ISSN: 1011-727X
e-ISSN: 2667-5420

MUHARREM TURP

Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kars/TÜRKİYE

Anahtar Kelimeler: Bağımsızlık, Fas, Fransa, İspanya, Türkiye.

GİRİŞ

Resmî adı el-Memleketü’l Mağribiyye olan Fas, Afrika ve Avrupa’yı birleştiren önemli bir konuma sahiptir[1] . Bugün ülke nüfusu büyük oranda Araplardan oluşsa da Araplar dışında Berberiler de nüfus içerisinde önemli bir paya sahiptir[2] . Fas, tarih boyunca büyük güçlerin çatışma alanı olmuştur. Uzun yıllar İngiltere, Fransa ve İspanya arasındaki güç mücadelesini değerlendirerek bağımsızlığını koruyan Fas’ın büyük bölümü 30 Mart 1912’de imzalanan antlaşmayla Fransa’nın himayesine girmiştir. Kuzey, güneybatı ve İfni bölgeleri ise İspanya nüfuzuna girmiştir[3] . Ancak bu tarihten itibaren Fas’ta bağımsızlık mücadelesi de başlamıştır[4] . Fas’ta himaye yönetimlerine karşı zaman zaman çeşitli ayaklanmalar yaşansa da ülkede bağımsızlığa giden sürecin dönüm noktası Sultan V. Muhammed’in yönetime gelmesidir. Bu süreçte en önemli gelişmelerden biri 1943’te Sultan’ın da desteklediği Allâl el-Fâsî liderliğindeki İstiklal Partisinin kurulmasıdır. Parti, Fas’ın bağımsızlığı için mücadele ederken İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı koşullardan faydalanmaya çalışmıştır lakin bu girişimlerinde başarılı olamamıştır[5] .

Fas’taki gücünü kaybetmek istemeyen Fransa, İstiklal Partisinin hızlı yükselişi ve Sultan V. Muhammed’in bu partiye olan desteğinden rahatsızdı. Fransa’nın Fas’taki yönetim tarzı zaman zaman baskıcı zaman zaman da gevşek bir yapı göstermiştir. Ancak bu değişimler büyük oranda Fransa’nın ülkeye atadığı yöneticilerin yönetim anlayışıyla paraleldir. Zira Fransa ülkeyi sık değişen ve “Résident Général” ünvanı verilen kişiler aracılığıyla yönetiyordu. 1946’da Fas’a atanan “Résident Général” Eric Labonne ılımlı bir siyaset izlemiş, hapiste bulunan İstiklal Partisi üyelerini serbest bırakılmış ve bazı önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte Fransa’nın politikaları Fas’taki yönetici elitlerin tavırlarıyla da şekilleniyordu. Sultan V. Muhammed’in Nisan 1947’de İspanyol idaresindeki Tanca’da yaptığı konuşmada, Labonne’nin talebine rağmen Fransa’ya saygı ifadeleriyle bitirmemesi, Fransa’da bir hakaret olarak görülmüş, ardından Labonne görevinden alınmış ve onun yerine daha sert Alphonse Juin getirilmiştir. Juin’in görevi Fransa ve Fas arasında 1912’de imzalanan himaye antlaşmasında Fransa’nın aleyhine olan hususları zamanla düzeltmek, Fas’ta Fransız otoritesini arttırmak, Fas’ı Fransa’ya bağlı bir devlet haline getirmek ve eğer gerekli görülürse Sultan’ı devirmektir. Fas üzerindeki bu politika değişikliğine gerek Sultan gerek İstiklal Partisi karşı koymuştur. Sonunda Fransa’nın desteğini alan Merakeş Paşası Sidi el-Hac Sami el-Glavi liderliğindeki darbeyle 14-15 Ağustos 1953’te V. Muhammed tahtan indirilerek sürgüne gönderilmiştir. Yerine el-Glavi’nin desteklediği Sidi Muhammed b. Arafe getirilmiştir[6] . Fransa’nın bu müdahalesi Fas’taki olayları daha da arttırmıştır. Hatta İstiklal Partisi lideri el-Fâsi’nin radyodan silahlı mücadele için çağrıda bulunmuştur. Bundan sonra Fas’ta silahlı eylemler gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir[7] . Özellikle sultanlarının devrilmesi Fas halkında büyük öfkeye sebep olmuş, artan olaylar sonunda Fransa, Fas’taki bağımsızlık yanlıları ile uzlaşmak zorunda kalmış ve V. Muhammed’in ülkesine dönmesine izin verilmiştir. 10 Kasım 1955’te ülkesine geri dönen Sultan, 18 Kasım’da bir açıklama yaparak Fas’ın bağımsızlığı için müzakerelere girişileceğini duyurmuştur[8] .

Bu gelişmenin ardından Sultan, Fas’ın bağımsızlığı için diplomatik görüşmelere başlamış yaklaşık 3 ay sonra, 2 Mart 1956’da Fransa, Fas’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır. Fas’taki ikinci işgalci güç konumundaki İspanya ise 5 Nisan 1956’da ülkenin bağımsızlığını tanıdığı gibi İfni, Sebte ve Melîle dışındaki topraklardan çekilmiştir. Daha sonra ülkenin bağımsızlığının mimarı V. Muhammed Ağustos 1957’de kral ünvanı almıştır[9] .

Türkiye, Fas’ın bağımsızlığında herhangi bir rol oynamamıştır. Ancak yurt dışı misyonları vasıtasıyla ülkede yaşanan gelişmeleri sürekli takip etmiştir. Türkiye, ülkenin bağımsızlık sürecinde aktif olarak yer almamış gözükmekle birlikte Fas’ın, Fransa’nın ve bazı Arap ülkelerinin Türkiye’den bazı talepleri olmuştur. Bu çalışmada farklı merkezlerin Türkiye’den beklentileri yanında Türkiye’nin Fas meselesinde takip ettiği politika ve Türk diplomatlarının faaliyetleri incelenmiştir. Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi, Türkiye’nin politikaları ve Türk diplomatlarının faaliyetleri hakkında zengin bilgiler sunmaktadır.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ilişkilerde realizm teorisinin tekrar yükselişe geçtiği bilinmektedir[10]. Türkiye de bu dönemde konjonktüre göre tavır almış ve Fas meselesinde realist yaklaşıma uygun olarak davranmıştır. Şüphesiz bu durumda Türkiye’nin savaş sonrası SSCB’ye karşı batı bloğuyla ittifak içinde olması ve bu ittifaka zarar verecek gelişmelerden kaçınması en önemli etken olmuştur.

