terakki Cemiyeti Elâzığ Kâtib-i Mesulü Reneli Nazım Bey, eski Harbiye Nazırı Müsteşarı ve Ordu Kumandanı Mahmut Kâmil Paşa, Elâzığ Polis Müdürü Resad Bey, eşraftan Mahmut, Halil ve kardeşi Bekir, Jandarma yüzbaşılarından Kâzım ve Ethem, Mülâzim Mehmet Ali, Salih ve Şevki, Harputlu Hacı Kerim, Komiser Adıgüzel ve kardeşi Mehmet, Adıyamanlı Bedri, vilâyet valisi Sabit Bey, Maarif Müdürü Ferid Bey, eski mebuslar Safvet ve Mehmet Said Efendiler, Dersim mebusu Nuri Bey ve Harput Kaymakamı Asım Bey yargılanmışlardır[28].

Bu yargılama sonucunda; Bahaeddin Şakir gıyaben idam cezasına çarptırılmıştır. Resneli Nazım Bey hakkında herhangi bir suç unsuru bulunmamasına rağmen, Bahaeddin Şakir Bey ile irtibat halinde bulunmasından ve suçların işlenmesini kolaylaştırma suçundan ona da gıyaben 15 sene kürek cezası verilmiştir.

Dersim mebusu Mehmet Nuri Bey ve Elâzığ Maarif Müdürü Ferid Beylerin herhangi bir suç işlediklerine dair delil olmadığından beraat etmişlerdir.

Diğer sanıklardan, Vali Sabit Bey ve Kaymakam Asım Bey İngilizler tarafından Malta’ya sürülmüş olduklarından davaları ayrılmıştır. Mebus Mehmet Said Efendi ile Safvet Efendiler memleketlerinde bulunmaları ve gelmeleri uzun zaman alacağın gerekçesiyle onların davalarının da ayrılmasına karar verilmiştir[29]. Keza diger adı geçen sanıklar da mahkemede bulunmadıklarından davaları görülememiştir.

Zor Mutasarrıfı Zeki Hakkındaki Karar

Gıyaben verilen bu kararla, Zor Mutasarrıfı Zeki Bey, 28 Nisan 1920 tarihinde idam cezasına çarptırılmıştır[30].

Erzincan Tehciri Davası

Bu davada, eski Erzincan Mutasarrıfı Memduh Bey, Erzincan’da otelcilik yapmış olan Hafız Abdullah Avni Efendi, eski Erzincan mebusu Halet Bey, Erzincanlı Hacı Vahidzâde Rıza Efendi, aşiret reislerinden Yusuf, Erzincanlı jandarma çavuş Arslan ve Erzincan’ın Pülümür kazasından nahiye müdürü ve aşiret reisi Kakü(?) adlı şahıslar yargılanmaktadır.

Bu dönemde yargılamalar gizli yapıldığı için, kaç celse yapıldığı belli olmayan duruşmalar sonucu verilen karara göre; eski Erzincan Mutasarrıfı Memduh Bey İngilizler tarafından Malta’ya götürülmüş olduğu için davası ayrılmıştır. Erzincanlı Hacı Vahidzâde Rıza Efendi ise ölmüş olduğundan davası düşmüştür.

Sanıklar Hafız Abdullah Avni Efendi, eski Erzincan mebusu Halet Bey, aşiret reisleri Yusuf ve Kakü(?) ile jandarma çavuşu Arslan idam cezasına çarptırılmışlardır. Ancak bunlar içinde sadece Hafız Abdullah Avni tutuklu olduğu için vicahen yargılanıp idam cezası infaz edilmiş, Halet Bey, aşiret reisleri Yusuf Kakü(?) ile jandarma çavuşu Arslan firarda bulunmaları dolayısıyla gıyaben idama mahkûm edilmişlerdir[31].

Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyin Yargılanması

Nusret Bey'in yargılanmasına 16 Mart 1920 tarihinde başlanmıştır[32]. Duruşmalar gizli olduğu için kaç celse yapıldığı tam olarak belli değildir. Bu konudaki hüküm ilk önce 4 Temmuz 1920 tarihinde verilmiş ve buna göre Nusret Bey'e 15 sene kürek cezasına çarptırılmıştır[33]. Fakat Nusret Bey'i mutlaka idam etmek isteyen reis Nemrut Mustafa Paşa, mevcut üyelerden birini azletmek ve yeni birtakım yalancı şahitler dinlemek suretiyle idam kararı verilmesini sağlamış ve 5 Ağustos 1920 tarihinde de bu hüküm infaz edilmiştir.

Aynı davada, Teşkilât-ı Mahsûsa reislerinden “Pire Mehmet” ismiyle anılan ve mülâzimlikten ihraç edilmiş olan Erzurumlu Mehmet Necati de firarda olduğu için gıyaben yargılanmış ve o da idam cezasına çarptırılmıştır[34].

Amasya Tehciri Davası

Amasya'da tehcir yapılırken, burada bazı suiistimaller meydana geldiği iddiasıyla yapılan bir ihbarla Amasya Tehciri davası adıyla bir dosya açılmış ve kapsamda sanık olarak; Amasya eski Mutasarrıfı Sırrı Bey, jandarma kumandanı binbaşı Tevfik Bey ve Amasya eşrafından Hasan Bey tutuklanmışlardır.

Yaklaşık bir buçuk yıl süren bu davada, söz konusu sanıklar ayda birer ikişer dafa mahkemeye çağırılmışlar, ancak haklarında herhangi bir karar verilmemiştir. Herhangi bir suç unsuru olmamasına rağmen sanıkların uzun süre tutuklu kalması mahkemece rahatsız edice bulunmuş ve 9 Aralık 1920 tarihinde söz konusu davanın düşmesi karar verilmiştir[35].

Edirne Tehciri Davası

Bu davada; daha evvel Kâtib-i mesuller davasında yargılanan, ancak Edirne tehciri davası devam ettiği için yargılanması burada devam eden Edirne İttihat Terakki Kâtib-i mesulü Gani Bey ile Rifat Bey ve mülazım Kasım Efendi yargılanmışlardır. Yargılanma sonucunda, söz konusu şahısların herhangi bir suçu sabit olmadığından beraatlarına karar vermiştir[36].

Karamürsel Tehciri Davası

Ermenilere yönelik Karamürsel’de işlendiği iddia edilen bazı suçlar için yargılanma yapan bu davada, İmam Selahaddin, İsmail ve Ali Bey ismindeki şahıslar yargılanmışlardır. Söz konusu şahıslara yönelik herhangi bir suç unsuru bulunamayınca beraat etmişlerdir[37].

Sivas ve Koçhisar Tehciri Davası

Bu davada sanık olarak, eski Koçhisar Kaymakamı Nabi Bey, Sivas jandarma kumandanı binbaşı Ali Şefik Bey ile tüccardan Balizâde Ömer Raif Bey yargılanmışlardır. Yargılama sonucunda söz konusu şahısların herhangi bir kusuru olmadığından beraatlarına karar verilmiştir[38].

Diğer Davalar

Divân-ı Harb-i Örfî’de tehcir yargılamaları 1921 yılının son aylarına kadar devam etmiştir. Ancak, çok fazla dikkat çekmeyen küçük çaptaki bu yargılamalar sonucunda da sanıklar hakkındaki herhangi ciddi bir suç unsuru bulunamamış ve beraat etmişlerdir. Örneğin, Adapazarı tehciri davasında İttihat ve Terakki Kâtib-i mesulü Ferit Bey, Bayburt tehciri davasından sanık kaymakam Yusuf Ziya Bey suçsuz bulunmuş ve beraat etmişlerdir[39]. Keza, Harput tehciri davasından sanık eski kaymakam Asım Bey’e yönelik herhangi bir suç unsuru bulunmaması sebebiyle beraatına karar verilmiştir[40]. Tehcir suçları kapsamında yargılanan eski Suriye vali vekili Tevfik Bey ise, ahaliden zorla ucuz iplik satın almak fiilinden dolayı suçlu bulunmuş ve altı ay hapis cezasına çarptırılmıştır[41]. Ayrıca, Dolapdere (Beyoğlu) tehciri adıyla yapılan yargılama sonucu merkez memuru Mehmet Ali Bey ve arkadaşı Salih Efendi, bazı Ermenilerin mallarını satmakla suçlanmış, ancak herhangi bir suç unsuru olmaması sebebiyle beraat etmişlerdir[42].