I. Arap Mağrip Kurtuluş Komitesinin Türkiye’den Talepleri

Türkiye’nin emperyalist güçlere karşı vermiş olduğu Kurtuluş Savaşı onu bir rol model yapmış, bağımsızlık mücadelesi veren bazı milletler Türkiye’den destek talebinde bulunmuşlardır. Fransa himayesindeki Fas’ın Türkiye’den resmî bir talebine arşiv belgelerine rastlanmamıştır. Buna karşın Faslı milliyetçiler bağımsızlık mücadeleleri sırasında Türkiye’nin desteğini almak istemişlerdir. Bu hususta en önemli gelişmelerden biri Fas mücahidi Abdülkerim el-Hattabi’nin[11] kardeşi Muhammed Abdülkerim’in Türkiye’nin Kahire Elçisi Nizamaettin Ayaşlı’yı ziyareti gösterilebilir. Abdülkerim el-Hattabi, Fas’ın bağımsızlık mücadelesinde çok önemli bir isimdi. Köklü bir Berberi ailesinden gelen Abdülkerim el-Hattabi, 1921’de Rif Savaşı’nda İspanya’yı yenilgiye uğratmış ve Fas’ın kuzeyine Rif Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bu başarı ona Arap milletleri arasında büyük bir ün kazandırmıştır. Ancak Rif Cumhuriyeti’nin ömrü uzun olmamıştır. Bağımsız bir Fas devletinin kendi çıkarlarına ters gören Fransa’nın da desteğiyle İspanyollar 1926 yılında Rif Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmışlardır. Abdülkerim el Hattabi de Réunion adasına sürgüne gönderilmiştir. 21 yıllık sürgün hayatından sonra el-Hattabi, 1947’de Fransa’ya nakli sırasında Mısır’a kaçmış ve burada Abdulhak Torres, Muhammed b. Abduh, Habib Burgiba ve Allâl el-Fâsî gibi Kuzey Afrikalı milliyetçilerle 1947 yılında Mağrib Kurtuluş Komitesi adında bir teşkilat kurmuştur[12]. Mağrip Kurtuluş Komitesinin temelleri ise şu ilkelere dayandırılmıştır:

1- Mağrip, Arap ve Müslümandır.

2- Mağrip, Arap dünyasının bölünmez bir parçasıdır; Arap Birliği’ne[13] diğer Arap ülkeleriyle eşit şartlarda katılması doğal ve gereklidir.

3- Mağrip’in bağımsızlığı üç ülkenin bağımsızlığını içerir: Tunus, Cezayir ve Fas.

4- Bağımsızlıktan başka amaç yoktur.

5- Mevcut rejim altında Fransa ve İspanya ile reformlara ilişkin müzakere yapılmamaktadır.

6- İstiklal ilanından önce müzakere yapılmaz.

7- Komite, taraflar temsilcileriyle görüşebilir.

8- Üç ülkeden birinin bağımsızlığı gerçekleşse de komite diğer ülkelerin bağımsızlığı için mücadeleye devam edecektir[14].

Komite, Türkiye’nin desteğini almak için, el-Hattabi’nin kardeşini 30 Ocak 1948’de Kahire Elçisi Nizamettin Ayaşlı ile görüşmeye göndermiştir. Görüşmede Cezayir ve Kuzey Afrika ülkelerinin millî davaları için Türkiye’den manevi destek talep edilmiştir[15]. Kahire elçisine ayrıca bir tebliğ vesikası da sunulmuştur. Komite adına verilen tebliğde Fas, Cezayir ve Tunus’un tüm milliyetçi partileriyle, tüm Mağrip ülkelerinin emperyalistlere karşı birleşmesinin bir görev olduğu, emperyalistlerin egemenliklerini sürdürmek için birlik oldukları gibi kendilerinin de bağımsızlıkları için birlik olmalarının gerektiği belirtilmiştir.

Kahire Büyükelçisi ise Türkiye’ye karşı gösterilen alaka ve muhabbetten dolayı teşekkür etmiş ancak mücadelelerini tasvip edip etmediğine ilişkin bir söz söylemekten kaçınmıştır[16].

Mağrip Kurtuluş Komitesi, Fransa’nın Fas Sultanı’na karşı uyguladığı politika eleştirmiş, komitenin New York’ta bulunan genel sekreteri el- Abed Bouhafa, 20 Şubat 1951’de ABD Başkanı Truman’a konu ile ilgili bir mektup göndermiştir. Mektubunda Fransa’nın Sultan’a karşı izlediği tavır eleştirilmiş ve ABD’nin Fas’a, Nazizm’e karşı ittifakından dolayı özgürlük vaadi verdiği hatırlatılmıştır[17]. ABD’nin dünyanın diğer bölgelerinde yürüttüğü politikalara karşı Kuzey Afrika’daki farklı tutumu eleştirilmiştir. Fas’ta meydana gelen gelişmeler karşısında ABD, Fransa’ya verdiği mali ve askerî yardımını sürdürmüştür. Ardından 21 Şubat 1951’de söz konusu dilekçenin bir kopyası Washington Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin’e, Türk Hükûmetinin değerlendirmesi amacıyla gönderilmiştir. Dilekçede Fas, Tunus ve Cezayir’de ABD’nin batılı sömürgecilerle olan dayanışması eleştirilmiş, ABD’nin sonunda Müslüman ülkelerdeki özgürlük davasını ve “sözde” demokratik güçlerin çıkarları açısından ağır sonuçları olacağını fark edeceğini umdukları belirtilmiştir. Dilekçede 30 milyon Müslümanın sömürgecilikten kurtulması için Türkiye, her türlü adımı atmaya çağrılmış ve bunun sadece Akdeniz bölgesinde barış ve güvenin sağlanmasının değil aynı zamanda barışsever İslam âleminin yeniden canlanmasının ve ilerlemesinin önkoşulu olduğu dile getirilmiştir[18].

Komite Büyükelçilik düzeyinde Türkiye’den somut olmayan yardım taleplerinde bulunmakla birlikte Türkiye’nin gelişmeleri takip etmekle yetindiği söylenebilir.

II. Arap Devletlerinin Faaliyetleri ve Türkiye’den Destek Talepleri

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türk dış politikasındaki birinci öncelik SSCB tehdidine karşı ittifak arayışı olmuştur. 4 Nisan 1949’da NATO’nun kurulması ile Türkiye bu ittifaka dâhil olarak Sovyet yayılmacılığına karşı kendisini güvence altına almak istemiştir. Bu sebeple NATO’nun kurulmasından hemen sonra Haziran 1949’da üyelik başvurusunda bulunmuş ve başta ABD olmak üzere batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır[19]. Dönem içerisinde Türkiye, Irak ile olumlu ilişkiler kursa da Suriye ve Mısır’da Sovyet nüfuzunun artması ile ikili ilişkilerin inişli çıkışlı bir seyir takip etmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin Arap devletleri ile olan ilişkisini SSCB tehdidine karşı Batılı devletlerle olan ilişkisine verdiği önemden bağımsız değerlendiremeyiz. Arap devletlerinin Batılı devletlerin tahakkümünden kurtulmaya çalıştığı bu dönemde Türkiye’den talep ve istekleri de Türkiye açısından bu perspektifte değerlendirilmiştir.

Fransa, Sultan’ın İstiklal Partisine desteğinden oldukça rahatsızlık duyuyordu. Bu durum nedeniyle Sultan’a baskılar artınca, Sultan 25 Şubat 1951’de Rabat’ta Fransız Valisi ile bir protokol imzalamış ve ardından bir beyanname yayınlayarak isim zikretmeden İstiklal Partisini eleştirmiştir. Böylece Fransa ile olan gerginlik kısa bir süreyle aşılmıştır[20]. Ancak Fas’ta olaylar yatışmamıştır. Bunun üzerine Arap devletleri de harekete geçmiş ve Fas’ın bağımsızlık mücadelesine desteklerini arttırmışlardır. Bu amaçla zaman zaman Türkiye’ye taleplerini ileten devletler konunun BM’de ve uluslararası kamuoyunda gündeme gelmesi için de uğraşmışlardır.

Türkiye’nin Şam Elçiliğinden Dışişleri Bakanlığına gönderilen 5 Mart 1951 tarihli yazıya göre “Rabıtatülulema” adlı teşekkülün başkanı Mehmet Mekki Kettani ve Şam Milletvekili Mehmet Mübarek, Emeviye Camisi’nde toplanan halkın din ve dil rabıtalarıyla meşru Kral aleyhine Fransızların taarruzuna son verilmesi için Türkiye’nin yardımlarını rica ettikleri bir mektubu Dışişleri Bakanlığına göndermişlerdi[21]. Yine 5 Mart’ta Halep’te öğrenciler ve halk, Fransa’nın tutumunu protesto etmiş ve bunun üzerine Şam Fransa Sefaret Ataşesi Mösyö Boeglin 6 Mart’ta Halep Fransız Lisesinde vereceği konferansı iptal ederek Şam’a geri dönmüştür. Bu hadiseler Halep Başkonsolosu tarafından Dışişleri Bakanlığına bildirilmiştir[22]. Yine Mart 1951 başında Suriye’de İş ve Sanatkârlar Sendikaları Birliği de Fransızların Fas halkına ve Fas Sultanı’na karşı uygulamalarını protesto etmiş ve bu protestonun Türk Hükûmetine duyurulması için Şam elçisine bir telgraf göndermiştir[23].

Türkiye, diğer Arap devletlerinin Fas meselesi hakkında izleyeceği yolu araştırmak için çeşitli diplomatik görüşmelerde bulunmuştur. Bunun üzerine Ürdün Büyükelçisinin 6 Mart 1951’de Dışişleri Bakanlığına gönderdiği yazıda Ürdün Dışişleri Bakanı ile görüştüğü ve Ürdün’ün Fransa’nın tutumuna karşı Truman’a bir mektup gönderdiği ve Arap devletleri ile hareket edeceği belirtilmiştir[24].

Arap dünyasının lideri olmak isteyen Mısır, Fas meselesi ile ayrıca ilgilenmiştir ve yaptığı faaliyetlerle özellikle Arap devletlerinin Fas meselesi üzerine eğilmesi konusunda baskı uygulamıştır. Mısır’ın talebiyle Arap Birliği, Fas meselesini görüşmek üzere 10 Mart’ta bir toplantı düzenlemiştir[25]. Toplantı öncesi Beyrut Büyükelçisi Celal Abacıoğlu, Suriye Başbakanı’na refakat ederek Hariciye Umumi Katibi ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve burada Suriye’nin izleyeceği yol hakkında Dışişleri Bakanlığını bilgilendirmiştir[26]. Bağdat Elçisi Rahmi Apak da 10 Mart’ta, Arap Birliği toplantısında, Irak hükûmetinin toplantıya katılacak Irak Hariciye Nazırına, Fransa ile siyasi ve iktisadi ilişkilerin kesilmesi yönünde teklif götüreceğinin haber alındığını Dışişleri Bakanlığına bildirmiştir[27].

Irak Meclisi, 1 Mart’ta Irak Mebusan Meclisi Başkan Vekili Ahmed Al Amir imzasıyla Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a bir telgraf göndererek Fransa’nın insan haklarını ihlal ettiğini, hürriyet ve istiklal için mücadele eden Fas halkının haklarına tecavüz ettiğini ve bunun Arap milletine karşı bir meydan okuma olduğunu söyleyerek Irak’ın bu durumu iyi karşılamadığını meclis adına bildirmiştir[28].

8 Mart 1951’de Karaçi’de toplanan Metemeri Âlemi İslamî İcra Komitesi, Mısır ve Suriye büyükelçilerinin de dâhil olduğu Mutemerin Fas Komitesi adıyla 7 kişilik bir heyet oluşturmuştur. Bu heyet 16 Mart gününü Fas günü ilan etmiş, Türkiye’nin Karaçi Büyükelçiliğine, bütün Müslüman ülkelerdeki radyo ve matbuatın Faslıların davasını desteklemelerini[29], Fransa’ya ekonomik yaptırımlar uygulanmasını ve Fas meselesinin mümkün olduğunca kısa bir sürede BM’ye götürülmesini içeren bir mektup göndermiştir[30].

Kahire Büyükelçiliğinden gönderilen 19 Mart 1951 tarihli bir telgrafa göre Fas meselesi uzun yıllar Fransa mandası altında bulunan Suriye’de önemli siyasi hadiselere yol açmış; Suriye Başbakanı Nazım Kudsi istifa etmiştir. Kudsi’nin istifa meselesi basında daha çok jandarmayı Millî Müdafaa Vekaletine bağlama teşebbüsü şeklinde verilse de büyükelçiliğin güvenilir bir kaynaktan edindiği bilgiye göre asıl sebep, ordu içerisinde Fransa’ya sempati duyan ve orduda yüksek kademelere getirilen subayların[31] Suriye’nin Fas meselesindeki aktif tavrından duydukları hoşnutsuzluktur. Kahire Büyükelçisi Hulusi Fuat Tugay’ın 2 Nisan 1951 tarihli raporuna göre Fas meselesi üzerinden Fransa’nın itibarının zedelenmesi Suriye’nin politikasıyla ters düşmekteydi. Fas meselesinin gündeme geldiği günlerde Suriye ile Irak’ın tek bir devlet çatısı altında birleşme planları vardı. Bu durum Mısır’ın tepkisini çekmişti. Eğer böyle bir birleşme gerçekleşirse Mısır, Arap dünyasındaki liderliği kaybedebilirdi. Suriye ise özellikle ordusu içerisinde Fransızlara sempati duyan askerlerin varlığıyla halâ Fransa’ya karşı net bir tavır takınamıyordu. Dolayısıyla Fas’ın bağımsızlığına Arap devletleri tarafından verilen desteğin yeterince olgunlaşmaması, çoğu zaman bu devletlerin politik çatışmalarından ileri geliyordu[32].