Sonuç

16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da ve daha sonra Anadolu’nun değişik vilâyetlerinde kurulan Divân-ı Harb-i Örfî mahkemelerindeki yukarıda adı geçen tehcir davalarında, önemsiz birkaç eksik veya fazlanın dışında, yaklaşık olarak 86 kişi yargılanmıştır. Bunları açıkça ifade etmek gerekirse, Yozgat Tehciri davasında 4 kişi yargılanmış; 1 kişi idam edilmiş, 1 kişi 15 yıl kürek cezasına çarptırılmış, 2’si ise beraat etmiştir. Trabzon Tehciri davasında 8 kişi yargılanmıştır. Bunlardan 2 tanesi gıyaben idama mahkûm edilmiş, 3 kişi hapis cezası almış, 3 kişi de beraat etmiştir. Büyük Dere Tehciri davasında 4 kişi yargılanmış ve hepsi beraat etmiştir. İttihat ve Terakki mensupları davasında 9 kişi yargılanmış, bunlardan 4 tanesi gıyaben idama mahkûm edilmiş, 2’si hakkında gıyaben hapis cezası verilmiş, 1 tanesi de tutuklu olarak hapis cezası almıştır. Diğer 2 kişi ise beraat etmiştir. İttihat ve Terakki Kâtib-i mesuller davasında; 12 kişi yargılanmış ve tamamı beraat etmiştir. Elâzığ Tehciri davasında gıyaben veya vihacen toplam 22 kişi yargılanmıştır. Bunlardan 1’si gıyaben idam cezası almıştır. 1 tanesi tutuklu olarak hapis cezası verilmiş, 2 kişi hakkında da beraat kararı verilmiştir. geriye kalanlardan 2 kişinin İngilizler tarafından Malta’ya sürülmüş olması 16’sının da mahkemede bulunmaması sebebiyle haklarında herhangi bir karar verilmemiştir. Zor Mutasarrıfının davasının yargılanması sonucu 1 kişi gıyaben idama mahkûm edilmiştir. Erzincan Tehciri davasında 7 kişi yargılanmıştır. Bunlardan 1 kişiye vicahen, 4 kişiye de gıyaben idam cezaları verilmiştir. 1 kişi beraat etmiş, diğer 1 kişi de İngilizler tarafından Malta’ya götürüldüğü için yargılanmamıştır. Urfa Mutasarrıfının yargılanması sonucu 1 kişi vicahen, 1 kişi de gıyaben idam cezasına çarptırılmıştır. Amasya Tehciri davasında 3 kişi yargılanmamış, her üçü de beraat etmiştir. Edirne Tehciri davasında 3 kişi yargılanmış, yine bu üç kişi hakkında da beraat kararı verilmiştir. Karamürsel Tehciri davasında yargılanan 3 kişi de beraat etmiştir. Sivas ve Koçhisar tehciri davası sonucuna göre yargılanan 3 kişi hakkında da beraat kararı verilmiştir. diğer bir-iki küçük tehcir davalarında ise 5 kişi yargılanmış, 1 hapis cezası almış, diğerleri beraat etmişlerdir.

Sonuç itibariyle, tehcir davalarında yargılanan 86 kişiden 3’ü vicahen olmak üzere, 16 kişi idam cezasına çarptırılmış ve 3 kişinin cezaları infaz edilmiştir. Bunlar; Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Erzincan’da otelcilik yapan Hafız Abdullah Avni’dir. Geriye kalan 13 kişinin idam kararları gıyaben verilmiştir.

3’ü gıyaben olmak üzere 9 kişiye hapis cezası verilmiştir. 35 kişi ise beraat etmiştir. Mahkemede yargılanmak üzere adı geçen 3’ünün İngilizler tarafından Malta adasına sürülmesi, 16’sının da mahkemede bulunmaları veya ölmüş olmaları sebebiyle haklarında herhangi bir karar verilmemiştir.