Türkiye, Fas’taki milliyetçiler ile Arap devletlerinin Fas meselesindeki tavırları yanında Fransa’nın tutumunu da yakından izlemiştir. Türkiye’nin Şam elçisi, Fransa’nın Suriye’deki elçilik müsteşarı ile bu konuda yaptığı görüşmeyi 5 Nisan 1951’de Dışişleri Bakanlığına iletmiştir[33]. Müsteşar, Fas’ın durumu hakkında şunları söylemiştir:

“Son buhran esnasında eğer Fransız hükûmeti müdahale etmese idi Sultan’ın tahtından atılması muhakkaktı. Hanedanın ortadan kalkması Fas’ın birkaç mahalli lider arasında parçalanması gibi bir sonuç verebilirdi. Böyle bir durum Fransızların menfaatlerine uygun gelmezdi. Şehirlerde Araplar, köylerde Berberiler hâkimdir. Tarımın ve ticaretin gelişmesi sayesinde köy halkının gözleri açılmış ve bunlar varlıklarına şuurlu olarak sahip olacak bir duruma gelmişlerdir. Artık bu köylüler şehirlerle olan menfaat ayrılıklarını anlamaktadırlar”[34].

Müsteşar, elçinin el-Glavi’nin halkın hissiyatına tercüman olup olmadığı sorusuna ise müspet bir cevap verememiştir. Müsteşar, Kuzey Afrika meselesine Arap Birliğinin yaklaşımını da eleştirerek bu bölgelerin Arap olmadığını, mahalli anane ve menfaatleri olduğunu ve bu ülkelerde ana yurtlarından ziyade bulundukları ülkelerin mukadderatıyla ilgilenen Avrupalıların da yaşadığını söylemiştir[35].

Paris Büyükelçisi Numan Menemencioğlu 14 Nisan 1951’de Dışişleri Bakanlığına gönderdiği gizli ifadeli telgrafında Mısır Büyükelçisinin 9 Nisan’da Fransız Dışişleri Bakan Vekilini ziyaret ederek Fas hakkında bir nota tevdi ettiğini söylemiştir. 11 Nisan’da da Irak, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan Fransa’ya birer nota vermiştir. Menemencioğlu’nun Fransa Dışişleri Bakanlığından aldığı malumata göre bu teşebbüs Arap Birliğinin kararı üzerine gerçekleşmiştir. Sert bir nota olmamakla birlikte Fransa’nın hürriyet ve insan hakları fikirlerine öncü olduğu, BM’de Libya’nın istiklali için oy vermiş olduğu belirtilerek, Fas’tan daha geri ülkelerin BM’ye girmiş olduğu, Fas’a bir an önce bağımsızlık verilmesi ve bu gerçekleşmezse konunun BM’ye intikal ettirileceği “nazikâne fakat hafif tehdit yolu” ile belirtilmiştir. Fransız Dışişlerine göre söz konusu devletler tarafından bir nota verilmesinin asıl sebebi Arap hükûmetlerinin kamuoyunu tatmin etme ihtiyaçlarıydı. Fas’ta asayişin yerinde olduğunu söyleyen Fransızlar, General Juin ile Sultan arasındaki gerginliğin Arap devletlerinin bazılarının da dâhil olduğu “spekülatör” hareketlerden kaynaklandığını iddia etmişlerdir[36].

Bağdat Büyükelçisi Nedim Veysel İlkin, 28 Ağustos 1953’te gönderdiği raporunda Irak Hariciye Nazırı Tevfik Suveydi ile Fas meselesi üzerine yaptığı görüşmeyi bildirmiştir. Nazır Tevfik Suveydi, Fas meselesinin Arap âleminde derin tesirler yarattığını, Fransızların Sultan’ı korumak bahanesiyle taraftarlarını Rabat üzerine gönderdiklerini, bu işin saltanat değişikliği ile sonuçlandığını, bu duruma Arapların seyirci kalmayacaklarını ve hem BM nezdinde hem de eylül ayında Kahire’de toplanacak Arap Birliğinde meselenin ele alınarak boykot edileceğini hatta Fransa ile münasebetlerin kesileceğini söylemiştir.[37] Nitekim 30 Temmuz 1955’te Arap Birliği, BM Genel Sekreterliğine resmen başvurarak Fas ve Cezayir meselelerinin BM’nin eylül ayında yapacağı genel kurulda görüşmesini talep etmiştir.[38] Irak Hariciye Nazırı da Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisini nezarete davet ederek BM’deki görüşmelerde Cezayir ve Fas meselesinin gündeme alınması hususunda Türkiye’nin desteğini istemiştir. Nazır ayrıca Bağdat Paktı’na taraf olan Türkiye’nin bu konuda destek vermemesi durumunda Irak’ın da Arap ülkeleri nezdindeki vaziyetinin olumsuz etkileneceğini sözlerine eklemiştir.[39]

Bu sırada Suriye Dışişleri, Türk Hükûmetine bir nota göndererek Fas ve Cezayir’de yaşanan gelişmelere karşı destek talebinde bulunmuştur[40]. Notada Cezayir ve Fas’ta yaşananlar hakkında bilgi verilerek Türk Hükûmetinin muvafık göreceği bir tarzda müdahalede bulunması ve Kuzey Afrika’da devam eden şiddet siyasetinin sonlandırılması için çaba sarf etmesi istenmiştir[41].

Görüldüğü gibi çeşitli kaynaklardan gelen resmî taleplere karşın Türkiye, Fas meselesinde Fransa’yı etkileyecek ya da baskı altına alabilecek herhangi bir girişimde bulunmamıştır.

III. Fransa’nın Türkiye’den Talebi ve Türkiye’nin İzlediği Politika

Mustafa Kemal Atatürk, liderliğinde başlayan Kurtuluş Savaşı, batılı devletlerin sömürgesi altındaki ülkelerde büyük yankı uyandırmıştır. Bu ülkelerden biri de Fransız yönetimindeki Fas olmuştur. Türk Kurtuluş Savaşı’nın zamanla Kuzey Afrika’daki Müslümanlar üzerinde etkili olabileceğini düşünen ve 1912’de Fas’ta “Résident Général” olarak görevlendirilen Mareşal Hubert Lyautey, 1920 yılından itibaren hükûmete bu konuda dikkatli olunması gerektiği yönünde görüş bildirmiş ve İslam dünyası ile Fransa’yı dost tutabilmek için, Fransa’nın Mustafa Kemal Paşa ile yakın ilişkiler kurmasını ve Yunanlara karşı desteklenmesini istemiştir. Mareşal Lyautey’in bu girişimleri üzerine Mustafa Kemal Paşa da 25 Aralık 1921’de ona bir mektup göndermiştir[42]. Dolayısıyla Türk Kurtuluş Savaşı’nın kendi sömürgelerinde yaratacağı olası etkiler, Fransızların 20 Ekim 1921’de Ankara İtilafnamesi’ni imzalamasında bir neden olarak düşünülebilir.