Burada şu hususa açıklık getirmek gerekirse ki, bu sayılara İngilizler Malta adasına götürmüş oldukları önde gelen İttihatçılar dahil edilmemiş. Çünkü onların büyük bir kısmı yargılanmanın ortasında alınıp götürülmüşlerdir. Fakat, mahkeme sanki sanıklar elindeymiş gibi davanın ayrılmasına karar verirken, diğer taraftan elinde bulunmayan ve bir daha mahkemeye gelme ihtimali dahi bulunmayan bu kişiler için gıyabî yargılama kararı da verememiştir. Zaten onları Malta’ya götürenler de bir suç unsuru bulunmadıklarından cezalandıramamışlardır.

Bunların dışında, siyasî sebeplerle Bekirağa Bölüğü’ne getirilen, Diyarbakır valiliği yapmış olup, tehcir suçlaması ile burada yatmakta iken firar eder Dr. Reşit Bey intihar etmiştir. Keza, Talat Bey (Küçük Talat) ile Halil Paşa da hapisten kaçmıştır. 1 kişi de hapishanede ölmüştür. 19 kişi doğrudan doğruya, 29 kişi şahsî kefalet, 4 kişi nakdî kefalet, 1 kişi de emr-i şifah-î ile serbest bırakılmıştır.

Tekrar etmek gerekirse, yargılamanın seyri ve çalışma biçimi bir başka çalışmamızın konusu olması sebebiyle, bu çalışmada sadece sayısal sonuçlar üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla, ceza alanların sayısı bir kişi bile olsa, bu sonuçlardan hareketle verilen hükümlere sözde soykırımın bir delile gibi bakma imkânı yoktur. Çünkü ortaya çıkan hükümler, çoğunluğunu gayrimüslim üyelerin oluşturduğu Tahkik Heyetinin hazırlamış olduğu raporlar ve bu raporlara dayanarak iddianame hazırlayan savcı ile, mahkemedeki yalancı Ermeni şahitlerin ifadesine göre tahakkuk etmiştir. Tahkik Heyetlerinin, Anadolu’nun değişik bölgelerinden “suçlu” diye birçok masum inansı Divân-ı Harb-i Örfî’ye teslim etmesine, bizatihi Damat Ferit Paşa hükümetinin de itiraz ettiği bir vâkıadır. Bu hükümlerin ortaya çıkışına, İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilâf Fırkası arasındaki düşmanlığı, İtilâf Devletleri'nin hükümete ve mahkemeye yaptığı baskıyı ve işgal altındaki durumuna bir çıkış yolu arayan mütareke hükümetlerinin aczi de eklenecek olursa, cezaların nasıl verildiği kendiliğinden ortaya çıkar.