Türk-Fransız ilişkilerinde Lozan Antlaşması sonrası çeşitli sorunlar olduğu bilinmektedir. Ancak Almanya’da Nazi Partisinin iktidara gelmesi ve Faşist İtalya’nın yayılmacı politikaları iki ülkeyi zaman zaman ortak hareket etmeye zorlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında da Fransa, Türkiye’nin NATO’ya girişine olumlu yaklaşmıştır. Mücahit Avcı’nın belirttiğine göre Türkiye’nin NATO’ya girdiği sırada NATO üyesi batılı devletlerin en çok uğraştığı konulardan biri sömürgelerindeki bağımsızlık istekleridir. Türkiye ise NATO dayanışmasına verdiği önem gereği BM’de bu konuda yapılan oylamalarda müttefiklerinin lehine oy kullanmıştır. Avcı bu duruma örnek olarak Türkiye’nin 1955’teki BM toplantısında Cezayir meselesi görüşülürken Fransa lehine kullandığı oyu örnek vermektedir[43]. Ancak aşağıda görüleceği üzere bu destek sadece Cezayir meselesi ile sınırlı değildir. Türkiye, Fas meselesinde de Fransa aleyhine bir harekette bulunmaktan kaçınmış, Fransa ile olan ilişkilerindeki olumlu seyri bozmak istememiştir.

Fas’ta bağımsızlık mücadelesi devam ederken Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Numan Menemencioğlu 17 Şubat 1951 tarihli yazısında Dışişleri Bakanlığını Fas’taki gelişmeler hakkında bilgilendirmiştir. Buna göre “Hediye Bayramı” sebebiyle düzenlenecek merasimden önce Fas Sultanı, el-Glavi ile görüşmüş, el-Glavi, Sultan’ı, Fransızlara karşı komünistlerle iş birliği yapmakla ve İstiklal Partisinin tedhiş hareketlerine göz yummakla itham etmiştir. Menemencioğlu’na göre el-Glavi, İstiklal Partisinin yükselişiyle kendi nüfuzunun zarar göreceğini düşünmekteydi. 1 Ocak’ta General Juin’i yılbaşı münasebetiyle görmek isteyen Faslılara, İstiklal Partisi taraftarları saldırıda bulunmuştur. General Juin ise Sultan’a 1912 himaye antlaşmasını hatırlatmış ve Sultan’ın tahtını Fransızlara borçlu olduğunu söylemiştir. Ardından ülkede Sultan’ın tahttan feragat edeceği ya da hal edileceği şayiaları dolaşmaya başlamıştır. Bu durum üzerine Arap Birliği durumu protesto etmiştir[44]. Ancak Menemencioğlu tarafından 23 Şubat’ta gönderilen bir diğer raporda General Juin’in isteklerine karşı Sultan’ın direndiği belirtilmiştir[45]. Bu durum üzerine Fas’ta yeni hadiseler çıkabileceği ve bunun Orta Doğu ve Arap coğrafyasında yeni sorunlara sebep olabileceğini beyan eden Menemencioğlu’nun telgrafı Londra, Washington, Roma, Kahire büyükelçilikleri ile Cidde, Bağdat, Şam, Beyrut ve Amman elçiliklerine gönderilmiştir[46].

28 Ekim 1951’de Türkiye’deki Fransız Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığına bir telgraf göndererek Arap Birliği’nin aldığı karar uyarınca Mısır, Suriye, Irak ve Lübnan’ın Fas meselesini BM’ye taşımayı istediğini, Fransa’nın bu konunun BM’de görüşülmesinin hukuki olmadığını savunduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin de Fransa’nın yanında olmasını istemiştir. Fransızlara göre bu olayların arkasında Mısır’ın rolü büyüktü. Bu sebeple Türk Dışişleri Bakanlığına gönderdikleri yazıda Mısır’ı Kuzey Afrika’nın “mantıklı ve yöntemli bir şekilde demokratikleşmesini” engellemekle suçlamışlardır. Kuzey Afrika’nın laik yapılar nedeniyle diğer Arap ülkelerine göre Fransa ve İspanya’ya daha yakın olduğunu, İstiklal Partisinin komünizmle iş birliği içinde olduğunu iddia eden Fransa, bu bölgenin NATO üyesi ülkeler için de kritik öneme sahip olduğunu Türkiye’ye bildirmiştir[47].

Bu gelişme sonrası Birinci Daire Umum Müdürlüğünün talebi üzerine konu, Siyasi Encümenin 5 Kasım 1951 tarihli toplantısında hukuki ve siyasi yönleriyle incelenmiştir. Siyasi Encümene göre Fas Hükûmeti ile Fransa arasında 1912’de imzalanan anlaşmayla Fas, Fransa’nın himayesine girmiştir. Buna göre Fas, dışişleri, adli, askeri, idari ve mali haklarının bir kısmını Fransa’ya terk etmiştir. Ancak uluslararası hukuk bakımından konu değerlendirildiğinde Fransa’nın Fas meselesinin BM gündemine getirilmesine karşı çıkması doğru bulunmamıştır. Türkiye siyasi bakımdan ise Fas meselesinde mümkün mertebe pasif ve tarafsız olmalıdır. Ancak zaruret halinde Atlantik camiası içindeki devletlerle ortak hareket edilmesi düşünülse de Fransa’nın Türkiye’nin daha aktif bir pozisyon almasını istediğinden Amerika ve İngiltere’nin Fas meselesindeki tavrı öğrenilerek, Arap devletlerinin BM’ye müracaat metninin tetkik edilmesine karar verilmiştir[48].

Bunun üzerine 6 Kasım 1951’de Dışişleri Bakanlığı Paris Büyükelçiliğinden söz konusu müracaatın metnini istemiştir[49]. Yine aynı gün Washington Büyükelçiliğinden ABD’nin bu konuda takip edeceği yol hakkında bilgi istenilmiştir[50]. Londra Büyükelçiliği ise İngiltere Hariciye Nezaretinde alakadar daire umum müdürü ile yapılan görüşme sonrası Dışişleri Bakanlığına gönderdiği yazıda İngiltere’nin Fransa’nın iddialarını zayıf bulsa da Fransa’yı destekleyeceğini bildirmiştir. Çünkü İngiltere, Arap devletlerinin teşebbüsünün ilerleyen zamanda kendi müstemlekeleri için bir tehdit olacağını düşünmektedir[51]. Washington Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin ise 10 Kasım’da yazdığı cevapta ABD’nin BM’nin herhangi bir üyesinin bir diğeri aleyhine iddiasının Genel Kurul’da müzakere edilmesini savunduğunu ancak mevcut Orta Doğu şartları düşünüldüğünde konunun ele alınmasında mahzurlar gördüğünü, yine de Fas meselesi Genel Kurul’a gelirse ABD’nin Fransa’yı destekleyeceğini belirtmiştir[52].