Kaynaklar

  1. Başyazı, (İmzasız) “Acz-i Mürekkep”, Ati, 27 Kanün-ı Sani (27 Ocak 1919), nr. 397; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, I, Ankara 1998, s. 32.
  2. Divân-ı Harb-i Örfî mahkemelerinin kuruluşu, çalışması ve yargılamaları ile ilgili geniş bilgi için bkz. Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2005.
  3. Metin Ayışığı, Mareşal Ahmet İzzet Paşa, Ankara 1997, s. 152.
  4. Nitekim alınan kararlarda, gelmek isteyen Ermenilerin seyahatlerine engel olunmasını, Emvâl-ı Metrüke Komisyonunun elinde boş bulunan evlerine kimsenin yerleşememesini, kullanılmakta olanların ise boşaltılması istenmiştir. Ayrıca, Ermenilere trene binmeden evvel yolda yetecek kadar ekmek verilmesi, tren seferlerinin sayısının artırılması, her türlü yol masraflarının karşılanması ve seyahatlerini emniyet içinde yapılması için ilgililere gerekli talimatlar da verilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi (BOA., DH. ŞFR), 92/238; DH. ŞFR., Bülent Bakar, Ermeni Tehciri ve Uygulaması, (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi) İstanbul 2003, s. 159.
  5. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Başbakanlık Evrak Odası (BOA., BEO), 340528.
  6. Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1951, s. 166-168, Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Ankara 1995, s. 28.
  7. BOA., MV. 213/60; BOA., BEO., 340885
  8. BOA., BEO., 340979
  9. Hâdisât, 6 Şubat 1335 (6 Şubat 1919), nr. 60; Vakit, 6 Şubat 1335 (6 Şubat 1919), nr. 464.
  10. Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim 1888-1922. I. Yay. Haz. Erol Şadi Erdinç, İstanbul 1997, s. 409.
  11. Nejdet Bilgi, Dr. Mehmet Reşid Şahingiray Hayatı ve Hâtıraları, İzmir 1997, s. 115
  12. Tasvir-i Efkâr, 9 Kanûn-ı Sani 1335 (9 Ocak 1919), nr. 2616
  13. Vakit, 1 Şubat 1335 (1 Şubat 1919). Nr. 459; Yeni gün, 3 Şubat 1335 (3 Şubat 1919), nr. 151
  14. Yeni Gün, 11 Mart 1335 (11 Mart 1919), nr. 187.
  15. Tasvir-i Efkâr, 4 Nisan 1335 (4 Nisan 1919), nr. 2694.
  16. F. Ata. Tehcir Yargılamaları, s. 151-152; Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehnmed Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara 1919, s. 93-94.
  17. Memleket, 11 Nisan 1335 (11 Nisan 1919), nr. 61.
  18. Tasvir-i Efkâr, 2 Nisan 1335 (2 Nisan 1919), nr. 2698
  19. Zeynep Tüfekçi, Trabzon ve Çevresinden Yapılan Ermeni Tehciri ve Yargılamalar (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2001, s. 100
  20. Takvim-i Vekayi, 1 Haziran 1335 (1 Haziran 1919), nr. 3563
  21. Vakit, 22 Kanûn-ı Evet 1335 (22 Aralık 1919), nr. 764; Alemdar, 22 Kanûn Evvel 1335 (22 Aralık 1919), nr. 371.
  22. F. Ata, Tehcir Yargılamaları, s. 186.
  23. Divân-ı Harb-i Örfî Zabıt Cerideleri, s. 128. (Bundan sonra “DHÖZC” olarak kısaltılmıştır.)
  24. DHÖZC., s. 218-220, Takvim-i Vekayi, 13 Temmuz 1335 (13 Temmuz 1919), nr. 3597.
  25. TV., 10 Şubat 1336 (10 Şubat 1920), nr. 3783.
  26. Vakit, 6 Kanûn-ı Sani 1337 (6 Ocak 1921), nr. 1105.
  27. Vakit, 9 Kanûn-ı Sani 1336 (9 Ocak 1920), nr. 781.
  28. Tasvir-i Efkâr, 30 Temmuz 1336 (30 Temmuz 1920), nr. 2797; İkdam, 30 Temmuz 1336 (30 Temmuz 1920), nr. 8071.
  29. Alemdar, 14 Kanûn-ı Sani 1336 (14 Ocak 1920), nr. 394
  30. İkdam, 1 Mayıs 1335 (1 Mayıs 1919), nr. 8337; Alemdar, 30 Nisan 1336 (30 Nisan 1920), nr 498.
  31. BOA., DUİT., 79-5/134.
  32. Alemdar, 16 Mart 1336 (16 Mart 1920), nr. 454.
  33. Vakit, 17 Teşrin-i Sani 1336 ( 17 Kasım 1920), nr. 1057
  34. BOA., DUİT., 79-5/137, lef2.
  35. Vakit, 9 Kanun-ı Evvel 1336 (9 Aralık 1920). nr. 1077.
  36. Genelkurmay ATASE Arşivi, İstiklâl Harbi Koleksiyonu, 560, 19, 19-1. (Bundan sonra “ATASE Arşivi” olarak kısaltılmıştır.), Vakit, 6 Kanûn-ı Sani, 1337 (6 Ocak 1921), nr. 1105.
  37. Vakit, 19 Kanûn-ı Sani 1336 (19 Ocak 1920), nr. 792.
  38. Vakit, 6 Şubat 1337 (6 Şubat 1921), nr. 1136.
  39. Yeni Gün, 18 Şubat 1336 (18 Şubat 1920), nr. 334; Vakit, 18 Şubat 1337 (18 Şubat 1921), nr. 1148.
  40. Vakit, 24 Mart 1337 (24 Mart 1921), nr. 1181.
  41. Vakit, 24 Şubat 1337 ( 24 Şubat 1921), nr. 1154.
  42. Vakit, 31 Mart 1337 (31 Mart 1921), nr. 1189

Figure and Tables