Bu sırada İstiklal Partisi de Türkiye’nin desteğini almaya çalışmıştır. Partinin Başkanı el-Fasi, Kahire Büyükelçiliğinde, büyükelçi ile görüşüp Fas meselesinin BM’de görüşülmesi için Türkiye’den destek istemiş ardından Fas meselesine ilişkin hazırladıkları ve Fransa’nın Fas’taki faaliyetleri, siyasi, iktisadi, demografik yapıya ilişkin bilgilerin de yer aldığı oldukça ayrıntılı evrakları Türk Hükûmetinin incelemesi için büyükelçiye vermiştir[53].

Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Menemencioğlu 8 Aralık 1951’de Dışişleri Bakanlığına gönderdiği yazıda Fransa’nın eski müstemlekecilik zihniyetini terk etmediğini, Fransa’da göreve gelen sosyalistler dâhil hiçbir hükûmetin bu konuda bir değişikliğe gitmediğini belirtmiştir ve şöyle devam etmiştir:

“Fransızlar bu müzakerelerin bir hüsnüneticeye iktiranını ve Fas’ın demokratik esaslara böylece intibak etmesini, Fas’ın istiklale doğru seyrini temeli ve şartı addetmektedirler. Bunun manası kolayca anlaşılır. Fas gibi bir memleketi bugünkü feodal ve müstebit idaresinden çıkarmak şüphe yok ki her tarafta hayırlı bir teşebbüs olarak telakki edilir. Bilhassa Amerika’nın bu noktaya büyük ehemmiyet verdiği malûmdur” [54].

Menemencioğlu’nun 30 Haziran 1952 tarihli raporunda Fransa’nın Kuzey Afrika’daki sömürgelerinin durumunu anlatmış, Fransa’nın bu bölgeleri sömürdüğünü ve yerel halkı da çiftçi olarak çalıştırdığını belirtmiştir. Büyükelçiye göre Fas tamamen feodal bir mahiyettedir ve Fransızlar, bir taraftan Sultan’ı bir taraftan ise kabile reislerini elde tutmak veya birbirine karşı kullanmak suretiyle vaziyete hâkim olmaktadır. Fas’ta (Tunus’un aksine) bir idare kabiliyetine sahip elit mevcut değildir. Bu sebeple Fransa, Kuzey Afrika’daki devletlerden çıkarsa bu ülkelerde hürriyet ve istiklâl değil “cebir ve tazyik” hâkim olacak ve bu durum özellikle SSCB’nin işine yarayacaktır[55].

Fransa bir yandan diplomatik temaslarına devam ederken bir taraftan da Fas’taki olayları yatıştırmak için girişimlerde bulunmuştur. 27 Haziran 1954’te toplanan Fransa Millî Meclisi, 122’ye karşı 451 oyla Fransa’nın Tunus ve Fas politikasında değişikliğe gitmek zorunda kalmıştır. Müzakereler sırasında konuşan Başbakan Mendes, Fransa’nın bu iki ülkeden çekilmeyeceğini, Sultan’ın tahtına iade edilmeyeceğini söylemiş ancak Fas’ta çeşitli ıslahatlar yapacağını belirtmiştir[56]. Her ne kadar Fransızlar, Fas’ta şimdilik barış ortamının bulunduğunu iddia etse de Paris Büyükelçisinin 10 Ağustos 1954 tarihli raporunda belirttiği üzere Fas’ta yeni ayaklanmalar baş göstermiş, yeni ve eski sultanın taraftarları çarpışmaya başlamış ve bu durum bir Arap-Berberi kavgasına dönüşmek üzeredir[57].

Menemencioğlu’nun 10 Ekim 1955 tarihinde Dışişleri Bakanlığına yazdığı yazıya göre Fas meselesinde Fransa, milliyetçilik hareketlerinin tarihi süreçteki etkilerini anlayamamış, ancak son gelişmelerin ardından Fransa parlamentosu artık millî şuura ermiş ülkeleri zorla elinde bulunduramayacağını, kukla idarelerin bu konuda işe yaramadığını gördüğünü belirtmiştir. Özellikle Sultan’ın tahtan indirilmesinin Fransa aleyhine hareketleri arttırdığını belirten büyükelçi, onun yerine gelen Muhammed İbni Arafa’nın halk desteğinden yoksun olduğunu söylemiştir[58].

IV. Bağımsızlığın Kazanılması ve Türkiye

Türkiye, Fas meselesinin taraf devletler arasında yapılacak diplomatik temaslar sonucunda halledilmesini savunmuş ve süreç içerisinde gerilimi tırmandıracak bir açıklama yapmaktan kaçınmıştır. Bu sebeple taraflar arasında görüşmelerin başlamasından büyük memnuniyet duymuştur. Fas meselesinin Kasım 1955’te BM Birinci Komitedeki görüşmelerinde Türkiye adına konuşan Selim Sarper, son dönemde Fas temsilcileri ile Fransız hükûmeti arasında yapılan görüşmelerden Türk halkının ve hükûmetinin büyük memnuniyet duyduğunu, Türk Hükûmetinin BM içinde ve dışında Fas meselesinin Fas temsilcileri ile Fransa arasında doğrudan müzakereler yoluyla çözülmesi gerektiğini düşündüğünü, şimdi tatmin edici bir çözüme doğru ilerlenmesinin memnuniyet yarattığını, Türk halkının ve hükûmetinin Türkiye’de değer verilen ve desteklenen Sultan’ın Fas’a dönmesinden memnun olduğunu ve bu nedenle komite önünde duran karar lehine oy vereceklerini söylemiştir[59].

Uzun bir bağımsızlık mücadelesinin ardından Fas ile Fransa arasında 2 Mart 1956’da imzalanan anlaşma ile Fransa, Fas’ın bağımsızlığını tanımıştır[60]. Bu kararın ardından Sultan 4 Nisan’da İspanya’ya giderek İspanya Hükûmeti ile bağımsızlık mevzuu üzerine daha önce başlayan müzakerelere dâhil olmuştur. İspanyollar, Fas temsilcileri ile çetin bir müzakereye girişmişlerse de sonunda 7 Nisan 1956’da İspanya Fas’ın bağımsızlığını tanımıştır. Sultan, İspanya’da iken 6 Nisan 1956 akşamı verdiği bir davete katılan Madrid Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin, burada Sultan ile iki kere görüşmüştür. Erkin, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği yazıda Sultan için “ciddi, ne istediğini ve istediği hedefe nasıl gidileceğini bilen, zeki, vakur bir şef intibaını veriyor” demekteydi. Sultan burada Celal Bayar hakkında sorular sorarak kendisine derin hürmetlerinin iletilmesini rica etmiştir. Bunun üzerine Erkin, Fas’ın bağımsızlığını kazanmasından Türkiye’nin duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ve daha sonra Fas Ordusu Erkanı Harbiyei Umumiye Reisliğine tayin olan veliahtla görüşmüştür[61]. 17 Nisan’da Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından Fas Sultanı’na bir tebrik telgrafı gönderilmiştir[62].

SONUÇ

Mağribin üç devletinden en batısında yer alan Fas, konumu sebebiyle büyük önem taşımaktadır. Bu konumu aynı zamanda İspanya, Fransa ve İngiltere’nin müdahalelerini de beraberinde getirmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde Fransa ve İspanya tarafından adeta paylaşılan ülke, uzun süren bir bağımsızlık mücadelesine başlamıştır. 1956’da da buna muvaffak olmuştur. Fas’ın bağımsızlık sürecinde Faslı milliyetçiler, Arap ülkeleri, Fransa, Türkiye’nin desteğini almaya çalışmışlardır. Türkiye genellikle, kendisi ile temas kurmak isteyen Faslı milliyetçilere mesafeli bir tavır almıştır. Türkiye’nin Fas meselesinde taraflardan biri olmasını isteyen ülkeler, elçi ve büyükelçilikler üzerinden hükûmete ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a taleplerini iletmiştir. Realist bir dış politika takip eden Türkiye ise NATO’ya girmek için çabaladığı ilk zamanlarda Fas meselesinde tepki çekecek hamlelerden kaçınmıştır. ABD ve İngiltere’nin Fas meselesinde Fransa lehine tavır geliştirmesi bu politikanın belirlenmesinde en önemli nedendir. Türkiye’nin NATO’ya girmesinin ardından izlediği politika yine NATO çıkarları çerçevesinde olmuştur ki Fas’ın bağımsız olmasından sonra Fransa’nın iddia ettiği gibi SSCB’nin bölgede etkin olma ihtimali de Türkiye’yi endişelendirmiştir. Ancak Fas’ın bağımsızlığının sağlandığı antlaşmaların imzalanmasının ardından Türkiye, ikili ilişkileri geliştirme niyetinde olduğunu da göstermiştir.

Yakın dönemde de Türkiye ile Fas arasındaki ilişkilerde yeniden bir hareketlenme olmuştur. 2011 yılında Türkiye-Fas Parlamentolar Arası Dostluk Grubunun kurulması her iki ülkenin de ikili ilişkileri geliştirme amacında olduğunu göstermektedir. 2013 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Fas’ı ziyaretinin ardından Türkiye ile Fas ilişkileri olumlu bir seyir takip etmiştir. Gerek ikili gerek uluslararası cemiyetler vasıtasıyla üst düzey görüşmeler sürdürülmüştür.

KAYNAKÇA

“Cezayir ve Fas meseleleri”, Akşam, 30 Temmuz 1955, Yıl: 37, No: 13227, s.2.

“Fas işi gittikçe büyüyor”, Milliyet, 14 Mart 1951, Yıl: 1, S 312, s.1, 5.

“Fas işi ve Arap Birliği”, Milliyet, 11 Mart 1951, Yıl: 1, S 309, s.1.

“Tunus ve Fas politikası”, Akşam, 28 Haziran 1954, Sene: 36, No:12894, s.2.

Ashford, Douglas E., Political Change in Morocco, Princeton University Press, New Jersey 1961.

Avcı, Mücahit, “Türkiye-Fransa İlişkilerinin Tarihsel ve Hukuksal Arka Planı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S 8, 2002, s.37-58.

Ay, Halil Uğur, “Arap Birliğini Doğuran Temel İdeoloji Üzerine Değerlendirme: Arap Milliyetçiliği”, Ekonomi, Politika&Finans Araştırmaları Dergisi, C 3, S 1, 2018, s.32-49.

Aydın, Mustafa, “Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C 51, S 1, 1996, s.71-114.

Ceran, İsmail, Fas Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2012.

Dursun, Davut, “Fas, Himaye Dönemi ve Bağımsızlık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 12, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.192-196.

Erinç, Sırrı, “Fas”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 12, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.184-188.

Ikeda, Ryo, The Imperialism of French Decolonisaton, French Policy and The Anglo-American Response in Tunisi and Morocco, Palgrave Macmillan, New York 2015.

Miller, Susan Gilson, A History of Modern Morocco, Cambridge University Press, New York 2013.

Özkaya Duman, Olcay, Birsel, Haktan, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası ve Bu Politikanın Dinamiklerine Etki Eden Dış Gelişmeler”, Atatürk Dergisi, C 1, S 1, 2012, s.299-318.

Qianqian, Wang, Shufan, Lians, “The Struggle for and Challenges to Berber Politicai Rights in Contemporar Morocco”, Journal of Political Science Research, V 5, N 1, 2024, s.67-74.

Soysal, İsmail, “Türk-Fransız Siyasal İlişkileri (1921-1984)”, Belleten, C 47, S 188, 1983, s.959-1044.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi (TDA), 521/2519.18253.1, 30.01.1948

TDA, 521/2519.18253.2, 16.04.1948.

TDA, 521/2612.17060.1, 17.02.1951.

TDA, 521/2612.17059.2, 23.02.1951.

TDA, 521/2612.17059.1, 26.02.1951.

TDA, 521/2519.18254.2, 03.03.1951.

TDA, 521/2519.18265.3, 06.03.1951.

TDA, 521/2660.17392.1, 06.03.1951.

TDA, 521/2519.18267.2, 08.03.1951.

TDA, 521/2612.17056.3, 10.03.1951.

TDA, 521/2660.17401.3, 12.03.1951.

TDA, 521/2260.17042.3, 15.03.1951.

TDA, 521/2660.17403.1, 19.03.1951.

TDA, 521/2519.18265.2, 21.03.1951.

TDA, 521/2660.17385.1, 02.04.1951.

TDA, 521/2612.17050.1, 05.04.1951.

TDA, 5212519.18261.1, 14.04.1951.

TDA, 521/2260.17401.4, 03.05.1951.

TDA, 521/2669.17404.2, 03.07.1951.

TDA, 521/2519.18259.10, 28.10.1951.

TDA, 521/2519.18259.6, 01.11.1951.

TDA, 521/2519.18259.9, 05.11.1951.

TDA, 521/2519.18259.3, 06.11.1951.

TDA, 521/2519.18259.7, 06.11.1951.

TDA, 521/2519.18259.5, 10.11.1951.

TDA, 521/2519.18260.1, 12.11.1951.

TDA, 521/88017.320832.52, 08.12.1951.

TDA, 521/88017.320832.49, 30.06.1952.

TDA, 521/2612.16326.1, 25.08.1953

TDA, 521/2612.16428.2, 26.08.1953.

TDA, 521/88017.320832.48, 10.08.1954.

TDA, 521/2660.17398.2, 30.08.1955.

TDA, 521/2660.173.1, 07.09.1955.

TDA, 521/2519.18256.1, 28.09.1955.

TDA, 521/2612.16425.2, 10.10.1955.

TDA, 521/2519.18252.1, 28.11.1955.

TDA, 521/2612.16329.1, 02.03.1956.

TDA, 521/2519.18249.4, 07.04.1956.

TDA, 521/2519.18249.3, 18.04.1956.

Etik Beyan

Bu makalede Etik Kurul Onayı gerektiren bir çalışma bulunmamaktadır.

İntihal Taraması

Bu makale intihal taramasından geçirildi. (https:// intihal.net/)

Açık Erişim Lisansı

Bu makale, Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC) ile lisanslanmıştır.

Kaynaklar

  1. Sırrı Erinç, “Fas”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 12, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.184-185.
  2. Wang Qianqian, Lians Shufan, “The Struggle for and Challenges to Berber Politicai Rights in Contemporar Morocco”, Journal of Political Science Research, V 5, N 1, 2024, s. 67-68.
  3. Davut Dursun, “Fas, Himaye Dönemi ve Bağımsızlık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 12, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.192-194.
  4. Douglas E. Ashford, Political Change in Morocco, Princeton University Press, New Jersey1961, s.25.
  5. Dursun, a.g.md., s.194-195.
  6. İsmail Ceran, Fas Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2012, s.928-932.
  7. Susan Gilson Miller, A History of Modern Morocco, Cambridge University Press, New York 2013, s.151.
  8. Ryo Ikeda, The Imperialism of French Decolonisaton, French Policy and The AngloAmerican Response in Tunisi and Morocco, Palgrave Macmillan, New York 2015, s.169.
  9. Dursun, a.g.md., s.192-195.
  10. Mustafa Aydın, “Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C 51, S 1, 1996, s. 83.
  11. Abdülkerim el-Hattabi, Mısır kralının davetiyle Mısır’a gelmiş ve ardından Fransız ve İspanyollara idareleri altındaki Arap memleketlerine bağımsızlık verilmediği takdirde mücadeleye devam edeceği beyanatında bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi (TDA), 521/2519.18253.2, 16.04.1948.
  12. Ceran, a.g.e., s.907-915.
  13. 22 Mart 1945’te Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Suriye arasında kurulmuştur. Ayrıntılı bilgi için bk.: Halil Uğur Ay, “Arap Birliğini Doğuran Temel İdeoloji Üzerine Değerlendirme: Arap Milliyetçiliği”, Ekonomi, Politika&Finans Araştırmaları Dergisi, C 3, S 1, 2018, s.32-49.
  14. TDA, 521/2519.18253.1, 30.01.1948
  15. TDA, 521/2519.18253.1, 30.01.1948
  16. TDA, 521/2519.18253.2, 16.04.1948.
  17. Fas, İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerle hareket etmiştir. Kasım 1942’de ABD kuvvetleri Kuzey Afrika’ya çıktıktan sonra ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, Ocak 1943’te Kazablanka’da V. Muhammed onuruna bir ziyafet tertip etmiştir. Bu ziyafette ABD’nin Fas’a savaş sonrasında bağımsızlık sözü verdiği söylentisi çıkmıştır. Ikeda, a.g.e., s.16-17.
  18. TDA, 521/2519.18254.2, 03.03.1951.
  19. Olcay Özkaya Duman, Haktan Birsel, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası ve Bu Politikanın Dinamiklerine Etki Eden Dış Gelişmeler”, Atatürk Dergisi, C 1, S 1, 2012, s. 307.
  20. TDA, 521/2612.17053.2, 03.03.1951.
  21. TDA, 521/2260.17401.4, 03.05.1951.
  22. TDA, 521/2669.17404.2, 03.07.1951.
  23. TDA, 521/2660.17401.3, 12.03.1951.
  24. TDA, 521/2660.17392.1, 06.03.1951; “Fas işi gittikçe büyüyor”, Milliyet, 14 Mart 1951, Yıl: 1, S 312, s. 1,5.
  25. “Fas işi ve Arap Birliği”, Milliyet, 11 Mart 1951, Yıl: 1, S 309, s.1.
  26. TDA, 521/2519.18267.2, 08.03.1951.
  27. TDA, 521/2612.17056.3, 10.03.1951.
  28. TDA, 521/2260.17042.3, 15.03.1951.
  29. TDA, 521/2519.18265.3, 06.03.1951.
  30. TDA, 521/2519.18265.2, 21.03.1951.
  31. Bu subaylar Şimali Afrika’daki Legion Enrangere’de yetiştirilmiş ve daha sonra Suriye ordusunda önemli mevkilere getirilmişlerdir. TDA, 521/2660.17403.1, 19.03.1951.
  32. TDA, 521/2660.17385.1, 02.04.1951.
  33. TDA, 521/2612.17050.1, 05.04.1951.
  34. TDA, 521/2612.17050.1, 05.04.1951.
  35. TDA, 521/2612.17050.1, 05.04.1951.
  36. TDA, 5212519.18261.1, 14.04.1951.
  37. TDA, 521/2612.16326.1, 25.08.1953
  38. “Cezayir ve Fas meseleleri”, Akşam, 30 Temmuz 1955, Yıl: 37, No: 13227, s.2.
  39. TDA, 521/2519.18256.1, 28.09.1955.
  40. TDA, 521/2660.17398.2, 30.08.1955.
  41. TDA, 521/2660.173.1, 07.09.1955.
  42. İsmail Soysal, “Türk-Fransız Siyasal İlişkileri (1921-1984)”, Belleten, C 47, S 188, 1983, s.965.
  43. Mücahit Avcı, “Türkiye-Fransa İlişkilerinin Tarihsel ve Hukuksal Arka Planı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S 8, 2002, s.51.
  44. TDA, 521/2612.17060.1, 17.02.1951.
  45. TDA, 521/2612.17059.2, 23.02.1951.
  46. TDA, 521/2612.17059.1, 26.02.1951.
  47. TDA, 521/2519.18259.10, 28.10.1951.
  48. TDA, 521/2519.18259.9, 05.11.1951.
  49. TDA, 521/2519.18259.3, 06.11.1951.
  50. TDA, 521/2519.18259.7, 06.11.1951.
  51. TDA, 521/2519.18259.6, 01.11.1951.
  52. TDA, 521/2519.18259.5, 10.11.1951; Paris Büyükelçisinin ulaştığı bilgilere göre ABD, Güvenlik Konseyi’nde Fas meselesinde Fransa lehine oy kullanacaktı. Buna karşılık Fransa’da Kore Siyasi Konferansına Hindistan’ın girmemesi yönünde çekimser kalacağını bildirmişti. Bu da iki ülke arasında yapılan pazarlığın bir göstergesiydi. TDA, 521/2612.16428.2, 26.08.1953.
  53. TDA, 521/2519.18260.1, 12.11.1951.
  54. TDA, 521/88017.320832.52, 08.12.1951.
  55. TDA, 521/88017.320832.49, 30.06.1952.
  56. “Tunus ve Fas politikası”, Akşam, 28 Haziran 1954, Sene: 36, No:12894, s.2.
  57. TDA, 521/88017.320832.48, 10.08.1954.
  58. TDA, 521/2612.16425.2, 10.10.1955.
  59. TDA, 521/2519.18252.1, 28.11.1955.
  60. TDA, 521/2612.16329.1, 02.03.1956.
  61. TDA, 521/2519.18249.4, 07.04.1956.
  62. TDA, 521/2519.18249.3, 18.04.1956.